Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Temmuz 2019 Pazartesi

Kibir, tevazu ve vakar...!

Bu ne kibir bu ne kendini beğenmişlik ey insan...!
Mülkün sahibi olduğunu mu zannediyorsun !
Mâlikü'l Mülk(mülkün yegâne sahibi) olan Allah'tır, aklından çıkarma !

Üç tuğla koydun üst üste, köşk yaptın bir ömür içinde yaşadın...tuğlalar topraktan pişmiş olsa ne, altın külçeden olsa ne !

"Bedbaht ona derler ki dünya malıyla kibir eyler,
Cehennemde yanmak için kesb-i cühâl ü hüner eyler"

Kibir, kendini beğenmek ve insanları hakir görmek nefsin/egonun tavan yapmış çirkin huylarından biridir.
Kibriyâ/azamet/ululuk sıfatı, sadece ve sadece Allah teâlâ’ya özgü bir sıfattır. Ve Rabbimiz kendi yarattığı, her şeyi kendisine ikrâm ettiği insanda bu huyun bulunmasına gazabı ile muamele edeceğini insanlara Kur'an-ı Kerim'de bildirir.

Yeryüzünden böbürlenerek dolaşan, kendisini dünyanın en akıllı ve uyanık kişisi gören, sahip olduğu (ki Allah teâlâ imtihân yeri olan dünyada kula mal-mülk-makam-sağlık-evlâd...vererek/vermeyerek onu dener) dünyalıklarla böbürlenen, gösteriş budalaları zannederlerki bu hâl sürekli kalacak... insan olarak yaratılan kulun, bundan dolayı "ben"lenerek, kendisini diğer kullardan üstün görüp başkalarını hakir görmesi Allah teâlâ'nın gazabını celbeder.

Bir âyeti kerimede:
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!” (İsrâ sûresi, 37) buyurmuştur.

Çünkü kibirlilik, kendini beğenmişlik, başkalarını hor ve hakir görmek; nefsin, kökü Cehennemʼde olan çirkin bir huyudur.

Ey insan seni Hakk var eyledi, varlığını ve nasip olanları O'ndan bil (seni verdikleri/vermedikleri ile) imtihân ettiğini unutma. Verdikleri için şükret, onları kendinden ve gücünden bilme; vermediklerine de sabret.
☆☆☆
Tevazu sahibi yâ'ni alçakgönüllü olmak, kibirli olmanın, büyüklenmenin zıddı.

İnsan, dünyada sahip olduğu malı mülkü, evlâd u iyali, makamı, mevkîsi ne olursa olsun, yeryüzünde Allah'a kul olduğunu, dünyanın kimin daha iyi işler-salih amel- yapacağının belirlendiği bir yer olduğunu aklından çıkarmamalıdır.

Seyyidül Kâinât hz. Peygamber mütevazilik hususunda aşağıdaki Hadis-i Şeriflerde:
"...ben bir melik değil, Kureyş kabilesinden, kuru et yiyen bir kadının oğluyum".
"Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazi olmanızı vahyetti"
"Her kim Allah için alçakgönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir".
"Allah için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah 'a karşı böbürleneni de Allah alçaltır"
"Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete girmeyecektir. Kalbinde zerre kadar îman bulunan kimse cehenneme girmeyecektir" buyurmuşlardır.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de kullarına mütevazı olmayı emretmektedir: "Allah katında en değerliniz en çok Allah'tan korkanınızdır" (Hucurat sûresi, 13).
"Siz nefislerinizi övmeyiniz, kimin müttakî olduğunu Allah daha iyi bilir" (Necm sûresi, 32).
Yine Kur'an-ı Kerîm'de, Hz. Lokman oğluna şöyle tavsiye etmektedir: "Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah kurulup öğünenlerin hiç birini sevmez" (Lokmân sûresi, 18).
☆☆☆
İnsan ya kibri terk edecek,  alçakgönüllü ve vakar sahibi olarak ölümlü dünya hayatında tevazu içinde yaşayacak...yahut zerre kadar kibri de olsa cennete giremeyeceğini bilecek...

28 Temmuz 2019 Pazar

Gerçek hayattan bir hikâye: Kendi ölüm sahnesini yöneten Hüsniye teyze...

Ramiz bey anneciği Hüsniye hanımı son iki yıl içinde müzmin hastalıkları sebebi ile sürekli hastaneye taşımaktadır.

Kahvaltısını yaptırır, ilaçlarını içirir, öğlen yemeğini ocağa koyar, bir sokak ötedeki kıraathâneye kısa süreliğine uğrar, hemencecik dönerdi.

Anne şefkati derler hani, bütün canlıların dişileri için yavruya gösterilen merhamet ve müşfik yaklaşımlar için...

Ramiz bey de bir anne müşfikliği ile anacığına davranır, oturur karşısına konuşturur, geçmişi anlatmasını ister, hatıralar diyarında dolaşmasını sağlar, muhabbet ihtiyacını giderirdi. Tırnaklarını keser, saçlarını tarar, elbiselerini değiştirir....bebeğine bakar gibi bakımını yapar, bütün ihtiyaçlarını giderir, anacığı "Ramiiiz" diye seslenince, hızla yanına koşar, esas duruş vaziyetinde ve gülerek "buyur sultanım, emret..." derdi...
☆☆☆
Daha önceki bir yazıda (Baba bedduası cayır cayır yakar mı ?....) bahsettiğimiz; ölümü bir yokoluş değil, ruhun imtihân için gönderildiği ve ömür vadeli kiracısı olduğu beden evini terkederek Allah'a geri döndürülüşünün şuurunda olan anadolu irfanına sahip Hüsniye teyzenin, kendi ölüm sahnesini aşama aşama yöneterek ölüm anını, aşağıdaki satırlarda hikâye edeceğiz...
☆☆☆
Sabah kahvaltıyı hazırlayarak anacığının yatağı yanındaki sehpaya götürür Ramiz bey, ayaklarını uzatarak oturur vaziyete gelmesine yardım eder, yatakbaşına yaslanması için sırtını yastıkla besler.

Kahvaltısını yaptırır. Tansiyonunu ölçer, eve aldığı solunum cihazına bağlamadan önce ilaçlarını içirir...

Vakit öğleni biraz geçmiştir, Hüsniye teyze:
-"Ramiiiiz, tuvalete gitmek isteyon" diye seslenir.

Ramiz bey koşarak yanına gider ayaklarını tutup yataktan aşağı indirir, kollarından tutarak ayağa kalkmasını sağlar, ağır adımlarla tutarak tuvalete götürür...

