Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Kasım 2020 Pazar

Seyyah: Ma'kuliyyetten ma'şûkiyyete...


Deryada mı gölde misin
Mâhi gibi yüzen misin
Sahilleri döven misin 
Ne haldesin söyler misin

Padişah mı gözde misin 
Yoksa külde közde misin
Hem vaha hem çölde misin
Söylesene ne hâldesin

Hem mağlub hem galip misin
Esir misin köle misin
Mütemmim mi kesir misin
Bilinmez bir hâlde misin

Gece gündüz gider misin
Yoksa andan izler misin
Zamandan azade misin
Kürsîden izleyen misin

Aşikâr mı gaybi misin
Laldan avaz eyler misin
Suskunlardan dinler misin
Bizlere de söyler misin

Yerde misin gökde misin
Hem uçar hem gezer misin
Yürekleri sezer misin
Evvel ahîr birler misin
Yolu nedir söyler misin

26 Kasım 2020 Perşembe

Değişimden ne anlıyoruz ?...nereden nereye !

Modernizmin enstrümanları malûmatfuruş populasyonu artırırken; susup dinleyen ve bilmediğini öğrenen yerine, karşıdakinin ne bildiğini bilmeyen ve merak da etmeyen,  olur olmaz konuşan, ha bire kendini anlatan gürültücüleri; hareketsiz ve tembel aşırı abur-cuburcu obezleri, estetik yoksunu avamîleri, entel görünümlü cehâlet abidelerini, içi çürük vitrini cafcaflı gösteriş hastalarını, diğergamlığı aptallık gören egoistler çoğalttı !


Çok değil yarım asır önce; temiz, şık ve yakışanı giyerek karşıdakinin göz zevkine saygı duyanların yerini salaş, yırtık-pırtık giyme rüküşlüğü aldı !!! 


Desenli giysilerin yerini desen dövmeli deriler aldı !


Dünyadaki kimi liderler.... nereden nereye...!


Yüz sene önce tarlalarda saban çekerken spor yapanlar....bugün salonlarda spor yapanlar...


Dünden bugüne öğretmen-öğrenci iletişimi ve ilişkisi...


Tüplü TV'nin sportmen izleyicisinden bugünün LCD ekran karşısında beslenen tembel obez seyircisine...


Grand tuvalet takım elbiseliden PAÇOZ giyime evrilen insanoğlu... 


Uçurtma uçururken hayal kuran çocuktan, dronu uzaktan kumanda eden çocuğa...


Monokrom tüplü PC ekrandan netbook/notbook/dizüstü akıllı ve kablosuz bağlantılı tabletlere...


Beyin küçülürken göz ve göbek büyüdü...
Ruh ihmal edildi, egolar büyütüldü...

22 Kasım 2020 Pazar

Medeniyyet Mânâdır...

 


Mânâsız maneviyyatın, cereyanı kesik lambadan ne farkı var ?

Dıştan bakınca lamba, ama ışık vermiyor, işe yaramıyor, biblo gibi koy vitrine akşamdan sabaha seyret de dur...

Sıkıldıysan renksizlikten; al eline bir fırça, ister ebrulî, ister erguvanî, rengâreng boya...

Mevzu basit, tercih sende !

İşe yarayan ve işlevi olanı mı, işlevsiz vitrinliği mi tercih edeceksin !

Niyet; karanlıktan kurtulup aydınlanmak mı, vitrinlik mostralıklarla oyalanmak mı ?

Kısaca müsbetten yana mısın, değil misin ?

İdare-i maslahat içün bana nötr yeter, bana sorunsuz, masrafsız vitrinlik mostra lamba yeter diyorsan, benim ışıkla işim olmaz, karanlığa da, mânâyı yitirmiş muhtediye de razıyım diyorsan, buyur pazardaki lambalar senin, mal çok, istemediğin kadar, hem iyi bir pazarlıkla fiyatta kırarlar !

☆☆☆

Medeniyyet mânâdır, özdür...yapı taşı medenî insandır, inşâsı ise bu tip insan ile mümkündür...

Mânâdan bîhaber özden ırak olan ve kışırı asıl sayanların, arpa peşinde koşanların harcı mıdır medeniyyet !

