Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Şubat 2024 Perşembe

Su testisi su yolunda...


Bir metinde ulemadan biri için şöyle şehadet edildiğini okumuştum:
"Ahvâli, akvâli ve ef'âli müstakîm idi."
(Hâlleri, sözleri ve işleri dosdoğruydu.)
Evet şehadet önemlidir, hani ceset dünyadan ukbaya uğurlanırken, namazı kılındıktan sonra imam efendi sorar ya cemaate:
-Nasıl bilirdiniz ?
Cenaze namazına katılanlar hep bir ağızdan:
-İyi bilirdik, derler ya !
Cemaatin, merhumu hayatta iken tanıyanların, onu bir ömür yakından/uzaktan tanıyanların şahitliğine başvurulur ya !

Hakkı olan varsa helâllik istenir ya !

"Ahvâli, akvâli ve ef'âli müstakîm idi." denilmesi uğurlanırken meyyit içün önemli tabi...cemaatten bir kısmı suskun kalır belki, bir kısmı da "iyi bilirdik" demek adetten olduğu içün öylesine der belki...
Üç günlük dünyada oyun-oynaş, yalan-dolan, ayak oyunları, bizans oyunları, yüze gülüp arkadan aleyh faaliyetler, çıkar içün kırk takla atmak, sahtekârca hâl ve gidiş, kırmak-dökmek, soymak-sövmek, fitne-fücur-fesat, hak-hukuk tanımazlık, gasp-kul hakkı, zulüm, kibir, dedikodu, kıskançlık gibi şeytani "ahvâl, akvâl ve ef'âl" ile ömrünü tüketen/harcayanlara nasıl şehadet edilecek peki !

Ya da "müstakîm" (dosdoğru) olmayan kişiye, törende usulen iyi bilirdik/müstakîm idi denildiğinde "yalancı şahitlik" derekesine düşülmüş olunmuyor mu ?  
Dünya hayatı ekme, ukba ise biçme yeridir.:.ne ekerseniz onu biçersiniz.
Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”

Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr sûresi, 18,19)

Kıyamet ve diriliş, kişinin dünya hayatındaki yaşantısına göre tecellî edecek.... ya “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.” (Kıyâme suresi, 22) buyruğu tecelli edecek, ya da “Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır.” (Kıyâme sûresi, 24) buyruğu tecelli edecektir.
"Ahvâl, akvâl ve ef'âlimiz müstakîm, ahir ve akibetimiz  hayr ola" niyâzı ile...

28 Şubat 2024 Çarşamba

Harften heceye, maddeden mânâya yol bulduk...


Bismillâh dedik başladık
İlâhi bir nefes ile
Serd eyledik biz kelâmı
Sessiz sözsüz mânâ ile

Seyreyledik bu âlemi
Âlemler âlem içinde
Deryâdaki bir katreyi
Anlattılar bir biçimde

Harften heceye yol bulduk
Oku emriyle okuduk
Döktük nefesi kelâma
Anlaşılır bir biçimde

Âlimin ilmini sattık
Bilâ bedel bir biçimde
Derin suya olta attık
Cevher var imiş içinde

Mim denilen o noktada
Âlemleri sırlı gördük
Hû denilen iki harfte
Nice bilinmezlik gördük

Kul olduk biz kapısına
Hayran kaldık yapısına
 Güzel koku arar iken
Battık gülün ortasına

Çaldık gönül kapısını
Buyur edildik saraya
El pençe divana durduk
Ağyar giremez araya

Ne çok çoğalttık noktayı
Ne çok kelâmlar söyledik
Ne çok nefesler tükettik
Adem âdem olsun dedik

Herkes kabı kadar aldı
Bir çoğu havada kaldı
Kimi içün yağ bal oldu
Kiminin kabı dolmadı

Akl-ı meaş olanlara
Kelâm serd etmek israfmış
Akl-ı mead içün ise
Hikmet yitik metâ imiş

Dünya kurulalı böyle
Kum hep çokmuş, inci nadir
Lâl ü mercanı bilene
Dalgıçlar hep kıymetliymiş

Kitap ortası, câhile
Ninni bile olmaz imiş
Ot ile saman yığını
Davara ziyafet imiş

Kimi şatafat peşinde 
Kimi çil çaput peşinde
Kimi ziyafet peşinde
Koşar durur ölesiye

Kimi mâl ardınca koşar
Kimi makam bulur yaşar
Kimi var pis koku saçar
Kimi huzurdadır coşar

Selâm ola selâm ola
Âdemlere selâm ola
Dünyâ hep dola boşala
Seyredene selâm ola

Dünyayla yatıp kalkanlar
Cifeye batıp kalanlar
Son nefeste uyananlar
Bilmem n'ola bilmem n'ola !

27 Şubat 2024 Salı

Kelimelerin anlattıkları:Şatafat, kalafat, sadaret, garabet...

Şu insanoğlunun ne çok eylemi var, şöyle bir hafızamı yokladım da...her bir kelime bir eylemi ifâde ediyor, her biri bir mânâ yüklü ve mutlaka bir insanı, onun karakter ve davranışını tarif ediyor, her biri kısa ya da uzun soluklu meşguliyetlerin ifâdesi...her biri ömür yongası, kıymık kıymık !
Yetmişiki buçuk çeşidini yazdık...fazlası da vardır mutlaka !
İnsanoğlu bunların dışına çıkıp kendi hayatına bir bakıverse, acaba  bunlardan hangilerini kendinde bulur !
Malumlarınızdır, kelime hazinesinin zenginliği mânâ, idrâk ve muhayyilenin ufkunu genişletir, tefekkür çarkını işletir...
★★★

kimi şatafat peşinde
kimi makamat peşinde
kimi makalat peşinde
kimi hayalat peşinde

kimi hatırat peşinde
kimi haşerat peşinde
kimi küsurat peşinde
kimi kerahat peşinde

kimi hürriyet peşinde
kimi zürriyet peşinde
kimi safiyet peşinde
kimi afiyet peşinde

kimi müsavat peşinde
kimi mülakat peşinde
kimi zulümat peşinde
kimi adalet peşinde

kimi meskenet peşinde
kimi sekinet peşinde 
kimi felaket peşinde
kimi ihanet peşinde

kimi gazavat peşinde
kimi şahadet peşinde
kimi nasihat peşinde
kimi makulat peşinde

kimi şeâmet peşinde
kişi şekavet peşinde
kimi rezalet peşinde
kimi velâdet peşinde

kimi belâhat peşinde
kimi malumat peşinde
kimi mazarrat peşinde
kimi maruzat peşinde

kimi ifâkat peşinde
kimi selamet peşinde
kimi imâret peşinde
kimi riyâzat peşinde

kimi kalafat peşinde
kimi mükafat peşinde
kimi menfaat peşinde
kimi safahat peşinde

kimi icâzet peşinde
kimi ikamet peşinde
kimi irahat peşinde
kimi ibadet peşinde

kimi feragat peşinde
kimi lefafet peşinde
kimi kasavet peşinde
kimi saltanat peşinde

