Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Eylül 2017 Cumartesi

Ulu erek; güneşi, güneşin battığı yerlere götürmek...

Ey genç; hatırlarmısın acaba arada, ceddin bozkırlardan vahalara yol aldılar binbir meşakkatle... yıllarca at sırtında. Belki de, çarıkları ile kızgın güneş altında yürüdüler, dur durak bilmeden...

Dinlendiler yorulunca kıl çadırlarda, uyudular geceleri kuru topraklarda...
Kuş tüyü yatakları da yoktu, italyan ayakkabıları da, ingiliz kumaşından poturları da...

Kırbalarında bir kaç damla su, torbalarında kuru bir ekmek, sırtlarında bir aba, bir bez gömlek, ellerinde kuru bir değnek...

Kanla canla yoğruldu vatan dediğin bu topraklar...
Yoksa sana vatan olurmuydu, cennetten bir parça olan rahatça gezip tozduğun bu diyarlar...

"Alp"lik genlerinde vardı, "Eren"lik gönüllerine nakşolunmuştu, mayaları irfan ile yoğrulmuştu.
Azıkları iman, hedefleri i'lâ-yı kelimetullah, kılavuzları Kur'an idi onların...
Çünkü rahle-i tedrisinde diz çökmüşlerdi hoca Ahmed Yesevi'nin...
Divan-ı Hikmet ile yoğruldular, "İnsan"la tanış-biliş oldular ve insana hizmeti nefislerinden âlâ tuttular...

Ufuklarındaki ulu erek; arkalarındaki güneşi, güneşin battığı yerlere götürmek...

Gittikleri her yere ikram ettiler; cesareti, sahaveti, muhabbeti, mahareti, adaleti, uhuvveti...ez-cümle güzel ahlâkı...fıtrata uygun model budur diyerek.
Çünkü onlar güzel ahlâkın timsali idiler...

"Vur Pençe-i Âlî'deki şemşîr aşkına"
diyerek vurdular zalime, kovdular uğursuzu, derdest ettiler hırsızı...

Gurebaya mekân, yolsuza yol, evsize ev, hastaya ilaç, dertlinin derdine ortak oldular...paylaştırdılar lokmayı, belki de aç kalarak !

Bektaş-ı veli yeniçeriye fütuhat için kabul olunmuş dua...
Bayram-ı veli sultanların gönüllerine taht ve islambola müjdeci idi...
Geyikli baba yürüdü geyikleriyle,
küfre gürz çalarken geyik sırtında idi....
Mevlâna gönüllere aşk tohumu saçtı...
Tapduk Emre "Yunus"uyla hikmeti konuşturdu...
Edebali "Osman"ıyla üç kıtayı buluşturdu...
Anadoluya can oldu horasan erenleri,
üç kıtaya huzur saçtı Yesevi'nin alperenleri...şan ve şöhret  nedir bilmeden, sessizce ve isimsizce...

Ey genç; hazıra konduğun yerlere, sıkıştığında vatanım demektesin
ve bunca nimeti şükürsüzce yemektesin.
Geçmiş zaman hikayeleri deyip gerçekleri kulak ardı etmektesin.

Sadece, "ben çağdaşım" demekle olmaz !
İlimden, teknikten, edebden ve gelenekten uzak, yeme-içme ve popüler kültürünle övünme derdindesin, oyun ve oynaşta gününü gün etmektesin.

Mirasyedi olduğunu belki unuttun amma, torunlarına hangi emaneti nasıl teslim edeceksin !

"İnsanlık" ölçü ise, onlar nerede imiş, bir bak, ya sen nerelerdesin !

Bari atana bir fatiha gönderebilseydin de, yine de atalardan miras vatanında mihnetsiz bir şekilde safanı sürseydin !