Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Ağustos 2018 Cuma

Altı çizili satırlar…/Abdulkerim Erdem

İsmail Hakkı Bursevî (k.s.)'nin "Kitâb'ün Netice" adlı eserinden altı çizili bazı satırlar…cümleler mânâyı kaybetmemek üzere kısmen sadeleştirilerek alıntılanmıştır.
☆☆☆
Kiminki damağında zevk-ı muhabbet yok
ve gönlünde zevk-ı aşkın çeşnisi yok;
bu kişi mürûr eden evkati(vakti) zâyi etmiştir, terakkî-i Âdem'den ise nâ-âgâhdır.

Bu kişiye sadece adem oğlu denir, ancak atasından nasîbdâr değildir.

Halbuki ata mîrâsı, aslında derd-i aşk üzerine mevküf olan ilm-i ilâhî idi.
☆☆☆
Hiç bir mükezzib ve münkirin çengâl-ı kahr-ı ilâhiden halâs olması mümkün olmaz.
☆☆☆
İsm-i Hâdî sayesinde hidâyet-i kâmile bulunur.

Değilse kişi illa Mudill elinde kalır şeytân onun reh-zeni olur ve tarîk-i Hakk'dan ihrâc eder. Bu sırr-ı ilâhîdir.
☆☆☆
"Her kim benim hidâyetime uyarsa…" (Bakara sûresi, 38) sırrından gafil olanın netîcesi dalâl olur.

Nice bu dalâl içinde kalanlar var ki kendilerini sırât-ı müstakîm üzerine kıyâs ederler ve ehl-i sünnet ve'l cemâattan add eylerler.

Ancak onlar aslında menzil-i istikametten merâhil-i kesîre dûr düşmüşlerdir.

30 Ağustos 2018 Perşembe

Ma'küle câhil başına "tâc" giyse…

Ma'küle câhilin başı semâya erse
Akl-ı selim bilir ki pâyesi siccîndir
Muktedirin iki sözü geçmez akçe ise
Mazlûmun bir Rabb'i var ki, el Müntekimdir

Menâfi-i âmmeyi düşünmeyen adem
Kesrete dalıp vahdeti unutan adem
Dalacak idiysen, böyle kesrete mâdem
Ardındaki Vahid'dir,  payandasız olmaz

Azı çok edendir Allah hakîkat budur
Nân-kör dama çıkar basamağı unutur
Hep damda kalınmaz bir gün inişi olur
Tarihe bir baksan, zirveler dolu nân- kör

Sırat-ı müstakimi boşa mı okudun
Kec-külâh oldun münhani bir yol tutturdun
Tâc-ı tâhtı buldun yoksa mecnûn mu oldun
Yoksa sen de haccaclara halef mi oldun 

Eğer kesret kıymetliyse kumdan çok ne var
Kumdan saray yaptırmaz mıydı firavunlar
Ve mücevher biriktirir miydi karunlar
Tac ü tahta taparlar, nefse mahkumdurlar

Ey nefse yenik sahib'ül ervah, kulak ver
Allah'tan kork, gönlündeki mel'una yol ver
Sürersin saltanatı da, nereye kadar
Mazlûma iğne, sana çuvaldızlar batar

Hâdim-ül hayr olmalı, şu fani âlemde
Şerîre bend olmalı, imkân varken elde
Gönül abdestini al istiğfar gölünde
Berzâha geçerken, bunlar kalacak elde
Bu da geçer Ya Hû !

29 Ağustos 2018 Çarşamba

Cemre Nine ve gülobalüzüm..

Bayramlarda; çocuk, torun, tombalak bir arada görünce çok mutlu oluyorlar büyüklerimiz ve yaşlılarımız. Bayramlar iple çekiliyor, pencereden yol gözleniyor, kulaklar kapıda…
☆☆☆
Cemre nine aradı telefonumu, hoş beş faslından sonra bir şey soracağım dedi:
-"Buyur ninem" dedim
Heceleyerek tane tane:
-"Küre-sel-leş-mek nedir biliyor musun ?"
-"Hayırdır şimdi bu nereden çıktı ninem" dedim.
-"Heceleyerek kitaptan okudum" dedi.

Bu arada nine seksen küsur yaşında, Elif-Ba'yı bilen, Kur'an okuyan, latin harflerini heceleyerek de olsa okuyabilen biri…

Nine devamla…
-"Kürek var ya, işte ondan "küre"…sele (sepet) var ya işte bir de onun "sel"i, bir de "leş"…bunlar yan yana gelince öyle oluyormuş.."dedikten sonra devam etti:

"Evlâd; var ya, şimdi gençler okuyup diploma alınca, büyük şehirlere gidip oralarda yaşayınca, küreselleşiyorlarmış…biz buralarda geri kalmışız" dedi.

-"Yok ninem estağfirullah, olur mu öyle şey… mâ-şâ'Allah sen; zeki, mü'min, ağzı dualı, irfan sahibi birisisin, bakma o küresellerin dediğine, az biraz okuyup suyun köpüklerini görünce damla olmadan deryâyız sanıyorlar kendilerini, câhillik ediyorlar işte…!"

Kürek, sel ve leş...ilginç bir yaklaşım, hani kapitalist ve makyavelist dünyanın egemenlerini de çağrıştırmıyor değil !

Nine; tatil için gelen okumuş (!)lar ile karşılaşmış, küreselleşme bahsi konu edilmiş, artık sohbet nerelere uzanmış ise küçümsendiğini düşünmüş ve alınmış belli, içini boşaltmak için aramış…

Sohbeti sürdürmek, kafasını dağıtmak için;

-"Ninem onun ingilizcesini de söyleyeyim mi sana" dedim
-"Söyle ne imiş bakayım".
-"Globalizm" dedikten sonra ninenin telafuz edebileceği kelimelerle tane tane söyledim "Gülo-bal-üzüm"

Gülüyor ninem…konu böylece değişiyor kafası dağılıyor...
 -"Güllü'ye "gülo" diyoruz ondan mı ?"
-"Hah ondan, bir de arının "bal"ı, üçüncüsü "üzüm"…

Nine katıla katıla gülüyor ve tekrarlıyor.
-"Gülo-bal-üzüm…Biz geri kalmışız evlâd; çocuklar azıcık mürekkep yalayıp "küre -sel - leş - mek "  nedir biliyorlar ya, artık bizi beğenmiyorlar…vah, vah, vah !"
-"Evet nine malesef…"

Nine döne döne tekralayıp gülüyor "Gülo - bal - üzüm"...Telefonu kapatıyor.
☆☆☆
Bazen şahit oluyor yahut duyuyoruz; yaşlılar ile yarı alaycı muhabbet eden, onları bilgisiz yerine koyan, küreselleştiğini (!) ve medenileştiğini(!) var sayan okumuş(!)ları ki; aydın olduğunu zannedenlere bu yaklaşımlar hiç yakışmıyor…!
☆☆☆
Yaşlılarına saygı duymayan bir toplum iflâh olmaz !

Her okumuş bilir miymiş ?
Her bilen "OL"(*)ur muymuş ?
☆☆☆
Bir şey bilmediği halde akıllılık, bilmişlik taslıyan, akıllı geçinmek istiyen "ukala dünbeleği"nin, âlim payesi alanları da, isminin solunda ünvan harfleri olanları da dahil, nicelerini gördük altmış yıllık ömrümüzde ninem…insan müsveddeleri !