kimi sadakat peşinde
kimi ziraat peşinde
kimi zenaat peşinde
kimi kıraat peşinde

kimi ziyafet peşinde
kimi kıyafet peşinde
kimi keramet peşinde
kimi zerafet peşinde

kimi nezaket peşinde
kimi nefaset peşinde
kimi sadaret peşinde
kimi saadet peşinde

kimi garabet peşinde
kimi nezaret peşinde
kimi hamaset peşinde
kimi siyaset peşinde

kimi sefalet peşinde
kimi beyaz et peşinde
kimi melanet peşinde
kimi kıyam et peşinde

kimi uhulet peşinde
kimi uhuvvet peşinde
kimi suhulet peşinde
kimi hükümet peşinde

kimi liyakat peşinde
kimi itaat peşinde
kimi sadakat peşinde
kimi marifet peşinde

kimi dünya derdi ile
koşar durur son nefese
kimi ukba derdi ile
gafil hem deli divâne

26 Şubat 2024 Pazartesi

Öteki yüz...

Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?
        (Abdurrahim Karakoç'un Acaba şiirinden)
Herşeyin bir görünen yüzü, bir de öteki yüzü varmış

Madalyonun iki yüzü gibi

Ayın görünen yüzü aydınlık, öteki yüzü karanlık

Dünyanın gece/gündüz yüzü gibi

Dağın önünden görünmeyen arka yüzü gibi

Atomun içinde saklı enerji gibi

Suyu meydana getiren oksijenin yakıcı, hidrojenin yanıcılığı gibi

Kuru kabuklu çekirdeğin içinde saklı ağaç gibi

Yumurta kabuğunu kırıp çıkacak civciv gibi...

Sonsuzluğu idrak eden sonlu gibi !

Ruh ve beden gibi...

21 Şubat 2024 Çarşamba

Zevk-i selim...

Kadîm kültürümüzde eğitimin nihai gayesi kalb-i selîm, öğretimin nihai gayesi akl-ı selîm, edebin nihai gayesi zevk-i selîmin tahakkuk etmesidir.

Zevk-i selim sahipleri yeryüzündeki her şeye ahlâk ve hikmet eksenli yaklaşır, ihyâ ve inşâ ile meşgul olurlar. Onlar, kaba-sabalıktan, ifsadtan, cehaletten ve sakillikten beridirler...

Zevk-i selim sahipleri bulundukları ve yaşadıkları her yeri güzelleştirmeye çabalar, yaptıkları her işte estetik ve güzelliği önemser ve öncelerler...

Zevk-i selim ise, ancak akl-ı selim ve kalb-i selim "insan"larda gelişir...

20 Şubat 2024 Salı

Hesap zamanı...


Efendiler; hesap günü geldiğinde hangi imkân, kabiliyet ve yetkiye sahip olduğunuza değil, bunları nasıl, ne ve kim içün kullandığınıza bakılır...

"Hesap günü", kişi yaptıklarıyla yüzleştirildikten sonra, tartıya vurulmayan, cezası verilmeyen zerre miktarı hayır ve şerrin bırakılmadığı ince hesap anına geçilir. Artık o gün: "Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse, onu görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir. " (Zilzâl sûresi, 7-8).

"İnsanların hesap vakti yaklaşmıştır. (Oysa) onlar, gaflet içerisinde, ilgisiz, yüz çevirmiş hâlde (yaşamaya devam etmektedirler)."(Enbiyâ sûresi, 1)

"Adalet terazilerini Kıyamet Günü için kurarız. Hiç kimseye zulmedilmez. Hardal tanesi ağırlığında (basit bir şey dahi) olsa onu getiririz. Hesap sorucu olarak biz yeteriz."(Enbiyâ sûresi, 47).


"Çünkü onlar hesaba çekileceklerini ummuyorlardı."(Nebe sûresi, 27)

"O gün, (bazı) yüzler korku ve zillet içindedir."(Ğaşiye sûresi, 2)

"(Bazı) yüzler vardır ki, nimet (içinde mutludurlar)."(Ğaşiye sûresi, 8)

"O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, grup grup (yerlerinden) çıkarlar."(Zilzâl sûresi, 6)
"Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, “Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez." (Kehf sûresi, 49)

18 Şubat 2024 Pazar

Nalıncı keseri, rende ve testere...


Hâkim olan Allah'ın adâlet tokmağı masaya
vurulduğu andan itibaren, artık onun
hükmünün üzerine söz mü olur, herkes
mecburen hükmüne razı olur...

Onun içün ne nalıncı keseri, ne de rende gibi olma, olacaksan âdil olan testere gibi ol !

Çünkü:
Nalıncı keseri gibi olan der, hep bana hep
bana
Kimi de rende gibidir der, hep sana hep sana
Testere gibi olan da der ki, hem bana hem sana...

Biri bencildir, serde cimrilik vardır; ikincisi sencildir amma müsriftir, testere gibisi ise mutedildir ! (*)

Her gününüz testere gibi âdil geçsin, vesselâm !
__________
(*)
İsrâ Suresi, 29. ayet:
Elini boynunda bağlanmış olarak (cimri) kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.

Haşr Suresi, 9. ayet:
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.

İsrâ, Suresi, 26-27.ayetler
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.

Furkan Suresi, 67. ayet:
Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.

17 Şubat 2024 Cumartesi

Her sözün özüne bak...


Sözü kim söylüyormuş durda ona bak
Söyleyenin maksadı neymiş ona bak
Sonra sözü söyleyende mevcut öze bak
Sözleri dinler iken bir de göze bak

Her bir sözün vardır en az iki mâ'nâsı
Biri akla hitaptır ötekisi ruhani
Atılan her adımın var ne çok hesabı
Biri bugüne dairse ötekisi ahiri

Söz var sanki cennetin meyvesi gibi
Söz var sanki çiçekten usâre gibi
Söz var sanki kovandan petek bal gibi
Söz de var sanki ağulu bir aş gibi

Kelâmın iki mânâsın bilir ârifler
Biri zahiridir birisi de batınî
Selâmet yurduna varan tarifler
Biri nizâmidir, ötekisi niyâzî

Kâmil ona derler ki, iki mânâyı birler
Birisi tâlidir, ötekisi de aslî
Güneşe bakıp da görmeyen gözler
Ya uykudadır veyahut da perdeli

16 Şubat 2024 Cuma

Zamanın maliyeti...


Zamanın maliyetini önemseyin, neye ve/veya kime harcadığınıza dikkat edin, israfı önleyerek zaman stoğunuzu iyi yönetin.

Zaman stoğunuz size takdir edilmiş olan ömürdür...

Ne bir saniye öte ne bir saniye beri...ileri/geri alınmayan, miktarı değişmeyen ve size tahsisli bir süre...

Nerede harcayacağınız, nasıl kullanacağınız iradenize kalmış...