-"Ramiiiz tut kolumdan abdest alayım"

-"Dur yardım edeyim sultanım"

Abdestini aldıktan sonra,
-"Yatağa gidip namazımı kılayım Ramiz" der,

Ramiz koluna girerek yatağa kadar götürür, Hüsniye teyze sırtını yatak başına dayar, ayaklarını uzatır ve zor aldığı nefes ile hırıltılı bir sesle "Allahuekber" diyerek namaza başlar...."Esselamu eleyküm ve rahmetullah..."selâmları ile namazını eda eder, namaz tesbihatını bitirdikten sonra ellerini anca karnı hizasına kadar kaldırarak dua eder, selavat getirdikten sonra zar zor konuşarak:

-"Ramiz, yardım et de yatağa uzanayım...hah şöyle sağol evlâdım, şimdi git arka odadaki dolabı aç, üst gözünde bir beyaz bohça var, onu buraya getir..."

-"Emredersin sultanım..." diyerek gidip alıp getirir, Ramiz bey o bohçada kefen ile kefenlenme için gerekli diğer malzemeler olduğunu daha önceki sohbetlerinden hatırlar..."demek vakit geldi ha" diye içinden geçirerek anacığını bundan sonra göremeyeceğinin mahzunluğu içinde, ona hissettirmemeye çalışsa da, sesi biraz titreyerek:

-"Anacığım doktor çağırayım mı ?" der.

-"Ah oğul, vakit geldi, Rabbime gideyon, sen şimdi mutfaktan bir kupa getir, bir parça da pamuk...zemzem şişesinin yerini biliyorsun, onu da al şuraya getir...abdestini al gel"

-"Getirdim hepsini sultanım, abdestim var anacığım..."

-"Hadi Kur'an-ı Kerim'i al gel yanıma otur,  Yasin sûresini sen sesli oku ben ezberden takip edeyim....sesim azalıp dilim kuruyunca pamuğu kupadaki zemzeme batır dudaklarımın arasından ağzıma akıt yavrum, "Allahu Ekber Allahu Ekber. La İlahe İllallah Hu Allahu Ekber Allahu Ekber Ve Lillahil Hamd" teşrik tekbirini ve  "Lâ ilâhe illâllah Muhammedun Resulullah" kelime-i şehâdetini de tekrarla ki ben de o anda unutmadan söyleyeyim..."

-"Ha oğul bir de akrabamdan da olsa görünce öfkelenip şeytanın tuzağına düşeceğim filan kişiyi de o anda duyar da gelirse yanıma sokma ki, kelime-i şehadeti (öfkelediğim için) bana unutturmasın da imansız dünyamı değiştirmeyeyim..."

-"Tamam sultanım...Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,
(1) Yâsîn (2) VeI Kur'ân-iI hakîm (3) İnneke IemineI mürseIîn (4) AIâ sırâtın müstakîm
(5) TenzîIeI azîzirrahîm (6) Litünzira kavmen mâ ünzire âbâühüm fehüm gâfiIûn
(7) Lekad hakkaIkavIü aIâ ekserihim fehüm Iâ yü'minûn (8) İnnâ ceaInâ fî a'nâkihim agIâIen fehiye iIeI ezkâni fehüm mukmehûn (9) Ve ceaInâ min beyni eydîhim sedden ve min gaIfihim sedden feağşeynâhüm fehüm Iâ yübsirûn
(10) Ve sevâün aIeyhim eenzertehüm em Iem tünzirhüm Iâ yü'minûn.."(*)...

Hüsniye teyzenin kuran tilaveti başlangıçta duyulurken giderek hırıltıya döner ve bir süre sonra gözleriyle  işâret ederek ağzına zemzem damlatmasını ister...hırıltılı bir ses ile gözlerini tavana dikerek "Eşhedü en lâ ilâhe illallah...." diyerek "Hû...uuh.." deyip son nefesini verir, göğsü son kez aldığı nefesi de vermiştir....can kuşu ten kafesinden uçup "âlem-i berzah"a geri dönmemek üzere göç eylemiştir...
☆☆☆
Ramiz bey ise neş'e kaynağını, hayatının anlamını yitirmenin boynu büküklüğü, kimsesizliğin çaresizliği içinde ne yapacağını bilemez halde kalakalmıştır...
☆☆☆
Hüsniye teyze odanın ortasında yere yatırılıp üzerine bir yatak çarşafı örtüldü, bir gözü açık kalmıştı, gözünü kapatmaya çalışsalar da kapatılamadı, çenesi ve ayakları bağlandı...

Öğrencim olan hastane müdürünü arayarak yardım talep ettim. Ambulans ile gelen sağlık ekibi ölüm hâlini teyiden raporunu tuttular.

Define yetişmek için başka şehirden yola çıkan yeğenleri için bir gece hastane morgunda misafir edilip gasil ve kefenlenme işlemleri yapılacak, ertesi gün cenaze namazı sonrası defnedilecektir.

Evinden alınarak aşağı indirilen tabuttaki Hüsniye teyze hastane morguna götürülmek üzere ambulansa yerleştirildi, ambulansın arka kapısına üç kere tıklatıp:

-"Hadi kız güle güle, ordakilere selâm söyle unutma tamam mı ?" diyerek yolculadım.

Etraftakiler;
-"Hocam neden öyle dedin" dediler.

-"Ya Hû o artık 33 yaşında ben ondan çok yaşlıyım ya !" cevabını verdim.
☆☆☆
Ramiz bey ile belediyeye giderek defin işlemleri için gerekli müracaatları yaptık...
☆☆☆
Hüsniye hanım teyze büyükşehirden doğduğu ilçeye ertesi gün götürülerek defnedildi...
☆☆☆
Ramiz bey bir süre her cum'a anacığı ile sohbet etmeye gider, giderken;

-"Sultanımla görüşmeye gidiyorum bir diyeceğiniz var mı?"  diye sorar, biz de selâm göndeririz, ikindi vakti dönünce Hüsniye teyzeden bize selâm getirir, sohbetlerini uzun uzun mevzu ederdi !
Ramiz bey anacığından uzak kalmaya çok dayanamadı...

Dairesini sattı, ilçede anasının mezarını pencere ve balkondan görebildiğini söylediği bir ev aldı ve oraya yerleşti...