Rahle-i tedrisimizden geçip ünvan alınca bizi beğenmeyen, burnu büyüyenleri söylemeyeyim...!

Mesozoik zamanın en gelişmişleri dinozorlar bugün fosil müzesinde sergileniyor, boş ver takma sen...!

Allah'ını bilen câhil değil, bilmeyendir câhil...bildiğini söyleyip "belhüm adal" olandır... Ebu Cehil'de çok bilgiliydi, cahillerin babası...!
                                    ☆☆☆


Kırk yıl önce üniversite öğrenciliğim yılları…
Akşamları Mûsıkî Cemiyeti lokalinde gençlerle irfan sohbetleri yapan, bir kuruluşun bölge müdürü Ali Bey'in, bir defasında (mealen) şöyle dediğini hatırlıyorum;
"Her insanın mutlaka bir açık kapısı vardır, o kapıdan girerseniz hoşlukla karşılaşırsınız, eğer zıtlaşırsanız o zaman kaybedersiniz; hem üzer, hem üzülürsünüz, etki tepkiyi doğurur unutmayın"

Kırma, kırılırsın; üzme, üzerler... gönülleri fethetmeye bak...sevgi, kutup buzullarını bile eritir...
☆☆☆
Ve unutmamalı !
"Yaşlılar toplumun rahmet paratoneridir"
☆☆☆
Yüce kitâbımızda Allah (c.c.) Teâlâ buyuruyor:

Neml sûresi, 18. Ayet: Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler" dedi.

Neml sûresi, 19. Ayet: Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni  rahmetinle salih kullarının arasına kat!"

Lokman sûresi, 14. Ayet: İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek  karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur.  (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır."

Ahkâf sûresi, 15. Ayet: Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: "Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım."

Ahkâf sûresi, 16. Ayet: İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va'ddir.

Ahkâf sûresi, 17. Ayet: Anne ve babasına, "Öf size ! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, onlar Allah'a sığınarak, "Yazıklar olsun sana ! İman et, Allah'ın va'di gerçektir" diyorlar, o da, "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyordu.
__________
(*)Olmak bazı yörelerde olgunlaşmak, kâmil olmak mânâsına kullanılır.

28 Ağustos 2018 Salı

"Küre-i arz"da gafil olmak…/Abdulkerim Erdem

Bir gün bir arif kişi cum'a namazı çıkışında şöyle demişti:
"Camiden, bu küçük kubbenin altından büyük kubbenin (dünyayı, atmosferini kastederek) altına çıkıyoruz. Sadece burada Allah'ın huzurunda değiliz, büyük kubbenin altında da huzurundayız unutmayalım"
☆☆☆
Kime ser hoş deriz ?
Mey içene değil mi ?

Hayır hayır ne yaptığını bilmeyen,
fayda ve zararını tefrik edemeyen, aklı başında olduğunu zanneden kişi de "ser hoş"tur…
☆☆☆
Kim ki mü'min ve akîl olduğunu iddia eder
Kendi için nef-i etemm, ekmeli ihtiyâr eder;
Rızâyı ilâhi, kurbet ve vuslatı gaye eder
Hevâ heves peşinde ömr-ü azîzi zâyî etmez..
İşte o âdem şerhoş değildir, akîl ve kâmildir…

Eğer ki zâyî eder, bu âdem ser hoş ve sakîldir.
☆☆☆
Mesela "namaz mü'minin mi'râcı"…Niyet etti kişi namaza, iftitah tekbirini aldı…eğer gönlü Rabbinden gayri şeyler ile dolu ve meşgul ise, Rabbinin huzurunda olduğunun idrâkinde olmadan gaflet içerisinde ise, bu âdem ser hoş değil de nedir…"Siz serhoş iken namaza yaklaşmayın (Nisâ sûresi,43) buyruğunu bir de bu açıdan düşündük mü acaba ?

Peki bu hâl sadece namaz için mi geçerlidir…!

Tabi ki hayır !
Küre-i arz'da bir an bile Allah (C.C.)'tan gafil olmamaya dikkat edilmeli ki, buna da "İhsan" demişler…!

Değilse (içmeden) ser hoş olanın hâlinin sonu çıkmaz sokak.

Aklı başında olmayanlar gönül kırar, ağzını bozar,  kul hakkı nedir tınmaz...herkesi kullanmayı, her şeyi sömürmeyi kendine hak bilir...

Maâz'Allah…

26 Ağustos 2018 Pazar

Karar ver ! Selvi mi, yoksa çam mı istersin ?...

Bu ne iştihâ…
Bu ne hırs…
Bu ne telâş…
Ve uğraşlar…
☆☆☆
Unutulan
vaadler, 
uyutulan 
vakitler
ve yıldızlara
uluyan itler…
☆☆☆
 Silik hafıza…
 Nân-kör havza…
Güdük hafsala…  
Ve mukaddes
hedefler…
☆☆☆
Heyhât !
Vücûd berbâd,
sadâ feryâd…
Süfli adımlar
ve rüsvây
adamlar…
☆☆☆
Şu kâbir dedenin,
ötekisi babanın,
bu kâbir de senin…!
Artık karar ver
selvi mi, yoksa
     çam mı istersin ?

24 Ağustos 2018 Cuma

Ateşle arkadaşlık eden odun...


Ateşle arkadaşlık eden odun, olmaz mı kömür
Hevesleri tatmin yolundaysa, kül olmaz mı ömür

Çer çöp doluysa, evham ile yoldaş olmaz mı gönül
Gül-zâr var iken zibile yakışmaz ki lâle ve gül

Kıymeti düşmese de, altına yakışır mı çamur
Dünya bir fırın ki pişirir, hiç çiğ yenir mi hamur
Dünya denilen süslü dilbere aldanır mı zahid
Meclis-i ervahda "beli" deyip, vermedi mi ahid

Ahde vefalıdır sadık insan, yanlışa mı sapar
Dünyaya aldanan münafık mı ? onu şeytan kapar

Toprak var ya toprak, hangi tohumu ektin de bitmedi
İnsanı da gömerler ya, hangi ademi yutmadı
__________
Müddessir süresi: 
40, 41, 42.Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: "Sizi Sekar'a (cehenneme) ne soktu ?"
43.Onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik."
44."Yoksula yedirmezdik."
45."Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık."
46."Ceza gününü de yalanlıyorduk."
47."Nihayet ölüm bize gelip çattı."
48."Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez"
49.:Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar ?"
50, 51."Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler."