İster nanköre ister kıymet bilecek şükür ehline, ister omurgalıya ister omurgasıza, ister sıcak kanlıya ister kansıza, ister ehl-i namusa ister namussuz ve arsıza...paşa gönlünüz nasıl ve kimi uygun görüyorsa zamanınızı ona harcayın...

İster çalışarak ister yatarak, ister tekdüze ister her an üzerine yeni (iyi/kötü) şeyler katarak yaşamak da size kalmış...

Ancak unutulmaması gereken bir şey var, kulağa küpe cinsinden...geriye döndürülemez zamanda atılacak adımların ceza yahut mükafatı şimdi ya da istikbâlde karşınıza çıkacak...

Maliyet muhasebesi yapmadan kâr/zarar hesabı öngörülemez, stok yönetimindeki yanlışlar ise iflasa kadar götürür...

Sen sen ol, zamanın maliyet muhasebesini yap, stoğunu (öz sermayen olan ömrünü) iyi yönet ki, ömrünün sonunda hesabını zararla kapatmayasın...

Yanlış hesap dünyada Bağdat'tan ahiretde cehennemden dönermiş...Vesselâm

15 Şubat 2024 Perşembe

O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler...


"O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler"                               (Hayâlî)

Hayâlî'nin Gazeli

Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

Harâbât ehline dûzeh azâbın anma ey zâhid
Ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler

Şafak-gûn kân içinde dâğını seyretse âşıklar
Güneşde zerre görmezler felekde âyı bilmezler

Hamîde kadlerine rişte-i eşki takup bunlar
Atarlar tîr-i maksûdû nendendir yâyı bilmezler

HAYÂLÎ fakr şâlına çekenler cism-i uryânı
Anınlâ fahrederler atlas u dîbâyı bilmezler
★★★
Hayâlî'nin yukarıdaki gazeline karşılık Osman Şems Efendi'nin yazdığı nazîre:

Sorarsan ehl-i dünyâya nedir dünyâyı bilmezler
Sanup ukbâyı dünyâ nitekim ukbâyı bilmezler
Görürler âlemi rü'yâ gibi rü'yâyı bilmezler
Olurlar tâlib-i Mevlâ görüp Mevlâ'yı bilmezler
Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

Kimisi hâle dem-beste olupdur kimisi kâle
Arar fakr ü fenâ içre bürünmüş köhne bir şâle
Erişmiş halk-ı cihân ez-pây-tâ-ser bir aceb hâle
Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

Kimisi nefy ü isbât ile meşgûl oldu tenbîhe
Kimi tecrîd edüp Tûr-i tekellümden iner Tîh'e
Kimi tefrîd edüp üftâdedir vâdî-yi teşbîhe
Kimi takyîd etmişdir edüp ifrât tenzîhe
Cihân ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

Muhakkak etmeyenler reh-nümâ bir merd-i âgâhı
Çerâğ-ı dîde-i cân etmeyenler derd ile âhı
Münevver görmeyenler âlem-i zulmât-ı cân-gâhı
Bi-hakkı câh-ı sultân-ı sarây-ı “lî ma'allâh”ı
Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

Girüp şâm u seher mânend-i Şems âlemde devrâne
Vücûdun etmeyen şem’-i cemâl-i aşka pervâne
Geçüp kayd-ı sivâdan olmayanlar akla bîgâne
Düşüp zencîr-i aşka durmayan dîvâne dîvâne
Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

14 Şubat 2024 Çarşamba

Helva şirin, nefs kafir...

"Helva şirin, nefs kafir" derler ya.

Nefs doyumsuzdur, gözünü toprak doyurur, yedikçe içtikçe daha fazlasını ister, orta halli zengin olmak ister,  zengin olan ise daha çok zengin olmak içün kan ter içinde çabalar durur...

Hele bir de ihtiras kişilerin gözünü bürümeye başlamışsa...

"Mürekkep yalamış olmak avamilikten kurtulmaya yetmiyormuş"

Kasnak işiyle uğraşan ve hasbel kader beyliğe terfi etmiş elekçi, kasnak meşesini görünce ondan nasıl kasnaklar çıkaracağını düşünür ve ağacın etrafında dolanır, beyliğini de gereğini de unuturmuş...

Gaziantep'ten bir özlü söz şöyle:

"Aptal ata binince bey oldum sanar; çelem aşa girerse yağ oldum sanar"

Yazılı/görsel medyaya yansıyan yasal kılıfa uydurulmuş, hukuki ancak ahlâkî olmayan "bal tutan parmağını yalar"ı düstur edinmiş ahlâk fukaralarının haberlerine zaman zaman rastlıyoruz...rüşvet, irtikap, zimmet mevzularına da. 

Kimi zaman kamu malı üzerinde tasarruf genelgeleri yayınlansa da, çakarlı lüks araçları, yetkisini kullanarak kamu malını har vurup harman savurmaları, pozisyonun sağladığı imkanları yasal ancak etik olmayan şekilde kullanmaları, isrâfı da okuyoruz, duyuyoruz...

Hep derler ya devlet malı deniz...

Aslında devlet malı (beytülmal) için "deniz suyu gibi"dir demeli...

Bilirsiniz tuzlu su, içeni içtikçe susatır...

Haramzâdelerin de içtikçe içesi gelir (helva üstüne içtikleri) tuzlu sudan, ancak onlar yine de kanmaz...

Kadim kültürümüzde beytülmal'ın manasını ve değerini bilen abide şahsiyyetlerin, kamu malı üzerinde tasarruf yetkisini kullanırken kılı kırk yardıklarına dair hikâyelerini biliriz...

Hz. Ömer'in devlet mumunu şahsi işleri sırasında söndürüp kendi mumunu yakma mes'elesini bilmeyen yoktur...Hz. Ömer derki: "Kamu yöneticileri görevleri süresince (dolayısı ile) zengin olamazlar."

Rüşveti reddeden ancak miktarı 100 altına dayanınca (nefsinin meyletmeye doğru kıpırdamaya başlaması üzerine) istifa eden Osmanlı Devletindeki vezir/paşaları da biliriz...

Evet "Helva şirin, nefs kafir" demişler...

O kafirin akibetini söylemeye gerek var mı ?

13 Şubat 2024 Salı

Uzay, zaman ve izafiyet (görelilik)...

Zamanın göreliliği sebebiyle bir astronot uluslararası uzay istasyonu'nda geçirdiği iki haftada,  dünya'da yaşlanması gerektiğinden 0,9999999993 saniye daha az yaşlanır.

Uzayda ışık hızının (saniyede 300.000km) yüzde 99,9 luk hızında uzayda 5 sene yolculuk yapılıp dünyaya dönüldüğünde, dünyadakiler için 110 yıl geçmiş olacaktır.

Eğer bu süreç, astronota iki hafta gibi gelen süre, samanyolu galaksisi'nin merkezindeki Sagittarius-A adlı kara deliğe 1 metre mesafede geçirilse,  bu esnada dünyada 3.865 yıl geçmiş olur...