En son telefonla görüştüğümde anacığının kabrine onun çok sevdiği "akşam sefası" çiçeklerini ektiğini, her gün sohbete gittiğini, bize de merhume teyzenin her daim selâm gönderdiğini söylemişti...!
☆☆☆
Rabbim kimsesizlerin kimsesidir...Hüsniye teyze'ye rahmet, Ramiz bey'e selâmet, sağlık ve huzur niyâzı ile...
__________

Yasin Suresi ilk on ayet Meali:

1: Yâ, Sîn.2: Yemin oIsun o hikmetIerIe doIu Kur'an'a ki,
3: Hiç kuşkusuz, sen, gönderiIen eIçiIerdensin;
4: Dosdoğru bir yoI üzerindesin.
5: Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.
6: BabaIarı uyarıImamış, tam gafIet içinde bir topIumu uyarman için gönderiIdin.
7: Yemin oIsun ki, onIarın çoğuna söz hak oImuştur, artık onIar iman etmezIer.
8: Biz onIarın boyunIarına bukağıIar geçirdik. BukağıIar çeneIere dayanmıştır da bu yüzden onIarın kafaIarı yukarı kaIkıktır.
9: ÖnIerine bir set, arkaIarına da başka bir set çektik. BöyIece onIarı kuşatıp sardık; artık onIar görmezIer.
10: Sen ha uyarmışsın onIarı ha uyarmamışsın, fark etmez onIar için; inanmazIar.

25 Temmuz 2019 Perşembe

Gerçek hayattan bir hikâye: Baba bedduası cayır cayır yakar mı ?

Hüsniye hanım teyze doksanlı yaşlarında...oğlu Ramiz ile iki katlı bahçeli evlerinin üst katında yaşıyorlar.

Zaman zaman balkona çıkıyor, kalın camlı gözlükleri ile gelen geçen sokak sakinleri ile sohbet ettiği oluyor.
Ramiz altmış küsur yaşında, anacığının ikinci evladı. Emekli memur, iki yıl evli kalmış, boşanmış ve (töv)bekâr...

Hüsniye hanım teyze astım, şeker, kalp yetmezliği ve taşikardi, yüksek tansiyon hastası....sağlık karışık.

Ramiz bey sobalı banyo kazanından aldığı sıcak su ile leğende kendisinin ve anacığının çamaşırlarını çitileyerek elde yıkar, balkona asar. Leziz yemekler pişirir anacığına yedirir. Sonra bulaşıkları elde yıkar.
☆☆☆
Hüsniye hanım teyze ile haftada bir kaç rastlaşırız, balkondan seslenir, sokaktan balkona muhabbet ederiz.
Her defasında da:
- "Çok yaşadım oğul, yeter artık gitmek isteyon...."
-"Allah uzun ömür versin Hüsniye teyzeciğim" desem de ...
-"Yok oğul artık kaldırameyon..." derdi.

Ve o çok istediği gün gelince...oğlu Ramiz'e verdiği talimatlar ile az sonra gerçekleşecek kendi ölüm sahnesini (son nefesini verdikten bir kaç dakika sonra yattığı odaya vardım...sonraki işlemleri Ramiz ile beraber yapmıştık) adım adım yönettiğini Ramiz'den dinliyoruz...bu sahneyi bir başka yazımızda hikâye edeceğiz inşâ'Allah...
☆☆☆
1950'li yılların sonunda kooperatifleşme yoluyla kurulmuş bir mahalle..

Mahmut amca ile Hüsniye teyze ikisi oğlan biri kız üç çocuklarını  kooperatifleşme yolu ile sahip oldukları bu evde büyütüp evlendirmişler, artık yaşlılık dönemlerini geçirmektedirler.

İki katlı bahçeli evin üst katında kendileri oturuyor alt katında ise kiracıları...

Büyük oğulları Ali bir kurumun bakım-tamir atölyesinde otomobil ustası...

Ortanca oğulları Ramiz bir gün babasına:
-"Bazı komşular iki katlı evlerinin üzerine üçüncü katı da yapıp çıktılar. Biraz birikmiş param var, biz de üçüncü katı çıksak", diye teklif eder.

Babası kabul eder, kendisinin de biraz tasarrufu vardır, biraz da borçlanıp işçiliğe de yardımcı olurlarsa bu işin üstesinden gelebileceklerine akılları keser...ve çatı kaldırılır, inşaata girişirler...

Üçüncü kat için hiç bir katkı sağlamayan büyük oğlu Ali inşaat bitmek üzereyken gelerek üç kata çıkmış evin üç dairesinin her birini kendisi ile Ramiz ve bacıları Gözde'ye tapulanmasını talep eder.
Babası Mahmut amca ile Ramiz karşı çıkarlar, tartışma büyür ve Ali babasına ve kardeşi Ramiz'e hakaret ve küfürler ederek:

-"Bir bidon benzin döküp sizi de evi de yakacağım" tehdidi savurarak hışımla çekip gider.

Bu duruma çok içerleyen ve üzülen babası Mahmut efendi çekip giden oğlu Ali'nin ardından ellerini semâya açar ve gözlerinden iki damla yaş süzülürken:

-"O bidon benzinle sen yanasın..." diyerek beddua eder...

Bu münakaşadan bir kaç gün sonra...

Ali'nin çalıştığı kurumun tamir-bakım atölyesinde olağan günlerden bir gün...
Arızalı yahut bakımı yapılacak araçlar tamirhâneye giriş kapısından alınarak kanal üstüne çekilir, araçların altındaki işlemler için ustalar kanala girerek çalışmalarını yaparlar, iş bitince karşı  çıkış kapısından araç çıkarılırdı.

Ali ve Ahmet ustalar o gün arızalı bir kamyonetin tamirini yapacaklar.

Tamirhâne kapısını açarak içeri girerler, Ali usta kanala girer ve aracın benzin deposunun hortum kelepçesini gevşeterek depodaki benzini elindeki bidona boşaltır ve kanalın yan tarafına koyar.

-"Ahmet şu seyyar lambayı bana uzatsana" diye seslenir.

Ahmet usta kablosundan tutarak lambayı aracın altından Ali ustaya verirken birden kanal ve çevresindeki yerlere damlamış yağ, mazot, benzin, zift atıkları -muhtemelen elektrik arkından- tutuşur, alevler hızla az önce  Ali ustanın bidona doldurduğu benzine ulaşır. Kanalın içi de alev topuna dönmüştür. Kanalda alevler içinde çırpınmaya başlar Ali usta.
Ahmet usta alevlerin arasından elini uzatarak aracın altında kanalda yanmakta olan Ali ustayı dışarı çeker, tulumları alev alev yanmakta olan Ali usta can havliyle açık olan giriş kapısı yerine -ne hikmetse o gün kilitli olan- araç çıkış kapısına doğru kaçar ve kilitli kapı önünde yığılıp kalır...

