Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Nisan 2023 Pazar

Tefekkür: Dünyanın iki yüzü...


Ateş kürenin üstünde yaşadığını biliyorsun değil mi ?

Hem ne ateş, hem ne sıcak: 6000 santigrad derece !

Yanardağ patlamalarından ipucu veriyor kimi zaman...

Kutuplardaki buzullar güneş ışınlarını uzaya yansıtarak da, mevcut soğuklukları ile de dünyanın aşırı ısınmasını engeller...

Gündüz tarafında ısınan deniz suyu ve karalar, gün geceye dönünce, her gece kısmen soğutulmuş olur, dengede tutulur...

Karalar hızlı ısınır hızlı soğurken, okyanus ve denizler (su kütlesi) yavaş ısınır yavaş soğur, işte bir klimatik denge ve ölçü daha...

Ciğerlerimiz, her nefeste yaklaşık bir litre havayı emerler. Bir litre havada 10üssü22 molekül vardır (1’in yanında 22 adet sıfır konmakla elde edilecek sayı, yani milyon kere milyon kere milyon kere on bin). Bilimcilerin hesaplarına göre, dünya’nın atmosferinde de 10üssü44 molekül vardır. (1’in yanında 44 sıfır). 

Bir dakikada 25 milyar defa trilyon adet oksijen molekülü taşıyan alyuvarların taşıdığı oksijen seviyesinin vücûd tarafından anlık olarak sürekli ölçüldüğünü, ve kıtlığında ilave tedbirlerin hemen devreye girdiğini de hatırlamalı...

Havadaki oksijen, yeşil bitkilerin fotosentezi sonucu havaya verilmektedir...

Biz ve solunum yapan hayvansal organizmalar oksijeni kullanıp karbondioksit olarak atmosfere geri verirken, bitkiler havadaki karbondioksiti kullanarak karbonhidrat yaparlar ve dışarıya oksijen verirler...

Böylece havadaki oksijen sürekli ter ü tâze olarak bu çevrim sayesinde mevcuttur...

Yaşamak ve hayatın sürdürülebilir olması içün ne hassas denge, ne ince hesap ile yaratılmış bir dünyası olduğunu düşünüyor ve şükrediyor mu insan, ne dersiniz ?

Bunlara hiç şükrettiniz mi mes'elâ:

 ?

29 Nisan 2023 Cumartesi

Zorlukta kolaylık...

İnsan bu !
Makina değilki azizim…
Ne çelik,ne demir, ne platin
Et ve kemik, biraz kas, biraz sinir ve saire...

Kimi zaman pür neş’e
Bazı bazı hüzün ve keder…

Her gece, karanlık şafağa koşar, ve her gün, güneş guruba...
Ne ilelebet karanlıkta kalır insan, ne sürekli aydınlıkta...

Hayat bu…
Yokuşu, inişi, düzlüğü içiçe, yanyana…
Bazen bir an bir asır, bazen seneler bir an gibi
Bazen etraf sessiz ve ıssız, bazen iç âlem sürüden de  kalabalık…

Kendi iç âlem hapishanesinde mahkûm vakitlerden,
Kendiyle görüş gününü kaçırır bile insan…

Evet evet
O sensin işte
Senden bahsediyorum
Hayat penceresinin parmaklıklarından dışarı bak
Göreceksin...
Kuşlar cıvıldaşıyor, çiçekler renk yarıştırıyor işte…
Çocuklar oyuncakları ile mutlu mes’ud…

Ve sen
Dünyanın, hatta kâinatın yükünü yüklenmiş
Hamal gibisin sanki…
Sana öyle geliyor !
Değil mi ?

Yok yok, aslı öyle değil…
Çık o hücrenden

Unutma!
Her gece, karanlık şafağa koşar, her gün güneş, guruba
Ne ilelebet karanlıkta kalır insan, ne sürekli aydınlıkta ...

Hayat bu…
Yokuşu, inişi, düzlüğü içiçe, yanyana…
Bazen bir an bir asır, bazen seneler bir an gibi.
Bazen etraf sessiz ve ıssız bazen iç âlem sürüden de kalabalık…

Gelmedi mi o gün hâlâ ?
Çık kabuğundan, kendindeki güzeli ara:
Damar damar, hücre hücre…
Hor bakma kendine, böyleyim işte deme...
Çaresi sende...!

Hadi aç baharın esintilerine göz kapaklarını...
Nevbaharın bahçelerinde 
İlkbahar coşkusuyla neş’elen.
Evreni kucakla, içindeki muhabbet denizine dalıver...
Şarkılar türküler söyle...

Hayat bu…
Zor zamanları da olur insanın, ki;
Öğretir hayatı, ders veren bir öğretmen gibi...
Kendini kendine tanıtır
Ve
Acıları tatlı kılar
Karanlıkları kovar.
İşte o vakit
İç âlemine güneş daha bir aydınlık doğar...

Hayat bu…
Yokuşu, inişi, düzlüğü içiçe, yanyana…
Bazen bir an bir asır, bazen seneler bir an gibi
Bazen etraf sessiz ve ıssız, bazen iç âlem sürüden de kalabalık…

Hayat bu…
Hangi gece sabaha çıkmadıki !
Ve unutma:
"Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır."(*)
____________
(*) İnşirâh sûresi, 5.

28 Nisan 2023 Cuma

Divan şâiri Nâbî'den eskimeyen beyitler...


Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz
(Dünya bahçesinin baharını hem sonbaharını görmüşüz. Devrin hem güzel hem de hüzünlü günlerini görmüşüz.)

Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde
Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
(İkbal meyhanesinde fazla gururlanma. Biz binlerce gurur sarhoşunun baş ağrısını görmüşüz.)

Top-i âh-i inkisâra pâydâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin-hisârın görmüşüz
(Biz, kırgınlık beddualarının topu karşısında yıkılıp giden, nice makam ve mevki ülkesinin taştan kalelerini görmüşüz.)

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
(Bir coşuşuyla bin ikbal hanesini yerle bir eden, dertli insanların sel gibi kabaran kırgınlık göz yaşlarını görmüşüz.)

Biz hadeng-i can-güdâzı ahdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâpük-süvârını görmüşüz
(Biz, bu meydanda sermayesi sadece öldürücü bir âh oku olan nice hızlı süvariler görmüşüz.)

