Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ağustos 2021 Pazar

Başağın boşu saman dolusu dane...

De ki;
Şükür yamuk yumuğum yok,
hiç yalpam olmadı
De ki;
Şükür yalan dolanım yok,
hiç sahtem olmadı
De ki;
Hem ben özümle sözümü
bir eylemişim
★★★
"Emrolunduğun gibi
dosdoğru ol"(1) buyruğu var ya...
★★★
De ki;
Biri iki eylemedim,
inanmadan söylemedim,
Ateşler içinde kaldım
Hiç şikayet eylemedim
Ve bildim ki;
Her şeyi yaratan "O"
Veren de, alan da "O"
★★★
Ve hem;
öğretir kader teslimiyeti
hem de ömür tek yönlü yolda gidiş değil mi ?
Mecbursun...
Ya tecelliye râm olacak
Ve "O"ndan hoşnut kalacaksın
Ya da...
★★★
Bir türkü söyleniyor;
"Kendim ettim kendim buldum"
diyor ozan
Ne ekerse hep onu
biçermiş insan
"İnsanlar yapıp ettiğini
bulur karşısında"(2,3)der Kur'an
Kulağa küpe:
Hikmetinden sakın ha
suâl etmeyesin bir ân...
Şeytan isyânı fısıldar zaman zaman
★★★
Anladım;
Evren fâni, dünyâ ve insan fâni
Bakî olan var, "O"dur Bakî ey fâni
★★★
Yüzleşme mi ?
Doğumdan ölüme
ömür geçecek
Arzular hevesler
hepsi bitecek
Herkes o gün kendiyle
yüzleşecek (3)
★★★
İnandım;
Zamana evvel ahir bir hükmeden var
Kalpleri hem evirip hem çeviren var
'O"nun da hakikâtte bir murâdı var
★★★
Netice-i kelâm:
Mütevazı dolu başak ikrâm eder nimeti
Boş başak diklense de samanmış akibeti
Hem öküze yemlik çıkar hem insana rızık var !
 ve
Sırlanmış hakikat ve muhteşem bir hilkât
 Mühürlenmiş hikmeti, seyret ve fark et
Vesselâm
__________
1(Hûd sûresi 112)"İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır."
2(Rûm sûresi, 41)" İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara ­tattırıyor."
3(Kıyame sûresi, 13) "O gün insana, önden yolladığı şeyler (amel ve hareketler) le geri bırakdığı (ne varsa, hepsi) haber verilecek."

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Nizâm-ı âlemi Bir'den kuran var...

Bilmemki bu yol nereye çıkar
Bir merdiven ki arzdan semâya kadar
★★★
Bir dünya ki zanlar, sanrılar, tabular
Kimler niçin ve hangi tabuları yıkar
★★★
Aldığım nefesi bilirim anca
Ateşi, közü bildim yandıkca yakıldıkca,
Dumanı dağıldı sanki bir bütün kâinâta
Ve nihayet bıçak kemiğe dayanınca
Savurdum küllerimi hayat nehri boyunca
★★★
Mucizelerle dolu ne hayatlar var
Hem ne der şair:
"Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader var !...
Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar var"
★★★
Kaçmak dilesen bir tenhâ yere...!
Neresi varki, gideceksen, nereye ?  
Senin, sana ait bir mülkün mü var ?
Bilirsin ki, bu mülkün bir sahibi var
Allah... Malikü'l Mülk Allah var
★★★
Ey can;
Kökü yeryüzünde dalları gökte
Budakları budanmış ne çınarlar var
Asırlara sarî cesâmetiyle
Yaslanana "Selâm" veren  "O" yüce makam var
Ey can;
Her kapının anahtarlı bir kilidi var
Her kilidi açabilen bir çilingir var
Kapıları aralayıp bir seslenen var
Hoş bakanı, hoş göreni, hoş diyeni var
★★★
Bilmez misin ?
Bu nizâm-ı âlemi Bir'den kuran var
Evvel mağlub edip sonra muzaffer eyleyen var
Sırru'l Esrâr dedikleri sır içre sırlar var
Kırk dilime kırklayıp birleştiren var

Açarsan kapısını gönül gözünün
Üçlerin yedilerin kırkların  meclisi var
Kırklar demine erişip konaklayan var
Örtüler altında kırk yıl uyuyan da var
Bu örtüyü kaldırıp aslını görenler de var
İşte böyle; hikâye denilen söylenceler var
Kırkı çıkmak dedikleri bir hakikat var
★★★
Ey can;
Mısra mısra hikmet tüten ne çok güfte var
Dertliye dertler yükleyen ne besteler var
Beste beste bahar yüklü çok mevsimler var
Her makamda peşrevi var, taksimi var, fasıl var, 
Söyleyen var söyleten var, dinleyen, dinleten var
★★★
Ey can;
Küllerinden dirilen Zümrüd-ü Anka'yı düşün...
Bilgi ağacını gören simurgu düşün...
Varı yoktan var eden bir yaratan var...
İmkânsızı mümkün kılan bir de kalem var....
★★★
Ey can;
Hakkın divanına durup boyun bükmek var
Billur gibi gözyaşıyla seccade ıslatmak var
Dua var, niyâz var, yalvarıp yakarmak var
Gönülden gönüle giden bir ince sırat var
Gören, duyan ve gözeten bir yaratan var
Allah var, Allah var, Allah var...

