Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Aralık 2018 Cumartesi

Lakırdı edebiyatı…/Abdulkerim Erdem

Eskilerde var idi 
kahvehâneler…
Kıraat edilirdi kerevet başında
Baş köşede idi dedem,
seksen yaşında

Lakırdı eden de var idi 
orada,
muhabbet eden de…
Hemen çay ikrâm edilirdi,
yeni biri gelende.

Sınır belliydi, 
söz büyüğündü elbette…
Çözülürdü her bir kördüğüm 
O mekânda, sabır ile…

Şimdilerde rağbet
"internet (ve) cafe"lere…
Sohbet mi ? 
Ne gezer…klavye tıkırtısı çok. 
Çıt yok…
"Laf u güzaf" çok, 
gece yarılarına dek uyku yok…
Ne ikrâm var, ne ruh, 
ne de bir sınır;
ha bire yazılır yorum,
dolaşılır forum forum…

Klavyeşör entelijansiya
bir de 
dokunuverse kaleme…

Dünyalılar,
"Lakırdı edebiyatı lisansı" almaya, 
"kil u kal"e hademe olmaya çok hevesli bu çağda !

Hani kıraathâne gibi de değil ki…
karşıda kimseler yok…
Ekran ardındaki muhatab,
ruhsuz ve soyut...
Atış serbest, ahkâm mübah…

Neyse ki;
soyut akîller de lâzım, 
bu âlemde…

28 Aralık 2018 Cuma

Menâfî-i şahsiyye...

Menâfî-i şahsiyye, ağu dolu bir kâse
İfsâd olan vücûdu eder sanki bir laşe
Mest-î müdâm zehr olur, izzet ikbâl mahv olur
İnsanlık itibarı, zilletle hem hâl olur
Menâfi-i abid, Zü'l Celâl'in ikrâmından
Hasbî olan âdemin buy-î, gülistanından
İnsaniyyet; kişinin zühtü ve takvasından
Kâmilin lisânı bal, gönlü kevser ırmağından

26 Aralık 2018 Çarşamba

Firavunla tanış mısınız ?...

Sanma firavun sadece vardı fi tarihinde
Herkesin firavunu da vardır kendi içinde…

O devrin firavunu ilâhınızım dedi de
Zulmü ve kibri ile girmişdi şeytan emrine
Boğuldu küfrü ile inanmadı mucizeye
Ve de hazreti ulul azim Musa peygambere…

Sanma firavun sadece vardı fi tarihinde
Herkesin firavunu da vardır kendi içinde;
O günahı süslü gösterir menfaati cazip
"Ben"lik tasmasıyla seni ortalıkta gezdirir.

Sanma firavun sadece vardı fi tarihinde
Herkesin firavunu da vardır kendi içinde…
O secdeden uzak tutar felsefeyle yetin der
Aklı hesap kitapda, kendini sunak zanneder.

Sanma firavun sadece vardı fi tarihinde
Herkesin firavunu da vardır içinde…
Ha bire plânlar yapar ince ince tasarlar.
İşine gelmeyenleri uçurumdan yuvarlar,
Menfaati bitmediyse güzel taklalar atar.

Firavun Mısır'da ya ! Piramitler altında ya !
Firavunlar sadece Mısır'da yaşadı sanma
Herkesin firavunu varmış kendi içinde ya !
Firavn egolulara, vücûdlar piramid ya !
Firavunlar sadece Mısır'da yaşadı sanma, 
Herkesin firavunu varmış kendi içinde ya !
Nefse kancayı takan şeytanlaşmış biçimde ya…

Ego firavunlaşmışsa, Hakk'tan uzaklaşmışsa
Vicdanları köreltmişse, kalpler nasırlaşmışsa;
İşte o vakit yarılır asayla Kızıldeniz
Şüphesiz ki son demlerde sararır bet ve beniz.
Son pişmanlık fayda vermez, sığınma hiç, çaresiz

25 Aralık 2018 Salı

İlhâm sağanağı..

İlhâm mekânda değil…
Ruhunda.
Kapısı açık gönülden
giren mülhime esintisi
var ya !
İşte onunla gelen...