Bir gün eyler dest-beste pâygâhı cay-gâh
Bî-aded mağrûr-i sadr-i i’tibârın görmüşüz
(Bir gün, elini bağlayıp kapı dibini mekân tutan, itibarlı makamlarının sayısız mağrur kimselerini görmüşüz.)

Kâse-i deryûzeye tebdil olur câm-i murad
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
(Ey Nabî! Biz bu içki meclisinde, içtikleri murat kadehleri gün gelip dilenci kâsesine dönen nice şarap içiciler görmüşüz.)

fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün

26 Nisan 2023 Çarşamba

Dünyanda çekmeden cefa...


Ey;
Göklerde uçan
Yeryüzünde gezen
Denizlerde yüzen insan...

Dünyanda
Çekmeden cefa
Yaşadın pür safa
Eyvallah da...

Unutma ki;
Bir gün gelecek
Senin gibi gafillere de
Okunacak salâ...

Tek bir seda
olur mu acaba ?
son sözün:
"İllallah !"

Eğer;
Yaşarken feth olduysa özün
Tek görebildiyse
Dünyaya bakan iki gözün...
Maâşa'Allah, eyvAllah !

Değilse;
Vah vah vah !
"Yandı gülüm keten helva" ah !

25 Nisan 2023 Salı

Hergelenin rüyası...



Ey oğul !
Hergelelerin yükü, kitap olsa ne fayda
Bir meydan ki hergelenin bin tanesi bir para
Kitapsız deftersizle, sen sen ol yola çıkma!
Ki, defteri dürülür hergelenin unutma !

Ey oğul !
Düşmanı dostu tanı, riyâkârı dost sayma !
Bin kere aldanırsan bir kez daha aldanma !
Münafığın, hainin, sözüne hiç inanma !
Haine güven olmaz, tedbirsiz dolanma ha !

Ey oğul !
Dünyada misafirsin, beşikten tâ mezara
Unutma bu sözleri kalem al yaz kenara
Rüyası ot, düşü saman, otlaktaki davara
Kütüphâne yüklesen, çelebi olur mu ha !

23 Nisan 2023 Pazar

Maddeden mânâya bir yol bulmak...


Yazıyı sesli dinlemek içün (Tıklayınız)

İnsanoğlu içün yeryüzü; ihtiyaçlarını, hayatta kalmak ve sürdürebilmek içün zorunlu ve gerekli olan su, oksijen gıda gibi şeyleri  temin ettiği bir yerdir...

Ancak bütün bu gereklilikleri temin ettiği mekân insanın mutlu ve huzurlu olmasını tek başına sağlar mı ?

Yahut ihtiyaçlarının asgari düzeyi ile yetinir mi insan ?

Tatminin sınırı var mı ?

Doyumsuz olan insan her bir hedefini gerçekleştirdiğinde tatmin olur mu ? ...bir sonrakinden daha sonrakilere gözünü dikerek hırslarına mağlup mu olur !

Malesef dünya hayatını materyalist bakış açısı ile yaşayan bir insan, bu felsefik anlayışı ile kendisini huzur ve mutluluğa taşıyan kalp ve gönül dünyasını ziyadesiyle ihmal etmiştir. 
Maddeye tapınma derecesine gelmiş toplumlarda ise bunalım, mutsuzluk, tatminsizlik, ihtiraslar ve doyumsuzluk had safhadadır...

Böyle bir hayat tarzını benimsemiş ve bir hedeften ötekine koşturan insan, zaman yolculuğunda kendine tahsis ve takdir edilmiş ömrünü tükettiğinin farkında mıdır acaba ?

Ya da vadeli ömrün farkında olsa da, hayat yolunda yaptıklarına, yaşadıklarına mutlaka bir mânâ vermek istiyor mu insan ?

Arada bir nefeslenip de, ne yapıyorum ben ? diye kendine soruyor mu ?

Eğer bu nefeslenmeyi yapıyorsa insan; maddenin içindeki/ardındaki mânâya ulaşmak yolculuğuna adım atmış olur ki, işte o vakit her eyleminin kıymeti artmış olur belki...

Bunun adına ister müteâl/aşkın/ transandantal düşünme ya da ister metafizik diyelim, ne fark eder.

İhtiyaçları belirli ve sınırlı olan et-kemik bedenin doyumsuzluğunun çâresi, ruhi varlığının müteâle iştiyâk ve ihtiyacında, mânâsını anlamaya yönelişindedir belki...

"Çok mânâsız geliyor hayat..." dememek için, maddenin ardındaki mânâyı ve hakikati okumaya ve anlamaya çabalamak bile, dünyâ ve hayattan beklentileri değiştirmenin kapısını aralar sanırım !

"Tefekkür bir sanattır ve mânâ hazinesine açılan kapının anahtarıdır"

Mânâ âlemine giden iç âlem yolculuğu insanın bakışını; şekilden, dış görünüşden ve dünyalıklardan alarak onu mânâ derinliğinde yol almaya, rûhânî vasıf ve kâbiliyetlerini tanımaya sevk eder...

Böylece insan, maddenin ve egonun dar kalıplarına hapsolmaktan kurtulmaya; ruh dünyasının sonsuzluğa bakan ufuklarına doğru kanat çırpmaya, yol almaya başlar belki...
"Cûş eyledi çün muhît-i vahdet 
Ma’nâya mübeddel oldu sûret"
                                        (Ş. Gālib)

20 Nisan 2023 Perşembe

Hayatı yaşama sanatı, huzur ve şükür...


Yazıyı sesli dinlemek içün (Tıklayınız)

Ebû Hanife, ticaretle de iştigal eden bir âlim. 

Bir gün çalışanlarından biri telaşla ve üzüntülü bir hâlde yanına gelir ve: 

- Mallarınızı taşıyan gemi batmış, der. 

Ebû Hanife: 

-Elhamdülillah, der. 

Buna bir anlam veremez şahıs, çekip gider. Aradan bir zaman geçer tekrar yeni bir haberle, sevinç nidaları ile gelir: 

-Efendim getirdiğim ilk haber yanlışmış, batan başka bir gemi imiş.

Bu haberi duyunca da Ebu Hanife yine:

-Elhamdülillah, der. 

Haberi getiren adam bu iki durum karşısında da "Elhamdülillah" demesine, kötü habere üzülme, iyi habere sevinç emaresi göstermemesine oldukça şaşırır ve dayanamaz sorar: 

-Efendim, ilki kötü sonraki iyi iki haberle geldim, ikisine de "Elhamdülillah" dediniz. Bu nasıl bir hâl böyle ?

