Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Mayıs 2024 Salı

Hân-ı yağma: Yiyin efendiler yiyin, tıksırıncaya kadar...


Bulunca yedi, kanını içti iliklerini emdi yekdiğerinin, yine de doymadı insanoğlu.

Açgözlülüğüne kılıflar uydurdu, vazife uydurdu, yapmam lazım dedi, diplomasiyle perdelediğini sandı. Öğrenmişti hem: mühür kimdeyse sultanın o olduğunu...ölmeyi de hiç düşünmüyordu zaten !

Üç günlük dünyanın beş parasına tamah etti, utanmadı asla...

İnsanoğlunun doğasında var açgözlülük, doymak bilmez iştihâ... fırsatını bulsa ne varsa o kadarını yer, doyuramaz aç gözünü ne gök ne yer... Ne mala mülke, ne para  pula, ne şan şöhrete , ne makam mevkiye doymaz...

Bir dünya yetmez ona, yakıştıramaz şanına !

Saldırır dünyalığa, dur durağı olmaz bir hırsla ve doymak bilmez iştihayla...

İhtiras ve iştiha dedik de çöl dikenini duymuşsunuzdur elbet; harese dikeni de denirmiş arabistanda, "harese" hırs, ihtiras demekmiş,  develer bu dikeni aşk derecesinde severek yerlermiş. 

Develer çölde çok uzun zaman susuz gezer, bir gram su aramaz da harese dikenini görünce dayanamaz. Bu dikenli bitkiyi ısırınca, dikenleri ağzına diline batar ve kanatır, dikeni çiğneyip yemeye çalıştıkça kendi kanını da içer, giderek ağzı yara bere dili paramparça olur ve kendi kanını içerken sonunda kan kaybından ölür.

İnsanoğlu da tıpkı hırs bitkisi tüketen deve gibi hırsından kendini tüketir. 

Hırsına yenik düşenler dün de öyleymiş bugün de öyle...

Tevfik Fikret açgözlü ve muhterislerden rahatsızlığını ve gelenin gidenden farkının olmadığını gözlemleyince dayanamaz meşhur "Han-ı Yağma" şiirini kaleme alır, der ki:
"Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin"

İşte şiirin tamamı: 

-HAN-I YAĞMA-

Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler! Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?
Şu nadi-i niam, bakın, kudumunuzla müftahir,
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hakk da elde bir!
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:
Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar,
Gurur-ı ihtişamı var, sürür-ı intikamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar;
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar.
Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı can-feza sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını
Vücüdunu, hayatını, ümidini, hayalini;
Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak:
Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak;
Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Helal haram demeden götürür, haram içün kılıfını da bulur muhteris puştlar...bunlar için ne demiş Ömer Hayyam:
"Puşt ile içilen su bile haramdır"

Sülük ve kene gibiler içün kaleme aldığımız bu yazıda, azıcık ağzımızı bozup şürç-i lisân eylediğimizi düşündünüzse affola, vesselâm