Mânânın mânâsına kaba/saba, zombi kılıklıların müdrik olmasının beklenemediği gibi, onların mânâ ile işleri de asla olmaz.

Mânâ ile inşâ ve ihyâ edilen medenîyyetlerin direği, ayakta tutanı da yine "insan"...

Medeniyyet düşmanı olan istilacı ve yayılmacı moğolların yaptığı gibi; şehirleri, kütüphâneleri yakıp yıkarak ele geçirmek, ömrünü ganimet ve parsa uğrunda harcamaktan öte gayesi olmayanların muhkem medenîyyete faydası yerine moğollar gibi zararı olur...

Hani Mevlânâ'nın dediği gibi "insan gördüm üzerinde elbise yok, elbise gördüm içinde insan yok.. " sözünden mülhem; kılık kıyafeti insana özgü olan sûreta insana mamûr olanı teslim etmek, itibar edip adam saymak akıllara zarar...

Mânâ müdriki olanlar imâr, inşâ ve ihyâ ile uğraşır, fukarası olanlarsa mevcudu/ganimeti/parsayı tüketme ve harap etmekle...

İnsan mânâdır, mâna ardınca yürür...öküz ise ot-saman ardınca... !

Beyt beyt insan...



Halef ki hâmil-i remze müheymîn
Bezm-i elestte belâ demişti mümin

Güftâr-ı âtıl yaraşır mı insana
Çün namzed-i âdemdi, gelirken arza

Gülşen-i âleme duhul eyledi adem
Mahlûkât mevcud idi ber bir neviinden 

Gülşende kargaların âvâz-ı bed'i
Aratırdı merada anıran merkebi

Gülzârda mahzûn idi bülbül-i nâlân
Zikr eylerdi Hüdâ-yı Müteâli her an

20 Kasım 2020 Cuma

Dijital çağda Siborg böcekler ve uygulamalar...

Hamamböceğinde İmplant nörokontrol devresi
Kaynak:https://today.uconn.edu/2018/09/cyborg-cockroach-someday-save-life/

Siborg (Cyborg) canlı-makine karışımı mânâsında bir terim...

Canlıların farklı amaçlarla kullanımındaki açılımlara bakıldığında, bilgi ötesi dijital çağda bu tip çalışmalarla insanlık yeni ufuklara gebe...

Organizmaların biyolojik mücadelede kullanımının çevreci yaklaşımlar açısından kullanılması yanında, biyolojik savaş ve benzeri amaçlarla kullanılması için de araştırmalar yapılmaktadır...

☆☆☆

Patojen mikroorganizmaların savaş silahı olarak kullanılması vakaları en çok bilinenler...

Veba; tarihte bir çok kavimleri yok oluşla karşı karşıya getiren bir hastalık... pireler hastalık etkeni bakteriyi kan emdikleri canlıya bulaştıran vektör organizmalar.

Böceklerin vektör olarak sebep olduğu bulaşıcı ve ölümcül hastalıklarla ilgili tarihi kaynaklarda bir çok vaka anlatılır...Moğol istilasından bir ilginç örnek vermek gerekirse, hedefleri avrupayı da ele geçirmek olan moğollar orta asyadan batıya doğru şehirleri yakıp yıkarak kaleleri ele geçirerek ilerliyorken, Kırım'da bir kaleyi ele geçirmekte zorlanır ve dirençle karşılaşırlar. 1300'lü yıllarda Cenevizliler Kırım'a hakimdir ve özellikle deniz yolu üzerinden de ticareti ellerinde tutmaktadırlar. Kırım'da moğollara direnç gösteren bu kalenin muhasarasında moğol komutanın biyolojik savaş tekniğine başvurduğunu kaynaklar bahsetmekte...moğollar, civarda yaygın olarak görülen veba sebebiyle ölmüş insan cesetlerini kuşattıkları kalenin içine hava yolu ile mancınıkla atarak, kaledeki insanlara vebanın bulaşmasını sağlayınca, hasta ve ölü sayısı artarken kaledekilerin direnci kırılır ve kale ele geçirilir. 

Bu dönemde Kırım'dan gemilerle ayrılan cenevizli tüccarlar ile Viyana'ya kadar dayanan moğollar vebanın avrupanın içlerine kadar yayılmasına sebep olurlar ve bu salgında toplam nüfusu 70 milyonun üzerinde olan avrupada 20 milyondan fazla insan ölür.