Ebu Hanife:

-Gemi battı, malları kaybettik diye haber geldiğinde kalbimi şöyle bir yokladım. Baktım ki, dünya malının, dünyalığın elden gitmesinden dolayı  kalbimde üzüntü emaresi yok. Bu yüzden Allah’a hamd ettim. Batanın başka gemi olduğu haberi gelince de dünya malına/dünyalığa kavuşmaktan dolayı kalbimde en ufak bir sevinç emaresi yok. İşte bunun içün her iki durumda da "Elhamdülillah" dedim, der...

İlim sahibi olup, vaki olan tecellileri doğru okumak işte bu hikâyedeki gibi bir hâl, teslimiyet ve iman olsa gerek...

Âl-i İmrân sûresi 26.âyette ne buyurur Rabbimiz:

"De ki: “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kadirsin."

Ehl-i irfân demişki:
Ey adem;
Her işe başlarken deki bismillah
Hata ve kusuruna deki estağfirullah
Olana da olmayana da demeli Elhamdülillah
Kudret-i Mevlâyı gör, de sübhânAllah 
Her şey Hak'tan ise eğer demeli eyvAllah
Yaparım deme sakın, yapacağına deki: inşâ'Allah
"O"ndan başka ilâh yok, de:illallah
Bu düsturlar da huzur var vallah
Aksini düşünüyorsan git yoluna haydi yallah
Sen huzur aramıyorsun o halde billah !
Hikâyedeki gemi ile ilgili habere dayalı olarak anlaşılan o ki; kayıp/kazanç gibi, olup/olmama hâli gibi tecellileri elhamdülillah ve eyvallah ile kabullenmek gerekir, değilse kulun teslimiyet, muhabbet ve hatta imanının zayıflığına delâlet eder maâzallah...

Mevlânâ hz.leri bir beytinde şöyle der:
“Bize ne irs-ı peder, ne servet ü ne cah kalmıştır,
Şuûr-ı hikmete karşı bir eyvallah kalmıştır.”

Hakk’ın hikmet tecellilerini eyvallahla karşılamak ve hamd edebilmek ne de hoş bir huzur hâli değil mi ?

İbrahim Hakkı hz.lerinin dediği gibi:
"Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler"

Vesselâm...

19 Nisan 2023 Çarşamba

Lâedri...

ey insan

yüksek irtifada tevazû

elmas hükmünde

alçak irtifada kibir ise

kabahatin de ötesinde


tercih senin

yükselmek hudutsuz

alçalmak ise çukura dek

18 Nisan 2023 Salı

Zor zamanlar ve kararlar...

Yazıyı sesli dinlemek içün (Tıklayınız)

Biyografiler, her ne kadar kariyer basamakları kronolojisi olarak yazılsa da, aslında kader hikâyeleridir...

Hayat yolunun bidayetinden nihayetine doğru saatlerin saniye, akrep ve yelkovanının kadran üzerinde dur durak bilmeden ilerleyişi, tıpkı insanın ömrünü adımlayışı gibi hep ileriye hep ileriye doğrudur...

Bir farkla, saati geriye alabilir insan, ancak ne zamanı geriye alabilir ne de ömrü başa sarabilir...

Keşkeler vardır, ah vahlar vardır, eyvahlar, eyvallahlar vardır bu hikâyelerin içine gömülü...

Bunlardan ders alınmış da olabilir kişi, veya ders notu olarak rafa kaldırılmıştır, unutulmaya bırakılmış ya da gidiş yolunda makas değiştirilmesine sebep olmuştur belkide...

Hayat yolunun hep düzlüklerden ibaret olmadığı, iniş ve yokuşları olduğu, sürekli viraj veya keskin virajlarının varlığı, "U" dönüşleri, kavşakları, yön levhaları, mecburi yönlerinin varlığı da cabası...

Öyle toz pembe bir hayat bahşini de görmüyorsunuz farklı insanların biyografilerinde, hayat hikâyelerinde...

Kimi zaman isabet eden darlıklar ve sıkışmışlıkların bir sonraki vakte dair sıçrama tahtası, kiminin geriye dönük fatura ödemesi, bir kısmının ise öğreti olarak tecrübe hanesine yazıldığı sonucunu çıkartıyorsunuz bu hikâyelerden...

Siyah beyaz yanında renkli hayatlar da var mı, evet çok renkli hayatlar var gerçekten...bu durumun sanatçıların tuvalinde realist yahut sürrealist yansımalarını ise o devre ait eserlerde görmek mümkün...

Mes'elâ realizm veya gerçekçilik, 19. yüzyılda ortaya çıkmış bir sanat akımı olup, endüstri devrimi ile birlikte toplumda sınıfların belirginleşmesi üzerine insanlar iç âlemdeki duygu dünyasından dış dünyadaki gerçekler dünyasına yoğunlaşmış bu devrin sanatçıları realist (gerçekçi) çalışmalar üretmişlerdir.

Bazı devirlerde soyut bir sanat olarak, sürrealist(gerçeküstü) tarzda eserler ortaya çıkmış ki, bu sanat akımının 20.yüzyılda 1. ve 2.dünya savaşları sonrasında ortaya çıkışı da ilginçtir tabi, sıkıntılı bir dönemin sanatçıda gerçeküstücülüğü tetiklemesini göstermesi babından...

Bütün bu okumaların ışığında tecrübe ederek hayatı yaşayanlar olduğu gibi, başka hayatlardaki tecrübeleri (kader) öğrenip gereğini yaparak yaşayanlar da var...

Bu ikincileri daha külfetsiz ve zorlu olmayacak bir yola revan olmayı sağlayanlardır, anladığımız...

Çünkü, fizikte olduğu gibi fizik ötesinde de sabiteler var, iki kere iki dört eder gibi, her seferinde de aynı sonucu verir, işte hayat tezgâhı da ömür üzerinde böyle işliyor demekki !

İnsan hayatta ne yaptığını fark edecek,  kim olduğunu bilecek, girdiği yolu bilecek ki, doğru kararlar alsın, yol boyunca badireler, arızalar, "yerinde say"lar yaşamasın...ve daha ileriye, daha güzele, daha huzura, daha olgunluğa dosdoğru ve yalpasız yol alsın...

Vesselâm...

16 Nisan 2023 Pazar

Âlem-i bâlâ ve nişânı terk...