Kelimelere
Ruh giydirende,
Kanatlanan mânâ kartalı
Var ya !
Yedi kat göğün zirvesinde
Derûnî mânâ denizinde
İşte o…

Buram buram tarih
Leylâk leylâk bahçe
Ilgıt ılgıt yel
Yaşlı bir merhâmet
Masumiyet timsali çocuk
Var ya
Görene, duyana, hissedene
İşte ilhâm.

Kışın beyazı
Baharın yeşili
Yazın sıcağı
Sonbaharın renk cümbüşü..
İlhâm sağanağı…!
Görene…

Doğan bebek,
Patlayan tomurcuk,
Yaşlı bir göz,
Beli bükük ihtiyar,
Nasırlı bir el,
Omuzda bir tabut.
İşte nasihat, işte ilhâm !
Bilene…

24 Aralık 2018 Pazartesi

Ephemera ve tefekkür…

Düşünmek; iç âlemden (enfüsî) Allah'a giden yolu bulduran bir rehberdir.
Ancak bu rehberin kirli fikir ve düşüncelerden arî olması, çıkarcılık ve geçim aklının (akl-ı maaş) için olmaması gereklidir.

Yazılı kaynaklar ve sözlü kültür üzerinden bu güne nakledilen bilgiler, insanlık tarihinde bu doğrultuda düşünen şahsiyyetlerin hikmet ve hakîkat ehli olduklarını göstermiştir.

Meselâ Aristo, Eflatun, Tao, Konfiçyus, Goethe, Dostovyeski, Tolstoy gibi ecnebî düşünürlerden yahut Biruni, Gazali, Mevlanâ, Yunus, Hacı Bektaş, Hacı Bayram....Necip Fazıl gibi bize ait değerlerden serdedilen hikmetlere bu gözle bakınca aynı kaynaktan beslendiklerini görmek mümkündür. Kaynak ise tefekkür !
☆☆☆
Akl-ı maaş için düşünce üreten yahut fikir serdeden zevâtın ise kısacık ömürlerini, dolayısı ile düşünme yetilerini mirasyedilere bırakıp gidecekleri mal-mülk, para-pul-eşya, tarla-tapan, arsa-bina için harcadıklarını bugün kendi etrafına bakan herkes görebilir.

Ephemera
"İnsan"lığa hak ve hakîkat adına bir şeyler yapmak yahut gelecek kuşaklara aktarmak gibi bir dertleri olmayanların "Ephemera"(*)'dan bir farkı yoktur ve olamazda...
☆☆☆
Yem ve yemlik peşinde geçirilen bir ömrün sonunda varılacak nihâî hedef ise: "KARA TOPRAK".

Halbuki bu dünya, rahat ve istirahat yeri değildir. Hakkı ve hakîkatı arayıp bulma yeridir.
Buna erişmenin yolu "düşünmek/ tefekkür"den geçer.
☆☆☆
  • Akleden arar, arayan bulur, bilen söyle(ye)mez, söyleyenler bilmeyenlerdir.
  • İçerde bulunur, dışarda görülür.
  • Sonuçlar sebeplere göredir.
  • Sebep ve sonuca bakarken müsebbibi görmeyen yanlış algılar.
  • Algısı sebep perdesinin ötesine geçmeyen ise sığlıkta boğulur.
☆☆☆
Hiç olmazsa kişi bir saatini münzevi bir şekilde bu tarz (pozitif) düşünme için ayırsa, tefekkürün furkân için kendisine ikrâm edilmiş bir ni'met olduğunu fark etse…!
__________
(*)Ephemera: Bir gün ya da bir kaç saat ergin yaşayan kısa ömürlü böcek. Kısa ömürlü.

23 Aralık 2018 Pazar

Ölçü ve ömür denilen günlük...

Neye göre ölçer insan...
Ölçücünün ölçüsü ne ?

Ölçüyü koyan ölçecek…
Öğrendin mi, birimi ne ?

"İşte halep işte arşın,
Ya aşarsın ya biçersin !"

"Kırk katır mı, kırk satır mı ?"
Söyle, hangisin seçersin ?

"Taş yerinde ağır" gelsin
"Ağır ol batman gelesin"
diyenlerin ölçüsü ne,
araştır ki, öğrenesin !

Hesap-kitap, hendeseden
Riyaziyattan, selaseden
Hem de kerrat cetvelinden
Bî-haberin ölçüsü ne ?

Ölçüsü olmayan insan
Ölçü tanımayan nâlân…!
Nihaî gün geldiğinde
Ölçüleceğine inan !