Bu tarihi örnekleri çoğaltmak mümkün.

☆☆☆

"Cyborg"lara dönecek olursak, özellikle bu çerçevede üzerinde araştırmalar yapılan böcekler hem insanlığın hayrına işler yapılmak üzere hem de insanlığın aleyhindeki işlerde kullanılmak üzere bugün bir çok ülkede tasarımlanmaktadır.

Meselâ; enkaz altında canlı arama faaliyetleri için mikrofon ve kamera donanımlı siborg böcekler; mikrodron gibi insanların faydasına kullanılmak üzere geliştirilmektedir.

Buna karşılık stratejik amaçlı, askeri casusluk amaçlı siborg böceklerin kullanılması ile ilgili gizli çalışmalar olduğunu da açık kaynaklardan okuyoruz.

Yine siborg böceklere; bakteri/virus/parazit taşıyıcısı vektörler olarak, "hastalık taşıyıcısı uçan enjektörler" gözüyle bakıldığı da bilinmektedir.

Ayrıca böcekler;  agro-terör unsuru olarak, zirai ve hayvancılık alanlarında rakip coğrafyalarda zarar oluşturma amaçlı da kullanılma potansiyeli yüksek canlılardır.

☆☆☆

Bugün geline noktada, yapılmakta olan araştırmalar ile geliştirilmeye çalışılan mikrodroid siborg böceklerin, ya erginlerinin üzerine, yahut erken gelişme dönemlerindeki (larval dönemde) bireylerin vücut içlerine yerleştirilen elektronik devre ve yazılımlarla bunların uzaktan kontrol edilebilmesi çalışmaları yapıldığından da açık kaynaklar bahsetmektedir. Bu araştırmaların askeri ve stratejik amaçlarla ve gizli yürütülmekte olduğu da bir diğer gerçek. 

Kaynak:http://hackedgadgets.com/2009/09/26/remote-
controlled-cyborg-beetle/

☆☆☆

Bir diğer üzerinde durulan nokta; kan emen böceklerin aşılama için biyonik şırınga olarak kullanılması fikri...

☆☆☆

Üretilmesi, kısa sürede büyüme ve astronomik birey üretme potansiyeline sahip olmaları, bir milyondan fazla türünün olması, büyük çoğunluğunun uçma yeteneğinin olması,  çok farklı ekosistemlere yerleşme yeteneğinin yüksek olması; böceklerin bu hususta, siborg olarak kullanılmasını cazip kılmaktadır...

18 Kasım 2020 Çarşamba

Ma'şerî vicdan - Mahşerî meydan


Yapılan hayır olsun ve yahut şer 
Ma'şerî vicdanda ma'kes bulacak
Her bir işin var bir varacağı yer
Mahşerî meydanda değer bulacak

Her işin bir somut bir soyut yanı var
Atılan her adımın neticesi var
Taş atana,  kurbağaya da bir pay var
Ma'şer ve mahşerin de bir hesabı var

15 Kasım 2020 Pazar

Gönül ocağında Mim bucağında...


gönül ocağında 
kısık ateşte
muhabbet demledik 
buyurun dostlar...

gönül gülşeninde 
"Mim" güneşinde
gül yetiştirdik
buyurun dostlar

gönül nedir bilene
gönülden dileyene
gül ikrâmımız
buyurun dostlar

gönlü kâbe bilen
O'nu tavaf eden
"Lâle" ve "Gül" deren
baş tâcı dostlar

gönül huzurda olsun
gülşenî koku duysun
ehl-i gönül olana
gönülden selâm olsun

14 Kasım 2020 Cumartesi

Toprağın üstü de altı da pazar...


Dünyanın yüzü yeşil, merkezi al
Toprağın üstü de altı da pazar

Kimi var parayla pul ile azar
Kimisi tac u tahta özünü satar

Kimisi koynunda akreple yatar
Toprağın hem altı, hem üstü tartar

Kim ki hırslarının kurbanı olur
Ve dahi kibriyle mündemiç olur

Gün gelir, toprak gözünü doyurur
Ve tatlı hayatı, o gün zehrolur

Zamanda yolculuk, başlar doğunca
Ecele yürünür, ömür boyunca

Cahil; tıka basa, kaşıklar anca
Bal ve zehri, aynı kabta bulunca

Kelbin; hem solu, hem de sağı yal
Tasma sim olsa, zer olsa, ne yazar

12 Kasım 2020 Perşembe

Hakaik...