Etraftakilerin gelip yangına müdahelesi nice sonra gerçekleşir.

Her iki usta hastahâneye yetiştirilir. Ahmet usta birinci derece yanıklarla ölümün kıyısından dönmüştür.

Ali usta üçüncü derece yanıklarla adeta kavrulmuş haldedir. Mumya gibi sarıp sarmalanmıştır, sadece gözleri ve ağzı açık bırakılmıştır. Acı içinde inlemekte ve sadece hırıltılı ses çıkarabilmektedir.

Babası, annesi ve kardeşleri, eşi ve çocukları hastahâneye gelirler, babası odaya girdiğinde gözlerini babasına diker, kendini zorlayarak son bir güç ile hırıltılı bir ses çıkarır ve son nefesini verir.
☆☆☆
Bir bidon benzin ve baba bedduasının hazin sonucu: cayır cayır yanarak ölüme gitmek !
İşler sarpa sarıyorsa, huzur çekip gitmişse belki bir ana-baba bedduası, bir mazlumun âhı, bir gönül kırıklığı, yahut bir kusur vardır ardında, kim bilir !
__________
Not:İsimler değiştirilerek hikâye edilmiştir.

23 Temmuz 2019 Salı

Mükerrem kıla Yezdan...

Hakk'tan gafil olmazmış erbâb-ı ukûl olan
Câhille bir olmazmış erbâb-ı ulûm olan
☆☆☆
Kadr u kıymet mi bilir Rezzaka nân-kör olan
Ar u edeb bilmezmiş irfânı nuksan olan
☆☆☆
Arş u ferş  dolaşsada uslanmaz asî olan
Her mecâlisde aranır özünde mutî olan
☆☆☆
Mükerrem kıla Yezdan her kimki âdem ola
Kim ki cann ile ola tiz müstehâkın bula
☆☆☆
Kadrini bil insanın müdrik isen "insana"
Kimki müstakim ola erişirmiş  ihsana

22 Temmuz 2019 Pazartesi

Etikete bakıp aldanmak..!

Efendim etiketine bakıyorsun ".......", kalıp, dikiş, kusursuz; model hoş, terzisi de mükemmel dikmiş.
☆☆☆
Çarşı pazar dolu.
Fiyatlar farklı farklı...
Soruyorsun:
-Niçin fiyatları arasında uçurum var.
Cevap:
-Marka farkı efendim.
-...?
-Kalıplar, yâ'ni patron drop drop...aynı kalıbı pamuk, keten yahut ipek için kullanabiliyor imâlatçı.
-Haklısınız marka farkı !
-Bir de fason üretim var efendim, merdiven altı. İşçilik ucuz, işyeri kirası ucuz, vergi yok. Oralarda imâl edilene aynı etiketi iliştirince...etiketteki marka "....." olsa da  kendi ".........-ımsı"/ "......-imsi"...
-Bu daha ilginç, bunu erbâbı ancak ayırt eder herhâlde...
-Evet efendim.
☆☆☆
Etraf fason mâmûl dolu.
Etikete bakıp aldanan çok... aldatılan alıcılarsa sebil...
☆☆☆
-Etikette ne yazıyordu ?
-"........" marka...
-Pekâlâ, ya kalite.
-Kalitelisinden hâkiki "....." da var, fasonundan kalitesi düşük mü düşük olan da ! Hem de yan yana...
☆☆☆
Ürünün etiketlisi kişiyi aldatır da insanın etiketlisi aldatmaz mı ?
Kulağa küpe: "Etiket yanıltmasın",
"Taklitlerinden sakınınız !" "Aldanmayınız !"
İnsanın sahtesi etiketli olsa da eğer "fason"sa, "android/insansı" ise, evlerden uzak !
Kaliteyi eğitim belirler; etiket de, öğretim de, ünvan da belirlemez...
"Tahsil cehâleti alır, eşeklik baki kalır, altın semeri de olsa eşek eşektir"  deyişlerinin canlı örnekleri her yerde !

21 Temmuz 2019 Pazar

Kukumav, mâhitab ve pervâne...

Mehtap-Kukumav (Baykuş)-Baykuş kelebeği
Nâ-mütenâhî encüm ile kâinat tezyîn oldu 
Her madde var edildi enva-î zerrât ile
☆☆☆
Kimi delilden saydı kukumav kuşunu şerre
Mâhitab delil oldu şemse ki ol gecede 
☆☆☆
Ehl-i dünya necm-i seyyar civar-ı menafide 
Ehl-i irfân cemâline pervânedir pervâne
☆☆☆
Batın-ı şem'-i ilâhîye aşinâdır hükemâ
Mihrâbında şem’-dân-ı kebir olur imiş ulemâ
☆☆☆
Dîl ki pür nûrdur sînede sanki şem'i Hak olur
Şem’-i Haktan mahrumlara ziyâsı mı dokunur

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Ahkâm-ı ilâhiyye ve Ruh-î Kur'an...

Sırtı dönüp de uymayan Kitâbullaha 
Düçârdır  filhakika  girdâb-ı belâya 
Namzettir mutlak helâka, zelîl olmaya.
Meğerki hürmeti ola harfe kağıda 
☆☆☆
Hürmeti kabuğadır kim,  özden bîhaber
Hem rûh-i Kur'ân'dan ırak hem ahkâm keser
Ahkâm-ı ilâhiyyeyi habire çiğner. 
Zâhiri temam olsa da batını heder.
☆☆☆
Ey insan eğer dileğin azîz olmaksa
Asıp durma onu erişilmez duvara
Bırakma elinden asla Kitâbullahı
O azîz kelâmdır azîz eyler insanı

18 Temmuz 2019 Perşembe

Yakamoz ve mehtap...

İşte şurada !
Bahçesine reyhan kokusu sinik 
sundurmalı ev.. !
Cumbasının arkasında ise
sırlanmış muhabbet !
☆☆☆
Ve mehtabı mutlandıran 
yakamoz...
Biri; ay ışığı ki,
güneşten aldığını yansıtmada...
Ötekisi yağ yakan kandil gibi
ışık saçan tek hücreli Noctiluca...
Bu ışıktan nazireye
şahit olan yıldızlar,
burukca imrenip tebessüm etmede...
☆☆☆
Ve tan yeri ağarırken:
Sabahın içine sızan güneş...
Kısalır da kısalır 
uzamış gölgeler...
Ve gün gibi aşikâr gerçek
yalancı hülyaları huzurdan kovar...
Akşamı iple çeker saatler;
tik-tak, tik-tak 
rakamları bir bir adımlar ...
☆☆☆
Bahçedeki şadırvan
hayat akıtır avuçlara...
Bir an gibi geçen koca ömür 
sanki koşar adım
bir uctan öteki uca...
Ve:
Tüterken 
titrek dumanıyla bir baca...
Isıtır yürekleri masalcı yaşlı bir dede 
çocukca...
torunlara uyutmaca !