 

"Âlem-i bâlâya pervâz et nişânın kalmasın"                                                 (Leskofçalı Gālib).

(Yücelere, yüksek yerlere kanat açarak uç da, nişânın kalmasın) der Gâlib...

Âlî olanın nezdinde esfelin, deryâda damlanın, kürrede zerrenin hükmü var mı ki, esamesi okunsun !

İtibar şekle mi ki, günü gelir, vade yeter, nefes biter de namzet-i turab olanı aid olduğu çukura gömerler...

Akıllı ona derler, gölgenin ardında koşmaya...

Fikirli ona derler, fenâdan bekâya tarassut eyleye...

Pes doğrusu, bir aciz-i heykelden ibaret olduğunu idrak etmez abdi âcizin, efendilik taslaması ne fakr-ı mutlak bir hâldir...

İtibar heykeline değil ey adem, itibar o heykelden görüp bilene, konuşup dinleyene !

Bir acize misafir olan "Sultan"ın itibarından geçinmek ise aciz içün hiç makul ve makbul değil...

O hâlde; fakiri-i mutlak abdın fahrı, abes ile iştigal değil ise nedir !

Fakrını bil ki, faniden namütenahiye açılan gönül penceresine firar edebilesin...

Nâmık Kemâl der ya; "En ednâsındaki neşv ü nemâya bakılırsa âlemin her zerresinde bir ruh tecellî ediyor zannolunur"...en ednânın neşv ü nemâsı zerrede mevcut esrârın tecellisi olsa gerek desek yanlış olmaz, ayın ışığı kendinden değil ki, ışığını güneşten alıyorken kendine ait olmayanla övünmesi ne kadar muhal değil mi ?

Ednânın itibârı Âlâ ile var olur, değilse hiç olur...

Alvarlı Efe ne demiş:"Seyreyle güzel Kudret-i Mevlâ neler eyler, canan canan"

Kudret-i Mevlâ dilerse âlâyı ednâ, ednâyı âlâ yapmaya muktedir...

Gün gelir, vade yeter, nefes biter de heykeli turab olmaya mecbur olunca, dünyalık nişânın da esamesinin de faydasız olduğunu anlar adem, ve belki vakit çoktan geçmiş olur !

Leskofçalı Gālib ne demişti;

"Âlem-i bâlâya pervâz et nişânın kalmasın"

Yüce divana, huzura dünyada cari nişân ile varılmaz,  ey kul !                                                

15 Nisan 2023 Cumartesi

Corc üretti biz tükettik...


Corc üretti biz tükettik yıllarca...
bu ne iştihâ !
yüzümüzü döndük bir kez batıya
güneş battı kaldık yatıya
moda afyonuyla
sarhoş olduk
daldık derin uykuya
bir gün
yetmiş sente muhtaç olunca:
"hey corc versene borç"
deyu, beş parasız kalınca
el açtık corca...
ve corc buyurdu...
corc, hans ne üretti
kültür adına
hepsini satın aldık oynaya oynaya
modernite uğruna tükettik
her ne varsa, doyasıya...
medeniyeti;
popüler kültür sandık,
uymak sandık modaya
terk-i terakki ve akıl ile...
neticede:
corc aya biz yaya...
bilimi, teknoloji ve tekniği
umursamadık kaldırdık rafa
üretmeden tükettik, hem de ne iştihâ...
irfanı, ilmi, edebi atıverdik kenara
ve terakkide sınıfta kaldık
yüz yıllarca
milletler maratonunda
kast-ı mahsusamız:
corcla yatıp hansla uyananlara...
corcdan medet umanlara...
corcu hâlâ efendi sayanlara...

14 Nisan 2023 Cuma

Söz ve Sükût...

Sorusu
aklını gösterir ademin...
Bilen sormaz, bilmeyen susmaz...

Sus ki biliyor sansınlar diyen de var...

Bilmek başka, bilgelik başka...
Bilge değildir derler, bilgiye hamallara...

Ve mâkul ve musib değildir asla;
malumatfuruşlar,
aklı kiralıklar,
gölgesini kovalayanlar
ve
sırtını güneşe dönenlerin bilmesi...

Unutmamalı ki;
Hikmete talebe olan ömrün sadası
maverada yankılanır...
Her şey konuşur kendi lisânınca...
Lisân öğrenmeye bakmalı...
Sonra vakti gelince;
Görmeli, duymalı, okumalı, anlamalı 
hayatı ve içindekileri...

Susup beklemeli...
Ve sükûtun neticesi;
Cevabını almalı !!!

13 Nisan 2023 Perşembe

Gülü yetiştirir dikenli çalı...


Söz:Âşık Veysel...Dinleyiniz!

Anlatmam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz

Gülü yetiştirir dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemali
Sabretmeyen maksudunu bulamaz

12 Nisan 2023 Çarşamba

İnsana adamlık, şeytana kibir yaraşır !

Ne kadar abartılı yaşıyor insanlar,
kendi kendilerini ne kadar da çok parlatıyorlar…vitrinize ediyorlar...

Mes'elâ; gökten zembille inmiş haşmetmeab hazretleri yahut prenses teşrif ediyorlarmış...yahut filânlarla bir araya gelmişlermiş...feşmekanlarla yemekteymişler, filân ecnebi memleketinin meydanlarında gezintideymişler...gondol sefâsı yapıyorlarmış...

Hele bir de mühim(!) birileri ile aynı fotoğraf karesinde ve en yakın konumda olunmuşsa...âleme duyurmak içün her yol teşne...

Kimi ortamlarda bir koşuşturma ve bin telaş vardır kalabalıklarda, insanların kendini göstermek içün öne atılmalarını, birbiri ile yarışmalarını gözlemlemişsinizdır... Bu arada gökyüzünü aydınlatan havai fişekler de, çakan şimşekler ve gök gürültüleri ile adeta yarışıyordur, ve orada bulunmaktan, ahali çok mutludur çok…

Ey insanlar, ey vitrin meraklıları...başınızı ellerinizin arasına alıp da birazcık tefekkür ediniz.

Ne olmuş yâni, herkeste var iki el iki ayak, bir çift göz iki kulak..

Böylesi şaşaalı mecra yahut ortamlarda bulunmakla, sanki gökten özel olarak indirilmiş havalarında tavır takınmalar neyin nesi !

Ne oluyor, kardeşim ?

Nedir bu estirilen havalar...!

Ben var ya ben, senden daha.... senden daha... senden daha...!

Eeee, n'olmuş ?

