Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Mayıs 2024 Salı

Ahlattan paşa armudu yemek !


Kime ne anlatıyoruzki, değil mi ? 

Kökünden koparılmış -android- bir toplum özlemi hayata geçeli çok oldu...

Ahlattan armut tadı alacağımızı mı zannediyoruz ?

Armut ağaçlarını kökünden söktük, dağdan getirdiğimiz ahlat dikmelere aşı yapmaya çalışıyoruz da, aşı tutar mı bilmem ahlatlar, hem tutsa da paşa armudu olur mu, hiç bir fikrim yok ?

Her iklimin kendine has ağacı vardır bilirsiniz, bunlar başka bir iklime zorla da uyum sağlamaz...tropikal meyve mutedil iklimli bölgeye alışmaz...

Balık suda yaşar amma, her balık her suda yaşamaz ! Meselâ deniz balığı tuzlu suda yaşar, gölde tatlı suda yaşamaz...

Bizim için malumat ve bilgi aynı şeyi ifade etmez, ilim ve bilim de aynı şey değildir. 

Bilim mânâdan yoksun olarak, tabii karakterinin ve esneklik sınırının dışına çıkamayan maddenin tabiatı üzerine inşa edilen bilginin açığa çıkartılması kullanıma arzı ile meşgul olur. Bu bilim insanının işidir.

İlim ise aynı zamanda bilginin felsefesi ile uğraşır, mânâsı ile iştigâl eder. İlim adamı âlim/bilgedir, bilim insanı bilgi işçisidir.

Âlim olanlar ilim ile hakikat ve hikmeti anlamaya ve idrakini derinleştirmeye çalışırlar. Gayeleri bildiğini bilmek ve onunla amel edip yaşamaktır; lakırdısını etmek, bilgiyi pazarlamak asla değildir...

Bu bakış açısıyla deriz ki; ne zamanki ilimsiz bilim seküler bir anlayışı getirdi, işte o zaman dünyevileşti insan oğlu, mânâ fukarası oldu, en sonunda da konformist ben hastalığının müptelası oldu.

Halbuki ancak köklerimizin irfânî anlayış ile beslendiği zamanlarda medeniyyet ağacımız büyür serpilir ve hikmet meyveleri verir, insanın insanlığını ihyâ ve inşâ eder.

İrfânın teşekkülü ise bilginin ilmi, ilmin de ilme'l yakîni beslemesi neticesi hasıl olur anca...formüle edilmiş maddenin sebep sonuç ilişkilerini görmek bilim ile, Oluş ve olgulardaki derûnî mânânın üzerinde tefekkür ve varlığın hakikatini (eşyanın hakikatini, isimlerin ve kelâmın fonksiyonelliğini) idrak etmek ilim ve hikmet ile mümkünât sahasına ancak girebilir...

Aslı ahlat olan aşılı ağacın meyvesine armut dense n'olur...olsa olsa ayılara yem olur !

Hem kalem aşısı köksüz ağacın nesine gerek !

Kaleme yazık olur, kaleme...

Kökünden koparılmış cemiyetler de tıpkı yaban yemişi gibidir, tatsız, tuzsuz lezzetsiz, kekrek ve soysuz...ne oralı ne buralı...yoz !

Hikâye bu ya, "adamın biri alt kısmı eski tip “kaval” (yivsiz) ile, üst kısmı “şeşhane” (yivli) olan iki tüfeği birleştirip bir tüfek yapmış. Olmuş size “altı kaval üstü şeşhane” bir tüfek… işte onun gibi bir şey...

Hasıl-ı kelâm; aslı ne, kökleri sağlam mı, asıl ona bakmalı !