Âlemlerdeki ölçüyü
Görmek için ölçü gerek…
Ömür denilen günlüğü
O kâtipler tutsa gerek…

22 Aralık 2018 Cumartesi

Hikmet karinesi..


Neyin peşindesin hâlen, nelerin derdindesin.
Unuttun mu baksana ! el Hakim'in mülkündesin...
Al sana hikmet, ey cehâlet abidesi.
Kitap da elçisi de el Hâkim'in karinesi...

18 Aralık 2018 Salı

Bürünmüş muhabbet ete tırnağa...

Bırak bir kenara
huzursuzluğu,
"Bir" liman ara bul 
sığınmak için.
Selâmet sahili 
hiç uzak değil,
değersiz dünyaya 
üzülmek niçin ?

Vakit ırmağına
bırak kendini.
Silkinsen yıkarsın,
yeis bendini.
Neş'e ve muhabbet 
arayıp durma.
Her ne arıyorsan
hepsi şu anda.

Dostluk ve kardeşlik,
benzer tarağa.
Bürünmüştür muhabbet,
ete tırnağa.
Gözünü diken;
ufka, uzağa.
Düşer de durur,
önündeki tuzağa

17 Aralık 2018 Pazartesi

Atipik "ego" (ben/nefs) sendromu…

Kartvizit...Hamili kart yakinimdir !

Dikkat !
Bu sendromları olan hastalık bulaşıcıdır, kötü sonuçlara yol açar !
☆☆☆
Ve "ben" !
Dünyayı 
çiftliğim gibi kullanırım
İnsanları kölem…
☆☆☆
Ve "ben" !
Yok ki benden daha
güzeli,
zekisi,
cini,
hini,
âlimi !
Hatta ve hatta zâlimi !

Ve "ben" !
Öyle bir hesap yaparım ki;
sineğe baksam
kaç miligram yağ çıkaracağımı 
bilirim.
Sinek bile şaşırır kalır !

Ve "ben" !
Herkesi öyle idare ederim ki !
İnsanın yüzüne güler, 
zamanı gelince
sırtından hançerlerim.

Ve "ben" !
Kimi zaman 
"Saftirik"e yatarım,
karşımdakine
kendi uyanıklıklarını
bir bir sergiletirim !

Ve "ben" !
Deve kuşunu görmeden
civciv mi veririm ha !

Ve "ben" !
Almadan vermem,
bire on yetmez
belki yüz…

Ve "ben" !
Omuzlara basarak gelirim.
Gelene kadarki sinsiliğimi,
"Ben" bile benden saklarım.
Hem memlekette salak mı yok,
Ya da saftirik !

Ve "ben" !
Köprü başındaki ayı var ya
o dayım olur.
Köprü sonundaysa,
burnundan zincirli
esir ayım…

Ve "ben" !
Nankörlük karakterimdir,
yalakalık brövemi,
üçkağıtçılık sertifikamı, 
sömürgecilik diplomamı
"Ego" köşemde sergilerim…

Ve "ben" !
Deve kuşunu çok severim.
Tehlike geçene kadar;
kafamı kuma gömer,
herkesten kendimi gizlerim…!

Ve "ben" !
İşime gelmeyeni duymam…
Çıkarım yoksa kıpıdamam.

Ve "ben" !
Köpeğe kemik,
kediye süt,
örümceğe de böcek verir,
sonra keyifle, 
hayvanâtın
hayvânlığını seyrederim !

Ve "ben" !
İstersem
evlâdı anaya düşman,
kuzuyu kurda yem ederim !

Ve "ben" !
Sinsiliğimle;
iç âlemimi 
hiç mi hiç göstermem...!

Ve "ben" !
Cüzdanı vicdana,
her hâl u kârda yeğlerim…

Ve "ben" !
İşime gelirse;
din bezirgânı,
ezan ve bayrak sevdalısı 
olduğuma herkesi inandırırım.