17 Temmuz 2019 Çarşamba

Şimal yıldızı ve çoban yıldızı...

Şimal yıldızı batalı
çok zaman olsa da
Bak unutma !
Doğacak 
çoban yıldızı var 
sırada...

Kuyruklu yıldıza
el atıp tutunsan...
Gözlerin 
fal taşı gibi iri iri açılsa...
Ya da yıldıza varıp da
kuyruktan kurtulsan
Karanlığı delen hüzmelerin olsa...

Yahut
Serencamını bir bilebilsen...
Sil baştan diyebilsen...

Taaa içerden...
Gelse kocaman bir estağfirullah!
Ya da bir nedamet gözyaşı
ıslatsa avuçlarını...

Ve "Allah" diyebilsen
Taaa derinden...
Evrenin tenvir olsa  !

15 Temmuz 2019 Pazartesi

Tıkandı baba hikâyesi: Zarfa ve pula takılıp mazrûfu kaçıranlar...

Bir meseldir anlatılır "Tıkandı Baba", ve meselin sonu şöyle bağlanır;

"Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut !".

Sultan aramızda tebdili dolaşır ahalinin ihtiyacını gözler, ihtiyaç sahibi olarak tesbit ettiklerine de zarflanmış şekliyle hazineler bağışlar, altınlar ihsan eder de; tamahkârlar, aklı kıtlar, dünyaya ve dünyalığa  aşıklar, her baktıklarını akl-ı maaş ile algılayanlar zarfın içindeki "altın"ı bilmez de zarfın pulunu kırk paraya satarlar ve kâr ettiklerini sanırlar.

Dünya ve dünyalık sevgisi için Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
"Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da, Ahireti bırakıyorsunuz." (Kıyamet sûresi, 20-21.âyetler)

"Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez."(Nahl sûresi, 107.âyet)

"Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak." (Yunus sûresi, 7.âyet)

Câhil olan "sineğin kanadı kadar Allah indinde değeri olmayan dünya"(*) ve dünyalığı amaç edinir, zarfın içinde sunulmuş altın liraları görmeyip  zarfa yapıştırılmış pula kaç para kıymet biçileceği hesabında olur ve belki pulu kırk paraya satar da içindeki altınlardan olur.

Açık artırma ile satılan Kur'an-ı Kerim'in koleksiyonerler açısından değeri gibi ki; içindeki âyetlere uymak, Rabbinin muhatabı olmak, kulluk ve güzel ahlâkı öğrenmek, ebedî hayatı elde etmek değildir onların amacı... kapağına, yaldızlı kenar süslemelerine değer biçerler maa't-teessüf...

Hikmet de öyledir, tabi kıymetini bilene.
"Hikmet" kimilerine sadece bir arkadaşının ismini çağrıştırır, ariflere ise Hızır (a.s.)'ı ve hz.Musa'yı...

Hikmet;  zarfa ve pula değil, zarfın içindekine bakabilmek, görebilmektir.

Rabbim  hikmet ve hükemâ (ehl-i hikmet)'nın kıymetini bilenlerden ve hikmet ehli olmak için gayret edenlerden olabilmeyi nâsib eylesin...tabi hak edenlere...

Derler ya, altını çocuğa verirsen bir sakıza değişir onu !
☆☆☆
Meşhur Mukaddime eserinin yazarı ibn-i Haldun, umran (medeniyyet), asabiyet mevzularını sistematik olarak 14.yy.da ele almış toplumu sosyolojik mânâda bedevî ve haderî diye tasnife tabi tutup karakteristiklerini ele almış sosyolojinin öncülerinden...
Bedevînin ve haderînin yaklaşımları ve medeniyyeti algılamasındaki farklılıklar, terakki ve tekâmül arasında farklılıklar, bunlar arasında geçişli ve/veya ayrışmış farklılıklar, insanlık tarihinde hep mevcud olagelmiştir.

Bu bakış açısından yola çıkarak; ilim ve irfan mazruf, şehir toplumunda bulunmak zarf ise:
taşralı bedevîye medenî olması içün medîneliler(şehirli kültüre mensuplar) ilim-irfan-hikmet öğretmeye çalışsalar da, bedevî bu, şehirde olmakla medenî olduğunu varsayar, amma medenileri taklidle, etiketle, giyim-kuşamla medenî olunmadığını ona bakan medenîler görür ve bu idraksizliğine bir yandan da üzülürler...

Mesela kendi dar çevresinde ehl-i hak, dışarıdaki duhul olduğu sosyetede (belki mürteci yaftası yememek ve tecrid edilmemek içün) ehl-i batıl yahut aleyh görünen ve hatta yaşayan, inandığı(!)nın sembollerini bile duvardaki rafa koyamayanın adı literatürdeki karşılığı ile riyâkâr değil de nedir acaba ! Belki de münafık...

Yaşantısı aleyhteki gibilerin, özentisi gayri müslimlere iken, adı müslim/müslime olsa ne yazar...

Medenîyyete dönersek; o bir hayat tarzıdır, olgunluktur, inceliktir, nezahat ve nefasettir, ilimdir, irfandır, dosdoğru olmaktır, edeb ve hayadır, kadr u kıymet bilmektir, olduğu gibiliktir, güzel ahlâktır ki bunlar zarfın içindeki altın gibidir, yâ'ni mazrûf...bedevîliği terkedemeyenin medeniymiş gibi davranmak istemesi ise hamlıktır, çiğliktir, fason etiketliliktir, insanımsılıktır. Zarfın ve zarfa yapıştırılmış pulunun albenisine kapılıp, mazrûfun farkına varamamaktır...
Kazancın kayıp olduğu durumlara fani gözler çokça şahit olmuştur...

Vücûd ülkesini medenileştirememiş olanın modern/medeni görünme çabaları çil-çaputtan, boncuk ve betondan, ünvan ve makamdan ibaret olsa gerek...
☆☆☆
İlim ve irfan kıymet bulmadığı yerden kaçarmış derler...geçmiş ola demeli !

