Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Aralık 2020 Salı

Piyon değil "Şah"...!

Bir taraf Hakk öteki batıl !

Piyon değildir "Şah"tır
Hem gece hem sabahtır
Yasakları günahtır
Talepleri murattır
☆☆☆
Fili ata yükledi
Zahir Batın gözledi
Yabanı hep söyledi
Yâredir meşvereti
☆☆☆
Kale kale gezermiş
Musavvirmiş bezermiş
Buçtan burcu izlermiş
Sessiz sözsüz sezermiş
☆☆☆
Gönüldense dinlermiş
Her seherde inlermiş
Evvel Ahir birlermiş
Dünyaları eylermiş
☆☆☆
Demem arif olana
Esrarı anlayana
Demem hiç,  sığ olana
Hikmet aramayana

__________
Esrar: Sırlar
El Musavvir (C.C) Her şeye biçim veren, güzelleştiren

26 Aralık 2020 Cumartesi

Lâtif ve Âkif...

 

Münzeviymiş hem de Âkif
Olmak içün öze vâkıf
Bir de olunursa lâtif
Çift kanat uçulur Âkif

Sana gerek biraz celâl
Yol alınmaz böyle cemâl
Celâl de cemâl de helâl
Hak Celâlsiz olmaz Âkif

Gece de var gündüz de var
Kimi insan yahut davar
Hak desen de duymaz duvar
Boş yere yorulma Âkif

Hem tevekkül hem gayret et
Neticeyi sonra seyret
Tevâzûyu koy kenara
Kibre sebep ise Âkif

Bil ki her kapı açılmaz
Tohum her yere saçılmaz
Her kaynaktan su içilmez
Bunlar akla ziyan Âkif

Câhilin lafları bomboş
Lâf-ı güzaf ile meyhoş
Kim dünyayla ola serhoş
Sen kaale alma Âkif

İlim âlim de durur hoş
Kimi dolu kimi de boş
Hem ârif hem akîl çok hoş
Sen cahili takma Âkif

__________

Âkif: 1)Sebat eden. 2)İbâdet eden. 3)Yönelen.
Lâtif: 1)Allah'ın güzel isimlerinden biri. 2)Yumuşak, hoş, güzel; nâzik.

20 Aralık 2020 Pazar

Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli...


Kandil gerek nûr saça etrafına ışık vere
Hem fitili isli yanan kandili kim neyleye

Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli
Bir el semâya bakarken öteki arza değmeli

Tevekkül eylemek içün murabbâ olmak gerek
Ben hürüm diyen âdeme boyunduruk ne gerek

Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli
Bir el semâya bakarken öteki arza değmeli

Kişi ola hem müttakî hem akîl hem mülâyim
Ol kişide hem olur ki, sahibü'l ihsan mukîm

Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli
Bir el semâya bakarken öteki arza değmeli

Niâm-ı Celil afakda hem enfüsde görene
Nâim imiş akl-ı selim, kıymetini bilene

Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli
Bir el semâya bakarken öteki arza değmeli

Hem Âlî hem âlî-cenab olur ise bir kişi
Hem nas hem de Hak nezdinde kıymetlidir ol kişi

Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli
Bir el semâya bakarken öteki arza değmeli

17 Aralık 2020 Perşembe

Pusulası vicdan olan...


Ey Sıddıklarla bir olan
Adillerle düşüp kalkan
Pusulası vicdan olan
Haklıya Hak teslim eden

Ak gelip pâk gitmek içün
Leyl u nehâr tahsil içün
Rızayı Barî uğruna
Say u gayret etmek içün

Kim giyse edeb kısbeti
Hakikatedir nisbeti
Tevhid eylerse kesreti
Yetişir Mucib nusreti

16 Aralık 2020 Çarşamba

Canlı cansız, kanlı kansız...


Boşlukta yüzen kürede
Binbir çeşit canlı cansız
Her biri türlü fiilde
Kimi kanlı kimi kansız

Kimi mikrop kimi deve
Kimi asalak kan eme
Kimi leş kargası gibi
Kansız mikrobu kim seve

Vazifeler çeşit çeşit
Ya posta yahutda çaşıt
Ya posta tutunan bir bit
Ya yal ile beslenen it

Her biri kendince akîl
Kimi toprak kimi de kil
Kimisi iblise yoldaş
Kimisine Allah vekil

Çok gâile var âdemde
Her bir adem türlü demde
Neş'e de var, var kederde
Yaşarlar beşi bir yerde

Bâzan süt limândır deryâ
Gâhi dalga gâh fırtına
Razı olmalı yazgıya
Hem sıcak hem ayazına

Hepimiz bir gemideyiz
Seyr ü sefer hâlindeyiz
Ya tayfayız ya kaptanız
Aynı kabdan yemekteyiz

Dünya bir sınanma yurdu
Yaratan öyle buyurdu
Rezzak idi hem doyurdu
Hesap var diye duyurdu

13 Aralık 2020 Pazar

Vitrinle aldatılmak...