Bırak da kaliteni görenler seni beğensin... kendini beğenmiş kibir yumağı olmanın âlemi yok !

Biyografine CV'ine değil, duruşuna eylemlerine yaptıklarına göre, insanlık kalitene göre, insana kıymet biçildiğini unutma !

İmkân ve kudrete bugün kul olanlar, yarın başka imkân ve kudret sahiplerinin etrafında pervane olacaklar, ve belki o zaman etrafında selâm vereceğin kimse bile olmayacak unutma !

Ezan ile gelip sela ile gidilen bir dünyada, ömür denilen zaman diliminde, kimsenin ötekinden farkı yok mesuliyetler dışında, onun da nihayetinde faturası kesilecek, hesabı verilecek, zerre kadar da olsa...! 

İnsana adamlık kalitesi, şeytana kibir ve gösteriş yaraşır !

Vesselâm...

11 Nisan 2023 Salı

Vatan sevgisi...


"Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır."(Mustafa Kemâl Atatürk)
"Vatan sevgisi ona hizmetle ölçülür." (Mustafa Kemâl Atatürk)
"Alçaklar, cariler, hainler!
Düşmanlarla millet aleyhinde hainane tertibatta bulunuyorsunuz.
Milletin kudret ve iradesini takdirden aciz olduğunuza şüphe etmiyordum. Fakat vatan ve millete karşı hainane ve boğazlarcasına harekette bulunacağınıza inanmak istemiyordum.
Aklınızı başınıza toplayın. Güvendiğiniz şahısların ve kuvvetin akıbetini öğrendiğiniz zaman kendi akıbetinizle karşılaştırmayı unutmayınız." 
(Mustafa Kemâl Atatürk, 11Eylül 1919)
"Bugün vatanımız, milletimiz var diyebiliyorsak, bunları şehitlerimize borçluyuz. Onları gelecek nesillere tanıtmakla belki onlara karşı bir nebze görevimizi yapmış oluruz." (Mehmet Niyazi Özdemir)
"Irz ve namustan mahrum olanlar, millet ve vatan hissi taşımazlar; böylelerinden sakınılmalıdır." (Mevlânâ)
"Vatan sevgisiyle harmanlanmış fedakarlık duygusu, dejenere insanlara basit gelir." (Osman Pamukoğlu)
"Vatan sevgisinden maksat, toprağa değil, onun üstünde yaşayan insanlara duyulan sevgidir."(Namık Kemâl)
 ★
"Vatan bize kılıcımızın ekmeğidir." (Namık Kemâl)
"İnsan vatanını sever; çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı ve menfaati vatan sayesinde kâimdir." (Namık Kemâl)
"Kılıçla alınan vatan, para ile satılmaz." (II. Abdülhamid)
"Benden eğerimi isteyiniz vereyim, atımı isteyiniz vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin veremem." (Mete Han)
"Şahsınıza kötülük eden bir düşmanı affediniz lakin vatanınıza ve milletinize kötülük eden bir kimseyi asla affetmeyiniz." (Hz. Ali)
"Vatan sevgisi imandan gelir." (Hz. Muhammed)

10 Nisan 2023 Pazartesi

Âkıle devrân...

Ehl-i dil sohbet-i nâ-cins ile şâdân olmaz,
Bezm-i cühhâl gibi ârife zindan olmaz.

Eyle tahsil-i kemâl, etme felekten şekvâ,
Müddet-i ömrü gibi âkıle devrân olmaz.

Sırr-ı takdir vukuât-ı cihândır nazar et
Çeşm-i ibret gibi hiç âdeme mîzân olmaz.

Mazhar-ı feyz-i ubûdiyyet olandır insân,
Yoksa mânîde kişi şekl ile insân olmaz.

İlim ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gâlib
Kendini bilmeyen âdem gibi nâdân olmaz.
                                     Lefkoçyalı Galip
"Sükût etmek gibi âlemde nâdâna cevâb olmaz"
                                                   Kefevi Şefi'i

9 Nisan 2023 Pazar

İfnâdan varlığa, öteye maveraya...

İnsanın iç sesi; zihinzel geviş mi ? Yoksa tefekkür çıkrığının ağır işleyen dişlilerinin sükût hâlinin gıcırtıları mı !

Dırdır ya da cırcır mı ?
….
Ve eğer zihni diyare olmuş ise, işi zor insanın…

Kimi zaman övgüler sövgülerle karışır iç sesinde insanın, sövgü paraziti arasında övgüye dair kelimeler önce ayrışır hecelere, ardından harflere ve flulaşır, bulanıklaşır, en sonunda ufukta kaybolur gider… insan sövgüler fısıltılarının iç âleminde esareti altına girer…

Kimi zaman isyanla karışır sövgü dili, kimi zaman kendinden kendine rakip çıkarır, hatta işi ilerletir ve kavgaya tutuşur…

Kimi zaman telek ve tüy tuğa huruç eder, kimi zaman ise hafif esintilerin önünde sürüklenir merkezden ırağa doğru uçar, gözden kaybolur gider…

Ya zihni geviş, avara kasnak gibi yağsız kalmış çıkrık milinin gıcırtıları ile döner de döner, gacur-gıcır…

Ya mülhimenın isabet eden kıvılcımları tefekkür ocağını tutuşturur…mikrodan makroya seyahat, doğudan batıya adımlama, zamandan zaman üstüne merdiven dayamak, yoku yoklamak, varı varlamak, nefiy ve ispat yolculuğunda emin adımlarla ivmelenir.

Mütenahiden namütenahiye,
ifnâdan varlığa,
öteye maveraya,
aklı terkiye atmadan, akıl bineği ile gidiş…

Zerredeki kürreye taalluk eden bir ufka açılan pencereye bakmakla başlayan yüzünü mihre döndürmek...

Gözü hakikate açmak,
zihni gevişlerle oyalanmadan elini aya ve güneşe doğru uzatmak,
statikten dinamiğe sıçramayı gerektirir.

Varoluşun gayesi; zamanın içinde fail olmak, dünyadaki misafirlik süresince iradi olarak iyiyi, güzeli yakalamak ve yaşamak gayreti içerisinde olmak değilse nedir ?

İki tip insandan bahsetmek mümkün; 
ya geçmiş ve gelecek endişelerinden kurtulmuş ve sadece "an" denilen zaman diliminde gereğini yapan, vaktin hükmüne bağlı olarak yaşayan kişilik, veya mazi-an-atî endişelerini terkiye atarak yaşamayı, rast geldiğinin gereğini ölçülülük üzere yerine getirmek ile hemhâl olmuş kişilik...