Her şey nasip ile, vermeyince Mabûd yapacak bir şey yok !
Nâkıs gelip nâkıs gitmek muradına kâmilin yapacağı bir şey yok !
☆☆☆
Gelelim ibret dolu olan ve çeşitli versiyonları ile anlatılan Tıkandı Baba hikâyesine, hikâye şöyle:

Osmanlı padişahı Sultan Mahmud zaman zaman tebdili kıyâfet ahâlinin arasına katılır...
Bir gün yolu bir kahveye uğrar, kahvede çaycıya müşterilerinin "Tıkandı Baba üç çay..beş çay...kahve alalım." diye hitap ettiğini  duyar,
-Bey baba ! sana neden Tıkandı Baba diyorlar, diye sorar.

Anlatmak istemez çaycı Tıkandı Baba, ısrar üzerine başlar anlatmaya;
-"Efendim bir gece rüyamda bir çok insan, her birinin bir çeşmesi var ve hepsi de gürül gürül akıyordu. Benim önümdeki çeşme de akıyordu ama az akıyordu.
Benimki de onlarınki kadar aksın istedim, tıkanmıştır diyerek bir çomak ile çeşmenin oluğunu açmaya çalıştım, biraz zorlamış olacağımki çomak kırıldı ve az biraz akan su sadece oluktan damla halinde damlamaya başladı.
Bu kez en azından damlamasında en azından eskisi kadar aksın yeter dedim ve eski hâline getirmeye çabalarken tıkalı oluğu kırdım...damlalar da kesildi, yâ'ni  tıkandı.
O rüyadan sonra ne işe elimi atsam kısmetim bağlanıyor. Bende burada çaycılık yaparak geçinmeye çalışıyorum" diyerek olayı anlatır.
O gün bu gündür adım "Tıkandı Baba"...  hangi işe elimi attıysam olmadı. Gördüğünüz üzre şimdi burada çaycılıkla geçinmeye çalışıyorum.

Sultan Mahmut kahveden çıkınca talimat verir:
-Bir ay boyunca her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her baklava diliminin içine de bir altın koyun.

Sultanın adamları Tıkandı Baba'ya ertesi gün bir tepsi baklava getirip verirler. Tıkandı Baba baklavayı alır, bakar baklava çok nefis. Ve kendi kendine:
-"Ne zamandır çoluk çocuk tatlı yiyememiştik, ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diyerek evin yoluna düşer.

İhtiyâçlar, borçlar aklına gelir yolda... "Ben iyisimi bu baklavayı satayım da evimin ihtiyaçlarını gidereyim" der, yolda başlar bağırmaya "Taze baklava, nefis baklava !"

Bir adam yaklaşır baklavayı beğenir. Sıkı bir pazarlık sonrası bir kaç 40 paralık sikke vererek satın alır.
Tıkandı Baba sevinerek bu para ile evin acil ihtiyaçlarını bir kısmını alarak eve gider.

Baklavayı satın alan adam evde satın aldığı baklavadan bir dilim ağzına alınca dişine takılan altını görür, ikinci, üçüncü diğer dilimler... her dilimin içinde bir altın.

Eğer her gün satıyorsa her akşam gidip baklava satan adamdan baklava almalı diye niyetlenir.
Ertesi akşam aynı yerde baklava satıcısını görünce"'Baklava çok nefismiş. Biraz daha indirim yap da her akşam senden ben satın alırım kimseye satma emi" der. Anlaşırlar, her akşam adam gelir Tıkandı baba'dan baklavaları bir ay boyunca satın alır...

Bir aylık süre geçince Sultan Mahmut Tıkandı Baba'yı durumu düzeldi mi acaba deyu ziyarete gider.
Tıkandı Baba'yı evvelce olduğu gibi perişanlığı üzerinden akıyor gören Sultan:
-"Sana baklava gönderiyordum gelmedi mi?' diye sorunca,
-"Geldi padişâhım, her gün gelen bir tepsi baklavayı satıp ihtiyaçlarımızı giderdik, duacınızız sultanım"
Sultan Mahmud tebessüm eder ve:
-"Anlaşıldı  anlaşıldı, hadi gidiyoruz gel benimle" der....saraya götürür, talimât verir, "Bu adamı hazine dairesine götürün, eline bir kürek verin küreği daldırsın altınlara, kürektekiler onundur"

Talimât yerine getirilir, Tıkandı Baba heyecanla küreği bir daldırıp çıkarır, amma küreği ters tuttuğundan küreğin sırtında bir altın bile kalmaz.

Padişah Tıkandı baba'ya bir şans daha vermek için bir adamına talimât verir:
-"Bu adamı Üsküdar'daki filan mevkiye götürün, bir taş alıp atsın, attığı taş ne kadar uzağa düştüyse oraya kadar olan araziyi buna verin", der.

Üsküdar'a gelirler,
-"Bey baba hele şuradan bir taş al bakalım" derler. İlk iki şansı kullanamadığını hatırlayan baba büyüğünden bir taş alayım da ikrâm o kadar büyük olsun düşüncesiyle zar zor kaldırabildiği bir kayayı kucaklar, "aldım işte" der.

Padişahın adamları;
-"Bey baba bu taşı ne kadar uzağa atarsan burdan düştüğü yere kadar olan arazi sana bağışlanacak".
Taşın büyüğünü seçmekle hata yaptığını anlasa da çaresiz denileni yapacaktır Tıkandı Baba.
Başının üzerine kadar zar zor kaldırdığı taşı yelkenerek atmak isterken kollarının takati tükenir ve  ellerinden kayan taş başına düşer ve Tıkandı baba son nefesini verir.

Durum padişaha haber verilir, Sultan Mahmud'un dilinden;

"Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmud !" sözleri dökülüverir...
☆☆☆
Maddî anlamda "tıkandı"lar bu dünyada perişan olur da, Allah teâlâ; manevî anlamda "tıkandı"  olup, iki cihânda nasipsizler ve "keşke"cilerden eylemesin inşâ'Allah...

Ve Kur'an, kitaba uymayan, nefsi hesapları için her şeyi "kendi(!) kitabına uyduran", Kur'an'dan yüz çeviren ve sırtını dönene ne olacağını bildiriyor:
“Her kim de zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır.”(Taha sûresi,124.âyet)
Vesselâm...
__________
(*)Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.”
(Tirmizî, İbni Mâce)

13 Temmuz 2019 Cumartesi

Ahın gider vahın kalmaz...