Zaman görecelidir,  zamanın akışı farklı olup, ışık hızında zamanın akışı, saniyede 300.000km.

Farklı gezegenlerde zamanın akışına, gün ve yıl ölçü birimleri olarak bakılınca farklı olduğu görülür...

Mes'elâ, güneş sisteminde bazı gezegenler için gün ve yıl dünyamıza göre şöyle:

"Merkür, kendi ekseni etrafında 58.7 günde tamamlar.Merkür’ün bir günü 58.7 dünya gününe denktir. Merkür, Güneş etrafındaki turunu ise dünya ölçülerine göre 88 günde tamamlar. Venüs kendi etrafında 243 günde, Güneş etrafında ise 225 günde döner. Yani Venüs günü Venüs yılından daha uzun. Diğer  gezegenler güneşin etrafında saat yönüne  ters dönerken Venüs farklı olarak saat yönünde dönen tek gezegendir. 

Mars’ın bir günü 24 saat 37 dakika, bir yılı ise 687 dünya gününe eşit. Mars günü Dünya gününe yakın fakat Mars yılı Dünya yılının iki katına yakındır. 

Mars’tan sonraki gezegenler Güneş’ten oldukça uzak olduklarından yıl uzunlukları giderek artar. Jüpiter’de bir gün 9 saat 50 dakika iken bir yıl 4332 gün; Satürn’de gün uzunluğu 10 saat 14 dakika yıl uzunluğu 10759 gün yani yaklaşık 29,5 yıldır. Uranüs’ün bir günü 17 saat 14 dakika, bir yılı 30681 gün, yani 84 yıldır. Neptün’de bir gün, 16 saat 7 dakika iken bir yıl, 60188 gün yani yaklaşık 165 yıldır."

Evet, zaman göreceli/izafidir.

Kur'an âyetlerinde zamanın izafiliğinden (göreli olduğundan) bahsedilir. İşte iki âyet:
“Allah katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.”(Hac suresi, 47)
“Melekler ve Rûh (Cebrail) oraya, miktarı elli bin sene olan bir günde çıkarlar.”(Meâric suresi, 4)

Yukarıda bahsedildiği gibi dünyamızın bir günü 24 saat iken, başka gezegenlerin günleri (yani o gezegenin kendi ekseni etrafında dönüş süresi) daha az veya daha çok olabilmektedir. Gezegen ve yıldızların çapıyla/dönüş hızıyla orantılı olarak günler de uzun olmaktadır. Örneğin güneşin bir günü dünyanın bir ayı gibidir.

Dolayısıyla kâinatta bir gün izafiyete göre "bin yıl" veya "elli bin yıl"  da olabilmektedir.

Ve unutulmamalı ki; yeri göğü ve içindekileri yaratan, fizik/kimya...yasalarını koyan, mülkün ve zamanın sahibi olan "Allah, zaman ve mekândan münezzehdir".

Ne kadar da az düşünüyoruz !

12 Şubat 2024 Pazartesi

İçi dışı bir olmak..

 
"İnsan, kalbini eline alıp utanmadan dolaşabilmelidir"

                                                Yusuf Has Hacip

Kalbe doğan şeylerin sebep olduğu gelip geçici duygu ve düşünceler vardır hani, hâtır yahut havâtır dedikleri...

Mesela kalpde hem itaat hâtırı hem de isyan hâtırı yer alabilir, irade sahibi insanın aklının tercihi işte burada önemli rol oynar...isyan gibi itaat gibi !

Evet, isyan mı itaat mi ?

Zıtlıklar üzerinden akıl yürütme yani diyalektik düşünme sanatı ile doğruya erişme yolunda kalbe doğan şeylerin seçimi ile hayat şekillendirilir...

Âsi yahut muti, münkir yahut mümin, iyi veya kötü olmak tercihi kişiye kalmış...

Kişilerin niyetini okumak ve iç âlemini görmek mümkün olmasa da;
hem mutlak doğru/iyi/faydalı şeylerle meşgul kalp sahiplerini, hem de kötülük, fitne fücur ve fesatlığın tepeleme dolu olduğu kalp sahiplerini eylemlerine bakarak anlamak/görmek mümkün !

Yusuf Has Hacip'in dediği gibi; insanın, kalbini eline alıp utanmadan dolaşabilmesi, ancak o kalbin arınma yolunda aklın onayından geçmiş iyi/güzel düşüncelere/hâtıra sahip olmasına ve  akl-ı selim hâlinde olmasına bağlıdır. 
Değilse, "kalbi bozuk" tabir edilen kişinin insanlar arasında dolaşmaya, insan içine çıkmaya ne cesareti ne de yüzü olabilir...

Akl-ı selim ve kalb-i selim üzere hayatı yaşamak niyâzı ile...

11 Şubat 2024 Pazar

Bir çok tellâl ve çığırtkan tutsan...

 

Ey oğul !

Bir çok tellâl ve çığırtkan tutsan

Vesikalık, haftalık foto bastırsan

"Sen neymişsin be ağbi" posterleri yaptırsan

Yedi düvele boy boy afiş astırsan

Sinekten yağ çıkarmaya fırsat kollasan...


Gelir gelecek olan, ötesi yok nasipten

Nasipse gelir tâ hintten Yemen'den

Değilse hırslanma, ne gelir elden...


Kapı kapı dolanmayı sakın marifet sayma

Marifetini anlatır bilenler duymayana

Dünya küçük seslen sen lafa kulak kabartana

Yine de sen sen ol şartlarını zorlama


Nasibin neyse o, ötesi murat imiş

Çok fazla ihtirasın akibeti berbat imiş


Say u gayret et, bekle gör, sabret

Nasibin ne ise razı ol ve şükret...


Gelir gelecek olan, ötesi yok nasipten

Nasipse gelir tâ hintten Yemen'den

Değilse hırslanma, ne gelir elden...


Ey oğul !

Dünya hayatı uyku imiş, saltanatı bir rüyâ

İlelebed kalacağını sanmıştın burda güyâ

Doğduğunda kesilmişti dönüş biletin oysa

Vakti gelip uyanınca sonlanacak bu rüyâ..

7 Şubat 2024 Çarşamba

Nasihatname: Ey Oğul !...Alev Alatlı

Bilge Hatun, Allah rahmet eylesin, mekânın cennet olsun...

Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.

Ey, Oğul! Herşeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla anlaşılamaz, pergele, cetvele gelmez bu Ülke. Kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’ye sadece iman edilir.

Ey, Oğul! Devirli bir oluşumdur, tarih. Sakın ola ki, ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat bellemeyesin. Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Gün olur, en gerideki, en öndekinden ilerde olur. Aristarkus, Kopernik’e “zıpçıktı astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde.

Ey, Oğul! Birşeye ille de benzeteceksen her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzet tarihi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğeri meyve vermekte, bir diğeri ise kurumaktadır. Bir çağda birden fazla çağ yaşanır.