Vitrin dizmiş cazibedâr, dükkân içi tamtakır
Şekil tamam, temsil nakıs, hem hatip gibi şakır
Ne yazar altın kaplama içinde olsa bakır
"Vav"ı görünce sucuk der "Elif"i mertek sanır

Kendi küçük dünyasında oyun oynaş dolanır
Hesap kitapla kabzımâl kıvranır da kıvranır
Dürtüsüne meyyal akl-ı maaş ile tavlanır
"Vav"ı görünce sucuk der "Elif"i mertek sanır

11 Aralık 2020 Cuma

Sıradaki Kuraklık mı ?

Adem oğluna sorsanız;
Covid sonrası "Sırada hangi musibet var acaba...?"  
Çoğunluk ya merak etmiyordur, ya da umursamıyordur !
☆☆☆
İnsanların hâl ve ahvâline şöyle göz ucu ile bakılırsa, tabiatın fıtrî olmayana bir reaksiyonu gibi geliyor bütün bunlar...
☆☆☆
İklim değişikliği, 
sera gazının artışına bağlı olarak ortalama dünya sıcaklığındaki yükselişle beraber ayak sesleri yaklaşan çölleşme; 
yağış rejimi değişikliği; 
okyanuslardaki sıcak su akımı (gulf stream) rejiminde değişikliğin sebep olacağı buzullaşma; 
toprak ve su kirliliği gibi insan hoyratlığından kaynaklı faaliyetler... 
Evet bütün bunlar mavi küreyi yaşanmaz hale getirme yolunda hızla ilerliyor.. 


Kuraklık dünyanın kapısını çalıyor...
Böyle giderse ardından ise dünya çapında kıtlık gelecek diyor uzmanlar !
Gıda/Su savaşları ise bu durumda kaçınılmaz...

Aşağıdaki haritada son üç aylık  kuraklık haritasına bakılınca, gidişat düşündürücü...

Oldukça kurak bir mevsim geçiriyoruz ülke olarak...
Basına yansıdığı (1) kadarıyla, Antalya Ticaret Borsası başkanı Ali Çandır'ın kurak bir mevsim geçirdiğimiz ile ilgili meteoroloji verilerini değerlendirdiği söyleşide verdiği rakamları dikkatlerinize sunmak istiyorum: 

"1 kilo domates için 184 litre, 1 kilo havuç için 133 litre, 1 portakal (100 gr) için 50 litre, 1 elma (100 gr) için 70 litre, 1 kilo kırmızı et için 15 bin 455 litre (813 damacana), 1 hamburger (150 gr biftek) için 2 bin 325 litre, 1 kilo kahve için 21 bin litre, 1 fincan kahve (7 gr) için 140 litre suya gereksinim var. Bugün yediğimiz 1 kilo domates, sadece 1 kilo domatesten ibaret değil. 1 kilo domates yemek için 184 litre su tükettiğimizi unutmamalıyız ve israf etmememiz gerekiyor" (...) İklim değişikliğinin sadece su olarak görülmemesi gerektiğini de vurgulayan Çandır, “İklim nedeniyle verimlilik düşüşleri yaşanması riski de var. Özellikle kar yağışı ve soğuk olmadığı takdirde zararlılarla mücadelede de hayli zorlanabiliriz. Son üç ay düşük giden yağışın, rekolte tahminlerini de olumsuz etkileyeceği öngörülmektedir. Örneğin zeytinde rekolte tahminiz mayıs ayındaki çöl sıcakları nedeniyle yüzde 30 düşük olacakken, son üç ayda yağış olmaması rekoltedeki kaybı yüzde 50-60'a kadar yükseltti" demekte. 