27 Ağustos 2021 Cuma

Yesi'den Anadolu'ya...Malazgirt'ten Büyük Taarruza...

 

Yesi'deki kutsal aşkın mayası
Malazgirt'te Alparslan'ın rüyâsı
Söğüt'teki has kilimin boyası
Bu güzel ülküdür gönül verdiğim
                                              Abdurrahim KARAKOÇ

Evet merhum Abdurrahim Karakoç üstâd bir aşk, bir rüya ve bir boya metaforu üzerinden gönül verdiği ülküsünü ne de güzel serd etmiş...

O aşk ki Arslan Baba'nın Kâinatın Sevgilisi'nden, âlemlere rahmet Habib-i Kibriyâ'nın emâneti ile  intikal eyledi Yesi'ye...Hikâyenin farklı versiyonları da olsa biri şöyle:

Bazı kaynaklar ismini Baba Arslan, Arslan Baba veya Arap Arslan Baba şeklinde kaydetmektedir. Yesevî menkıbelerine göre siyah ırktan olan Arslan Baba ashabın büyüklerinden olup dört yüz veya yedi yüz yıl yaşamıştır. İki ayrı rivayete göre, sahâbîler bir gazâ sırasında veya Arslan Baba’nın evindeki bir toplantıda acıkırlar. Bu arada Hz. Peygamber’in duasıyla Cibrîl cennetten bir tabak hurma getirir. Hurmalardan biri yere düşünce Cibrîl o hurmanın ileride doğacak Ahmed Yesevî’nin kısmeti olduğunu söyler. O zaman Hz. Peygamber ashabına, “Bu hurmayı Yesevî’ye kim ulaştıracak?” diye sorar. Göreve Arslan Baba talip olur ve Hz. Peygamber hurmayı onun ağzına koyar. Arslan Baba nice yüzyıl sonra Türkistan’ın Sayram şehrinde henüz yetim kalan yedi yaşındaki Ahmed Yesevî’yi bulup emaneti ona teslim eder. (1)

Fethetmek sadece topraklar üzerinde hakimiyet kurmak değildir, orada mukim olanların gönülden bağlılıkları, insanlık kalitesi, adalet anlayışı ile de beslenmelidir  fetih. Kültür ve irfan mayası ile mayalanmadan ise bu sağlanamaz.
İşte bu yaklaşımın altında Hoca Ahmet Yesevî'nin yetiştirdiği Horasan Erleri, Alperenler Anadolu'ya, Balkanlar'a üç kıtaya saçılırlar, "insan"lık mayası çalmak içün...yanlarında merkep yüklü kitapları yoktur onların dönüp bakmaya, öğrenip de hazmettikleri irfâna sahip kendileri vardı sadece ki, hem de ne "rol model"diler...

Evet Sultan Alparslan'ın rüyâsı "bir yuvamız olsun"dur ki"Size öyle bir vatan aldım ki ebediyen sizin olacaktır!" sözleri ile de bu yuvayı mühürlemiştir...

Asırlar sonra Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün rüyâsına girer Sultan Alparslan, işte bu husustaki nakil şöyle:
"Atatürk'e uzun yıllar hizmet eden emir eri Hasan Naili Ünal'ın paylaştığı anısına göre Atatürk, Büyük Taarruz öncesi Sultan Alparslan'ı rüyasında gördü. Alparslan, "Taarruz'u 26'sında başlat, biz de sizinle birlikte olacağız" dedi."

O büyük kumandanın, sultanın yönetim anlayışına dair bir anekdot ise şöyle:
"Bir gün birkaç insan Sultan Alparslan’a Nizâmü'l Mülk hakkında birçok şikâyet getirmiştir. Sultan namaz kıldığı için mektup yanına konmuştur. Sultan namazını bitirip mektubu okuyup, Nizâmü'l Mülk’ü çağırtmıştır. Kendisine:
“-Bu mektubu al yazılanlar doğru ise ahlâkını güzelleştir, değil ise iftira edenleri bağışla, fakat onlara öyle işler ver ki insanları kandırmaya vakit bulamasınlar."

Söğüt; anadoludan üç kıtaya 'Alp'lerin 'Eren'lerin Yesi'den aldıkları meşale ve mefküreyi taşımak üzere kavilleştikleri bir nüve belde...Muhteşemliği, asaleti ve tevazuyu motifleriyle kilimlerine işlemiş, mistik ve ince ruhların sahipleri ile ebedileşmiş yiğit, mert ve abide insanlar yurdu, Söğüt...

Evet ülkü bu, mefküre, azîm...hedef "insan", ahlâk"lı insan...fedâkar, diger-kâm, şahsi menfaatlerini terkiye atmış insan... adil olmak, insana ve yaratılmışlara sevgi ve hürmet ile bakmak ve  bunları yaşamak, yaşatmak esas gâye...! "İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın ise temel ilke !"

Bu kıvam ise ancak ve ancak irfân sahibi olmak ile, medenî olmakla, Kâmil insan, Kemâl sahibi insan olmakla mümkündür ki, o da "Hoş gör"meyi, "Hoşça bak"mayı gerektirir.