Yani, ya vakte göre hâli değişkenlik gösteren, hâle göre bazen kasvet bineğine bazen neş'e bineğine binen, gâh yükselişte gâh düşüşte, vaktin esiri olmuş, inişlar çıkışlar arasında gel-gitlere takılı kişi; ya da hâli, vakitten bağımsız olacak şekilde, hâle esir olmadan bir yaşama anlayışı benimsemiş kişi...

Vaktin rengi ile boyanmak da var, tek reng/rengsiz olmak, sabit kadem olmak, bir karar olmak da var...

Mazi ile uğraşmak aslında hâli hazır vakti de isrâf etmekten başka bir şey değildir...

Çünkü "an"a odaklanmak için dünü düne, yarını yarına bırakmak gereklidir. 

Mevlânâ diyor ya, "Dün dünde kaldı cancağızım. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

Değilse hâlden hâle girip durur insan...halbuki arzu edileni, sükûn ve temkine kavuşmaktır.

Niyâzî-i Mısrî derki:
"Geç geçenden ibn-i vakt ol gözle hâl / Çekme ferdâ kaygusun, ferdâya sal !"

8 Nisan 2023 Cumartesi

Sükûtuhayal, uçan hayaller, pembe düşler...

hayal etmek güzel de
azıcık rasyonal olmalı insan...
hani derler:
"aç tavuk" mes'elesi
"darı ambarı" falan...

uçmak ne güzel
kuş misâli
süzülerek...
amma;
kanatsız olmaz
kanadı olmadığını da
unutmayacak insan...

ayağı yere
sağlam basmalı değil mi ?
zemin kaygan...
ayağın altından yer kayıverir
pür dikkat...aman !

beleş, masrafsız
pembe hayaller kurmak
bulutların üzerinde uçmak
gökten sarkan salıncakta sallanmak
hepsi çok hoş da...
akıl başa gelene kadar...

azıcık rasyonal olmalı insan...!

armut ağacı altında uzanmak
ağzını açıp
"armut piş ağzıma düş"
diye sayıklamak
ve
"armudun iyisi" beklentisi de
olmalı mı bu hayalin içinde acaba !

lafazanlık yapmak
mütekellim takılmak da var tabi...
kâğıttan kayık ile
denizlerde yirmibin fersah
dünya turuna çıkmak da !
ne â'lâ
hayal deryâsında
"peynir gemisi" de yüzer belki...

kişi;
hayalde sultan,
düşte vezir,
rüyâda hızır,
olsa ne yazar !
uyanınca anca kendine kızar...

seyyah akıl, gezici iştihâ,
uçan hayaller, pembe düşler...
tahtlar, taçlar, kaftanlar...

hepsi ama hepsi
nâ-mütenâhi kâinatta
insan denen mahlukta
et ve kemik bir bedende 
buluşmuşlar işte !

ne de aciz bir mahluk
şu insan denen yaratık !
★★★
"Bir garip tesâdüf yaman sukūtuhayal
Hayat şâiri mecrûh eder hakîkat-i hal" 
                                                                                                         (Ali Ekrem Bolayır)

7 Nisan 2023 Cuma

Mevlânâ'dan bir kaç söz...


"Teni aşırı besleyip geliştirmeye bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen asıl gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek ve şereflenecek olan odur.”

“Bedenine yağlı-ballı şeyleri az ver. Çünkü onu gereğinden fazla besleyen, nefsânî arzulara düşüyor ve sonunda rezil olup gidiyor.”

“Rûha mânevî gıdâlar ver. Olgun düşünüş, ince anlayış ve rûhî gıdâlar sun da, gideceği yere güçlü-kuvvetli gitsin.”“

"Ey kardeş, bedenin, kemik ve etten ibâret. Bu, hayvanlarda da aynı. Fakat sen, tefekkür ile hayat bulmalısın. Eğer tefekkürün gül ise, sen gül bahçesindesin. Yani dünya cennetindesin. Tefekkürün diken ise, külhan kütüğüsün.”

6 Nisan 2023 Perşembe

Herzevekil...

 

Herzevekil hem ukalâ

İşi gücü hep vâveylâ

Boşboğazlıkta zirvede

Gayesi meşhur olmaya

Herzevata meyledersen

Abes ile yoğrulursun

Her rüzgâra eğilirsen

Söyle nasıl doğrulursun

5 Nisan 2023 Çarşamba

"Mavera"dan...

 

biri yatay biri dikey
biri alt biri üst
biri gök biri yer
bir olur mu ? "Ol"ur...
evvel ve ahir
biri gövde öteki sürgün
biri tohum biri çiçek
meyva olur mu ? belki !
yukarı ve aşağı
biri dağ biri yamaç
biri zirve öteki etek
erişilir mi ? tabiki, ha gayret !
mütenâhiden namütenâhiye,
ifnâdan varlığa,
beriden maveraya
bakılır mı ? göze bağlı...

4 Nisan 2023 Salı

İbni Haldun ve Yusuf Has Hacib'de Devlet fikri ...


Bizim kültürümüzde devlet "baba" figürü ile özdeşleştirilir, çünkü baba; koruyucu, kol-kanat geren, fedakâr, merhametli, ihtiyaçları karşılayan şahsiyet olarak algılanır...

İnsan ile devlet birbirine benzer, insanın ruhu ve bedeni, ruhunun da arzu, akıl ve irade gibi hassaları vardır, devlet denilen yapıda da yönetenler akla, diğer yapılar da devlette görev yapanlara bedenin uzuvlarına benzer.  

Mukaddime müellifi İbn-i Haldun, devleti canlı bir organizma gibi ele alır.

"İbn-i Haldun‘un devlet nazariyesi, tarih anlayışı ve ümran teorisi ile aynı niteliktedir. Yani toplumsal yaşamın temel öğesi konumunda olan insanlar, içerisinde bulundukları maddi ve manevi şartların sonucunda kendi aralarında yönetenler ve yönetilenler şeklinde iki guruba ayrılmaktadırlar." (*)
Devlet bir organizmaya benzetilirse eğer; devletin de bir organizma gibi organları, 
organlarının fonksiyonları vardır, ancak eğer metebolizması düzgün çalışıyorsa, bağışıklık sistemi aktif ise, o halde organizma gelişimini ve hayatiyetini sağlıklı olarak sürdürür...