Aynı haberde; Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici ise, "Meteoroloji'nin, son üç aylık kuraklık haritalarına bakıldığında, Türkiye'de kuraklığın üç temel etkeninden biri olan iklimsel kuraklığın söz konusu olduğunu açıkladı. Türkiye'nin birçok yerinin, neredeyse yüzde 80'inin meteorolojik kuraklıkla karşı karşıya olduğunu" kaydediyor ve, ülkemizde son 60 yılda, 70'e yakın doğal gölün kuruduğunu söylüyor. Dr.Kesici devamla: “Suyu tutacak en önemli doğal yapılarımız çalılar, otlar, ağaçlardır. Sellerin önlenmesi de doğal olarak suyu depo eden dere, çay ve doğal göllerin kurutulmaması ve korunmasıdır. Küresel ısınma elbette dünyada olduğu gibi buna etki etmekteyse de bizim ülkemizde en önemli sorun dünyanın en zengin su kaynaklarına sahip olmamıza rağmen bu kaynaklarımızın ilkel tarımla yok edilmesidir" diyor.

Evet, manzara bu...
☆☆☆
Bütün dünyada insanların fıtrata aykırılıklarının rolü bu gidişat üzerinde etkili mi acaba ?
Meselâ göze çarpan bu aykırılıklar şöyle bir özetlenip listelense;
-İnsan oğlunun daha düne kadar gemi azıya almış deli atlar gibi koşturduğu sahralarda ne haltlar ettiği...
-Yüzüne dostum dediklerine attığı kazıkları...
-Üç lâf ederken birine katıştırdığı yalanları...
-Yemin billah ile yalancı şâhitlikleri...
-Zararına(!) diye diye satış yaptığı günleri...
-Zulmü alkışlayarak zâlime şirin görünme çabaları...mazluma seyirci olup zulme seyirci kalması...
-Üç paralık mevkî içün çevirdiği dümenleri...
-Üç kuruşluk çıkar içün yediği herzeleri...
-Devlet malını nasıl da sinsice ve hınzırca okkaladığı...
-Yetim malına vasi olunca azcık azcık malını tırtıkladığı...
-Üç kuruşluk menfaat için el ovuşturmaktan derisinin aşındığı...
-Akitsiz şehevi birliktelikleri sonrası bebeği çöpe attığı...
-Yüzünüze Allah derken içinden şeytan ile birlik olup yallah dediği...
-Aldatmayı kazanç saydığı...
-Hakkı Hak, batılı batıl görmediği...
-Yaşarkenki kibriyasını gösterişli mezar taşı ile sürdürme isteği...
-Meşru gayri meşru demeden, ha bire kazanma ihtirası...
-İnsan hak ve hukukunu ayaklar altına aldığı...
-Edebi rafa kaldırdığı...
-"İnsan"ı omuzuna basıp yükseleceği basamak olarak gördüğü...
-İyilik yapmayı aptallık varsaydığı...
-Hayatını asalak ve tembelce sürdürmek içün uygun konaklar arama çabaları...
-Güçlüye eyvallah, zayıfa hadi yallah dediği. ...!

Fertlerin birbirlerine yaptıkları da aslında küçük çaplı birer musibet bana göre...
Ve insan doğaya karşı hoyratlığının karşılığını alıyor mu acaba !
☆☆☆
İsrafa, sömürmeye, zulme, savaşmaya, aldatmaya, hak yemeye, gayri meşruluğa, dünyayı paylaştığı diğer bütün canlı/cansız çevreye zarar vermeye..... tamam mı, devam mı ?
______________
1)Haber kaynağı: https://www.aksam.com.tr/guncel/meteorolojinin-haritasinda-korkutan-goruntu-olaganustu-ve-cok-siddetli/haber-1132403

10 Aralık 2020 Perşembe

Şaşarım...


Dünyalığın hevesine
Aşık olmuş kesesine
Râm olmanın hepisine
Şaşarım hem çok şaşarım

Yaşar durur öylesine
Vebâl yükler ensesine
Hamallığın böylesine
Şaşarım hem çok şaşarım

Münâdînin gür sesine
Hem gül kokan nefesine
Kulak verir şöylesine
Şaşarım hem çok şaşarım

Çıksa dünya tepesine
Sahipse ilmin hepsine
"İnsan"ı bilmemesine
Şaşarım hem çok şaşarım

Talib olsa meyvesine
Hem doldursa selesine
İkrâmsızsa cümlesine
Şaşarım hem çok şaşarım

Şu dünyanın cifesine
Tapar beden kafesine
Mesnedsiz bahanesine
Şaşarım hem çok şaşarım

Binmiş vücûd teknesine
Delik açmış gövdesine
Fanilerin cümlesine
Şaşarım hem çok şaşarım

8 Aralık 2020 Salı

Tükettikçe tükenmek üzerine...


Tüketiyoruz...
Vakti; 
anı, günü, ayı, yılı...

Ömrü tüketiyoruz, ömrü...

Hayatı; 
mirasyedi gibi harcıyoruz...