Ve "ben" !
Çıkarım için
millet ve memleket düşmanlarıyla
işbirliğine gider;
düşmanlığımı da, sinsice
alttan alta serdederim…

Ve "ben" !
Sadece "Ben"i bilir
"Ben"i söylerim…
"Ben"i takmayanı;
ya hayatımdan silerim
ya dünyadan…
☆☆☆
Ve sonunda;
bendeki "Ben"i görenler
Kimi zaman adıma firavun
ya da nemrut dediler…
Neron, frankeştayn ya da 
pinoşe…

Ve hiç de oynamayı istemediğim 
son sahnede:
Azrail'den yerim
ters kroşe…
Uzanırım çukura birseksen…
Bağdat'tan dönen yanlış hesapları
veremediğime yanarım…
☆☆☆
Meğer "Ben" üç günlük dünyaya
ne çok kanmışım, nasıl da aldanmışım !
Vakit mi ?
Çooook geç…!

15 Aralık 2018 Cumartesi

İnsan arıyor, "insan"..

İnsan arıyor, insan !
Kalabalıklarda…
İvazsız, garezsiz,
hesabsız kitapsız insan…

Dost arıyor insan !
Allah için dost…
et ve tırnak gibi,
koyunla kuzusu gibi...

Vefa arıyor insan !
Suya hasret çöl,
ilâca muhtaç
bî-çâre gibi...

Muhabbet arıyor insan !
Mevlânâ'daki Şems,
ışığa hasret karanlık,
güneşe bakan ay gibi…

Dolaşıyor insan !
Altında binlerce kefensiz yatan,
üstünde ilâhi aşkla dolaşılan.
Kutsal topraklarda  gibi...

Huzur arıyor insan !
Huzurdan alıkoyan
Vehimlere bulaşık insan.
Huzur arıyor,
Hızır'ın ikrâmı Ab-ı Hayat gibi.

4 Aralık 2018 Salı

Kasım: Altın sarısı onca yaprak...

Kasım… 
Hasta yatağı toprak 
İşte yatıyor binlerle 
altın sarısı yaprak 
Sonbahâr mı ? yaşlılar yurdu… 

Bir vedâ şarkısı tutturmuş rüzgâr 
Ve…hazin ve hicran dolu hışırtılar. 
Elem mevsimini yaşayan toprağa 
sararmış benizli yaprağa 
Çökmüş hüzün… 

Sanki hepsi ölüm yatağında 
va’de tamamlanacak da, 
soluk benizlilere 
okunacak minareden hışırtılı bir selâ… 

Hiç yakıştırılır mıydı yeşil yaprağa, 
Dönmek…geldiği kara toprağa ! 

Esen rüzgârlara kapılmayı, 
dans ederek yerlerde savrulmayı 
dalından takatsiz kalıp kopmayı 
sürüm sürüm sürünmeyi 
hak edecek ne vardı ? 

Gelinlik giymiş gençliği, 
değiştirdiği beyaz çiçekli giysiyi, 
yeşil yapraklarla arz-ı endam etmeyi; 
geçmiş zamanlara terketmeyi 
Hiç mi hiç istememişti ! 

İşte bu gün dalları çırıl çıplak, 
Çalı çırpı ve odunlara dönmüş, 
O selvi boylu ağaca dön bir bak. 

Bir aralık, 
Beyaz örtü altına terk olunacak 
Altın sarısı onca yaprak.

2 Aralık 2018 Pazar

Elma kurdu ve medeniyyet tasavvuru...

Medeniyyet, sadece modern ve mega yapıların inşâ ve ikâmesi, ithal teknolojinin günlük hayatta yaygın ve sık kullanılması, eşya-giyim-kuşamın modern/çağdaş olması ile değil somut ve soyutun at başı bütünlüğü ile teşekkül ve tezahür eder.

Nasılki insanın zenaata yaklaşımı, estetik ve san'at anlayışı ve alt yapısı, kültür ve değer yargıları, inanç kaynaklı insanî davranışları birbirinden bağımsız değil ve bir bütünden kaynaklanıyor...işte medeniyyette öyle bir bütündür, öyle algılanmalı ve öyle tasavvur edilmelidir.

O hâlde; insan özelinde, yahut toplumun-milletin genelindeki medeniyyet tasavvuru, eğer bu bütünlükçü yaklaşım yoksa, yahut var idiyse ve bozulmaya yüz tutmuşsa veya yok edilmişse; işte o zaman insan/toplum popüler-çağdaş-egemen medeniyyetlerin doğrudan etkilerine, istilâsına maruz kalacak veya açık hâle gelecektir, yahut gelmiştir.