 Payitaht eşiğinde,  ulufe hâk-nişini hiç eksik olmaz...

☆☆☆

Muhterislerin muhtasar hevesâtı yatıya dek sürer...

☆☆☆

Her zaman, herkese ve her durumda eşit davranmak  adaleti tecelli ettirir mi ?

☆☆☆

Adîl hakem hâk-dân-ı fenâyı hesap ederek hüküm verir...

☆☆☆

Mekr-i ilâhîyi hatırından çıkarmayan dirsek atmaz, çelme takmaz...

☆☆☆

Encümen-i daniş murahhası istihâr ise

tevhid-i kuvâ hasıl olmaz...

☆☆☆

Kimi mukarrebin akreb gibi, kimi akrebî...

☆☆☆

Bir yerde olursa müzekki müzâkere, orada hasıl olur müzeyyen netice...

Çiftlik ve kırk haramî...

Alçak değil bunlar çukurdan çukur
Yalakalık ipi ile menfaat dokur
Her rüzgâra açık yelkenleriyle
Sis duman içinde dümen kıvırır

Metelik peşinde koşturur durur
Yapar hep ustaca nüfuzluya kur
Çıkara kiralık zibil egoyla
İblisin kitabından metinler okur

Umurunda olmaz efkâr-ı umumî
Hatırlamaz ne dulu ne de yetimi
Devleti sayar babasının çiftliği
Har vurur harman savurur itin eniği

Övünür de durur kabarık cüzdan ile
Hem aldattım sanır şeytanî zekâ ile
Başbaşa kalınca müflis vicdanı ile
Dövünüp durur mu acep ah ü vah ile

Takmaz asla ne mekruh ne de haramı
Tıpkısı Ali baba ve kırk haramî
Gün olur toplanır da kırklar divanı
Çekilince fatihâsı kurtarır mı yârânı

11 Kasım 2020 Çarşamba

At yedi günde, it yediği günde unuturmuş...!

Atlar; asil, cesur, zeki, duygusal, sezgileri güçlü, sahibine çok bağlı, hatta tek biniciye alışık hayvanlardır. Binicileri ile bütünleşir ve ufak imalarını bile algılayabilirler. İnsan ile kadim dostturlar. At yiğitliğin, mertliğin, cesaretin sembolüdür.
At imparatorlukların yayılması ve hükmünü sürdürmesinde tarih boyunca çok önemli roller oynamış bir mahlûktur. 
☆☆☆
Atların sosyal zekâya ve duygusal hafızaya sahip olduğu ile ilgili bazı araştırmalar da yapılmış...
İngiltere'de bir üniversitede yapılan araştırma (1) sonucunda, atların insan yüzündeki mutluluk ve mutsuzluk ifadelerini ayırt edebildiği ortaya konulmuş.
"Brighton şehrindeki Sussex Üniversitesi'nde araştırmalar yapan bilim insanları, deney grubunda yer alan 28 atla bir çalışma yaptı. Atlara, daha önce hiç görmedikleri insanların güler yüzlü ve asık suratlı fotoğrafları gösterildi....
Sonuçlar şaşırtıcıydı. Deneyde, kızgın insanlara bakan atların sol gözünü daha çok kullandığı görüldü. Negatif yüzlerle karşılaşan atların kafalarını sola çevirdiği de gözlemlendi. Yine stresli yüzlere tanık olan atların kalp atışlarının da hızlandığı kayıt altına alındı.
Sussex Üniversitesi'nde doktora eğitimine devam eden ve araştırma grubunda yer alan Amy Smith, atların negatif ifadelere, pozitif olanlara göre daha güçlü reaksiyon gösterdiğini söyledi.
Smith, bu davranışın, atlarda çevresel riskleri ayırt etmek adına geliştiğini belirtiyor. Bu bağlamda, kızgın bir yüz görmek uyarı sistemini harekete geçiriyor ve olumsuz yüzlerin yansıması olarak negatif davranışlar bekleniyor....Atların özel bir hayvan olduğunun uzun süredir bilindiğini dile getiren Smith, ama ilk kez negatif ve pozitif insan yüzlerinin farkına varabildiklerinin ispatlandığını söyledi."(1)