Sabah olunca akşamı,
gece olunca sabahı
iple çekiyoruz...

Kahvaltıdan kalkınca öğleni,
sonrasında akşam öğününü,
düşlüyoruz...

Çocukken genç olmayı,
ardından 
kemâl yaşı arzuluyor...
Ve sonrasında gelen
yaşlanmayı kabullenemiyoruz !

Ömür denen süresi tayin edilmiş vakti, 
bol kepçe harcayarak tüketiyoruz...

Sayılı nefesi tüketiyoruz,
kimi zaman boş lakırtı,
kimi zaman lâf-ı güzaf içün...

Tüketiyoruz...
İnsani değerleri;
erdemi...
içimizdeki çocuk safiyetini,
iyi niyeti,
hoşgörüyü,
sevgiyi, hürmeti, muhabbeti...

Tüketiyoruz...
Dostları, dostlukları...

Tüketiyoruz... 
İnsanı, insanlığı,
atadan miras irfânı...

Tüketiyoruz...
Kültürü, an'aneyi...

Özümüzü...
Sözümüzü...
Bir gün bırakıp gideceğimizi,
hiç uğruna tüketiyoruz...

Tükettikçe de tükeniyoruz...

Doğayı hoyratça tükettiğimizi
söylemeye gerek var mı ?

Ve vakit tükenince de...
Zil çalıyor !
Ders bitiyor...

7 Aralık 2020 Pazartesi

Hatır-şinâs dostlara...


Hatır-şinâs dostlara 
Kahve ikrâm etmeli
Hatır-azar mahlûka
Belki nodul dürtmeli
☆☆☆
Bir fincanlık kahvenin
Kırk yıl hatırı varsa
Zor vakit dostlarının
Hatırını kim saysa
☆☆☆
Görmeyen nânı, nan-kör
Onu mahrum etmeli
Peyler imânı münkir 
Onu tedib etmeli
☆☆☆
Dost meclisinde kahve
İçilir hem köpükle
Demlenen muhabbetler
Hatırdır müstakbelde

6 Aralık 2020 Pazar

İlk nefesten son nefese...


Hadsizin haddimi olur
Elbisesi hep bol durur
İçini saman doldurur
İlk nefesten son nefese

Edebsize kıymet verme
Sakın yüzün yere serme
Seviyesizi de yerme
İlk nefesten son nefese

Kötü ile hem hâl olma
Uzak dur belanı bulma
Münafıktan selâm alma
İlk nefesten son nefese
☆☆☆
Zehirlere panzehir ol
Dertlilerin dermânı ol
Muhtaçlara payanda ol
İlk nefesten son nefese

Kilitli kapıları aç
İyiliği her yere saç
İşte bu kulluk denen taç
İlk nefesten son nefese

"İnsan" özlermiş "insan"ı
Bulmak içün lâ-mekânı
Muhabbet demler lisânı
İlk nefesten son nefese

Sök gönülden gayrisini
Tahsis eyle Bir Allah'a
Merak etme gerisini
İlk nefesten son nefese

Yaparsan Allah için yap
Ticaretden hucurata
Tapacaksan Allah'a tap
İlk nefesten son nefese

2 Aralık 2020 Çarşamba

Kuantum, enerji ve evren...

15 yıl kadar önce bir belgesel yapımcısı ile yaptığımız sohbetlerde; atom altından galaksilere, genlerden karakterlere, saklı potansiyel güç/kudret ve enerjiden kinetiğin mekanizmasına, stabilite-mobilite ve döngülere, 4.boyuta, nefes almakta olan evren modeline kadarki tefekkür etme yolculuğu sonrası, danışmanları arasında olduğum, "Küçük muhteşemdir" belgeselinin alt yapısı ortaya çıkmış ve sonrasında senaryolaştırılarak farklı disiplinlerden bilimcilerle çekimleri yapılmış ve TRT'de dizi olarak yayınlanmış idi ...
☆☆☆
Sıradan düşünme; denizin yüzeyinde kalmak ise, sıra dışı tefekkür denizin içi ve dibi ile ilgili olmaktır denilebilir. Derin tefekkür yaratıcı iken, sıradan olanı basit ve tekrarlayan; etkisiz, düşük enerjili, değişime kapalı ve dağınıktır. Bu yüzden sıradan olanı bunalım, şüphecilik, endişe, takıntılı olma, ham ve boş hayaller şeklinde tezahür eder.

Kâinat ve hakikâta gelecek olursak...