23 Ağustos 2018 Perşembe

Aşka teslim ol, kemâl bul…

Gel vücûd ikliminde seyre dalalım
Hikmet bir "nûr", ilim bir "nûr" ve aşk "nûr"
☆☆☆
Aç akıl fenerinin ışıklarını
İdrâk "nûr"dur, sezgi "nûr", tefekkür "nûr"
☆☆☆
Meylet ikiliği birleyen, ilâhî aşka 
Sevginin, merhametin, ikrâmın adı aşka
☆☆☆
Bir müşkülün var ise, halli aşkda gizlidir
Aşk hem fenâ hem devâdır, neticesi kemâldir, 
☆☆☆
Âdem olmak diliyorsan eğer ey adem oğlu
Aşksız "OL"unur mu hiç bu âlemde, Âdem oğlu  
☆☆☆
Kendin bilmek dileyenler teslim olurmuş aşka
Şanı, sanı terk edermiş, Kemâl bulurmuş "O"nda

21 Ağustos 2018 Salı

Manevi hac, Hakîki hac ve vîsal kâbesi*…

Haccın bir surî bir de ma'nevî tarafından bahseder ehl-i ulum ve vukuf…

Hacıya lisân-ı hâl ile denir ki:
Ey haccetme niyetiyle yola revân olmuş âdem…
Ey beşeri sıfatlara gark olmuş olan…
Ey dünya ve dünyalıklara sarmaş dolaş…
Ey arzu ve heves peşi sıra sürüklenip duran…
Ey dünyayı beraberinde götüreceğini sanan…
Ey baştacı ettiği dünya tahtında ebedi sultan kalacağına aldanan…
Ne vakit bu süfli kör kuyudan çıkmayı düşüneceksin…
Ne vakit surî ve süfli olandan içsel âleme yolculuk yapacaksın…
Ne vakit, "Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü her şeyden çevirdim, gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndürdüm. Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim." (En'âm sûresi, 79) âyetine müdrik olacaksın…Hakk yoluna müteveccih olup revân olacaksın…

Gel !
Manevî visâl kâbesi yollarına çık…
Nefsanî arzu ve heves sahralarını geç…
Müezzinin sesine kulak ver "Essâlâtü hayrün mînen nevm" hitabı sana. Uyan o ağır gaflet uykusundan.
Göz yaşlarını dürr-i güher gibi dök..bil ki onlar kıymetli, onlar lü'lü…
Gönül abdestini göz yaşları ile al…!
Âsîliğini, itaatsizliiğini, isyan ve günahlarını terkine at gitsin ki soyunasın bu giysilerin ağırlıklarından, soyun !
Ve sonrasında mutî ol !
Mutî olarak kulluk ihramını giy… sonra
"benim muhabbetim yalnız ve ancak Sana'dır Rabbim" de, "buyur" de, "emret" de…"sıdkım ve ubudiyyetim sadece senin içindir" de, "Lebbeyk" de ki Hakk'ın kurbiyyetine yol açılsın…

Biliyorsun ya ardından Arafat'ta vakfeye durulur, orası irfan tepesidir, irfan sofrası açılır ki; arif ol…

Sonrasında da Minâ'ya aşk çeşmesinden kana kana içmeye gideceksin…ve orada hem nefsini hem de şeytanını taşla, öyle taşla ki nefsin hâk (toprak) ile yek-sân ola, iblis gönlünden fersah fersah kaça !
Yerilmiş nefsâni huy ve davranışlarını da Hakk'a kurbân eylemeyi unutma...

Surî haccı yaparken de bu minval üzere haccet, gitmek nasîb olmadı ise manevî ve dahi hakîki haccı da böylece ifa ve eda et ki "Gönül Kâbesi"sine varmış, haccetmiş olasın !

Ahmed Şemseddin Ebû’s-Senâ bin Muhammed es-Sivâsî'den bir kaç beyit ile bahis olsun tamam:

Vâsıl olmaz kimse Hakk’a cümleden dûr olmadan
Kenz açılmaz şol gönülden tâ ki pürnûr olmadan
Sür çıkar ağyarı dilden tâ tecelli ede Hak
Pâdişah konmaz seraya hâne ma’mur olmadan
“Mûtu kable en temûtu” sırrına mazhar olan
Bunda gördü haşr ü neşri nefha-i sûr olmadan
Mest olan mestâne geldi tâ ezelden tâ ebed
İçtiler aşkın şarabın âb-ı engûr olmadan
Sen müyesser eyle Yârab bizlere beytin tavaf
İlmin ile âmil eyle vâde tekmil olmadan
Hak cemâlin Kâbesini kıldı âşıklar tavaf
Yerde kâbe gökyüzünde Beyt-i Ma’mur olmadan….
İlâ-âhir…
__________
*)Mevlevi dedesi İsmail Ankaravî Dede'nin "Minhacü'l  Fukara" adlı eserinden mülhem ile kaleme alındı.

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Ey yolcu ! Ömür güneşi ecel tepesi ardında batmadan…

Ey Yolcu! 
Yolculukta sana ne lazımsa,
sadece onları al yanına.
Taşıyamayacağın yükü yüklenme;
yol uzun, yol ince, yük ağır,
yol kesiciler, uğrular çok…
Aklını başına al…
☆☆☆
Vakit tez geçer…
Ömür güneşi  
ecel tepesine doğru yol almakta, görüyorsun ya…!
Yol arkadaşlarının 
bir bir güneşleri batmadı mı ?
Çerağları sönmedi mi ?
Öteye kandil götürebileni de oldu 
götüremeyeni de…
☆☆☆
Ömür ikrâmını israf etme…
Gel,
gücün kuvvetin varken;
vaktini, aklını, emeğini  
Rızayı Hakk için harca… 
Gün tepelere varmadan 
Sadaka-i cariye akarına 
yatır sermayeni…
☆☆☆
Nasılsa
tul-u emelin bir vakitte 
ecel törpüsü ile törpülenecek…
Öyle ise
ötede bir akarın olsun,
Bir kandil edinmeye bak…!
☆☆☆
Bu çerağın bir gün
mutlaka sönecek
Her şey aslına dönecek
☆☆☆
Bir kandil edin öte için.
Karanlığı aydınlatacak
bir kandil…
Fitili düzgün olsun,
yağını da tamamla…
Daha vakit var deme !
Öteleme sakın...
Ömür güneşi,
ecel tepesi ardında batmadan,
çerağın sönmeden,
Bir kandil edin…!

19 Ağustos 2018 Pazar

Kurbanınız kurbiyyetinize vesile olsun...

Kurban bayramınızı tebrik eder, kestiğiniz kurbanların kurbiyyetinize( Allah'a yakınlaşma) vesile olmasını niyâz ederiz.

E-dergi olarak bir yıldır yayınladığımız "Nefes ve Kelâm" blogunda yazarlarımızın şimdiye kadar 310 yazısı yayınlandı.

Bu yazılardan şahsıma ait olanları, "Bir nefes bir kelâm bir kitap" ve "Bir bak bir gör bir oku" adlarıyla iki kitap hâline getirilerek ücretsiz olarak dağıtıldı.
Bu kitapların "PDF" hâlindeki nüshası da blogumuzda e-kitap olarak okuyucularımızın istifadesine sunuldu ve  "PDF"  formatındaki kitaplarımız 1000'in üzerinde indirildi.

Üçüncü kitabımız "Bir harf bir hece bir kelime" adıyla baskı aşamasına gelmek üzere olup kapak tasarımı yapılmıştır ve dizgisi tamamlanmak üzeredir.
Bu kitabımız da Kültür Bakanlığından ISBN  alınarak sınırlı sayıda basılacak ve ücretsiz olarak dağıtılacaktır, "PDF" nüshası sizlerin erişimi ve indirmeniz için istifadenize sunulacaktır.