Ey, Oğul! Sen sen ol çağdaş sözcüğünü insanlık tarihinin en ileri aşamasıdır belleme. Kimi medeniyet yükselirken, kimi çiçeğe durmakta, bir diğeri gerilemekte, beriki çökmektedir. Tek bir sürgüne takılıp kalma, bütüne bak. Ekolojiyi kolla ki, tarih çalısı sürgün vermeyi sürdürebilsin. Birşeyden korkacaksan, soğuyan Güneşin seni yarı yolda bırakmasından korkmalısın.

Ey, Oğul! Tarihin olanı değil, “olması gerekeni” kaydetmesi gerektiğini vaaz eden, Aristo. O gün, bugün, tarih yazıcılarının kısmı azamı kendilerini yandaş sürgünlerin geçmişini asilleştirmekle yükümlü hissederler. Eski çamların bardak olmaları da bundandır, ne Osmanlı, ne de Cumhuriyet tarihinin  hakkıyla yazılamamamış olması da bundan.

Ey, Oğul! Güneşin balçıkla sıvanmadığı söylemi, zamanın ruhuna yenik düşenlerin avuntusudur. Tarih şahittir ki, güneş balçıkla sıvanabilir, gerçeklerin üstü örtülebilir. Hakikat sükût suikastına kurban gidebilir, hiç söylenmemiş, dile getirilmemiş gibi olabilir. Umumun  zihniyetine ters düşen gerçek, öfke uyandırır. Sapkınlıkla, sapıklıkla suçlanır, savunmasız kalır.

Ey, Oğul! Hakikatın bu yüzyıldaki en yaman hasmı, dünyanın yeni düzenine revaç veren “doğru”lardır. Dünyaya çeteler hükümran  olduğunda evrensel  kamuoyuna  hitap eden ahkâm, insana  dair  hakikatı  yansıtmaz olur.  Hakim  kültüre  ters düşen toplumlar  düşkün ilan edilir,  milletler camiasından sürülürler.

Ey, Oğul! Kâfir de olsan müslüman değilim desen de Türk sayıldığın bir coğrafyanın çocuğusun. Sen sen ol, 21. yüzyılın şen şakrak ahkâmına yine de kapılma. ’79 İran rehine krizi,  Körfez, Somali, Irak, Libya kulağına küpe olsun. Rahmetli Edward Said’i ıskalamayasın.

Ey, Oğul! Medyadan medet umma. Medya  ozgür olabilemez  Medya’nın başarısı umumun  zihniyeti doğrultusunda ürün vermesiyle kaimdir.  Gazeteci gerçek düşüncesini bağlı olduğunu gazeteye sokmamak için para alandır.  İnsanoğlunun hafifmeşrep, hafızayı beşerin nisyan ile malûl olduğunu bil, bugünün en silisiz gazetesinin, yarının en muteber tarihi vesikası sayılacağını aklından çıkarma.

Ey, Oğul! Sen ki mustakbel bir babasın, hakim ahkâmın etlerini kılçıklarından ayırmasını öğrenmelisin. Mal, mülk, kılık kıyafet, itibar, sempoziyumlar, paneller göz kamaştırır. Sıkılmış yumruklar, keskin bakışlar, konserler, mitingler gönül çeler.  Pop zihniyetin doğru saydığını nihai hedeftir diye belleme. Şaşaalı kabullerin kendi gerçeklerini  karartmasına izin verme. Akranlarının aklına ille de uyma.  Genelde kabul gören ahkâma saygılı bir mesafede dur. Haktan ayrılma, gerçeklerden kopma ki, hakikat sulpunun yolunu bulabilsin.

Ey, Oğul! Kahraman “kahr”dan türeme, kahramanlık konjönktürel. Görkemli törenlerle üstün hizmet madalyaları tevdi eden, umumun zihniyeti. Kahramanlığın hallerden bir hal, umumun ayran gönüllü olduğunu unutmayasın. Oysa yiğitlik  içsel bir haslettir. Haysiyetliliktir, erdemliliktir, cesarettir, mertliktir;  samimiyettir, sadakattir, vefadır. Üstün ahlâktır, kârsız sevgidir, ölçülü saygıdır.  Dobra ama patavatsız değil, cömert  ama savurgan değil,  yürekli ama saldırgan değil, inançlı ama yobaz değil, içten ama ahmak değildir yiğit.

Ey, Oğul! Kahraman, gücü yetmediğinde kahraman olmaktan çıkar. Yiğit,  gücü yetmese de yiğit kalır. Yiğitlik madalyası yoktur.  De ki, takınamadın, ne gam?  Sen öyküneceksen, kahraman olmaya değil, yiğit olmaya öykünesin.

Ey, Oğul! Akranıyla uçmayan kuş, semada hu! çeker derler. Sen sen ol, kankalarını sıradışı zekâlardan seç. Edepsizden edebini satın al. Cehl ile söyleşme ki, konjönktürel ahkâm seni fenersiz yakalayamasın.

Ey, Oğul! Bayağılık geçer akçe olup yüreğini daralttığında, varıp  büyük edebiyatçıların kapılarında yatasın. Neş’et Ertaş, her kahramanın yiğit olmadığı en iyi bir bilendir. İnsan serüvenin üç yüz senaryodan ibaret olduğunu sana William Shakespeare hakkıyla anlatır.  Manzarayı umumiyi  İbni  Haldun hocadan sor. Cemil Meriç üstadı ihmal etme ki, özgün sanılan tekliflerin arkasına saklanmış Godot’u bekleyen asıl eserleri gösterebilesin.

Ey, Oğul! Sakın ola ki, kitapları kendi düşüncelerini doğrulatmak için okuyanlardan olmayasın. Okumak gece yolculuğuna benzer, unutmayasın. Kelimeleri Karayollarının karanlık susaların iki yanlarını işaretlemek için yerleştirdiği fosforlu kedigözleri gibi düşüneceksin. Kedigözlerinin kendilerine ait güç kaynakları yoktur. Kitap sayfalarındaki kavramlar misali hayata gelmeleri, parlayabilmeleri için far ışıklarının üzerlerine düşmesi, onları aydınlatması gerekir.

Ey, Oğul! Sürücünün ehil  olanı, kelimeleri aydınlatanın kendi farları olduğunun şuurunda olandır. Bırakıp gittiğinde susanın yeniden karanlığa bürüneceğinin, kararan metinlerin gecenin zifrini delemeyeceklerinin idrakında olmalısın.  Bilgiyle gerdeğe girmek isteyen sürücünün ehil olması gerekir.

Ey, Oğul! Direksiyon başındaki o sürücü sensin. Kavramların dile gelebilmeleri için tekeri uygun yönde kırması gereken de sen. Kitap kapaklarını örtme ki sayfalara ışık sızabilsin, kelimeler, kavramlar parlasın. Tekinsiz bir yüzyıla denkleyen ömrün, karanlığa gömülmesin.