Câhil olan mahpus olur zindana
Abdâl olan aşinâdır ummâna
☆☆☆
Alış-veriş yap dur dünyada, bön bön
Dünya denilen konakta; yat, kalk, dön
☆☆☆
Gücüne güvenip de "ben"im deme
Büyük lokma ye de büyük laf etme
☆☆☆
Unutma ! Esnetir şeytan, gevşer nefs
Hay Hu ile almaktasın her nefes
☆☆☆
Ahın gitmiş vahın kalmaz unutma
Yelle yellenip havalara uçma
☆☆☆
Dîl hûn ola, şerhâ şerhâ ola yürek
Yalvar yakar aman Allah diyerek
☆☆☆
Her ne varsa er geç çıkar meydana
Estağfirullah diyerek gez dünyada
☆☆☆
Geç dünyâ vü ukbâdan Hû diyerek
Niyâz-ı aşk ile Allah diyerek

11 Temmuz 2019 Perşembe

Mizana çıkınca...

Dünyanın tadını çıkaranlar var ya
Türlü türlü oyun oynayanlar var ya
Şeytanın ardınca gidenler var ya
Mezara girince, yazık olur yazık

Aman ha dikkat ! dünyacıyla yarışma
Hemen şimdi kes at hayıflanacağına
Egoya dair ne varsa durma çöpe at
Nusha kulağını aç, ölüm var heyhat

Var mı öteye hazırladığın azık
Ömrü hiç uğruna  harcayana yazık
Mülkünden olurmuymuş ölüye azık
Mizana çıkınca yazık olur yazık

Ârif ve kalem sırrı...

Ârif ol ki kalem sırrı sendedir
Kalem ile levh sırrını "Hay" de gör
Satr-ı sâfilindeki tîr'i elifi
Doğrultan ki, aslını "can"da bulur

Bil ki satrında cümlesi yazıldı
İlm-i hakâik ve dahi kevniyye
Ayb ve hüner asla berâber olmaz
Hüner gözün aç, vech-i ma'rûfu gör

Ârif okur evvel mushaf-ı âfâk
Ve mushaf-ı enfüs gelir ba'dehû
Furkan ile temam eder billahi
Netîce hakâik-i Rahmân olur

10 Temmuz 2019 Çarşamba

Nasîb maksada göre...

her dem tecellî eyler 
geh Celâl geh Cemâli
ârif olan seyr eyler
geh nuksan geh kemâli

hem enfüs ü âfâkta
nakkaşdır her kalıbta
bir ismi "El Vacîd"dir
her zerre tecellî-zâr

'Cem-î ezdâd' ki, O'dur 
lütfunu diler kimi
belki kahrını bulur
hikmetin bilmez kimi

güft ü gûy-ı terk eyle
güftâr-ı şîrîn söyle
tecellâyı seyr eyle
nasîb maksûda göre

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Andolsun kaleme...

Kalem sûresi 1.âyet:"Nûn. Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına..."
şeytan mısın kafir cin mi
aklın fesat gönlün zifir
fırıldak gibi döndüren
rüzgâr sanma küfür küfür

nutku duysan say ki hatip
halka sorsan cevap kafir
sağı solu câhil zahir
dili  çatal özü cifr

gözü üstte sözü yerde
oturur baş kerevette
gözleri haram servette
işi talan sözü yalan

hırsızlığı kılıflamış
arsızlığı ele almış
dünyada sınıfda kalmış
akıl uçuk gönül göçük

sözüne hiç güven olmaz
dediğini kendi yapmaz
alnı hiç toprağa varmaz
"İnsan" içine çıkamaz

Halep burda arşın şurda
Hayat burda ölüm şurda
Nûr burada nâr şurada
Göz,  kulak; olur insanda
Sözümüz aklı kıtlara...
__________
Cifr: gûya gaybden haber veren, falcı

4 Temmuz 2019 Perşembe

Maske ve öteki bakış...

Bir maskeli balo ki ne suratlar var
Kimi kuş kimi yılan yahut canavar
Her biri kendince av peşinde koşar
Dünyanızda ne çok maskeliler var

Kimi bostan kimi hıyâr(*) kimi ayva
Takılır kimi nemmâm kimi de şekvâ
Sahtesi gerçeğiyle karışık amma
Dünyanızda ne çok bostanlıklar var

Ağzı bir şeyler söyler içi başkadır
Domatesi gösterir özü salçadır
Perdesi yırtılmış da evi sırçadır
Dünyanızda ne çok üryan olan var

Dansta usta ne çok kavalye değişir
Hiç aklına gelmez gassal ve teneşir
Haddini de bilmez hep kaçak güreşir
Dünyanızda ne çok gafil olan var

Tebessüm eder de dişini göstermez
Hep almak ister de vermeyi sevmez
Kendinden başkasını asla beğenmez
Dünyanızda ne çok iblis olan var

Halen daha riyadan medet uman var
Halen daha rüyadan uyanmayan var
Yaşlı dünyadan beklentisi olan var
Dünyanızda ne çok akılsızlar var

Kirlettiniz temizleyin dünyanızı
Sonra görürsünüz müstehakınızı
Döndürür kışa bir anda yazınızı
Dünyanızda ne çok karartılar var
_____
(*)İyiliği, hayrı çok olan kimse. Aydın, münevver mânâsında da kullanılır.

2 Temmuz 2019 Salı

Bilgiden hikmete..Oku !

Oku !
Ampirik yaklaşımlar için varlığa dair ontolojik bilgi, rasyonalite süzgecinden geçirildikten sonra eğer hikmeti açığa çıkarabiliyorsa, insanı tekâmül ettirir.

Değilse; hikmeti ötekileştirmiş ve rasyonaliteyi tek ölçü sayan toplumlardaki gibi; hikmeti dışlayan, hakîkati soyutlamış, maddeci (materyalist) dünyacılık mihveri etfafında şekillenen ötleğence bir kısır döngüde akıl-madde-bilgi-mukayese dairesinde bilgi hamallığında başa güreşen bir entelijansiya ortaya çıkar ...

Hikmet; ilham ve vahiy kaynaklı olarak varlığa bağlantılı bilgi-akıl-mukayese ile tefekkür edebilme neticesinden doğar...

Aklı, hikmete götürmeye yardımcı vasıtalardan biri olarak gören bir kültür zemini, rasyonalite ile vahyin karşısına dikilip aklı ilâhlaştırmaya çalışan sekülarist zihinlerce ayaklar altından kaydırılmaya çalışılmaktadır.

