Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Ocak 2022 Pazar

Kelime, kelâm ve mâ'nâ denizinden..


Adalet;
Hak edene müstehâkını vermektir, aksi zulüm ve adaletsizliktir...
Eşitlik;
Benzerler ve aynılar arasında fark gözetmemektir, gül ile gübreye aynı yaklaşmak eşitlik değildir...
Hak;
Emeğin karşılığıdır...
Haksızlık;
Emek ve gayreti görmezlikten gelmek, üzerini örtmektir...
Edeb;
Âlemlerdeki ölçüyü bilmek, görmek, buna göre davranmak ve ölçüde hata yapmamaktır...
Sevgi;
Ego beklentisinden arınmış ve menfaatden ari bir şekilde kalbî muhabbet duymaktır...
Saygı;
Özün özüne...mâ'nâya...mahiyete olan ihtiram.
Hikmet;
İlim ve irfân ile derunî bakış, basiretli, firasetli görüş ile müdrik olunan sırlanmış tezâhür...
Hakikât;
Fenânın muvakkat, Bekânın mütemadi ve nâmütenahi olmasının idrâki...özün özünü Hakk-al yakîn duyumsamak...
Dünya;
Mihmanperver olan mihmandar-ı Kerim'in mülkü...
İnsan;
Beden bineğinde yolcu/sürücü, Mihmandar-ı Kerim'in mülkünde  misafir...
Dost;
A L L A H...(*)
_________
Bakara sûresi, 107: "Yine bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de yardımcı vardır."

28 Ocak 2022 Cuma

Mahbüb-ül-kulûb


Dünya,
Gafil habıgâhı
Şeytanlar
Üslenir mi
Bu günâhı
Zanlar;
Şeytani fikirler tuzağı
Bilesin ki
Bir zulmet karargâhı
Zalimlerin;
Gergefi, çarkı
Dokur durur çok vakit
Çokca mazlum ahı
Kimdir O !
"İnsan"ın sarrafı
Ab-ı hayatın sunağı
Nerede
Ezel ebed seyrangâhı
Tırman
Seyir tepesine
Er kalbinin zirvesine
Yakin
Eşiğe varmakda
Hiçlik fenâ kapısında
Sücud eyle tapısında
Bir karış mesafe
Akıldan kalbe
Eriş de
Sebât eyle
Dal
Ziyâretgâhı seyre
Yaklaş
Mahbüb-ül-kulûbe

26 Ocak 2022 Çarşamba

Anar ömrümce gönül...



Doğan güneş
Gurub vakti
Batan ay
Kayan yıldız
Hatırlatıyor Seni

Yağan kar
Eriyen buz
Su buharı
Düşen çiğ
Bilmez mi Seni

Düşen yaprak
Kurumuş toprak
Solan çiçek
Uçan kelebek
Hep anar Seni
★★★
Bir rüzgar esintisinde
Bir şarkının nağmelerinde
Kuş cıvıltısında
Yaprak hışırtısında
Duyuyorum Seni

Dalgaların çırpınışında
Goncanın açılışında
Yavrunun saflığında
Karın beyazlığında
Görüyorum Seni

Yağmur damlalarında
Kumsalın tanelerinde
Meyve çekirdeğinde
Güneşin hareketinde
İzliyorum Seni
★★★
Dünya ve ukbada
Beden ve ruhda
Akıl ve gönülde
Hayal ve rüyada
Bulurum Seni

Bir ömür boyunca
Anarım Seni...

23 Ocak 2022 Pazar

İflas, ifsad, islah ahlâkı...


-İnsanın gayesi nedir, ne olmalı, yahut ne olmamalı ?
-Hükümranlığını çevreye, canlılara karşı nasıl kullanıyor, yahut kullanmalı ?
-Ölçüsü ne ?
★★★
Gailesi olmalı insanın...
Gayesiz olanın gailesi olmaz...boşlukta olanın yolu ya iflasa ya ifsada çıkar...
Hayat boşluk kabul etmez. Hayat bir amaca hizmet etmek üzere tahsislidir âdeme ve sair yaratılmışlara...

Âlemde her ne form varsa her biri farklı bir boyut ve enerji seviyesinde hayat sahibidir.

Tabi yüklenen anlam ve bakış açısına göre hayata dair söylenecek çok şey var...

Hayat bir kodlama, bir enerji formu olarak; elementlerde, bitki ve hayvanlarda farklı tezahürlere sahiptir.

Her bir elementin kendine özgü fiziko-kimyasal özelliği, davranışı, reaksiyon kinetiği var. Soymetaller, mesela altın diğer elementlerle reaksiyona asla girmezken,  en reaktif element ise flordur... flor; argon, neon ve helyum hariç tüm elementlerle tepkimeye girer.
Her elementin bir görevi olduğunu, bir amaca hizmet ettiğini yeryüzünde gözlemliyoruz.