Bir yıllık süre zarfında blog yazılarımızın okunma tıklanma sayısı ile ilgili bir kaç kelâm etmek gerekirse;
16 ağustos 2017 - 17 ağustos 2018 tarihleri aralığında blog sitesi okunma sayısı
toplamı 120.120 olmuştur. Bu sayının  % 80.76'sı (97.003 ziyaret) Türkiye, % 19.24'ü
(23.117 ziyaret) diğer ülkelerden gerçekleşmiştir.
91 ülkeden ziyaretçi/okuyucu trafiği olan e-dergideki yazıların bu okuyucuların kendi dillerinde okumaları için tercüme butonu linkine de yer blogda verilmiştir.
Bu süre zarfında, yıllık trafiğe göre günlük ziyaretçi ortalaması 330 civarında gerçekleşmiştir.
Bazı aylarda bu sayının çok üzerinde ziyaretçi trafiği de olmıştur. Meselâ mayıs ayında bir aylık sayfa görüntüleme sayısı: 17.912(% 76 TR, % 24 diğer ülkeler), günlük sayfa okunma sayısı ortalaması ise 597 olarak gerçekleşmiştir...

Gelelim yol kazalarına...
Yazılarımızı G+ da yaklaşık 150 okuyucu takip etmekte, yine G+'da 30 toplulukta, Facebookta ise 70 civarındaki toplulukta yazılar paylaşılmaktadır.

Millî ve manevî temelde bilgilendirici, öğretici/eğitici ve tefekkür etmeyi sağlayıcı olmasına özen gösterdiğimiz,  ilmî çerçeveden ve akılcı uslübten taviz vermeden yazılan yazılardan rahatsız olan çevreler de olmuştur, olacaktır da...
En son 18 ağustosta yayınladığımız "Papel oyunu:al papazı ver papazı" yazımız yayınlanıp paylaşıldıktan kısa bir süre sonra Facebook 1 yıldır yaptığımız bütün paylaşımlarımızı silmiş ve blogumuz adresini de zararlı site adresi kapsamına almıştır. Daha önce de facebooktan bir kaç kez 3-7 günlük paylaşım engelleme cezaları yemiş idik.

Bu bize şunu gösteriyor ki, gerek içimizde bizdenmiş gibi görünen hainler gerekse dışarıdan gizli/açık düşmanca tavırlarını gösterenler ile her mecrada mücadele devam etmektedir. Düşman uyumuyor...

Teknoloji musluğunu elinde tutan musluğu kısınca eliniz kolunuz bağlanıyor.
Çaresi: teknolojiye sahip olmak ve üretmek...

Siz üretmiyorsanız, teknoloji bağımlısı iseniz kontrol edilirsiniz, köle olursunuz...

Bayramınız mübârek olsun. Selâm ve dua ile...

Nefes ve Kelâm e-dergi editörü

17 Ağustos 2018 Cuma

Altı yüzlü ayna, gönül…

Gönül var ya gönül,
O altı yüzlü.
Altı cihetten bakılır ...
Nazar edilir her an ona... !
☆☆☆
Kürenin altı üst, sağı sol;
önü de, arkası değil mi ?
Nerden bakarsan bak...
Fark eder mi ?
☆☆☆
Gönüle,
tek bir cihetten bakana,
o aldatıcı bir ayna...
Evhamla sarmaşık
vesvas ile bulaşık…
☆☆☆
Kişiye özel tahsisdir...
O kutsal bir emanetdir...
Asla kiralanamaz...
Çer çöpe layık değildir...
☆☆☆
İki büklüm durma
a gönülsüz !
Kulluk,
iki büklüm olmak da değil !
Emrolunduğun gibi
dosdoğrulukta !
☆☆☆
Gönüldeki
çer çöple huzur
yanyana gelir mi ?
Boşalt
gönül tahtındaki kokuşmuş
hamuleyi...
☆☆☆
Altın pis tutmaz amma
ışıltısı örtülür de
parıldamaz olur…
☆☆☆
İman pisi sevmez,
unuttun mu ?
☆☆☆
Her kuş
kendi cinsiyle uçar...
Unutma !
☆☆☆
Gönül kuşu da
uçmalı…
Eğer prangadan kurtulursa,
uçar visâle !

16 Ağustos 2018 Perşembe

Kıyâs kabul eder mi hâk ile anber…

Bir olur mu hiç
hacer ile cevher,
kıyâsı bile câiz değildir !
Kıyâs kabul etmez 
hâk(*) ile anber,
kimyâsı bile aynı değildir…
☆☆☆
Noksânını kemâl gören 
pindâr getirir ki, tekemmül etmişim…
Yazıktır ki o, 
kendinden başkasına mevkûf değildir !
☆☆☆
Âyînesi saf ise insan
aks-i nûr vâki olur.
Eğer muntazır ise insan,
Feyyâz'dan feyz hâsıl olur.
☆☆☆
Âshab-ı safâ meclisinde 
vâki olur sohbet-i irfân,
nûr-i Cemâl izhâr eder ki,
tecellîdir bu vech-i mutlakdan
_____
(*)Hâk:Toprak

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Boykot yılları: Mü'min diz çöker mi ?


"Bismillahirrahmanirrahim"
"Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler." (Bakara sûresi,250)

Evet bugünün Câlûtu dünyayı kasıp kavurmak için peş peşe gözü dönmüş bir şekilde her köşe-bucağa hırs ile saldırıyor.
Bugünki saldırıların dünki müşriklerin saldırılarından da bir farkı yok…
☆☆☆
Tarihe şöyle bir göz atalım, sene Milâdi: 617.

İslâmın yayılmasına engel olamayan Mekke müşrikleri başka bir siyaset takip etmek ve karar almak üzere bir araya gelirler. Haşimoğulları ile münasebetlerini kesmeye karar verirler, bu kararın maddelerini yazarak Kâbe'ye asarlar, Maddeler:

- Haşimoğulları ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak.
- Haşimoğulları ve Muttaliboğulları ailelerine kız verilmeyecek.
-Haşimoğulları ve Muttaliboğullarına hiçbir şey satılmayacak.
-Haşimoğulları ve Muttaliboğullarından hiçbir şey satın alınmayacak

Hâşimoğulları ile Muttaliboğullarının mevcûdiyetini ortadan kaldırmak ve köklerini kazımak amaçlı bu boykot sonrasında Mekke'de ayrı semtlerde oturan bu kabilelerin mensupları Şi'b-i Ebu Talib (Ebu Talib Mahallesi) denilen yere taşınmak zorunda kaldılar.
Haşimoğullarından olan Ebu Leheb müşriklerin içinde kalmaya devam edenlerden idi.

Bu dönemde Ebu Talib Mahallesi mukimleri ile bütün ilişki kesilmiş, mahalleye gitmeye çalışanlar ise şiddete uğramışlar...

Boykot kararı gereği bu mahalleye yiyecek içecek hiç bir şey sokulmuyor, hac mevsiminde mahalle dışına çıkıp alışverişte bulunmalarına izin veriliyor, satıcıların onlara mal satmaması için tehdit dilini elden bırakmıyorlar...

Ebû Leheb, bu boykotta, kendisi de Haşimoğulları kabilesinden olmasına rağmen, boykotun uygulanmasında en büyük gayreti gösteriyor, öyleki Mekke'ye yiyecek taşıyan kervanları şehrin dışında karşılıyor, onlara şöyle hitab ediyor;
"Ey tacirler! Haşimoğullarına bir şey satmayın! Fiyatları yüksek söyleyin ki almaya güçleri yetmesin. Benim, servet sahibi olduğumu bilirsiniz. Söz verdiğim zaman da mutlaka sözümü yerine getiririm. Yiyecek, giyecek mallarınızın kıymetini bir kat arttırın. Üst tarafını ben öderim!"