Hakikat arayışı sıradan düşünme melekesi ile erişilebilecek kadar basit midir, yahut derin tefekkür ile ulaşılamayacak kadar karmaşık mıdır ? 

Kâinat; durağan olmayan, kendi içinde sabit prensiplere bağlı olan ve çeşitliliği meydana getiren parçaların etkileşim içinde olduğu bir bütüncül sistem midir ?

Bütüncül bakış ve sınıflandırma ile kâinattaki varlıkların arasında, en basit sistemden en karmaşık olanına doğru bir hiyerarşi mevcut olsa da, bu sistem veya şeylerin hem kendi özlerindeki potansiyel hem de karşılıklı etkileşimlerindeki sınırlılıklar kimi zaman hiyerarşiyi ters yüz eder. Bu bağlamda her şeyin birbiri ile bir illiyet bağı vardır ve dolayısı ile parçalar bütünün bilgisini taşır. 

Kâinattaki işleyiş ve düzen eğer saat gibi çalışsa gelecek önceden kestirilebilir, ancak gerek sosyal mevzûlar gerekse şeylerin gelecekteki varacağı hedefi her zaman ve durumda kestirmek mümkün değildir. İhtimaller üzerinde düşünülebilir ancak bu bir kesinlik ifade etmez. 

Buradan yola çıkılırsa; iki şeyden biri diğerinin sebebi de olabilir, bu iki şeyin birbiri ile etkileşimleri onları bir üçüncüye evrilmeye de götürebilir. 

Buradaki değişim ve evrilmenin kökeninde morfogenetik bir mekanizmadan söz edilebilir ki, morfolojik değişim ve kendinde mevcut ve saklı potansiyelinin zamana bağlı açılımlarının geleceğini kestirmek bu yüzden mümkün değildir. Ancak olsa olsa ihtimallerin mümkünlüğünden bahsedilebilir. 

Kuantum düşünce stratejisi ile olgulara ve etkileşimlere gelince...

Kuantum stratejik bakışı; izafiyeti, mukayese ile hesaplanabilir ihtimalleri, uzay ve zamana dair fikirleri çöpe atarak, sebep-sonuç illiyetinde geleceğe dair belirsizlik ve ihtimaliyet algılarını ucu açık olacak şekilde nitelendirerek, düşünme melekesini harekete geçirir ve buna dayalı bir çok projeksiyon yapar, muhtemel senaryoları formüle ederken de, tecrübelerin ışığında mes’elelere çözüm yolları üretir. 

Yine kuantum bilimsel bakış açısı ile; dünya yahut kâinatdaki gelecek öngörülebilir değildir, karmaşıktır, kaotiktir ve belirsizdir. 

Bu bakış açısı ile ölçülebilir şeyler için, ölçülen şeylerden çok nesneler arasındaki etkileşim çok daha önemlidir. 

Meselâ; Zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde "şeyler" hem birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen ve hem de karmaşık gibi görünen bir bütüne ait parça davranışı gösterirler. Bu durumda bir parça bütünden bağımsız hareket ediyor gibi gözükse de bütünlüğün dışında hareket etme ihtimali yoktur ki, bu da kaotik, belirsiz ve karmaşık gibi görünen bir algıya sebep olur. Belirsizlik ise bir çok durumda yaratıcı potansiyeli ortaya çıkaran bir güdüleyici/müteharrik olabilmektedir. Bu durumda yine denilebilir ki belirsizlik değişime kapı aralayan bir mekanizma olarak iş görebilir. 

Gelelim fiziki olarak algıladığımız somut âleme...bunun temeli atom altı parçacık ve enerji olduğuna göre, kâinatın bütününe; parçacık ve enerjinin farklı dalga boylarına sahip hologramlar denilmesi bu açıdan yanlış olmaz.

Kuantum fiziği bakış açısı ile ve kuantum düşünceye göre; kâinatta her şey enerji ile doludur, "şeyler"in enerjisi ise kendindendir, özündendir. Ve kâinattaki mevcut enerji, aynısı ile insanda da mevcuttur. Bu yansıma; etkileşimde olan şeylerin elektromanyetizma veya enerjinin dalga boyları üzerinden birinin diğerini etkileyebileceğini de ifade eder. Meselâ, olumsuz bir duygu durumu insanın vücut sistemlerini negatif yönde etkiler ki, bu bir enerji akışıdır ve soyut bir etkileyicidir. Bu negatif etkileyici enerjinin stres, motivasyonun bozulması, hormonal dengede değişikliğe sebep olması, ya da tersi olumlu bir hâlin enerjik, yaratıcı, motive edici tarafları ivmelemesi söz konusu olabilmektedir.