Mesela; Oksijen hidrojenle yanyana gelince suyun oluşumunda rol alırken, atmosferdeki ve sudaki gaz formu ile solunum gazı olarak görev üstlenir. Organik maddelerin yapısında olunca ise protein karbohidrat, lipit ve nükleik  asitlerin oluşumuna katkı sağlayan bir element olarak işlev görür. 

Evrende, yeryüzünde, vücutta her bir şey kendine tanımlı sınırların dışına çıkmaz, çıkamaz...dünya kendi etrafında ve güneş etrafındaki yörüngede hızını değiştirmeden hareket halinde...atom ve moleküllerin öz davranışlarının dışına çıkması mümkün değil...bitkiler, hayvanlar ekosistemde belirli yetenekleri çerçevesinde görevlerini yaparak hayatlarını sürdürürler.

Ya insan...o kendine verilmiş yetenek ve akletme melekesi ile adeta yeryüzünün tek hükmedicisi gibi davranabiliyor, koca cüsseli fillere bile hükmediyor...

İnsan; yeteneğini islah edebilmek, müsbet ahlâk üzere yaşamak için de kullanabilir, ifsad da edebilir, taş üstünde taş bırakmamacasına yakıp yıkabilir de...
★★★
Unutulmaması gereken ilke şu:

Gaye; çevreye, canlılara ve kendine karşı iyi niyetli olmak ve müsbet işlerle uğraşmak olursa bu yeryüzünün islahı, toplumların huzur ve sükûnunu ardınca getirir.

Gayesiz olanın gailesi olmaz...

Meşguliyeti olmayanı, kötü ve olumsuz düşüncelerin işgal edeceğini ise asla unutmamalı !
Bu ise ruhsal iflası veya ifsadı körükler, isyan ahlâkına yol açar...

22 Ocak 2022 Cumartesi

Yâr-ı güzin...revnak-ı Cemâl

Vasl-ı dildâr ola, bülbül-i şeydâ, âşık-ı müştak, 
Nasib-i Hak: âşık-ı nâlân, âşık-ı didar-ı pâk
★★★
 Yâr-ı güzin gönüllerde, ol  revnak-ı Cemâl hem de
Muazzeb olmaya âlem, isâbet-i Celâl ile 
★★★
İzʿân  bırakmazki serde bir ömür eylerse cünûn
 Mîzân tartınca hayreti, idrak fenâ, gönül masûn
★★★
Nârdan nûra yürüyenler, olur hakikât seyyâhı
Hikmet ile yoğrulanlar, terennüm eder yegâhı
★★★
Gönülden gönüle varır, hem ol gönüller sultânı
Kabuktan öze yol alır, olanlar Hakkın abdalı

20 Ocak 2022 Perşembe

At Pazarlığı, Kayıkçı Kavgası, İp Cambazı...


AT PAZARLIĞI

At almak için at pazarına gidenin cebinde bol parası vardır, at pazarında bir atı gözüne kestirip çekişmeli pazarlıklar yaparken, pazarlık uzar da uzar, pazarlık yapanların çevresine gşderek daha çok kalabalık birikir, “para önemli değil, ata bak sen…” muhabbetleri edilir…

At pazarlığında araya bir ara bulucu (!) At Cambazı da girer tabi... Pazarlık uzar da uzar, kalabalık giderek artar...İknâ kabiliyeti yüksek, sempatik ve taklacı, çenesi kuvvetli kıvrak zekâlı at cambazı hem piyasayı kızıştırır, hem alıcı ve satıcıya dönük tavsiyelerde bulunur..."bu at kaçmaz, ederinden ucuz" der birine, ötekine "bu adam gerçek müşteri, bu fiyat iyi..." gibi sözler ile yeteneklerini ortaya koyar....
Sonunda uzun uzadıya pazarlık biter, alım satım gerçekleşecekken, tam da ederinin çok üstünde fiyata at satılmışken alıcı elini cebine atar...cüzdan yok !
Hırsızı, tırnakçısı, tantanacısı marifeti ile alıcı cebindeki paradan da olur, attan da olur...el ve avuçta olanı kaybederek at pazarında soyulmuş soğana  dönmüş olarak pazardan ayrılır…



KAYIKÇI KAVGASI

Eski İstanbul’da boğazın iki yakası arasında kayıkçılar yolcu taşır…müşteri beklerken kendi aralarında kayıkçılar sıkça kavgaya tutuşur göstermelik/sahte kavga ederlermiş.

Bu kavgalar esnasında bağırış çağırışlar içerisinde kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş. Kavgayı seyir için gelen kalabalıktaki bazı insanlar kafalarına kürek darbesi alırmış. Bu kavgalarda kavgaya tutuşanlar ise hiç darbe almazlarmış !