Psiko-sosyal mühendislik çalışmaları
ve agnostik tipoloji oluşturma gayretleri ile (en basitinden evrene dualistik bakan müşrik) aklı ve bilgiyi ilâhlaştırmış insan tipi oluşturmak, materyalist bakış için ana hedef...
☆☆☆
Pozitivist yaklaşımla rasyoyu bilmekle amaçlanan nedir ?

Rasyonel yaklaşımlarla bilgi ve bilmeyi hangi tahta oturtuyor insan ?

Bilgi ve bilme bir statü aracı yahut ticarî bir meta olarak mı talep ediliyor ?

Bu soru ve sorgulamalar çoğaltılabilir.

Hamur kazanının bir bileşeni olarak ontolojik bir temele dayalı bilgi/bilim üzerinde  (zıddiyetler üzerinden) mukayeseli bir tefekkür yoğurması
"ne için bilmeli" sorusuna uygun cevap arama çabalarına kapı açar, velev ki, evvel ve ahir birliğine vardırır.

O halde bilgi/bilme, hikmet zirvesinin temelinde olması gereken olmazsa olmazlardan bir bileşendir.

Şehâdet âleminin zahiri, batınının tastamam yahut (o an için) bir nebzecik yansıması değil ise nedir ?

Hikmet şuâları her an neşrolunmuyor mu ?

Gen denilen moleküler ultrastrüktürel yapı tamam da, içindeki sırlanmış fonksiyon ve karakter kadlamasına ne diyeceğiz...!

Buzu görüyorsa insan, (o an için göremediği) aslının su olduğunu inkâra mı yeltenecek...

Erimesine henüz daha şâhit olmadan, kara, buza, doluya, hatta buharına "su" diyebilmek irfânına ulaştıracak hikmet arayışı için bilme yolculuğuna çıkanlardan olabilme niyâzı ile vesselâm...
☆☆☆
Tefekkür anahtarını çevirip aklı çalıştırana "aşk" olsun...aklı hamal olup taşıyanlara ne diyelim...!

1 Temmuz 2019 Pazartesi

Hayvânât ve nebâtâtın lisânından....

Çakalların kol gezdiği yerde, tilkiler kırıntı hesabında...
☆☆☆
Kurtlar sofrasına göz dikmiş ayılar varken, çakallar sıra bekleyedursun...
☆☆☆
Develerin feryadı: Deve katarına kara merkebi rehber edenler utansın...
☆☆☆
Papağan az biraz kelime ezberlemiş insan oldum demiş...
☆☆☆
Azgın fil gün gelir kulağına girmiş karıncadan mutazarrır olur...
☆☆☆
Dünyayı titrettiğini düşüneni bir mikrop titretir de götürür...
☆☆☆
Zakkum çiçeği ardınca koşan için siyah çeleng siparişi verilmiş...
☆☆☆
Ey bal peşindeki ayı, arının zehir iğnesini unutma !
☆☆☆
Akrebi dost tutan kurbağa ilk fırsatta sokulur...
☆☆☆
Köpek balığının kırıntılarından beslenen küçük balık bilmez ki aç kalınca kendi de yem olacak...
☆☆☆
Yılanın ahmağı dilini çıkarır, itin ahmağı havlar...
☆☆☆
Sarı öküzün hükmü kasabı görene kadar sürer...
☆☆☆
Otları ezmeyi seven fil bilmezki isot mayasılı azdırır...
☆☆☆
Fino kendi it sürüsü önünden havlayarak koşar da, rakipler havlayınca arkaya kaçar...
☆☆☆
Gübre böceği gübre yığınını sırça köşk sanır...
☆☆☆
Hırlayan it kemiği görünce salya akıtır...
☆☆☆
Azgın boğa kırmızı örtüye saldırırken arkasındaki betona toslar...
☆☆☆
Sakin sığırı dört nal koşturmaya bir güvelek (kan emici sinek) yeter...
☆☆☆
Bataklık kenarında uyuyan hayvanın nefesi sivrisinekleri kendi başına üşüştürür...
☆☆☆
Şehvet düşkünü bazı böceklerin erkeği bedelini canı ile öder (çiftleşme sonrası dişi erkeğini öldürür ve yer)...
☆☆☆
Ceviz ağacı kıskançlığından olsa gerek altında ot bitirtmez...
☆☆☆
Gösterişli her ağacın meyvesi olmaz, kavağın odunundan ne yakacak, ne mobilya olur...
☆☆☆
Bağırsakta yaşayan bakteri, barsakta faydalı iken, başka tarafa bulaşırsa hastalık yapıcıdır...
☆☆☆
Kara dutun boyasını kendi yaprağı temizler...
☆☆☆
Ayı bu, kılçıklı balığı yer de kılçık boğazına takılınca öfkelenir...
☆☆☆
Fareyi kovalayan yılan leyleği görünce dilini yutar...
☆☆☆
Kelebek yavrusu (tırtıl) yedi gömlek (sert kitinden deri) değiştiridikten sonra kelebek olur, eski gömleği çıkarıp yenisini giyene dek kısa süreliğine çıplak kalır, bu esnada gizlenmezse yırtıcı (kuş ya da karınca)lara av olur...
☆☆☆
Kuyruğunu saklamışlar arasında isen ona göre davran...

Uçuk, kaçık, yumurtasız tavuk...

Uçuklarla kaçıklarla
İş tutmayız yol gitmeyiz
Toynak oynak köçeklerle
Bir olmaz yolumuz bizim

Perdesi dik olanlara
Zinhar eyvallah etmeyiz
Kibriyayı hiç sevmeyiz
Tevazumuz hak çün bizim

Fil zannındaki sineğe
Büyüteçle bakarız biz
Yeleli aslan olanı
Kurda kuşa yem etmeyiz

Hakkı bilir Hak söyleriz
Gönüllerde hak gözleriz
Görsek sahte olan keriz
Çömleğini hâk eyleriz

Üç kağıtçı dolmuş etraf
Dünyaları olmuş â'laf
Kırk taklacı öte dursun
Ahır ehline lâfımız

Karnımız tok lâfâzana
Fiiliyata bakarız
Yumurtasız gıdaklayan
Esnaf tavuk beslemeyiz

Hesaplı adım atanla
Âdem olmayan adamla
Darası ağır basanla
Yolumuz kesişmez bizim

Üç kuruşluk bilgisi yok
Kandırır bir cübbe ile
Nefsinden hiç haberi yok
Taşa tohum ekmeyiz biz

Kendi çalı kibri kavak
Çevrelemiş ne çok salak
Alkıştan beslenen bunak
Huysuzluğu hiç sevmeyiz