Anlaşıldığı üzere bugün gelinen noktada parçacıkların sahip olduğu süper güç ve bu gücün bize göre geleceğinin belirsizliği, bilim çevrelerini evrene pozitivizmin getirdiği açıklamalardan vazgeçmeye ve makas değiştirmeye zorluyor...
☆☆☆
Bir basit RNA iplikçiğine sahip virüsle başa çıkamayan, sırrını çözemeyen pozitif bilim aklı şaşkın durumda...çoğalmak için canlı bir hücre içine girme ve onun sentez mekanizmalarını kullanma zorunluluğunda olan, tersi durumda canlılık belirtisi olmayan ribonükleik asit bileşimli RNA virüsü yedi milyar insanı, yedi düveli şaşkına çevirmiş durumda.

Bugün itibarı ile 60 küsur milyon kişiye bulaşan virüs, hepi topu bir çay kaşığını dolduracak kadar bir kütle ediyor ancak... 

Bir çay kaşığı ribonükleik asitteki kudret uzayda koloni kurmaya çalışan, 5G teknolojisi ile dünyayı yönetme iddiasındaki süper/hiper güçleri ve teknolojilerini, bilgi ötesi çağın bilimcilerini tuş etmiş yahut nakavt etmiş durumda... 

Virüs ile insanın bilek güreşi...basit (görünen) ile başa çıkamayan en gelişmişin çaresizliğine şahit oluyor 21.yüzyılın insanı.
☆☆☆
Zerrenin kürreye gebeliği...çekirdekten ağaca, zigottan insana...

Nihayetin bidayet olduğu, tekâmülün sonunun başlangıca döndüğü bir devir...bu devr-i daimin kompleksliğinde saklı olan basitliğinden; kaotik yapısı içindeki düzenden; var olanı yoklamanın imkânsızlığından bahseden kuantum düşünce bir yanda; mekanik ve sebep-sonuç yolaklı indirgemeci bakış diğer yanda...

Kuantum düşünce, klasik fiziki evren kavramını tahtından mı ediyor ?

1 Aralık 2020 Salı

Zıtların Birliği ve Sevgi…


Evrende her şey iki kutupludur desek yeridir. Işık karanlık, neş’e hüzün, siyah beyaz, pozitif negatif, artı eksi…sevgi nefret, iyi kötü, erkek dişi. Bir çeşit zıtlıklar demekte mümkündür buna.

Ancak her ne hikmetse (!) zıtlıklar bir şekliyle bir arada, birlikte bulunma, bir araya gelme temayülündedirler. Elektrik fiziği ve manyetizma açısından bakıldığında; atom çekirdeği ve elektronlar arasındaki (zıt yüklerin) çekim gücü/cazibesinden tâ kütle çekimi sayesinde yıldızların birbirini çekimine bağlı denge ve düzene kadar bu projeksiyon yapılabilir.

Beynin bile iki lobundan her biri farklı işlevleri yönetmekle mükellef değil midir...

Sağ lob, beynin yaratıcı kısmıdır; görsel ve işitsel konular, sezgiler, hayal, san'at, estetik, anlam yükleme, görme ve duyma işlevleri yanı sıra, vücudun sol taraftaki organlarının yönetimini üslenir.

Sol lob, beynin mantık, matematik işlemleri, analitik düşünme, sebep-sonuç ilişkisi kurma, sayı ve somboller, kelimeler gibi işlevlerin yanı sıra vücudun sağ tarafındaki organları yönetmekle görevlidir.

Bütün olarak beyin bu şekliyle adeta zıtlıkları yönetir.
★★★
Bu cazibenin, bu çekim gücünün illiyetine ister cazibe, ister sevgi, isterse aşk deyiniz, fark eder mi ?

Sevgi de denilebilecek çekim gücü ile (madde düzeyinde) atom ve atom altı parçacıklar halindeki  zıtların bir arada tutulması tezahürü, daha yüksek organizasyonlu organizmalarda onların kabiliyet sınırları çerçevesinde tezahür eder.

Bitkilerde bu cazibe sonucu tozlaşma, meyve ve tohum oluşumu gerçekleşirken, builliyet hayvanlar aleminde ve insanda yeni nesillerin oluşumunu, sebep sonuç ilişkisi içerisinde ortaya çıkarır.