Ey, Oğul! Çetelerin topluma hükümdar oldukları çöküş süreçlerinde eşrefi mahlûkat mertebesinin hakkını vermek zor zenaattır. Velâkin, gerçek şu ki, peşkire silinip kirli sepetine atılmış meni olmak da vardı. Düşün, neler çekmektedir dölleyebilmek için bir sperm bir ovumu. Varedilmiş olmanın mucizesini milyonların arasından sıyrılan o cengâver sperminden soracaksın atanın. Ve madem ki, mucize gerçekleşmiştir ve varsın, vareldilmiş olmanın kıymetini bileceksin

Ey, Oğul! Bu dünyaya dair senin tecrüben birse, beşerinki bindir. İslâm’ın, Zen’nin, eski/yeni Hıristiyanlığın kendini bilmeni öğütleyen kadim korosuna kulaklarını tıkamayasın. Fikirlerini, inançlarını, duygularını, davranışlarını, türdaşlarınla ilişkilerini,  bıkmadan, usanmadan, sürgit irdelemekten geri durma. Kendinle yüzleşmekten korkma.

Ey, Oğul! Herkes yanlış bir ben doğru inancı ne kadar saçmaysa, herkes doğru bir ben yanlış hükmü da bir o kadar saçmadır. Meğer ki, kendinde keşfettiğin fıtri gücü, kabul, itiraf ve ilân etmekten kaçınıyor olasın, sayısız  olumsuzlukla bir başına halleşebilecek donanıma sahip olduğundan zinhar kuşku duymayacaksın. Çünkü, insansın ve bu dünya seninle başlar, seninle biter. Ataleti teslimiyyetle karıştırma. Yüreğindeki savaşçıyı uyandırmaya üşenme ki, 21.yüzyılın dayattığı ahval ve şeraitte kendine mukayyed olabilesin.

Ey, Oğul! Zulmet, meçhul karanlıktır, kaostur. Lâkin, içeni Kıyamet’e dek diri kılan efsanevi ab-ı hayat/bengisu da zulmette gizlidir. Her kim ki, bu dünya ile kifayet etmez, Büyük İskender misali dirilik suyunun peşinde, Zulmet’e dalmaktan geri durmayacaktır.

Ey, Oğul! Sibernetik organizmaların çağdaş yaşamın dirilik suyu olduklarını gözden kaçırma. “Cyborg” dediğin, ihtiyar güneş kızıldeve dönüşüp Dünya’yı yutmaya durduğunda insanoğlunu ölümsüz kılacak sonsuzluk tasavvuru, kadim Yaratılış mitlerindeki bengisunun yüksek teknoloji uyarlaması. Heyhat, 21. yüzyılda kimse yatağında ölmeye razı değil.

Ey, Oğul! Sen sen ol, fizikle, matematikle iyi geçin. Bir gözün de hep astronominin üstünde olsun ki  yeni bulguları ıskalamayasın. Evren ve Dünya’ya dair algılarımıza, fizik ile matematik ayar verirler. Sosyal bilimler, sanat, edebiyat,  hukuk,  hatta  müzik, bunların yasaları doğrultusunda şekillenir. İtikada dair kaziye ve hükümler dahi fizik kurallarıyla desteklenmez, fen ile terbiye edilmezlerse, ibadet etkisiz kalır.

Ey, Oğul! Kimse Katolik Kilisesi kadar bağnaz olmasın. Unutma ki, onlar bile İncil’in “dünya evrenin merkezinde sabittir, gökcisimleri onun etrafında dönerler” şeklindeki ahkâmını tevil etmek zorunda kaldılar. Dini inançlar söz konusu olduğunda hatayı tevil etmek, yanlışı kılıfına uydurmak yüzyıllar alır. Erken öten horozun başının kesildiğini de unutmayasın.

Alev Alatlı

___________

Web sitesi: https://www.alevalatli.com.tr/category/yazilar/nasihatname-makaleler/

5 Şubat 2024 Pazartesi

İstanbul Fasıl Topluluğu'ndan Fasıl İcrâsı...

Kürdilihicazkâr Faslı | İstanbul Fasıl Topluluğu | 6 Kasım 2018 

Hanendeler: Mehmet Güntekin (serhanende), İbrahim Suat Erbay (gazelhan), M. Taha Aras, Hüseyin Kıyak, Gizem Coşkun, Merve Kıvılcımer, Selin Yücesoy 

Sazendeler: Aziz Şükrü Özoğuz (keman), Turgut Özüfler (kanun), İbrahim Kararoğlu (ud), Volkan Ertem (viyolonsel) 

Program: 

0:00 – Kürdilihicazkâr Peşrev 
1:16 – “Koparan Sînemi Ağyâr Elidir”
5:16 – “Ehl-i Aşkın Neşvegâhı Kûşe-i Meyhânedir” 
9:27 – “Derdin Ne İse Saklama Mahrem Olayım Ben” 
13:21 – “Bir Kendi Gibi Zâlimi Sevmiş Yanıyormuş” 
16:59 – “Her Tel Saçı Bir Ter Dudağın Değdiği Yerdir” 
19:53 – “Nice Sevdi Nice Yandı Nice Bağlandı Gönül” 
23:38 – “Meftûnun Oldum Ey Vech-i Ahsen” 
26:09 – İbrahim Kararoğlu, ud taksimi 
29:36 – “Gidelim Göksu’ya Bir Âlem-i Âb Eyleyelim” 
30:58 – İbrahim Suat Erbay, gazel 
34:10 – “Şen Gözlerine Neş’e Veren Bir Çiçek Olsam” 
37:18 – “Ey Mutrîb-ı Zevk-âşinâ” 
38:53 – “Yüzüm Şen Hâtıram Şen Meclîsim Şen Mevkiim Gülşen” 
40:55 – “Her Gece Semâda Ararım Seni” 
42:39 – “Seninle Ey Gül-i Ahsen” 
44:35 – Kürdilihicazkâr Longa - 

Eserlerin aranağmesi bağlı çalındığı için dakikalar güfte başlangıcına göre yazılmıştır. 

4 Şubat 2024 Pazar

Doludizgin koşanlar...


ey kendim !
doyumsuz arzu ve ihtirâsların içün
nefes nefese koşmasan
tozu dumana katmasan
doludizgin koşan deli atlara
özenmesen...

şöyle durup derince
soluklansan...

her neyi arıyorsan
neyin ardından koşuyorsan
hangi derde düçâr olmuşsan
tâ ırakta yâd ellerde
çareyi aramasan

ruhunu uyutmadan
aklını oynatmadan
başını iki elin arasına
alsan
nankörlüğü sorgulasan
bezm-i elesti ahd-i misâkı
hatırlasan
aradığının özünde olduğunun farkına varsan
doğan güne selâm
çaksan
kanat çırpan kuşlar gibi
hür olsan...