Osmanlı döneminde evlerin duvarlarına asılı levhâda "Hoş gör" yazılı imiş, bir akademisyen üstâdın sohbetinden duymuştum. Ve diyordu ki:
Dikkat edelim,  "Hoşu gör" demiyor  "Hoş gör" diyor !

Evet hoş görelim, Hoş'u değil ! 

"Hoşa bakmak" değil "Hoşça bakmaya" dair de Şeyh Galib'e kulak verirsek, derki:

"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"
                                                                 Şeyh Gâlib
Bugünkü Türkçe'miz ile derki: Kendine dikkatlice bir bak; sen âlemin özüsün. Sen varlıkların gözbebeği olan insansın.

Şeyh Galip, bir Divan şairi mütefekkir. Mevlana’nın Mesnevi'ni çok okuduğunu ve ondan etkilendiğini kendisi de bizzat ifâde eder....
Şiirinin tamamı ise şöyle:

Ey dil ey dil niye bu rütbede pür gâmsın sen
Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen
Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen
Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Merteben ayn-ı müsemmâdadır esmâ sanma
Merciin Hâlik-i eşyâdadır eşyâ sanma
Gördüğün emr-i muhakkakları rü’yâ sanma
Başkasın kendini sûretle heyûla sanma
Keşf ile sâbit olan mâ’niyi dâ’vâ sanma
Hakkına söylenen evsâfı müdârâ sanma

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

İnleyip sırrını fâşeyleme ağyâra sakın
Düşme bilmezlik ile varta-i inkâra sakın
Değmesin âhların kâkül-i dildâra sakın
Sonra Mansûr gibi çıkman olur dâra sakın
Arz-ı acz etmeyesin yâreden ol yâra sakın
Bulduğun cevher-i âlîleri bîçâre sakın
***
Evet işte Yes'iden  anadoluya ve üç kıtaya intikâl eden "insan"lık nûru ebedi yurtluk rüyâsının gerçekleşmesi ile bin yıldır coğrafyamızda devam  etmektedir... Devletimizin temadisi, Milletimizin Bekâsı niyâzı ile; bu toprakları bize yurtluk olarak bırakan Hoca Ahmet Yesevi'den Alperenlerine ve Horasan Erlerine, Sultan Alparslan, Gazi Mustafa Kemâl ve şanlı ordularına medyun-i şükrânız, Allah hepsinden, şehit ve gazilerimizden razı olsun, 26 ağustos 1071 Malazgirt zaferi ve 30 ağustos 1922 Büyük Taarruz Zaferi kutlu olsun...
__________

1)https://islamansiklopedisi.org.tr/arslan-baba

26 Ağustos 2021 Perşembe

Bu dünya fâni “Sen’se misafir...


Bu dünya fâni
'Sen’se misafir
Var mı gitmeyen ?
İnanmaz !...kâfir

Yularsız atlar
Şaha kalkarlar
İlmi zenginler
Küpe takarlar

Âlimler sözü
Hikmetin özü
Hiç değişmezki
Dünyanın yüzü

Ömür bir nimet
Et say u gayret
Doğumdan ölüme
Tek yönlü cihet

Hakka dön yüzün
Değilse hüzün
Der ince sözün
Gönülden özün

Yaklaşmak içün
Secde et biraz
Aç avucunu
Hak sever niyâz

23 Ağustos 2021 Pazartesi

Dönme dolap ve Hak Çalab...


Ne çok çeker ademoğlu
aklından
Hesap yapar kitap yapar
hem de  duraksamadan
Faturayı akla keser
belki bir gün bir zaman
El cevab o vakit derler:
el mi yaman,
bey mi yaman ?

Ey adem;dibi karanlık bir suya
atarsın oltanı
ya nasib deyu,...
Bir dem gelir,
eski postal çekersin.
Bir ân olur yılan balığı,
yahut bir sazan...
Ya nasip...

Nasip neyse o,
Taksimat böyle...
Ya razı olursun hâline.
Ya da küsersin
baht-ı kara maderine...
Çalab'ın işi hep öyle...

Üzüm yemek dilersin
Girersin bir bağa
Ya bağbanı kovalar
Ya koruk düşer bahtına...
Ya nasib...

Gün gelir meczub olur
Düşersin tozlu yollara
Ya divane rast gelir sana
Veyahut bir ukala...
Ya nasib...

Ey Hak Çalabım;
Bir dem gelir
Edersin deli divâne
Bir ân olur taş çıkartırsın
Aklını çok sevene
Ya nasib...
Şu koskoca yer yüzünün
Ne bol toprağı kayası
Her kim altın arayası
Toprak içinde bulası
Ya nasip...

Çok harabat ehli gördüm
İçi insan dışı insan
Ve...
Süslü kaftanlar içinde
Göremedim adam madam
Ya nasip...

Bir deliden bir veli
Bir veliden bir deli
Ödenmez mi bedeli
Ya nasib...

Bedeli ödenmemiş
Yükleri çektirmeye
Siftahsız kepenk örtüp
Hâneye döndürmeye
Ne akıl ne sırrım erer
Ya nasib...

Bir garip dönme dolapmış
Bir dolar Bir boşalırmış
Boşa kıymet biçmeyenler
Dolunca şaşa kalırmış
Ya nasib...