ABD’li L. Kohanov, atların insanlara faydalı yönü ile ilgili olarak diyor ki;
"Atlar, enerji alanlarının farkındalığında, duygusal hassasiyetleri ve sezgileri son derece güçlü hayvanlar. Karşılarındaki insanı da önce enerji seviyesinde tarıyor, sonra en derindeki duygularını bile algılıyor ve vücut diliyle karşılaştırıyorlar. Eğer bir insanın hissettikleri ile vücut dili arasında bir tutarsızlık varsa onunla iletişime geçmek istemiyorlar. Anda değil de kafasının içindeki düşüncelerde olan insanları da hemen algılıyorlar. Onların bu algılama kapasitesi nedeniyle karşılarında rol yapamıyor, olmadığınız birisi gibi davranamıyorsunuz. Pek çok insan, duygularıyla bağlantısını koparmış olduğundan kendi duygularını bile tanımlayamazken atlar, bizlerin ne hissettiğini bizden daha iyi anlıyor." (2)
☆☆☆

At, it ve kervan:
Hedefe dörtnala giden atların yanında koşan, yahut ardından seyirten itler vardır...bu itlerin süvarilerle isimleri belki seyir hâlinde anılabilir !

Kervan menzile varana kadar sürer bu birlikte yolculuk...

Kadim kültürümüzde; atın asaletinden, itin kuyruk sallamasından da bahsedilir...

Zaman zaman yol alınan güzergahta atlardan/develerden müteşekkil kervanlara ürüyen itlere rastlansa da, ne kervan başı ka'le alır onları ne yolcusu...

İt ürür, kervan yürür...
☆☆☆
Kemik ikrâmı olduğu müddetçe kervanın yanında seyirten ve kuyruk sallayan it, ikrâmı kesildiğinde itliğini hatırlar, gereğini yapar !

Kervanların ardı sıra yürüyen kafileler, at izini de it izini de ayırd edebilir, ata at, ite it gözüyle bakar...tabi şeytani zekâlılar allem gullem ile itin patisine nal çakmamışsa !

Ancak akl-ı selim sahipleri her türlü alâmeti, izi ayırt eder. Ayırt edemeyip itin izini atın iziyle karıştıran, iti at ile türdeş/eş görenlerin gözleri miyop, idrakleri körelmiş olsa gerek...

Yanlış ile doğruyu, adalet ile zulmü, zalim ile mazlumu, hasbî ile hesabîyi, mert ile namerdi birbirine karıştıranın, ya niyetinden ya da aklından şüphe etmelidir.

Bazen; it izi, kurt izi ile karıştırılabilir, bazı itler yakın akrabaları olan kurtların arasına karışır da, bir süre sonra kurt postuna bürünmüş olarak meydanlarda dolaşabilir, işte o hâlde basiret ve feraset ile bakmayanlar, bunların izlerini karıştırabilirler...

Bu hususta Prof. Dr. ihsan Fazlıoğlu'nun "At izi ile it izini birbirinden ayırmak için tecrübe yeter; ancak it izi ile kurt izini birbirinden ayırmak için, ayrıca feraset de gereklidir" sözü çok mânidar...

Kervanlarda müstahdemlik yapan itlerin, kervanı yarı yolda terk etmeleri, ya ikrâmı beğenmezlikten, ya sadakatsizliklerinden, yahut daha yağlı kuyruk bulmalarından olabilir...
"At yedi günde, it yediği günde unutur” veciz ifadesi karakterin ve mayanın önemine işaret eder.

Hele hele it itliğini öne çıkarmışsa, değneği hak etmişse...değneği elden bırakmamalı ki, it itlik edemesin, kuyruğunu kıstırıp yola revan olsun, boşa havlayıp nefes tüketmesin vesselâm...
İt ürür, kervan yürür...!
__________
Kaynak:
(1) https://www.e-psikiyatri.com/atlar-insan-duygularini-anlayabilir
(2) https://www.elele.com.tr/saglik/psikoloji/ne-hissettiginizi-sizden-daha-iyi-anliyorlar

8 Kasım 2020 Pazar

Şerîrden müttefik olmaz...