Boykota uğrayanlar dışardan fazla bir şey alamadığı için şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalırlar. Öyle ki, ağaç yapraklarını, kuru deri parçalarını bile yemeye başlarlar.

Boykot esnasında başta Peygamber Efendimiz olmak üzere Hz. Hatice ve Ebu Talib bütün varlıklarını, mü'minlerin boykotun sebep olduğu ihtiyaçlarını gidermek için harcarlar...

Ebu Talip mahallesinde kıtlık, açlık ve ölüm kol geziyor.

Müşrikler bu boykot ile Hz. Muhammed'i (s.a.v.) teslim almayı amaçlamışlar, buna karşılık müslümanlar ve Haşimoğulları hz. Muhammed'i muhtemel tehlikelere karşı daha dikkatli koruyorlar. Öyleki amcası Ebû Talib, herhangi bir su-i kasta ihtimaline karşı geceleri Peygamberimiz (s.a.v.)i yanına alıyor, adamlarıyla sıkı tedbirler ile koruyor.

Boykot üç sene sürse de çekilen sıkıntılar İslâm’ın gelişmesine engel olamadı...

Rivayetlere göre boykotun üçüncü senesinde, müşriklerin boykot maddelerinin yazılı olduğu Kâbe'ye astıkları yazının bulunduğu kağıda bir kurt musallat oldu… bu hz. Muhammed'e rüya ile bildirildi. Kurt (güve) "Bismike Allahümme (Allah'ım senin isminle başlarım)" ifadesi dışındaki  yazıların bulunduğu yerleri yemiş idi.
Bu rüyayı duyan Ebû Talib müşriklere giderek şu teklifte bulundu:

"Kardeşim oğlunun bana haber vermesine göre, Allah sizin Kâbe'de astığınız sayfaya bir kurt musallat etmiş ve (Allah) lafzı dışında bulunan, zulüm, akrabalarla münasebeti kesme ve iftirâ gibi ifadeleri yiyip bitirmiştir."

"Kâbe'ye gidip bakınız. Eğer yeğenim doğru söylemişse, bu zulüm ve kötü davranışınızdan vazgeçiniz. Eğer -hâşâ- yalan söylemişse, ben onu size teslim edeceğim. Onu öldürmek veya diri bırakmak hususunda serbestsiniz."

Bunun üzerine müşrikler Kâbe'ye gider, Ebû Talib'in anlattıklarının aynısını gözleriyle görürlerse de, yine de Peygamber Efendimizin bir mu'cizesi olarak kabul etmez,bu da bir sihirdir derler.

Bu vakanın duyulması sonucu boykot kararının aleyhinde bir kaç hatırı sayılır kişinin de öne çıkmasıyla, milâdî 619'da, boykot kararlarının yazılı bulunduğu sayfa yırtılıp atılarak boykot sonlandırıldı.

"Bismike Allahümme (Allah'ım senin isminle başlarım)" ifadesi dışındaki kısımlarını güvelerin yediği boykot kararları kağıdının ortadan kalkması ile müşrikler bir kez daha mü'minlere mağlup olmuş,  hz. Muhammed ve ashabı Şi'b'den çıkarak yeniden halkın arasına karışmıştır.
☆☆☆
O günkü müşriklerin boykotu bugün başka şekli ile bu azîz millete uygulanmıyor mu ?

Piyasa şartlarındaki gerçek fiyatlamasının çok üzerine çıkan döviz fiyatları ile milletimizi diz çöktürmeye çalışanların, milletimize boyun eğdirmeye çalışanların oyununu bozmak için üzerimize düşeni yapmayacak mıyız ?

Câlut'a eyvallah mı diyeceğiz ?

Millî ve yerli duruşumuz Câlut'ların oyununu bozdu, bozuyor, bozacaktır vesselâm…

14 Ağustos 2018 Salı

LLP-Hayat boyu öğrenme ve ocak kültürü...

Hikâye ve masalların yaygın eğitimdeki rolleri yadsınamaz.

Bu ögelerin eğitim amaçlı kullanımına gelince; gerek aile içinde gerekse yaygın eğitim vasıtalarında yerli yerince kullanılmaması en büyük sorun malesef.

Üniversitelerdeki Türk halk bilimi bölümleri son zamanlarda kaybolmaya yüz tutmuş kültür ögeleri olan mani, ağıt, menkibe, yemek, ninni gibi sözlü kültürel mirasımıza sahip çıkıyorlar.

Bunlar aslında öğretici-eğitici unsurlar içeren ve nakil yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan çocuk ve gençlik dönemlerinde kişiliğin ve müsbet ahlâkın oluşması ve oturmasında önemli mücerret (soyut) öğeler.

Eğitim ve öğretimin üç temel ayağı; göze, kulağa hitab etmenin yanında uygulamaların içinde olmak şeklinde dillendirilebilir.

Eğitim için okur-yazar olmak yetmiyor !

Eğitim sistemi ile ilgili makro politik yaklaşımlar ile okur-yazar oranını artırmak için çabalarız yıllardır.

Okurumuz bunu tabela ve sür manşet başlıkları okumak, yazmayı bilenimiz ise bakkal hesabı yapmak ve dilekçe yazmaktan öteye götürebiliyor mu…!

Okur-yazarlığın yanına bir de anlamak eğitimi verilse ne iyi olacak..

Anlamanın önünde ise bir çok engel var…kanaatimize göre en mühimi ise kelime hazinesinin yetersizliği, söz dağarcığın kısıtlı olması !

Düşünün ki; yüksek öğretim sıralarından geçmiş olanların hatırı sayılır bir kısmı sadece işini yapacak kadar kendi konusunu biliyor, uzmanlık alanı dışında kalan kültür-san'at-edebiyat sahalarındaki eksikliğini bilmiyor/gidermiyor… siz istediğiniz kadar "Sosyal Devlet"ten bahis açın, kağıt üzerinde makro politikalar üzerinde çalışın.

"Sosyal Toplum" ortada yok ise "Sosyal Devlet" kağıt üzerinde kalır.

Hele muallim (ta'lim ve terbiye eden, ilim öğreten)ler eğer yetersiz ise, onların eğittikleri toplumun vücûdun ihtiyaç, rahat ve konforunu temin hedefinden başka gayesi olmaz…

Sosyalleşmeye gelince…"vur patlasın-çal oynasın" mekânlarında yahut "sosyal otlangaç"larda arz-ı endâm etmek, bir yerlerde oturup kahve yudumlarken arkadaş çekiştirmek, "sosyal medya"da geyik yapmak vs. kültürü ile hay-huy içinde geçen debdebeli sosyal(!) insanın hebâ olan ömrü !

Okuduğunu anlamak için mâ'nâya vakıf olmak gerektir ki, etimoloji tabir edilen kelime köken biliminden bî-haber olunur ise bu da muhaldir.

Zengin bir kelime dağarcığı, anlam-bilim açısından şarttır, elzemdir, olmazsa olmazlardandır.