Kıyamete kadar böyle...
Döner durur dönme dolap
Dur durağı yoktur asla
akar da ha akar zaman
Ya nasib...

Evvel emirde yazılmış,
Mürekkebi de kurumuş,
Yazan kalemi kırılmış...

Böyle buyurmuş ezelde
Adı güzel Hakk Çalab'ım
Ya nasib...

22 Ağustos 2021 Pazar

Pleiotropi, zıtların hukuku ve çıkış yolu...

Canlılarda her gen belirli bir özelliği belirler. Bu arada gen ve alel belirli bir genetik ifâdenin kalıtsal faktörünü ifade eder. Alel, koromozomdaki bir lokusta bulunan birden fazla seçeneğe (zıt özelliklerin birarada olması gibi) sahip gen çeşidini ifâde eder. (Örneğin bir domatesin önce yeşil sonra kırmızı olması gen kontrolünde olup, yeşil veya kırmızı olmasını belirleyen gen, alellerden meydana gelir).

Bunun yanında alel olmayan genlerin de etkileşimleri var ki, burada etkileyen (epistazis) ve etkilenen(hypotazis) genlerden bahsedilir.

Dolayısı ile bir karakterin (fenotipte) ortaya çıkışından alel yahut alel olmayan birden çok genin etkileşimi sorumlu olmaktadır.

Ayrıca bir gen birden fazla karakterin ortaya çıkmasından da sorumlu olabilir (pleiotropi)
★★★
Yukarıdaki zahiri bilgiden yola çıkarak denilmelidir ki; her bir esmâ tıpkı genetik kod gibi şifreli ve fonksiyonel bir bilgi yumağıdır.

Hem kendi indükleyiciliği ve güdüleyiciliği, hem de birlikte ve toplamalı indükleme yoluyla karakterlerin ortaya çıkmasını, görünürlüğünü sağlamaktadır.
★★★
İnsana göre, somut olan meydana çıkan ve baş gözü ile görünürlüğe sahip olan (fiziki) ile ilim sahipleri tarafından bilinen ancak gen içinde gizli/sırlanmış soyut fonksiyonel bilgi (bir anlamda metafizik kod) vardır diyebiliriz.
★★★
Şimdi buradan yola çıkarak; hem Besmelede ve hem de Kur’ân-ı Kerîm’in ilk suresi Fâtiha’da geçen "Rahmân ve Rahîm" i anlamaya çalışırsak; Allah (C.C.)’ın Rahmân ismiyle tecelli etmesi, mahlûkatının her türden ihtiyacını giderme iradesini ortaya koymasıdır. Kitab-ı Mübinde Rahmân ismi sadece Rahîm ismiyle zikredilir...

Ancak Rahîm ismine gelince, Rahîm: Azîz, Raûf, Vedûd, Gafûr, Berr, Tevvâb ile yan yana birlikte geçer.

Bunları ana kök sayarak herbirinin yek diğeri ile veya bir kaç kümülatif birlikteliği ile açılımları var...

Bir kaç açılım daha misâl olsun: Rahim-Gafûr-Vedûd; Hâkîm-Habîr-Alîm-Latif-Basit-Semi; Ganî-Hamîd, Halîm-Kerîm vb. gibi...

Her birinin tek bir indükleyiciliği olduğu gibi, pleiotropi, birlikte fonksiyonel olmaları da söz konusu olmalıdır.
★★★
Meselâ "Vedûd", çok seven, çok sevilen demektir. Vedûd ismi Rahmân, Rahîm, Raûf gibi Allah’ın irade sıfatı çerçevesine girdiği gibi Rahîm ve Gafûr ile de ilişkilidir. İlim erbâbı; bütün yaratıklar için iyiliği seven, onlara iyilik yapan ve gerçekleştirdikleri iyilikleri öven mânasına geldiğini, kulun Allah’ı sevmesini, kendisi için arzu ettiği her şeyi Allah’ın diğer yaratıkları için de istemesi, hatta onları kendisine tercih etmesi şeklinde de izah etmişlerdir.

Bu sevginin zirve noktasında ise nefret ve öfke ve kindarlık ve çekememezlik ve kuskançlık... gibi dürtüler sevgiyi baskılayamaz, çekinik kalır.

Buna bir zirve örnek: Hz. Peygamberin Uhud Savaşı’nda dişi kırılmış, yüzü kan içinde kalmıştır, bu durumda dahi müşriklere beddua etmez ve Allah’tan onlara doğru yolu göstermesini niyâz eder.

Buradan insana dönecek olursak; saf sevgi, insandaki en ince vicdan hislerinden köken alan şefkât ve merhametin dışa vurumu ve fiili olarak görülmesidir.

Böyle bir açılım iç âlemde var(lık) namına ne varsa silip süpürür, adeta ayna haline getirir, işte o gönül tecelli tahtgâhı olur ki, Hakkın salt sevgisi orada tecellî eder ve o kimse sevgiye gark olur. O hâlde o enfüsî ve afakî her şeyi, her şey de onu sever ki, her iki cihanda, sefa ve dostluğa erişmiş olur.
★★★
İrfâni kültürümüzde sekiz uçmak/cennet kapıları olarak bilinen hasletler var ki, bunları yaşantı hâlinde giyinmeksizin, iki cihânda neş'e, huzur, saadete erişmek mümkün olmaz denilir, bu hasletler; Merhamet ve şefkat, Doğruluk, Sadakat, Cömertlik, Sabretmek, Sır tutmak,
Fakirlik ve acizliğini bilmek, Şükretmek...