çarenin yabanda değil
sende olduğunu
anlasan !

seni sende esir eden
kulu olduğun
fani metânın
heves ve ihtirasların
farkına varsan
prangaları kırıp atsan

hesabını vereceğin
üç günlük dünyanın
beş paralık menfaatin
rüyâdaki tacın tahtın
hesabını yapmasan !

huzuru özünde arasan
özde bulsan 
huzurda olsan...

fakiri zengini
astı üstü
birleyen
toprağın altını
hiç unutmasan !

Ahsen-i takvîm
"İnsan" gibi yaşasan !

3 Şubat 2024 Cumartesi

Bir uşşâk şarkının hikâyesi: "Gam-zedeyim deva bulmam"...ve naziresi "Gam-zedesin devan benim"

Medeniyyetimiz ve kültür coğrafyamızda şarkı, türkü ve ağıtların, destan ve hikâyelerin önemli bir yeri vardır. Bu kültür hazinesi sözlü veya yazılı olarak nesilden nesile aktarılagelmiş ve gönül iklimimize çok şeyler katmış unsurlardır. Kimi zaman hasretlik, kimi zaman vuslat, bazen kahramanlık, bazen ağıt/mersiye, ilâhi yahut nât-ı şerif olarak çeşitlenmiş ögeler dağarcığımıza nakış nakış işlenmiştir. 
İnsanımızda ortak duyguların oluşumuna sebep olan ve çağrıştıran eserler bir çok san'atkâr tarafından yazılmış, çizilmiş, bestelenmiş, okunmuş, icrâ edilmiştir. 

Eserlerin ortaya çıkmasına sebep olan, ilham veren bir mevzu ve hikâyesi de mutlaka vardır. Bu yazıda kültürümüze bir çok san'at eseri ile katkıda bulunan, arkasında bugün de sevilerek terennüm edilen klasikleşmiş saz eserleri ve besteler bırakmış bir bestekârı ve onun bir şarkısının hikâyesini ele alacağım...
Kemanî Tatyos Efendi ve uşşâk makamında bestelediği "Gam-zedeyim deva bulmam şarkısı" ve onun kavuşamadığı çocukluk aşkının  Tatyos Efendi gömülürken mezarına  konulmasını istediği şiirinin, bu bestenin aynı notasyonu üzerine tarafımdan okunmuş halini aşağıda sizlere sunacağım...
Uşşâk aşıklar manasına gelen bir kelimedir, Türk mûsıkîsinin sevilen makamlarındandır. Neş'e, sevinç, kuvvet ve kahramanlık, derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtası olan bir makam olarak icrâ edilir.

Uşşâk makamında bestelenmiş bazı saz eserleri ve şarkılar şunlardır:

"Nâyî Osman Dede’nin devr-i kebîr usulündeki peşrevi, Neyzen Aziz Dede’nin aksak semâi usulündeki saz semâisi, Kemânî Tatyos Efendi’nin devr-i kebîr usulündeki peşrevi ve saz semâisi, Haydar Tatlıyay’ın düyek usulündeki peşrevi ve saz semâisi, Şerif Muhittin Targan’ın saz semâisi; Zekâi Dede’nin sakīl usulünde, “Peymân-ı dilberâna inanmam kefîl ile” mısraıyla başlayan bestesiyle, “Severim gerçi seni bana vefakâr olasın” mısraıyla başlayan ağır semâisi; Çömlekçizâde Receb Çelebi’nin, “Rûh-i nâb-ı mey-i nâb ile kaçan gül gül olur” mısraıyla başlayan yürük semâisi; Hacı Ârif Bey’in düyek usulünde, “Nazar kıl hâlime ey mâh-melek”, Şevki Bey’in aksak usulünde, “Gülzâra nazar kıldım vîrâne-misâl olmuş” ve, “Dağlar dayanmaz enînine dil-i mahzûnumun”, Lemi Atlı’nın müsemmen usulünde, “Neler çekti neler cânân elinden”, Giriftzen Âsım Bey’in curcuna usulünde, “Cânâ rakîbi handân edersin”, Tatyos Efendi’nin sofyan usulünde, “Gamzedeyim devâ bulmam”, Şerif İçli’nin devr-i hindî usulünde, “Gözlerin hayran bakarmış görmeyip ısrârımı” mısralarıyla başlayan şarkıları; Nâyî Osman Dede’nin Mevlevî âyini; Zekâi Dede’nin nîm-sofyan usulünde, “Allah emrin tutalım”, Muallim İsmail Hakkı Bey’in sofyan usulünde, “Dü cihânın mefhari enbiyâlar serveri”, Süleyman Erguner’in düyek usulünde, “N’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm”, Hüseyin Sebilci’nin sofyan usulünde, “Vâsıl-ı feyz-i Hudâyız Halvetî Uşşâkīyiz” mısralarıyla başlayan ilâhileri uşşak makamının en güzel örnekleri arasındadır." (1)

Tatyos Efendi bestesi: Uşşâk Peşrevi 
Gelelim hikâyesi olan, uşşâk makamında bestelenmiş o şarkıya: "Gam-zedeyim Deva Bulmam"

Bu şarkının güfte yazarı ve bestekârı Kemani Tatyos Efendi'dir. Tatyos Efendi 1858 yılında İstanbul’da doğmuş, 1913 yılında vefat etmiş olup, Türk mûsikîsine hem bestekâr, hem de güftekâr olarak hizmet etmiş, ardında 50 civarında eser bırakmış, ömrü yokluk içinde geçmiş bir usta san'atkâr, bir keman virtiözüdür…

Açık kaynaklardan öğrendiğimize göre Tatyos Efendi pek konuşkan biri değilmiş. Onun ne düşündüğünü neler hissettiğini okuyabilen anlayabilen birkaç arkadaşı, dostu varmış. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, çökmüş avurtları, uykusuzluk ve aşırı içkiden kan çanağına dönmüş göz çukurları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden ruhuyla ancak kemanıyla anlatacaklarını anlatan bir kişilik sahibi...

Önceleri düğünlerde sanatını icrâ ederek kıt kanaat geçimini temin eden sonraları Galata’daki Pirinççi gazinosunda san'atını icrâ eden Tatyos Efendi, yaptığı besteler, semâîler, peşrevlerle tanınmış ve İstanbul’un dört bir yanında düzenlenen fasıl heyetlerinde Tatyos Efendi'nin eserleri çalınır olmuştur.

Tatyos Efendi'nin en yakın iki dostu vardır, birisi yazar gazeteci ve besteci Ahmet Rasim Bey ve ikincisi gazinodan sâzende arkadaşı kemençeci Vasili’dir. 

Bir akşam Beyoğlu’nda Ahmet Rasim, Vasili ve Tatyos Efendi mûsıkî meşki  icrâsındalar...Tatyos Efendi gece boyunca kemanı elinden hiç bırakmamış, sırasıyla; "Ehl-i aşkın neşvegâh-ı kûşe-i meyhanedir" adlı eseri "Bilsen ne bela geçti şu biçâre serimden"’ semaisiyle devam ettirmiş, "Mani oluyor halimi takrire hicabım" adlı eser gibi içli bir şarkıyı da peşpeşe döktürmüş...