Halen 2.5 milyon kişi okur-yazar değil ülkemizde. Okur-yazar olanlarımızın kitap okuma oranında ise Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) verilerine göre dünya sıralamasında 86. sıradayız…

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) geçtiğimiz yıl verilerine göre, ülkemizde kitap okumaya kişi başına ayrılan süre günde sadece bir dakika iken; internette 3 saat, televizyon başında 6 saat vakit geçiriyor insanımız.

Sürekli kitap okuyanların oranı ise yaklaşık binde bir. Dünyada en fazla kitap okuyan İngiltere ve Fransa’da bu oran yüzde 21, Japonya'da yüzde 14, ABD'de ise yüzde 12 civarında. “Binde bir”lik kitap okuma oranı ile afrika ülkeleri ligindeyiz….

Yine istatistik kurumu TÜİK’e göre ise Türkiye'de ihtiyaçlar listesinin ancak 235. sırasında kitap yer alıyor.

Dünyada kitap için kişi başına1,3 dolar harcanırken Türkiye’de sadece çeyrek dolar harcanıyor...

Bir diğer tesbit ise, en az okuyucusu olan kitap serileri edebiyat, felsefe ve araştırma kitapları.

Yine UNESCO'ya göre Türkiye, çocuklara kitap hediye etme konusunda 180 ülke arasında 140'ıncı sırada...

OECD, 3 yılda bir yayınladığı ve ülkelerin eğitim sistemlerini ölçtüğü Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Raporu(PISA )nun, PISA-2016 yılı verilerine göre Türkiye anlama derecelendirmesinde 64 ülke arasında matematikte 45’nci, okuduğunu anlama da 37’nci ve fen bilgisinde 41’nci sırada yer alarak OECD ülkelerinin gerisinde ye almaktadır.

Evet okur yazarlığı olmayan kişi sayımız her 35 kişide 1 kişi….okur-yazar olanların çoğu okumuyor ise, varsayalım ki okuyor, bir de anlamıyorsa…işte asıl mes'ele bu !

Devletler kurmuş, zengin kültürel birikimini tarihî köklerinden besleyen milletimiz; kültür kodlarının yeni nesillere aktarılmasında, yaygın eğitim vasıtalarını örgün eğitim vasıta ve kurumlarının yanı başında her daim bulundurmuştur.

Dışımızdaki dünyada durum nedir diye bakacak olursak; mesela avrupa birliğinde "Hayat boyu öğrenme programı (The Lifelong Learning Programme -LLP)" 2007-2013 döneminde uygulanmak üzere, hayat boyu öğrenme marifetiyle Birliği tam sosyal uyuma ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya sahip ileri bir bilgi toplumu haline getirmeye katkı sağlamak için oluşturulmuştur. Hayat boyu Öğrenme programının bünyesinde dört adet sektörel alt program (Comenius, Erasmus, Leonardo da Vinci, Grundtvig) ve bunlara ek olarak Ortak Konulu Program (Transversal) ve Jean Monnet programı bulunmaktadır

Birlikteki Hayat boyu Öğrenme Programı, bir önceki dönem programları olan Socrates ve Leonardo da Vinci programlarının yerini alan bir çatı program niteliğinde oluşturulmuştur.

Bizim bin yıllık tarihsel süreçte uyguladığımız; okul öncesi, ilk, orta, yüksek öğretim, yetişkin eğitimi gibi farklı yaş grubunu oluşturan kitlelerin örgün/yaygın eğitim çerçevesinde öğrenme süreçlerini malesef bugün batı dünyasından almak üzere Avrupa birliği müktesebatı çerçevesinde uygulamaya çalışmaktayız.

Toplumu kültür, edebiyat ve san'at, hatta inanç konusunda besleyecek örgün/yaygın eğitimi çok ihmal etmişiz.

Bu boşluğu gören emperyal zihniyet her zaman olduğu gibi gizli-açık vasıtaları kullanarak bu boşluğu doldurma peşinde…hem de bizdenmiş gibi görünerek bu toplumsal dinamiklerin içini boşaltma çabası içine girerek…

Gerek eğitim ve inanç, gerekse kültür-san'at ve edebiyat, hatta filozofi sahalarında örgün eğitim kurumlarına ilaveten yaygın eğitim/ömür boyu eğitim kurumlarına ihtiyaç var ki, bunlar çağdaş özel/tüzel yahut "STK"lar şeklinde yapılandırılıp millete mal edilirken, devletin koordinatörlüğü ve gözetiminde olmalıdır.

Dünyayı yeniden keşfetmenin mânâsızlığı bir kenara, kültürümüzü öğrenmek sahip çıkmak ve genç kuşaklara aktarmak için bu tür sosyal ve kültürel kurumlar yeniden gündeme alınmalı…

Ben buna ocak kültürü diyeyim siz başka bir isim koyun, farketmez.

Mesela Ahîlik kültürü ve lonca sistemi ile iyi insan-iyi esnaf ve zenaatkâr yetişmiyor muydu ?…

Meselâ, Bektaşi ocaklarında ömür boyu ilim-irfan yaygın eğitimi verilmiyor muydu ?…

Meselâ, Mevlevî ocaklarında san'at (özellikle mûsıkî) ve edebiyat sahasında eğitim ve irfanı yüksek insan tipleri toplumu tenvir etmiyor muydu ?

Ya'ni bu ocaklarda öncelikle "insan" yetiştiriliyor, buralar eğitim ve kültür kurumları olarak faaliyet gösteriyorlardı...

Millî ve manevî kültürünün öğrenilmesinde devlet işte bu misyonu üslenmelidir...

Değilse bu boşluğu doldurma hevesinde olan ajan-provakatörlerin elinde millet düşmanı hainler yetişirken toplum da doğrudan yahut dolaylı olumsuz etkilere maruz kalmış oluyor.

Evet, toplumu devlet yönlendirecek…

Böylece hem devlet "sosyal devlet" olacak hem de millet "sosyal toplum" olacak…dış etkilere ve yozlaşmaya da gönül kapıları kapatılmış olacak.

"Yurdumun üstünde tüten ocak"ların temellendirilmesi ve yaygınlaştırılması dileği ile…

12 Ağustos 2018 Pazar

Eyvah demeden eyvallâh demeli…

Ey insan !
Fikrin ne ise 'o'sun sen.

Hz. Mevlana der ki;
"Can konağını aramadaysan, cansın;
Bir lokma ekmek arıyorsan, ekmeksin.
Şu nükteyi biliyorsan işi biliyorsun demektir; Neyi arıyorsan o sun sen.."

Ve...yine der ki;

"Zekidir, ince şeyleri bilir... bilir ama değil mi ki kıblesi dünyadır, onu ölü bil sen!"

Hani ne demiş bir bilge;
"...talebin neyse osun sen, noksânı meğer adl-i ilâhide mi sandın"

Bir düşünsene, eylemsizliğin fikirsizliktendir.
Düşünce proje ise, eylem projenin uygulamasıdır.

Düşünmeden yapılan hiç bir şey yok…
İstekler düşünülen şeylerin arzulanması sonrası şekillenmiyor mu ?

Evham ve hayâllerin terki ile, fikir ve düşünce ancak arınır, saflaşır.

"Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer. Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz"
(A'la sûresi,14-15-16)

Arınan kişi işte o zamân  baştan ayağa göz/kulak olur, kurtuluşa erer...
☆☆☆
Ey insan !
Düşünce arayışı anaforunda boğulmak da var, yüzüp karşı sahile geçmekte…

Selâmet sahiline varmak istersen saf ol, saflaş, safiyâne düşün…hinlikle cinlik ötede dursun.

Deve kuşu gibi sadece kafanı kuma gömerek gövdeni sakladığın, hinliğini-cinliğini gizleyip ince siyaset ve hesap yaptığın zannı ne acayip ne tuhaf !
Bir de bu ince (!) hesapların üzerini manevî bir kılıf/örtü ile kaplamak yok  mu !

Hesabının yekûnuna bak !
Karışık hesabın vadesi tez dolar !

Kişi nefsani hesabını yapar da bir de Allah'ın hesabı olduğunu unutur yahut umursamaz…
Ya öteye kalan defter-i kebir açıldığındaki mizanın hesabı…

Defter-i Kebir açılmadan, kendi kitabın yüzüne karşı okunmadan eyvallâh de azîzim eyvallâh…
☆☆☆
Bak ehl-i hakîkâtten duy eyvallâhı:
Bahs ile dervîşlik bir yere sığmaz cehli ko
Bahs-i bî-câ etme dervîş isen eyvallâha gel (Rûhî-i Bağdâdî).

Hakk’a îsâl eyleyen şehrâhı bul
Âlem-i kesrette vahdet-gâhı bul
Sikke-pûş ol zevk-ı eyvallâhı bul
Gel harîm-i aşka gir dil-hâhı bul
Mâsivâdan el çekip Allâh’ı bul.
(Tokadîzâde Şekip)

Eyvah demeden eyvallâh de azîzim...eyvallâh !

9 Ağustos 2018 Perşembe

Ehl-i dünyanın baş belâsı…


Şu insanlık âleminde nicesi var şöyle baksan

Kimi şeytan ya da hayvan, zahiri olsa da insan

Islâh-ı nefs etmemişin kalbine bir nazar atsan

Şeytânî sıfatla dolu, cirit atar ayan beyan

Islâh-ı nefs etmişlerin dışı içi  kâmil insan
☆☆☆
Ehl-i dünyanın başında dolaşan belâyı sorsan

Ya hırsdandır ya şehvetten ya gafletten yahut kînden

Ya övünmek ya süslenmek ya eğlence ya kibirden
☆☆☆
Gün geceye kavuşurken, her gün mâzî olur iken,

Sen misafir say kendini yeryüzünde dolaşırken
☆☆☆
Hayâl olacak peşinde bunca zahmet çekmek niye

Hakîkati ara da (arada) bul, değilse bu gayret niye.

Islâh-ı nefs etmiş mi, etmemiş mi ?...

Bir kişi ki fukara, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o hem hased hem tamahkârdır,

Bir kişi ki fukara, ıslâh-ı nefs etmiş
Bil ki o hem kanâatkâr hem mütevekkildir

Bir kişi ki zengin, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o ya cimri yahut müsriftir

Bir kişi ki zengin, ıslâh-ı nefs etmiş
Bil ki o hem cömert hem hayırseverdir

Bir kişi ki ola muktedir, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o hem zâlim hem müntekimdir

Bir kişi ki ola muktedir, ıslâh-ı nefs etmiş
Bil ki o hem âdil hem mükerremdir

Bir kişi ki makam şöhret sahibi ola, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o hem kibirlenir hem maiyyeti hakîr görür.

Bir kişi ki makam şöhret sahibi ola, ıslâh-ı nefs etmiş
Bil ki o hem mütevâzı hem hoş görülüdür

Bir kişi ki musibete uğrar, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o hem isyânkâr hem müştekidir

Bir kişi ki musibete uğrar, ıslâh-ı nefs etmiş
Bilki o hem sabırlı hem hâle râzıdır

Bir kişi ki kuyruğuna basıla, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o hem küfürbâz hem kem sözlüdür

Bir kişi ki damarına basıla, ıslâh-ı nefs etmiş
Bil ki o hem öfkesin yutar hem edeblidir

Bir kişi ki şeytanla dost, ıslâh-ı nefs etmemiş
Bil ki o gurur ve kibir düşkünüdür

Bir kişi ki şeytana düşman ola, ıslâh-ı nefs etmiş
Bil ki o hem mütevâzı hem azîzdir

8 Ağustos 2018 Çarşamba

Delidir kimki itibar etse faniye...

Bak tarihe nice kavimler olmuş helak 
Ne sebeble gazab edilmiş ona bir bak

Nice bir cevr ede âdem âdeme neden
Eşref-i mahlûkât olduğun bilmeden

Kahr edilmez bu dârü'l-fenâda yazıktır
Rahmanın mülkünde bolca ni'met azıktır

Kadri bilinmez mi hoş, latif, naif  eyyam
Şükürsüz nefes caiz mi ? Senâ etmeli hem 

Onsekizbin âlem acep bir bilsen niye 
Delidir kimki itibar etse faniye

Bilesin ki bu kısa ömür hem tez geçer 
Akl-ı selim zulmet yerine nûru seçer

Sen dünyada ol dünya gönlünde olmasın
Batarsın vallahi sana yazık olmasın

6 Ağustos 2018 Pazartesi

Ignoris populi ve eğitim…

Batının emperyal enstrümanları hayatımızın vazgeçilmezleri arasında ilk sıralarda neredeyse…

Sözlü kültürümüzde yer etmiş kimi tabirler vardır hani, "cuk" diye yerine oturur ifade edilince…
İşte onlardan biri:
"Ekmeği yoktur yemeye at ile gider
"......".
Bu azîz milletin kültür dünyasını öylesine ters yüz ettilerki !

Kırk sene önce ıslıkla haberleşen vatandaşımın evladı/torunu "Ay-fon" suz olamıyor, her yeni versiyonu takip ediyor, gerekirse kredi çekerek sahip olmaya çalışıyor.
Bir modernleşme(!) yarışı içinde huzur arıyor, statü sahibi (!) olduğunu var sayıyor, var ise haşa kompleksten kurtuluyor.
Kıraathâneler yerini "kafe"lere bırakmış durumda, neredeyse her köşe başında bir "...LANd"… artık "kahve Yemen'den" gelemiyor, güneşin battığı yerlerden bir kaçı bir arada geliyor…hem modern insan şeker atma ve karıştırma derdinden de kurtulmuş oluyor.

Modern mekânlarda "Sıtravıng brekfıst" yeniyor, "örli grey" içiliyor..!