Bunların zıddı olarak; yedi tamu/cehennem kapıları olarak bilinen huylar da var ki:
Gurur, Hırs, Kıskançlık, Ayrımcılık, Dedikodu, Şehvet, Öfke....

Şer/kötülükler, bu yedi tamu ağacının meyveleri; iyilik ve güzellikler ise sekiz uçmak ağacının meyveleri, görünüşü, cisimlenmesinden ibarettir...
★★★
Bu hususta Mevlana Celaleddin-i Rumî'nin eserlerindeki yaklaşımına dair olmak üzere; insan, iyi/kötü diye ayrılmaz ancak onun kötü tarafları da bahis konusudur ve doğuştan iyi ve kötü meziyetleri potansiyel olarak insan bünyesinde taşımaktadır.

Mevlana’ya göre sevgi, muhabbet, aşk dünyanın/evrenin yaratılış sebebidir.
O derki; "İnsan tabaklanmış deri gibidir rutubetten bozulur, ağır ağır kokar (Mesnevi IV: 104). 
Sende nemrutluk var, ateşe atılma, atılacaksan da önce İbrahim ol (Mesnevi I:1606).
Nur ve kemal, helal lokmadan doğar. İlim ve hikmet, aşk ve merhamet helal lokma ile olur (Mesnevi I:1707).
Sen âşık olmadıysan, sevgi nedir, bilmiyorsan; Yürü git, ot otla; eşeksin sen(Mektuplar:95).
Aşk, büyükler için bal, çocuklar için süttür. Aşk her gemiyi batıran istiap fazlası son yüktür (Mesnevi VI: 4032).
Mevlana’ya göre, hakiki muhabbet karşılıksız olanıdır, sevdiğin kişinin seni sevip sevmemesi de önemli değildir.
Yine Mevlanaya göre olgunlaşmak çile ile gerçekleşir böylece nefsine hakim olabilen,  diğer insanlarla iyi geçinebilen ve uyumlu bireylerden, iyi insanlardan müteşekkil toplum haline gelinebilir.

Sevgi hukuku açısından Yunus Emre ile Mevlana paralel bakış açısına sahiptirler. Yunus da der ya: Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü; Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz...

Mevlana'ya göre insan sadece dışını değil, onunla birlikte ve bilhassa iç âlemini, gönlünü temiz tutmalıdır. Ve derki: Allah, sizin şekillerinize ve amellerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar.
★★★
İnsanın iç âleminde uçmak/tamu kombinasyonları farklı derecelerde kodludur aslında...hem de zıtlıklar hâlinde, muiz-muzil gibi...kendi iç âlemini murakebe ile kişi bu aranjmanı çözmelidir, ve bilirizki "uçmak"ı tercih, "tamu"yu baskılama iradesi de insanda var !

Zamanı gelince çıkmaz yol yerine doğru yola girmek, makas değişikliği yapmak kişinin iradesini kullanmaya bağlı...

Has "insan" olma yolculuğundaki gayretimizin ve İlim-irfânımızın ziyâdeleşmesi niyâzı ile...

21 Ağustos 2021 Cumartesi

Yusuf'un yüzü, yâr ve ağyar...

Ey tekmil-i esmâ eyledik diyen
Mertebe-i tabîata nüzûl eyleme
Ey hakîkate vâsıl olmak dileyen
Sakın ha ! mecâza rucû eyleme

Ey Yusuf'un yüzün görmek dileyen
Hüsn-ü Cemâlinden fariğ eyleme
Âhir muradına ermek dileyen
Yâri koyup ağyara meyl eyleme

Sırr-ı irfân mûcebince yol gidenler
Enfüs ve âfâkta gayra meyl eylemez
Feth-i mutlak, fevkinde feth-i mübînin
Tadlîl olanın yüzü mihrâba meyl eylemez

Kıblesi ârifin hakîkât-ı Hakkdır
Zarf ile mazrûfu asla ayırd eylemez
Eşyâ mezâhir-i esmâ, mecâlî-i Zât
Ârif, vech-i cüz'îye kat'a meyl eylemez

Ey tekmil-i esmâ eyledik diyen
Mertebe-i tabîata nüzûl eyleme
Ey hakîkate vâsıl olmak dileyen
Sakın ha ! mecâza rucû eyleme

18 Ağustos 2021 Çarşamba

Belâ-iptilâ...ifrat-tefrit...


Düçar oldu ademoğlu, 
ifrâta...

Bu gidişle 
taşlaşır belki semâ !

Dünyâ görmüş müydü 
böyle ibtilâ ?

Gelmiş miydi dehre 
bu nevi belâ ?

Ya ifrat !
Ya tefrit !
İtidal nerde ?

Habil Kabil kavgası
kıtal her yerde !

İnsanlık kaygılı, 
itmînân kayıp !

Selâma çıkar mı bu insan ? 
İmtihân acayip !