Ve eğer, çevresel faktörlerden veya genetik anomalilerden mütevellit, organların bazılarında işlev bozuklukları varsa, müzmin hastalıklar nüks ediyor süregen seyrediyorsa, hastalık organizmayı hareket edemez hale getirebilir ve hatta yatağa mecbur eder.

Toplumlarda ve devlette de erdemler zaafiyete uğrar da ahengli işleyiş bozulmaya başlarsa, sağlıklı organizmada olduğu gibi, devlette de rahatsızlıklar ortaya çıkar, iş ve işleyişte bozulma ve çürümeler başlar...

Gerek devlette ve toplumda, gerekse insanda uyum, aheng, mesuliyet, ehliyet, liyakat gibi unsurlar hayatiyet ve bekâ açısından çok önemlidir....

Organizmanın ulu/baş tarafında beyin(akıl-zeka), duyular(görme, işitme, koku) ses/konuşma fonksiyonlarını icrâ eden ve karar alıcı yapılar vardır, devlet aygıtında da böyledir...

Kurumsal kültür (aklî melekeler) oluşmuş ve sağlıklı ise, (eğitim ve kültür seviyesi ile akl-ı selim sahibi olunmuşsa) köklü devlet geleneği sayesinde, bu durum tasarruflara (davranışlara) da yansır, eylemlere (hareketlere) de...

Ancak yapı sağlıklı değil ise, bu organizasyondan (organizmadan) dengeli davranış ve eylem zuhur eder mi ?

Meselâ organizmada el var, ayak var, parmak var, tırnak var, bağırsak var, bağırsaklarda bakteriler de var...

Ancak, barsak içinde iken organizmaya faydalı olan bakteriler, organizmanın başka bir yerine bulaşırsa zararlı olur, hastalık yapıcı olur...
Her organın işlevi ve onun organizmanın bütününe katkısı belli iken, ayağı baş mesabesinde görmek ya da göstermek anomalidir ve hastalıklılık hâlidir. 

Divan şairlerinin bir kaç beytindeki misâllerde bu hastalıklılık hâli şöyle dile getirilir:
Nef'i bir beyitte şöyle der:
“Tâc u destâr ile tefâhür eden
Açamaz başını keli görünür” 
(Tacı ve sarığı ile övünen, keli görünür korkusuyla- başını açamaz)
 
Râşid-i Atîk de bir beyitte der:
“Cihânda devlet ider aybın âdemin mestûr 
  Günâh iderse de farzâ sevâbdır dirler” 
(Sıradan birisi için suç sayılan bir iş, makam sahibi birisi için suç sayılmaz, hatta güzel bir işmiş gibi de değerlendirilir)
Ve Raşid devam eder:
"Erbâb-ı devletin görüp evza'ın anladım
 Râşid, idermiş âdemi sahbâ-yı câh mest”
(Devletin ileri gelenlerinin hallerini yakından görünce, makam ve mevkiin insanı sarhoş ettiğini anladım).

Ehliyet ve liyakat sahiplerini tenzih ederiz, ancak  divan şairlerinin kendi dönemleri itibarı ile ifâde ettikleri yukarıda zikredilen beyitlerdeki hususlar, bugün istisna olarak da olsa var ve malesef cari !
"Kutadgu Bilig" yazarı Yusuf Has Hacib’in devlet felsefesini oluşturan kut ve il anlayışı çerçevesinde zikrettiği ilkelerden birisi şudur:
"Hangi şehir kalemle idâre edilirse, orada herkes kendi arzu ve nasibini bulur.”

Yusuf Has Hacib, yöneticide bulunması gereken erdemleri de söyle vurgular: "dürüst olmak, zeki ve uyanık olmak, sabırlı ve kararlı olmak, cömert olmak, merhametli olmak, inatçı olmamak, tatlı dilli olmak ve âdil davranmak..."

Bu erdemler ve ilkelerin hilafına muktedirlerin güç ve kudretini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanması, asayişi, huzuru, birlik ve dirliği bozucu yaklaşımlar olduğundan, her hal ü kârda devlet denilen organizasyona, kurumlarına zarar verir !
Organizma benzetmesiyle koşut olarak devlet denilen organizasyonunda da görev, yetki ve sorumlulukların işleyişi ve  ifâsı benzer şekilde seyr ü seferde aheng üzre olmalıdır, bunun sonucu olarak ya sağlıklı bir organizasyon ile terakki, veya organların görevini yerine getirmemesi, dış (enfeksiyon/saldırı) risklerine açık olması, bağışıklık zaafiyetleri ve hastalıklılık sebebiyle gerileme veya çürümeye doğru sürüklenir maâz'Allah...

Ez-cümle: devlet denilen millet organizasyonu; insanlar arası ilişkilerin düzenlenmesi, aralarında oluşabilecek anlaşmazlıklara çözüm üretilmesi, insanların iç ve dış tehdit ve tehlikelere karşı güvenliğinin sağlanması, eğitim, adalet ve sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, huzur ortamının sağlanmasından sorumlu bir müessesedir... 

Bir devletin devamlılığı için ilerleme ve güçlü olmak elzem olup, bu durum hem iç hem de dış mihraklara karşı göz ardı edilemez önemde bir husustur, ve günü birlik hesaplar ve ihtiraslar uğruna bekâ mevzuu asla sümen altı edilemez...

Vesselâm...
__________
Meriç, Cemil (1974). Ümran‟dan Uygarlığa. İstanbul: Ötüken Yayınevi

3 Nisan 2023 Pazartesi

Mecnûn akıllandı mı ha !

"Ferhat’ın Dosta Nergis Getirdiğidir."

Evvelce "Ferhat ile Şirin"ler vardı
Şimdilerde ne Ferhat ne Şirin kaldı
Kazma kürekle dağlar delik deşik olurdu
Yoksa gönüllere nergisle sümbüller mi doldu !

Sevdaya yelken açılan denizler mi kurudu
Yahut dağlar elenmiş de un ufak mı olmuş
Çöller mi vahalaştı mecnûn mu akıllandı
De hele gülistanı dikenler mi doladı !