Biliyoruzki, medeniyyet tepeden tırnağa insanın hayata bakış açısını belirleyen bir mefhumdur.
Ve adını da o medeniyyeti şekillendiren kültür köklerinden alır, "Türk-İslâm Medeniyyeti" gibi.

Medeniyyeti; insanın ahlâkî alt yapısı, zenaata yaklaşımı, san'at ve estetik değerler anlayışı, duyguları ve fikirleri, kültürü ve edebiyatı, eğitim ve öğretimi, ekonomiye bakışı ve ekonomik hedef ve beklentileri, iş ahlâkı, sosyal hayattaki gündelik yaklaşımları ve davranışları gibi (medeniyyet çorbasındaki) unsurlar oluşturur.

Medeniyyetle ilgili mefhum ilerlemeyi, ileri toplum olmayı çağrıştırıyor bize...
 "Mukaddime" yazarı İbn-i Haldun, milletlerin ilerlemesinin o milleti oluşturan insanların ahlâkî yöndeki gelişiminin ardından gerçekleşeceğini belirtir.

Eğer insanın, dolayısı ile milletin değer algılarında ve ahlâkî yapısında fark edilebilir bir gelişme oluyorsa, ancak bu durumda maddî gelişme tetiklenir.

Ne zamanki tarih sahnesinde bir  kavim ve millette güzel vasıflar, sağlam bir ahlâk anlayışı gelişmeye başlamışsa  o peryodu maddî ilerleme ve kalkınma takip etmiştir.

Ve, ne zamanki ilerlemiş bir toplumda ahlâkî bozunma başlamışsa, sahip oldukları maddî gelişmişlik bozunmayı, çürümeyi, kokuşmayı getirmiştir.

Medeniyyet inşâsında işin ehline verilmesi önemli...Kültürümüzde de "işi ehline vermek" diye bir kavram var....

"Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor! Allah’ın size yapılmasını tavsiye ettiği şey, mutlaka en güzeldir. Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.” (Nisa sûresi, 58)

Kimdir bu ehil ?
Değerler eğitimini ikmâl etmiş, işinin hakkını verecek bilgi-beceri-donanıma sahip, aklını ve zekâsını egosu için kullanmayan, adil, güzel ahlâk sahibi...olmalı değil mi ?

Ahî'lik denilen esnaf loncası; çıraklıktan ustalığa kadarki eğitim sürecinin takibi, her aşama geçişlerinde sınav heyetinin adayın hem zenaatına dair hem de ahlâkî ve insanî gelişimine daîr konularda yaptığı sınava göre olur verdiklerini biliyoruz. İşte ehliyet ve liyakat eğitimi ve değer yargısı oluşumu...maddî tarafı zenaatın öğrenilmesi ve işyeri açmaya giden süreç, manevî tarafı güzel ahlâk ve erdemin ikmali...

Buradan tek taraflı (maddî) ilerlemeye yeniden dönecek olursak;
gösterişli bir elma, içindeki elma kurduna ne kadar dayanabilir.
Kurtçuk, ilerleyen zaman diliminde gösterişli elma kabuğunu delik-deşik, içini de çürük-çarık hâle getirmez mi !

O hâlde bir toplumun-milletin ilerliyor olması, onu oluşturan insanların ve yukarıda ele alınan soyut değerlerindeki hassasiyetlerinin (somut olmayan kültürel değerler mirası da denilebilir) de maddî gelişmeye paralel olarak gelişmesine, ahlâkî hassasiyetlerinin artıyor olmasına göre değerlendirilir.

Eğer bütünlükçü/topyekün böyle bir gelişme varsa o toplum-millet- ilerliyor demektir, değilse...!
Hasıl-ı kelâm;
Medeniyyet "İşi ehil olanlara ver"erek inşâ, vermeyerek imhâ olur;
ehil olmayanların muktedir olduğu toplumda kargaşa, kaos, huzursuzluk artarken bu da toplumda gerilemeyi beraberinde getirir.

Medeniyyetin yolu, madde ve mana dünyalarını inşâ ve ihya etmekten geçer; temel ilkeleri ise: ehliyyet, liyakat, adalettir. Eğer hedef insanların mutluluğu ise...

İlmî, amelî, malî, ahlakî, fizikî bakımdan liyakat sahibi ehil insanlar ancak bu mânâda medeniyyet inşâsına katkı sağlar.

Elma kurdunu unutmamalı vesselâm...