15 Ağustos 2021 Pazar

Tahsiliniz ne ?

Zaman zaman farklı meclislerde mevzû gelir; kişi yahut diğer biri hakkında tahsil mes'elesine, rastlamışsınızdır...
-Efendim tahsiliniz ?
Yahut;
-Tahsili ne ? 
★★★
Tahsîl; husül, toplamak, elde etmek, ilim öğrenmek için okumak, öğrenim görmek, ele geçirmek, kazanmak, hâsıl etmek, meydana gelmek mânâlarına gelir.
 ★★★
Cevaplar hâle, mevzûnun gidişâtına göre mütenevvî olsada üç aşağı beş yukarı bellidir, 
"İlkokul", "orta/lise", "üniversite", "lisansüstü" yahut herhangi birinden terk...çünkü soru muhatabında ilk olarak eğitim/öğrenimi akla getirir.
★★★
Desemki, ya Hû onu sormuyorum, "tahsiliniz ne", ne tahsil ettiniz şu âna dek...hangi garaz ile tahsil ettiniz, bu tahsilâttan maksadınız neydi !

Meselâ Ş.Yahyâ efendinin
"Garaz bir neşve tahsîl eylemektir bezm-i âlemde" dediği gibi maksadınız bir neş'e tahsil eylemek miydi...eğer neş'e idiyse, bu neş'e sizin içün bir keyif mi, haz mı, egonun tatmini miydi; yoksa vecd yahut huşû muydu ?

Yoksa maksat  mühim mevkilere çıkmak muktedir adamlardan olmak  mıydı...
 
Ya da ilmin künhüne ve irfânın rûhuna vâkıf olma meşguliyeti ve tahsîlâtı ile mi geçti ömr-ü azîziniz.

Muallim Nâci:
"Maksadın tahsîl-i itmi’nân ise 
 Zikr-i Hak’tan olmasın kalbin tehî" derken itmi'nân için ârifâne bir ölçü ifâde ediyor, yine Kâtip Çelebi:
"Amma mutlaka Allâh u Teâlâ’nın rızâsını tahsil etmeli" derken tahsili Hakkın rızâsına raptediyor.

Leskofçalı Gālib ademin âdem olma yolundaki tahsilinin, kemâl bulmak içün şartını şikâyetten arınmaya bağlayarak;
"Eyle tahsîl-i kemâl etme felekten şekvâ
Müddet-i ömrü gibi âkıle devrân olmaz" derken; felekten şikâyet edenlerin kemâlâtı tahsil edemeyeceğini, akıllı olan kişi için bahşedilmiş ömür gibi bir devrânın lûtuf olduğunun farkındalığı içinde olmayı işâret ediyor.
★★★
Evet, "tahsilimiz ne?", mazîye göz atarak bugüne gelince, ne(ler) tahsil etmişiz, nelerin tahsildârı olmuşuz ?
- Diploma(lar) mı ?
-Ev(ler), araba(lar), altın-gümüş, banknot(lar), eşya...mı ?
-Tahsîlât ve tahsîlden ne anlamışız...
-Âlim yahut mütefennin olmaklık, diplomalar içün tahsîl, ilm u irfânımıza ne kattı, yahut kattı mı ?
-Meyvesi ne ?

Tahsilimizin mahsülleri işte şu anda masada,  önümüzde...

Tahsîlimiz içün garaz, maksat, niyetimizi sorgulama zamanı hâlâ gelmedi mi diyeceğim amma, insanoğlunun tûl-i emel (ömrünü fersah fersah aşan arzular, hırslar, emel) sahibi bir nefsinin olduğunu da biliyorum !

Dişe dokunur olanlar yanında gönle dokunur tahsilât ve tahsil ne âlemde !

Mahsûlü kemâl ve rıza olan, vicdanı ve gönlü mutmain kılan tahsîl sahibi tahsildârlardan olabilenlere - Onlar "O"ndan, "O" onlardan hoşnut, hitâbına mazhar olanlara - ne mutlu...

14 Ağustos 2021 Cumartesi

Oyunu var oyunundan içeri...

Tavuk verir kazları almaya beri
Suret sîret perdeli tam da zebani
Şeytan tatile çıkmış, kendi vekili
Oyunu vardır oyunundan içeri

Her daim kulluğu tapısı paraya,
Asla merhem olmaz kanayan yaraya
Çabası sinek yağı hesaplamaya
Oyunu vardır oyunundan içeri

Fitnede en önde sinsilikte usta
Buzdağı gibi hem görünmezi altta
Yanaşınca bir sakalı  taramaya
Oyunu vardır oyunundan içeri

Da'va adamı güya, çıkarı gizli
Çok da iyi becerir kaçak güreşi
Önce burnunu sokar sonra gövdeyi
Oyunu vardır oyunundan içeri

Her devre göre vardır binbir oyunu
Pigme midir yamyam mıdır bilmem soyunu
Köprüyü geçer, göstermeden huyunu
Oyunu vardır oyunundan içeri