Gece nihayete ererken çalıştıkları mekânda birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamışken ve Kemençeci Vasili ile Ahmet Rasim Bey’de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemanına uzanmış, sanki saatlerdir keman çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, başını da hafifçe kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle, o ana kadar duyulmamış bir uşşâk şarkıya giriş yapıp okumaya başlamış;

Gam-zedeyim deva bulmam
Garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiren
İnlerim hiç reha bulmam.

Elem beni terketmiyor
Hiç de fasıla vermiyor
Nihayetsiz bu takibe
Doğrusu takat yetmiyor.

Ehl-i dilin yoktur kadri
Uğraşma gel Tatyos gayri
Eserin çok kıymetin yok
Git talihine küs bari.
Gamzedeyim deva bulmam (Udi Gürsel Torun)

Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde mekândakilerin tek bir kelime edecek hali yoktur. Kemençeci Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyorken mekânda olanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışmaktadırlar. Ve birkaç hafta içinde İstanbul’da bu şarkıyı ezberlemeyen  hânende ve sâzende kalmamış...

Bu şarkıyı besteleği tarihten bir ay sonra Tatyos Efendi vefat ediyor.

Tatyos’un naaşı Kadıköy’de bir kilisenin ayin salonuna getirildiğinde, iki elin parmaklarını geçmeyen kalabalığa ibretle bakan Ahmet Rasim, daha dün Galata’da ve Beyoğlu’ndaki gazinolarda onu dinlemek için yüzlerce kişinin akın ettiği salonları düşününce, insanların vefasızlığına hayıflanıyor.

Cenazesinde üç bacısı, dul eşi, Ahmet Rasim, kendisiyle yıllardır çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak bir köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurluyor son yolculuğuna Tatyos’u…

Bu şarkının hikâyesini Kemençeci Vasili  Ahmet Rasim’e vefatından hemen önce ve hasta yatağındayken anlatıyor:
"Tatyos’un Ortaköy’de bir çocukluk aşkı varmış. Kendi cemaatinden olan kızın ailesi ani bir kararla Erivan’a göçünce aşıklar kavuşamamışlar. Tatyos’da şimdiki eşiyle evlendirilmiş. Meğer Tatyos Efendi "Gam-zedeyim..." bestesini ilk defa okuduğu o gece, aşık olduğu kızın İstanbul’a geri  döndüğünü ve otuz yıldır evlenmeyip kendisini beklediğini öğrenmiş, şarkının sözlerini yazıp besteleyerek seslendirmiştir".

Ve cenaze töreni: 
Ahmet Rasim Bey Tatyos’un kilisede yapılan cenaze töreninin sonunda oturduğu yerden kalkarken kilise sırasına bırakılmış bir zarfı fark ediyor.  Zarfı otuz yıl önceki çocukluk/gençlik aşkı olan ve İstanbul'a dönmüş olan kadın, Ahmet Rasim Bey’e fark ettirmeden onun yanındaki sıraya koymuştur. Ahmet Rasim,  üzerinde "Tatyos ile birlikte defnedilecektir" yazan zarfı alıp usulca ceketinin cebine koyar. Ahmet Rasim bu zarfın kendi yanına konulmasının bir tesadüf olamayacağını düşünür ve zarfın içindekileri okumanın belki de Tatyos’a karşı ifâ edilecek son bir görev olacağına kanaat getirir.
İşte sadece Ahmet Rasim Bey tarafından görülen ve yarım saat sonra Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa verilen zarfın içindeki kağıtta aşağıdaki dizeler yazılıdır ki, bunlar Tatyos Efendi'nin sözleri de kendisine ait "Gam-zedeyim..." bestesinin sözlerine bir nazire hükmündedir, işte o şiir:

Gam-zedesin devan benim
Garip kuşsun yuvan benim
Çektiğimiz yeter gayri
Kaderimsin inan benim

Takat yetişmez eleme
Bülbül imrenir çileme
Bizim şu kara sevdamız
Kalsın öteki aleme

Elbet kadrini bilirim
İste canımı veririm
Küsme talihine Tatyos
Çok durmam ben de gelirim

Çocukluk/gençlik aşkı hanımefendinin yazdığı yukarıdaki dizeleri Tatyos Efendi'nin bestesi üzerine nazire olarak bugüne kadar okuyan oldu mu bilmiyorum...ud ile icrâ ederek en azından kayıtlara girsin arzusu ile eseri bu sözlerle seslendirdim. Buyrunuz...  


Nazire - "Gamzedesin devan benim" (İcrâ: Udi Prof.Dr. Suat Kıyak)
________________
Kaynakça:
1)Özkan, İ. H., 2006, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul, 143-148.
2)https://www.gazeteyaziyor.com.tr/gamzedeyim-deva-bulmam-sarkisinin-hazin-hikayesi

2 Şubat 2024 Cuma

Tavuklar reklamı sever...

"Bütün kuşlar yumurtlar da, tavukdan başka kuş, yumurtlayınca  yedi düvele reklamını yapmaz."

1 Şubat 2024 Perşembe

Baykuş tüner, baykuş öter, tâ fecre kadar...


Bilmediğini bilmeze birşey denir mi
Hiç bilenle bilmeyen birdir denir mi
Kalabanın dağarcığı malumat çöplüğü
Talep etmeze malum arz edilir mi

Baş baş gibidir ayaksa ayak
Hepsi yerli yerince olursa uyak
Ayak takımı baş olsa maâzAllah
Kokar ayak burcu burcu etrafı kokar

Edebi olmayana edeb öğretmek
Merkebi öküzü koyunca gütmek
Kargayla hindiyle bülbül eşlemek
Yorar yavaş yavaş adamı yorar

İlime irfana cehlini katanlar
Kendini her yerde pazarlayanlar
Hamuduyla yutup çaktırmayanlar
Yakar azar azar özünü yakar

Kaktüs de dikenli amma gül değil
Denizde su var amma içilir değil
Şeytanın da ilmi var, hiç makbul değil
Kibir gizli gizli dışarı sızar

Yarasalar gün ışığını sevmez
Körler gökkuşağını asla göremez
Kapanınca irfan kapısı yavaş yavaş
Neleri yitirdiğin cahil bilemez

Hadi çek süslü arabanı başka kapıya
Hangi putuna gideceksen, git hadi tapıya
Bir ömür inşâ ettiğin çürük yapıya
Baykuş tüner, baykuş öter, tâ fecre kadar

İrfan ehli der: tüketme nefesin boşa
Mübârek kelâmı etme hiç boca
Zamâne ehli talip, kaşa göze taca
Gel sen hikmete râm ol, münzevi yaşa

Mevlâna derki:
"Söz az da olsa çoktur mana ehline;
Ama azdır çok söz bile suret ehline"