Bir zamanlar "vücud iklimi" der durur idik
Şimdilerde "ben" demeden konuşamaz olduk
Nasıl da yitti "gönül adamları iklimi"
Dervişi kilim, alimi pulum…derdine düştük !
__________

Merhum Ferhat Ağca kardeşimizin geçmiş zamanda dostlarına nergis çiçeği götürdüğüne dair bir ağabeyinin yazdığı ironik göndermesineo vakitler nazire olsun diye yazdığımız bu şiir ...ile aziz hatırasına...
Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, şair, yazar, Yüksek Ziraat Mühendisi Ferhat Ağca, apartmanlarının yıkılması sonucu enkaz altında kalarak vefat etti. Ferhat Ağca’nın yayınlanmış çok sayıda şiiri ve deneme yazıları var
Depremde bu güzel insanı genç kardeşimizi Kahramanmaraş'ta kaybettik, Allah rahmet eylesin deprem şehidine...
Ferhat Ağca merhumun yazılarını okumak için (TIKLAYINIZ)

2 Nisan 2023 Pazar

Şahsiyetsizin şahsiyeti...


Şahsiyetsizin şahsiyeti olur mu demeyiniz !


Her seviyeden şahsiyet tezahürü var, tabiki olur !


Siyahtan beyaza kadar ton ton, yerden göğe kadar basamak basamak kişilik sahibi var...


Akıl sahipleri, mütefekkirler, ilâhi kitapları tebliğ eden elçiler, hemen hepsi düzgün, erdem sahibi, insanlığa lâyık şahsiyetleri modellemek ve oluşturmak içün bir ömür çabalamış, üstün bir gayret ile mücadele etmişlerdir.


Ve onlar, insana ve insanlığa yaraşmayan seviyesizlikleri, derekeleri,  insan derecesine terakki ettirmek içün canhıraş bir mücadele vermişlerdir...

 
Bu liyakatın yolu gerçekte  (övülmüş ve güzel) ahlâktan geçer, liyakat ise; eğitimi, beceriyi, adaleti, hakka uygun davranmayı, hukuka riayeti, ilim ve irfânı içinde barıdırır...


Menfaate dayalı ilişkiler aslında avcı ve av ilişkisine, ava kurban sunarak onu kullanmak tarzında bir ilişkiye benzetilebilir...


Şahsiyetsiz şahsiyetlerin çoğunluk olduğu toplumlarda liyakat yerini kazan-kazan ilişkisine terk eder...


Yağ çeken de çekilen de, el ovuşturan da karşısında el ovuşturulan da, taklacı da taklacıdan hoşlanan da bu durumdan memnundur ve sebeplenirler...

Kudretli  Selçuklu veziri Nizamü’l-mülk "Siyasetname" adlı eserinde derki:

"Liyakatli ve tecrübeli bir köle, bin evlattan evladır."

Ziyâ paşa der:

"Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde"

"Seyretti havâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde"

"Dehrin ne safâ var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde"

"Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârinde"

"Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde"

"Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan"

"İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı"

"Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı"

Ahlâkın lâkırdısı, ben iyilerdenim demek, kulağa hoş gelir de, yaşantında göster de görelim derler adama...

İnsanın menfaat-ı şahsiyyesi içün yaptıkları, ahvâl-i şahsiyyesinin göstergesidir...

Vesselâm...

Vicdanı pâk, fikri münevver...


ey eflâk-ı rahmetten 
celb-i füyûzâtı tahsil eyleyen

ey vücûd ikliminin derununda 
rûh-ı manâyı  taşıyan

ey kelâmından  
aklının ziyâsı okunan

ey kalbi mücellâ, 
vicdanı pâk,  fikri münevver olan...

ey hayat bahşeden 
 su gibi azîz olan...

bil ki;
ehl-i hâlde hakikât o ki:
"şâyân-ı hürmet olan ahsen-i takvim içre eşrefiyyet-i abdiyyettir"...

1 Nisan 2023 Cumartesi

Eğri, doğru, çizgi...


bir noktadan sonsuz çizgi geçer de,
o noktadan geçecek çizgi var, çizgi var...
hem çizginin şekli
çizene göre de değişir...
kesik kesik çizgi var
eğri çizgi var
düz/doğru çizgi var...
doğru da var, eğri de var (*)...
parabolik eğri var, sinüsoidal eğri var

Eğri eğri doğru doğru (Barış Manço)

doğru var, dosdoğru var,
doğruya doğru diyen var diyemeyen var,
eğriye eğri diyebilen de var diyemeyen de
eğriyi doğru, doğruyu eğri olarak
yutturmaya çalışanlar da var !

insanın çizgisi önemli,
çizdiği çizgi önemli !
çizgi var, çizgi var !
altı çizilen, üstü çizilen var !
ve;
çizen varsa çizilen de var !
silgi mi?
var tabi !
yanlış varsa olması elzem...
ve;
silen de var silinen de...
ne der Yunus Emre:
"Eğriler eğri ile, doğrular doğru ile
Yalan yalanı sever, gammâzlar gammâz ile.”

"Eğriliğin koyasın, doğru yola gelesin,
Kinden kibirden vazgeç, erden nasip alasın."
momentuma gelince:
kütle çarpı hız eşittir ivme ise;
momentumu siz hesaplayın...
soru: kütlesi küçük hızı düşük '?'nin momentumu kaçtır ?
kütle çekimi:
kütlenin büyüklüğü ve hızı yüksek ise
çekim gücü de o nispette...
vektörel olarak momentumun bir de yönü var...

sosyolojik mânâda da öyle değil mi...
kitlenin yönü nereye, kim kimi çekiyor ?
ne demiş Yunus Emre:
"Eğriler eğri ile, doğrular doğru ile(**)
Yalan yalanı sever, gammâzlar gammâz ile.”

"Eğriliğin koyasın, doğru yola gelesin,
Kinden kibirden vazgeç, erden nasip alasın."
aynştayn, pisagor olmak gerekmiyorki, azıcık fen ile bakacak insan...kırk eğriden bir doğru çıkmayacağını bilecek insan...

Karınca cüssesi ve adımı ile, ivmesine momentumuna bakmadan, tâ fizana gitme hayalini kuran,
hayalperest ve maceracı olmayacak insan !

ne demişti Yunus Emre:
"Eğriler eğri ile, doğrular doğru ile
Yalan yalanı sever, gammâzlar gammâz ile.”
__________
(*)"Biz ona doğru yolu da eğri yolu da gösterdik. Artık isterse şükreder, doğru yolda gider; isterse nankörlük edip eğri yollara sapar."(İnsan sûresi, 3)
(**)"İyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında" (Tekvir sûresi, 7)