Bu bağıntıyı,  sevgi illiyetini, Muhyiddin İbnü’l-Arabî hevâ, hub, aşk ve vüd olmak üzere dörde ayırır. Ayrıca; tabii, ruhanî ve ilâhî sevgi tiplerinden bahseder. Ona göre tabii sevgi, hem insanlarda hem hayvanlarda görülür ki, canlıların yavrularını sevmeleri, şefkat böyledir. Ruhanî sevginin ise insana mahsus olduğunu vurgular. Buna göre, Allah’ın kulunu, kulunun da Allah’ı sevmesi ilâhî sevgi kaynaklıdır. Ve yine beşerî sevgiyi, ilâhî sevgiye ulaşmanın bir aracı olarak gördüğünden onun da önemli olduğundan bahseder. Yine Muhyiddin İbnü’l-Arabî'ye göre; maddî ve mânevî bütün varlıklar Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisinden ibarettir ve var olan her şeydeki güzellik O’nun “Cemîl” isminin bir yansımasıdır, güzele yönelik muhabbet de yine O’nun “Vedûd” isminin tecellisidir. Şu halde hakiki mahbub sadece “Hak”tır. Sevilen diğer güzel şeyler O’nun güzelliğini yansıttığından bunlara yönelik sevgi de aslında ilâhî kaynaklıdır.

İrfân ehli genellikle mutlak manada beşerî aşkı, ilâhî muhabbete geçiş için bir vasıta kabul ederler. “Sevgi benim dinim ve imanımdır” diyen İbnü’l-Arabî evrenin var oluş sebebi olarak muhabbeti görür. “Allah gizli bir hazine idim bilinmek istedim”, bunun için de âlemi yarattım buyurmaktadır. Bununla âlemin var edilmesi sebebi Allah’ın muhabbetidir. Arifler, mutlak gayb olan Hakk’ın evvela sevgi şeklinde tecelli ettiğini (taayyün-i hubbî,taayyün-i evvel) belirterek, buna “Nûr-ı Muhammedî”, “hakîkat-i Muhammediyye”, “akl-ı evvel” gibi isimler de verirler.

Bu tecellinin basamak basamak gayb âleminden şehâdet âlemine doğru saçılması ile muhabbet/sevgi bütün zerrelerine kadar mevcudata/varlıklara zerrelere sirayet ederej, onların var olma sebebini oluşturmuştur. Buna göre varlığın aslı muhabbet olduğundan insan ancak muhabbet yolunu izleyip Hakk’ı ve halkı severek Allah’ın yakınlığına erebilir, der Muhyiddin-i Arabi (bkz.Füsus).

İbn Arabi, Fütühat-ı Mekkiyye adlı eserinde, Allah’ı gerçekten sevip aşık olan kişinin alameti nedir ? sorusu hakkında şöyle buyuruyor:

“Allah’ı gerçekten sevip aşık olanların kalplerinde bir yarılma ortaya çıkar. Böylelikle kalplerin nuruyla Allah’ın Celal’ini görürler. Onların bedenleri dünyevî hale gelirken ruhları perde, akılları semavîleşir. Bunlar meleklerin safları arasında dolaşır, yakîn üzere o işleri müşahede ederler. Cennetini arzulayarak ya da ateşten korkarak değil, O’nu severek güçleri ölçüsünde O’na ibadet ederler.”

Mevlana Celaleddin-i rumi ise Fîhi Mâfih adlı eserinde:
“Bütün yaratıklar nebiler ve velilere nispetle gövdeler gibidirler. Onlar ise alemin kalbidir. Önce onlar o alemde dolaştılar, beşerilikten, et ve deriden kurtulduktan sonra, hem o alemin, hem de bu dünyanın altını üstünü öğrendiler; menziller kat ettiler. İşte böylece bu yolun nasıl bilineceğini öğrenmiş oldular; sonra da gelip insanları: ‘O, aslî olan aleme geliniz. Çünkü burası haraplık alemidir. Yokluk sarayıdır. Biz güzel bir yer bulduk. Size bildiriyoruz.’ diye davet ettiler. İşte bu yüzden ruh, bütün hallerde, sevgili ile beraberdir” demiştir.

Muhabbet ve irfân ehli insanların, farklı cephelerden sevgi ve aşkı tanımlamalarına, anlatımlarına çeşitli kaynaklarda  rast gelmekteyiz.

Muhabbetin iradeden daha ileri düzeydeki bir istekten kaynaklandığı, akılla ve öğrenim ile oluşamayacağını, ancak Hakk’ın bir lutfu olduğunu; nimeti görmekten kaynaklanan, ya da nimeti vereni temaşadan hâsıl olduğunu ifade eden izahlar mevcut...