12 Ağustos 2021 Perşembe

İnce ince…


“Ekmek herkese yetecekti aslında,
tarlaya karga dadandı,
ambara fare,
fırına hırsız,
memlekete harami...”
                                                   (Neyzen Tevfik)
★★★
“Geldikleri gibi gitmediler;
kimi itini bıraktı,
kimi bitini,
kimi de pi*ini.
Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil...!!!”
                                                        (Neyzen Tevfik)
★★★
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.”
                                                          (T.Fikret)
★★★
mangaldaki küle üfler,
tozutur hem duman eder
şeytan kapmış tokmağını,
davulu çaldım zanneder
★★★
kimi üç kuruş bulamaz,
kimi var milyarla doymaz
kimi mekruha yanaşmaz
kimi sinek yağı çalar
★★★
kimi var ümit hırsızı
kimi hayaller arsızı
kim ise İkbâl hırsızı
çeker mutlak ince sızı
★★★
Domuz yemez haram diye, haramı yer domuz gibi
Hem de adamdan sayanlar, bilmezki adamın dibi
★★★
"Kulun içinde zemzem ile cehennem ateşi bir arada olmaz." (Hadis-i Şerif)

5 Ağustos 2021 Perşembe

Bir ölür bin dirilir, küllerimizden de doğarız…

Türk kültüründe “Tuğrul kuşu” veya “Hüma kuşu” olarak da bilinen, diğer kültürlerde değişik isimler ile anılan ve anlatılan bir mitolojik kuş hikâyesini, “otuz kuş” mâ’nâsına gelen “Simurg”u, bir çoğumuz duymuşuzdur. Simurg’ ile ilgili olarak yazdığımız bir yazıyı daha önce yayınlamış idik.

Çeşitli milletlerde Tuğrul kuşu yahut Hüma kuşu hikâyesi “Anka kuşu“, “Zümrüd-ü Anka“, “Simurg” ya da “Phoeniks” olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Aynı şekilde Feridüddin Attar’ın "Mantıku’t Tayr" adlı eserinde de kuşlar üzerinden insanın hakikatini arayış yolculuğu konusu işlenmekte, hakikatin ancak kişinin kendi iç dünyasına yapacağı zorlu yolculuk sonunda elde edilebileceği hikâye edilmektedir.

Bazı kaynaklarda anlatılan odur ki, Simurg insan yüzlü, mor başlı, altın renkli kanatları olan, yeryüzündeki canlı kompozisyonlarının tamamına ait izleri de kendinde olan bir kuştur…

Efsanelere göre “Bilgi Ağacı”nda yaşayan Simurg, her şeye vakıf olan bir hüküm ve hikmet sahibidir. Yücelerde Kaf Dağının tepesinde yaşamaktadır, ayağı hiçbir zaman toprağa değmez ve yapı olarak en ulvi değerleri temsil eder.

Edebi metinlerde,  vahdet/teklik ve kesret/çokluk düalizmi ve kendini arama yolculuğu, Simurg ve Zümrüd-ü Anka hikâyelerinde ana temâ olarak işlenmiştir.

Eski kalıplardan kurtulup yenilenmeyi, bunun gereklerini, kendi arzu ve hevesleri ile mücâdele ederek yüce değerlere sahip olmayı, hayat yolunda insanı alıkoyan cezbedici tuzakları, bu mücadelede sabrın önemini, bu hususta hedefe varmak için azimli olmanın gerekliliğini bu hikâyeler metaforik olarak anlatırken, bunu kuşların yolculuğu ile sembolize ediyor, bu azim, kararlılık ve mücâdeleyi kazananın da Zümrüd-ü Anka’ya erişebileceği anlatılıyor.

Bu azim ve mücâdele sonunda ölümsüzlüğü, ab-ı hayat içmekle bulmuş olan otuz kuştan başarabilenleri, Zümrüd-ü Anka ile olunca sükûn, huzur, teslimiyet ve emniyetin hakikatini anlayarak sonsuzluğa gark oluyorlar.

Bu yol güzergâhındaki çeldiricilere (irade, arzu- aşk, hırs, dedikodu, cehâlet, inançsızlık, kıskançlık, yalnızlık, kibir, öfke, bencillik…) avlanmayanların yolculuğunun mutlu sonuna dair olarak da efsanelerde bu durum küllerinden dirilmek/doğmak tabiri ile ifâde edilir…
★★★

Hikâye bu ya, Kaf dağı ardına erişebilenlerin karşılarına bütün ihtişamı ve heybeti ile üzerinde Zümrüd-ü Anka’nın yaşadığı çıkan “Bilgi Ağacı” çıkar, ağaca asılı otuz sayfa vardır ve her bir kuş kendine yakın olan sayfaya uzanarak vecd ve huşu ile okumaya başlar…Hepsinin okudukları sayfada “Burası si/otuz murg/kuş'un ikametgâhıdır.” yazmaktadır… Zümrüd-ü Anka, bunun üzerine bilgi ağacını ateşe verir, ağaçla beraber kendisi de yanarak kül olur bunun üzerine bu kuşların hepsinin zanları bu okudukları hakikat karşısında “bilgi ağacı” ile birlikte yanarak yok olur.

Sonrasında yangın yerindeki kendi küllerinden yeniden Anka kuşu olarak doğar ki, bu anlatımla Zümrüd-ü Anka’nın ölümsüz olduğu ifâde edilir.