 

Şerde ittifak edenden hayır mı sadır olur !

Elbet olmaz, insanların hayırlısı insana hizmetkâr olur, belâ olmaz...

☆☆☆

Hz. Mevlânâ'dan bir hikâye; 

Mevlânâ ile talebeleri bir yerden geçerlerken sırt sırta dayanmış ve sarmaş dolaş yatmış köpeklere rastlarlar.  Talebelerden biri, köpeklerin dostâne birlikteliklerine bakar ve;

-Ne güzel bir kardeşlik, ibret alınsa ! der.

Mevlânâ:

-Bir kemik at aralarına da gör dostluğu ! ...o zaman köpek muhabbeti sona erer...

Dünya menfaatleri sonuçta kemik…ve bu kemik bir ayıraç; kim köpek, kim sırtlan, kim akbaba yahut kim insan, anlatır… 

☆☆☆

Dünya kuruldu kurulalı şer ittifakının mensupları arasında hep köpek muhabbeti olmuştur ve ne zamanki  aralarında kemik kavgası başlar, muhabbet yerini kemiği kapma dalaşına bırakır...

☆☆☆

Az buçuk tarih okuyanlara malûmdur, uluslar arası bu tür ittifaklar haçlı seferlerinde, dünya savaşlarında hep oluşturulmuştur, ardından yalta konferansında olduğu gibi kapalı kapılar arkasında paylaşma ve bölüşme anlaşmaları gerçekleşmiştir...

Bugün de insanoğlu bu türden şerîr ittifaklarla karşı karşıya !

☆☆☆

Şer, zulüm ve kaos üzerine kurulu nizâm veya ittifaklar, olsa olsa şeytânın ocağına kıvılcım taşır...

Şer niyeti ile müttefiken buluşan aktörlerin propagandist finoları da hiç eksik olmaz ki bunlar kendilerine atılacak kırıntılar içün her kapıda havlar, değneği görünce kuyruğunu kıstırıp viyaklayarak kaçarlar...

Şerre çanak tutup hayrı örtmeye çalışan şerre payandalar ise meydanı boş bulduklarında zehirlerini saçar, sıkıyı görünce de karanlık inlerinde uykuya yatarlar...

Şerîrler her devirde güçlüye boyun büker, zayıfa diş gösterirler...Nüfuzları olmadığında sönük balon, olduğunda uçan balon gibidirler. 

Kısır düşünce, yanlış strateji, hızlı alınmış kararlar, istişâreden sarf-ı nazar etmek, cesaret yoksunluğu ve neme lâzımcılık, yahut kırıntı da olsa menfaat beklentileri şerîrlere kapı aralar... ancak niyetleri hayr olan, hayırda yarışan namusluların cesur olması durumunda, eşrâr asla meydana çıkamaz...

☆☆☆

Hakikî insanî muhabbet için, dostluk ve kardeşlik için, menfaat imtihanından geçebilmek gerekir... insanî olanı; hayırda ittifak etmek, şerre ise muhalefet etmektir...

Bu, milletler cemiyetinde de böyledir, insanlar arası ilişkilerde de böyledir...

Sahici olmayan dostluk ve ittifaklar ise köpek muhabbetinden öte değildir vesselâm.

☆☆☆

Cenâb-ı Hakk azîz milletimizin yâr ve yardımcısı olsun...güçlü olduğumuz devirlerde ki gibi bütün mazlum milletlerin hâmisi, zalimin hasmı olduğumuzu cümle âlem bilir !

5 Kasım 2020 Perşembe

Uçurtmaya yüklü hayaller.....



-zağar-
bir zamanların sürü bekçisi
kocamış mı ne ?
boynu bükülmüş, sırtı sivrilmiş,
tüyleri dökülmüş...
maskara mı olmuş ne...?
☆☆☆
dirisinden but kopartmış
doyurmaya yetmemiş...
ölüsünden kemik apartmaya yeltenmiş...
becerememiş...tüm çabalar nafile !