Ayaküstü atıştırma mekânlarına yeni yeni alışmışken "consept" değişiyor ve hemen uyum sağlanıyor...aparatife alışmışken arada bir de "Vafıl" yemeye gidiliyor…
Görüşmeler "starbaks"ta yapılırken
"Veri Beri Mafin" ısmarlanıyor.
☆☆☆
Mahallenin ortasında yüzme havuzlu siteler revaçta. Sokak ortasında giy mayonu şortunu yüzmeye başla, havuz kenarında güneşlen, gel keyfim gel !
☆☆☆
Bir zamanlar yırtık gezen ayıplanır, yamalı giyenler alkışlanır iken, şimdilerde yırtık pırtık gezmek, bu tip kıyafetlere daha fazla para vererek almak övünç vesilesi…
☆☆☆
İlim, irfan adına sözümüz de yokki diyelim…
"Kopi-pest"i bil, filozofik cümleleri "kopyala-yapıştır- paylaş" ki bilgiçliğine hayran olunsun !
☆☆☆
Girişimcilik mi ?
A'lâsı mevcut…
Ecnebi bir "marka"nın amblemi üzerine "Ayyıldız" yapıştır… işte oldu yerli ve millî !
☆☆☆
Günlük hayatta farklı zamanlarda, çeşitli mekânlarda görebileceğimiz/duyabileceğimiz bir kaç kısa kesit idi yukarıdakiler...
☆☆☆
Kimi kolay kazanır mangırları havadan, kimisinde aşağılık kompleksi yapmıştır tavan,
Bir de geziliyordur şatafatlı mekân
İşte o vakit mide büyümüştür akıldan
Fikir mi ? Ne gezer ! ayrılamaz kimusdan…
☆☆☆
Yaşantı mı ? burjuva…
Kültür ve irfan mı ? ber-hevâ…
Cemiyet mi ? hasret "insan"a...
☆☆☆
Enternasyonal kültür ile hemhâl olarak
adam olunmuyor malesef !
☆☆☆
Düşünen, üreten, bilimi ve aklı önceleyen erdemli, çalışkan, ve medenî insan olma yolunda yürümeli toplum..
☆☆☆
Akıl, bilim, kültür, san'at ve irfandan yoksun bir toplum bunları nerden bilsin !...
☆☆☆
Çaresi eğitim seferberliği...
Milleti millet yapan değerler eğitimine ağırlık verilerek, ilim-bilim yaklaşımının önemi öne çıkarılarak, kültür-san'at ve edebiyatın medenî toplum için ciddiyeti kavratılarak, irfan dünyası zenginleştirilerek ve belkide en önemlisi aklın mahiyeti ve akıl ekseni çerçevesinde eğitim disiplinli bir şekilde verilerek "ahlaklı toplum" yaşantısı sosyal hayatta görünür ve yaşanır hâle gelebilir...
☆☆☆
Değerleri "yoz"laştıran yaklaşımlar yok sayılacak...
Temayülü olanlar mı ?
Bunlara da "Ignarius populi"(*) demeli..!
☆☆☆
Önemli olan, cahili dışlamadan cehâleti eğitim yolu ile ortadan kaldırmak...!
____________
(*)Yok hükmünde insan

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Sîreti karalara neylesin Mir'ât.../Abdulkerim Erdem

Bir gün çıkarsa yoluna ki, ham ervah
Hem ona yazık olur hem sana, eyvah

Cahildir, hem idraksiz, mühürlü kalbi
Kulakları pas tutmuş, puslu gözleri

Aklı da fikri de yok, el ayak uzun
Sade samanı görür, dinlemez sözün

Yesin, içsin, eğlensin, başka derdi yok
Çalsın, çırpsın, kazansın, enayi (!)ler çok

Gözü; onda, şunda hep, şeytanla kardeş
Bulmaz olur mu kendine, sürüyle eş

Fitnesi bol fücurun, üstelik kalleş
Yaklaşma yanına, kokuyor, sanki leş

Almasın aklını hiç kimsenin Allah
Böyle giderse, sonu nâr-ı cehim maâz'Allah

Rahle-i tedris etse bulacak necat
Sîreti karalara, neylesin mir'ât

3 Ağustos 2018 Cuma

Tavafhâne, gönül ve padişah..

Bir vücûddur ki, hem hayra hem de şerre
Meyyal halk edildi ezelde bir kerre

İçinde inşâ oldu öyle bir tahtgâh
Her kim oturan orda ola padişah
☆☆☆
Gece ve gündüz asla tahtgâh boş kalmaz
Kış ve yaz meşgul olur hiç geri durmaz

Ger huzurdadır olur işi mu'teber
Ol tavafhâne gibi görür itibar

Azîz eyler hem cism-ü cânı dü cihân
Açılıp da serd eder her neyse nihân
☆☆☆
Ger vesvasdan bî-haber evham iledir
Tâ‘ati terk eder de fesâd iledir

"Şerr ü şûr"la iştigal eyleyip durur
Cism-ü cânı nevâfil içün koşturtur.

2 Ağustos 2018 Perşembe

Kıl bir nazar, olma bî-zâr…

Vücûd ülkesinin fikriyat menbâını 
Vahâmete esir etme sakın, ey mücrim
Tut hevâ peşinde koşan hayâlatını,
Med-cezire tevkifâtı olmasın mahkum

Mâsiyette etmez ise bir kişi ısrâr
Mâhiyeti görür de eylemezse inkâr
Akledip nihâyetine kılsa bir nazar
Nedâmetin ıstırabından olmaz bî-zâr

Müdrikât da denilen bu nûrlu kandilin
Tulûât eylesin her şeb şem'i şeması
Hissiyat şuâsının gönülde ziyâsı
Hicabla setr tahtgâhı azade kılası

1 Ağustos 2018 Çarşamba

Her bir ecir nisbet ile...

Olacak olanlar olur
Teslimiyet olsa gerek 
"O" ki yazmış sana kader
Başına o gelse gerek

Kader öyle bir rüzgâr ki
Hiç durmadan esse gerek
İnsan rüzgârda yaprak ki
Sürüklense gitse gerek

Hükmü veren sen değilsin
Takdirine rıza gerek 
Ezelde paylandı ecel
Taksime kanaat gerek

Gönül "İnsan"a gerek ki 
Kulluğa nişandır secde
İlâhî hükmü gözet ki
Bilesin yoldur kısmete

Bak nazar-ı ibret ile,
Bezenir yer kispet ile
Her bir ecir nisbet ile
Fıtrat neyse uymak gerek

"Saf" tutar saf bağlarız ama…/Abdulkerim Erdem

Maskesiz olamayanlar... hangisini takarsa taksın...!
İyilik illiyundan, kötülük siccindenmiş biliriz 
Aç gözlülük parayla değil,  cehâlettenmiş görürüz !
☆☆☆
Tanırız hamd olsun hasudu ki onun bakışı kemdir
Süleymana kalmayan sana kalmaz ey adem, nedendir ?
☆☆☆
İyi görünür sempatik durur zoru görse kıvırır
Haindir, p.şttur, sıkışsa düşman kucağına oturur
☆☆☆
Dost görünen düşmana sopa göster, kuyruğunu kıssın
Sırıtırken ısıran uyuzları cümle âlem görsün
☆☆☆
Sanki şeytan soylu; hem münkir, hem nankör, hem harâmzâde 
Sinsi köpeklerin bir eli düşmanda diğeri sende
☆☆☆
Gözden düşen alçağa tükür de geç ki haddini bilsin
Dostunu düşmandan ayırd et seç ki tarafın bilinsin
☆☆☆
Alçak gönüllüysek de alçaklara gönüllü değiliz
Tevazuyu severiz ama kibre kibri hep yeğleriz
☆☆☆
"Saf" tutar saf bağlarız ama hiç de enayi değiliz
Uyanık geçinen sahtekârı daha dünden sezeriz.
☆☆☆
Put yapıp satan tüccarlar, kurusun elleriniz
Ey dünyalığa tapanlar, devrilsin putlarınız