Bu babda muhabbet, sevgi manasınadır, sevginin coşkulu şekli ise “aşk” tır. Aşk; sevenin iradesi dışında coşkun derecede ortaya çıkan yoğun sevgiyi ifade eder.

Sevgi ve aşk denilen duyguların, Allah’tan başladığı, ve mahlukata ve insana doğru sirayet ettiği ifade edilir. Sevgi, ya’ni muhabbet kalpte/gönülde ortaya çıkan bir duygu olup, gönlün sahibi ise Hakk’tır.

Kur’ân-ı Kerîm’de bu husustaki âyetlerde bu açıkça beyân edilir:  “Allah onları, onlar da Allah’ı severler” (Mâide sûresi, 54).

"Rabbinizden mağfiret dileyin; O'na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever." (Hûd sûresi, 90)

Çok bağışlayan, sevgisi geniş, arşın sahibi, şanı yüce ve dilediğini yapan yalnız O’dur.(Bürûc sûresi, 14-16)

“İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı! “ (Bakara sûresi, 165)

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Al-i İmrân sûresi, 31)

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir.” (Maide sûresi, 54)

Diğer bazı âyetlerde Allah sevgisinin bütün sevgilerden daha güçlü olması gerektiği (Bakara sûresi, 165), Allah’ı sevmenin başlıca alâmetinin Peygamber’e bağlılık ve onun yolunu izlemek olduğu (Âl-i İmrân sûresi, 31) bildirilmekte ve Allah’ı seven, Allah’ın da kendilerini sevdiği kulların müminler karşısında alçak gönüllülüklerinden, inkârcılar karşısında onurlu duruşlarından övgüyle bahsedilmektedir (Mâide sûresi, 54).

Kur'anda; Allah’ın kullarını çok sevdiği, O’nun takvâ sahiplerini, iyilik severleri, maddî ve mânevî temizliğe önem verenleri, tevekkül ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, kahramanları, Hz. Peygamber’e uyanları sevdiği vurgulanır.

Buna karşılık; inkârcıları, zulüm ve haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, böbürlenip övünenleri, büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hainleri, aşırılığa sapanları, şımarıkları sevmediği bildirilir.  

Sevginin insana nisbet edildiği âyetlerde Allah sevgisi, iman sevgisi, müminler arasındaki sevgi gibi sevgi türlerinden övgüyle söz edilmekte, buna karşılık insanın dünyaya, mala mülke, geçici hazlara aşırı düşkünlüğü, hak etmediği halde övülmeyi ve çirkin olan şeyleri ifşa etmeyi sevmesi eleştirilmektedir.

Hadis-i şeriflerde de bu vurgulanmaktadır.
“Bana bir karış yaklaşan kimseye ben bir arşın yaklaşırım, bana bir arşın yaklaşan kimseye ben bir kulaç yaklaşırım, bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim” 

“Amellerin en üstünü Allah için sevmektir”, “Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini de Allah için yermek imandandır”,

“Benim için birbirini sevenlere, benim için bir araya gelenlere muhabbetim vâcip olmuştur”.

“Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz”.

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız”.

Yine bir hadiste, Allah için birbirini seven ve bu sevgiyle buluşup bu sevgiyle ayrılanlar mahşer gününde Allah’ın özel konukları olarak ağırlanacak yedi zümre içinde gösterilmiştir.

Bu hadislerde iyilik severlik, hoşgörü, yumuşak huyluluk, kolaylaştırıcı olma, kusurları örtme, hayâ, iffet, zâhidlik, takvâ ve güzel davranma Allah’ın sevdiği meziyetler arasında zikredilir.

Gazzâlî sevgi hakkında özetle şöyle der; “insan kendini, kendisine iyilik yapanı, iyilik sever kimseyi, güzeli ve âhengi sever. Bu yönden sevilmeye en çok lâyık olan ise Allah’tır. Çünkü kendini ve kendisine iyilik yapanı seven bir insanın ona varlığını veren, gerek ona gerekse herkese bol bol iyilik yapan rabbini sevmesi gerekir. Ayrıca güzeli seven insan kendisi iyi ve güzel olup bütün iyiliklerin, güzelliklerin yaratıcısı olan Allah’ı da sever".

Sonuç olarak sevgi bütün makamların vardığı son noktadır...Hesapsız, ivazsız, garezsiz, çıkarsız Allah için sevenlerden olabilme niyâzı ile...

Mestûr...


Zahir ademde mestûrimiş kim
Hem sufliyyât hem ulviyyât mukîm
Biri esfele yek diğeri illiyuna yakîn
Halk eden Rab ki "hallakul alîm"