○●○●○

-çocuk ve hayal-
almış uçurtmasını eline
saldıkça ipini salıvermiş...
kuyruğuna taktığı hayallerine
dalıp dalıp, rüzgârlara yalvarmış...
☆☆☆
beklediği rüzgârlar esmez olmuş
uçmaz olmuş uçurtması.. nafile !
ağa takılanı yok....delinmiş eski file
bulutlara yükselen turnalar ise...kafile

○●○●○

-Abdal demiş: "Ah yalan dünya-
hesap hesap üstüne, çile üstüne çile
dün "yol yemez" gibiydi
şimdi kocamış mı ne ?
"Ah yalan dünyanın..." diyen abdallar 
doğru demiyor ise, peki bu demesi ne !

2 Kasım 2020 Pazartesi

At gözlüğü...

Dış görünüşü adam (!) gibi, konuşturunca câhilin dik âlâsı ham ervâhtan çekti insanoğlu ne çektiyse...

Herşeyi bildiğini zanneden bu güruhun yeni bir şeyler öğrenmeye ise hiç niyeti yok, hatta merâkı da....

Dahası yanlışlarla karışık doğrulardan oluşmuş ezberlerini bozmak deveye hendek atlatmaktan zor... 

Okumaya yanaşmayan, okuduğunu ise  anlayacak kelime dağarcığından yoksun olanların, anlayamadığı şeyi soracak ve araştıracak, hatta sorgulayacak bilgi zemini bile olmayanların, bildiği zannından kaynaklı kibri ise zaten en büyük engel…

Okuduğu üzerinde tefekkür yolculuğuna çıkmayan, metafordan, mecâzdan, kinâyeden, hicivden, teşbîhden, tecâhül-ü ârifden bî-haber; gördüğünün arkasını göremeyen, okuduğunu sığ bir ma’nâdan ibâret zannedenlerin neyi ne kadar anladığı ise câhile meçhul olsa da ehline malûm...

Bugün hakikât ile yüzleşmeye cesâreti olmayıp tutulan aynaları kırmaya çalışanlar, yarın yüzlerini görecek ayna bulamadıklarında, hayatlarının film kareleri seyrettirilip sorgulandığında ne yapacaklar acaba.

Hamların bildiğini göstermek, beğenilmek gibi bir derdi var. Ancak her bildiğini zannedenin üstünde bir bilen var...hem insanoğlunun bir ömür boyu öğrendikleri; okyanusların toplamında bir damlacık yahut tüm dünyada mevcut kum tanelerinin bir tanesi kadar bile değildir, olamaz da...

Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa ilmi tükenmez bir yaratıcının kulu olmak içün bilme yolculuğunun deryâsına yolculuk yapma niyetinden öte niyeti olmamalı insanın...

Her kişi gayreti ile nasîbi kadarını öğrenir ve dile getirir, herkes idrakı kadar, kabı kadar, nasîbi kadar, gayreti ölçüsünde ilimden istifâde eder...

Kimi konuştuğunu duymaz, kimi işittiğini anlamaz...

Ön yargı ile dar kalıplara hapsolmuş dünyası, at gözlüğü takılı bakışı, donmuş fikri ve körelmiş vicdanı ile taassub kuyusuna hapsolanlara neyi niçin ve nasıl ulaştırabilirsiniz ?

Sû-i zan ile hem hâl olmuş, dedikoducu ve fesatların, fitne-fücuru meslek edinmişlerin kol gezdiği yerde insandan bahsedilebilir mi ?

Güdülmeye programlı şahsiyyetlerin kargayı kılavuz tutmalarına ise asla şaşırmamalı... 

Allah kuluna zulmetmez, kişi kendine zulmü lâyık görür...zulme uğramışların, sonraları bir yandan zalimle kol kola gezip, öte yandan da sızlanmalarına, ağlama duvarı arayışlarına ise asla ve kat'a kanmamalı...

"Ele talkın verir"ken kendisini beri tutmaktan; hele hele kendini beğenmek, gösteriş, nifâk, riyâ, kibir ve benzeri yerilmiş ahlâktan Allah'a sığınmalı insan.

Fikir ve hakîkât da'vâsında samimi, umarsız/çıkarsız ilkeli dostluğa kapı aralamaya çalışanlara selâmımız var...