Zümrüd-ü Anka bu özelliği sebebiyle birçok inanışta diriliş yahut yeniden var olmak için küllerinden doğmak sembolü ile ifâde edilir.

Otuz kuş da yanıp yok olduktan ve kendilerine ait yanacak bir şeyleri kalmadığı andan itibaren kendi küllerden yeniden doğmaya, dirilmeye başlarlar….
★★★

Yangın terörizmi ile ülkemizi sıkıştırmaya. milletimize ve ülkemize, ormanlarımızı ateşe vererek zarar vermeye çalışan iç ve dış hâinlerin ve hıyânet şebekeleri ile kol kola gezenlerin unutmaması gereken bir şeyi ifade edelim:

Azîz milletimizin gerek ferdî, gerekse toplumsal anlamda kültür köklerinde yer eden irfânî anlayışımızda; “Bir ölür bin diriliriz”, ”Küllerimizden doğarız”, “Kesilen sakal daha gür çıkar” vb. tarihimizde gerçekleşmiş, misâllerini okuduğumuz bir çok tecrübî mevzu var…bu azîm ve kararlılık ile azîz milletimiz üzerinde oynanan bunca oyuna rağmen dimdik ayaktadır… en kısa sürede ormanlarımızın eskisinden daha gür, yanan belde ve yerlerin daha mamur olacağından hiç kuşkumuz yok !

Ve “Kızıl Elma” hedefimizden ve mefküremizden Allah’ın izni ile hiçbir çeldirici ve tezgâh bizi alıkoyamaz vesselâm !

1 Ağustos 2021 Pazar

İklim krizi kapıdan içeri girdi: Ekoloji mi ekonomi mi ?

 

Son dönüşü geçmek üzereyiz. Grönland'da son iki gün içinde yaklaşık 17 milyar ton buzulun eridiği açıklandı, Sibiryada 1.5 milyon hektar orman yandı, yangınlar devam ediyor...Avrupa, Kanada, Amerika'da yangınlar...Geçen yıl da Avusturalya cayır cayır yanmıştı, Avusturalya'da on bin deveyi suları içip de tüketmesinler diye itlaf haberlerini de duyduk...

Yangın ! Her şeyi yakıp kül eden yangın...
Orada bulunan bitki ve hayvanlarla birlikte yakıyor...Manavgat'da yanıp kömürleşmiş kaplumbağa fotoğrafı medyada yer aldı, ya o alandan kaçamamış olup da göremediklerimiz !

Bir genç adam, kucağında yangın yerinin ortasında yeni doğmuş keçi yavrusu, bu canı kurtardım ya diye nasıl da sarılıyor ona ...

Dünyanın dört bucağında
bir sel, bir yel vuruyor, bir virüs, bir dalga...
Tsunami, deprem, fırtına kasırga bir yanda...
Şehirleri basıp insanları terke zorlayan maymunlar çetesi diğer yanda...

Küresel salgın çalışma hayatını öylesine vurdu ki...

Bu şartlarda kıvrananlar ile vur patlasın çal oynasın haberlerini haber kanallarından hem de ard arda bütün dünya izliyor...

Evet; muhasebe defterlerinin boş çetelesini tutan esnaf bir yanda, havadan kazanıp havanda para döven muhterisler diğer yanda...
Kağıt toplayan sırım gibi gönlü zengin gençler bir yanda, lüks yat ile mavi tura çıkan,  çardağa günlük onbin lira kira veren sefiller(!) diğer yanda...

Hegemonlar işgâl etti, sömürdü, el koydu yeraltı kaynakları ve doğal zenginlikleri için zayıfın vatanına, savaşlar çıkardı petrol uğruna; yetmedi kovdu kıyısından, sınırından, kapısından,  gömdü göçmenleri Akdeniz'in altına değil mi ?

Bak, gör, duy; ey aynı devirde yaşayan insan...

Birileri bunca mazlumun ahını alırken bu ahlar şimdilerde çıkıyor sanki(!), dünyanın dört bir yanında peş peşe afet, musibet, tufan haberleri...kuru yanıyor da, ancak kurunun yanında yaş da yanıyor...
★★★
Dünyayı çok hor kullanmaya devam mı ey insanoğlu !

İklim anlaşmasına yanaşmayıp küresel ısınma ve iklim değişikliği sebebi sera gazını atmosferde artırmaya devam mı, ey sanayileşmiş devletler !
Ekoloji mi ekonomi mi ? 
Önceliğiniz ne ?
Ekosistemlerin dengesini daha çok üretim adına bozup; toprağı çorak, atmosferi solunamaz, suyu içilemez, denizine girilemez, ezcümle dünyayı yaşanamaz hâle getirince, inşâ ettiğiniz kıyamet sığınaklarınızda, yahut oluşturacağınız uzay kolonilerinde banknotlarınızla mı zıkkımlanacaksınız !

Buzul erimeleri sonucu deniz seviyesinin  1 ila 6 metre yükselmesi bu hızla 50 ila 100 yıla kadar gerçekleşecek...

Kuraklık, çölleşme, yangınlar, seller, su taşkınları, su ve gıda savaşları, ve bu sebeple bulundukları yerleri terk etmek isteyenlerin (belki de milyonlarca insanın) göç hareketleri...bundan sonra insanoğlunu bekleyenler !