Aynı kavgalar bazen su üzerinde kayıktan kayığa da yapılır, kürek itiş-kakışı sırasında kayık sağa sola sallanır, ancak kazanan ya da kaybeden taraf olmazmış.

Kavga izlemeyi sevenlerin o kalabalıkta kafalarına yediği dayaklar yanlarına kâr kalır, cüzdan ve paralarını hırsızlara kaptırdıklarını ise sonradan fark ederlermiş ...

Sonraları bu göstermelik kavgaları tantanacılar karada da yaparak halkı oyalarken soymaya devam eder olmuşlar...

      Fotoğraf: Sinan Genim arşivinden(*)

CAMBAZA BAK

Bir zamanlar halka açık meydanlarda yerden yüksek bir konuma ip gerilir, cambaz elinde denge çubuğu ile ipin asılı olduğu bir uçtan diğerine yürür...öyleki bazen izleyicilerin yüreğini ağzına getirecek akrobatik hareketler yapar. 

Hatta cambazların bazen hırsızlarla iş birliği yaptığı da olurmuş. 

İzleyicinin pür dikkat ip cambazını izlemesi sırasında bir nevi hipnoz olmuş hâlleri yankesici, tırnakçı hırsızlar için elverişli bir ortam oluşturur, hırsızlar seyircilerin ceplerini rahatça boşaltırlarmış. 

Cambaz ipten inip illüzyon bittiğinde seyirciler hırsızlara yem olduklarının farkına o vakit varırlarmış...


Bugün toplumlarda at pazarlığı yapanları, kayıkçı kavgalarını, ip cambazlarını büyük kalabalıklar izlerken kıymetli vakitler heba olmakta, seyirciler el ve avuçtakinden, cüzdanlarından olmakta, kalabalıklar taraf tutmaya itilmekte, zihinler bulandırılmaktadır, değil mi ?
★★★
Göstermelik kavga ve pazarlık tarafları bir yandan reklam yapma, seyirciyi artırma, taraftar bulma peşindedirler, öte taraftan da seyre gelenlerin cüzdanları, vicdanları tırnaklanıp tırtıklanmakta, akılları kiralanmakta...

Ey azîzan;
Biz biz olalım, kayıkçı kavgasını seyre dalmayalım, at pazarlığı yapmaya kalkmayalım ve cambaza baka kalmayalım...vicdanımızı cambazın kontrolüne bırakmayalım, aklımızı kiraya vermeyelim... 
__________
(*)https://www.osmanliistanbulu.org

17 Ocak 2022 Pazartesi

Mânîler: Tavus gibi kabarır...

Hınzırcadır duruşu
Hesab eder kuruşu
Riyâkârdır soruşu
Sanki muhabbet kuşu
Fırdola gibi döner
Dili hep yalan söyler
Yağlı kuyruk peşinde
Ömrünü feda eyler
Tavus gibi kabarır
Kibir ile dolanır
Yılan gibi kıvrılır
Zehirlenenler tanır
Körle yatar şaş kalkar
Biri ikiyle çarpar
Helale haram katar
Hınzırı çiğ çiğ yutar
Bala katılı zehir
Özü ateşten nehir
Tatlı dilli pek mahir
Çarpılan eder kahir
Çalıp çırpmayı sever
Haramı iştahla yer
Minareler çalmaya
Cepte kılıfla gezer
Kılı kırk yarar durur
Allem gullem mesleği
Kırk kapıdan kovulur
İblistir zembereği

16 Ocak 2022 Pazar

Behlül Dânâ'dan kıssalar...

Bir zaman Bağdât'ta fiyatlar çok yükselmişti. Hayat pahalılığı çekilmez bir hâl aldı. Ahaliden birisi gelerek;

-"Ey Behlül! Müslümanların ve bütün insanların hattâ hayvanların rahatlaması için Allahü teâlâya duâ etmez misin?" dedi.

O şöyle cevap verdi:

-"Allahü teâlâya yemin ederim ki, ben bu işe karışmam. Eğer bir buğday tânesi bir dinar olsa, bize emrettiği gibi Allahü teâlâya ibâdet etsek, O bize vâdettiği gibi rızkımızı verir." 

Sonra ellerini birbirine vurarak; 

-"Ey dünyâyı ve süslerini toplayan, gözleri uykudan lezzet almayan kimse, nefsinle uğraşıp âhirete bir tedârik yapmadın, kıyâmet gününde Allahü teâlâya ne cevap vereceksin?" dedi.
★★★
Hârûn Reşîd bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken;

-"Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış." dedi.

Bunun üzerine Behlül;

-"Müsâde ederseniz bir danışayım." dedi.

Harun Reşid;

-"Kime danışacaksın, kimsen yok ki?" diye cevap verdi.

Behlül de; 
-"Ben danışacağım yeri biliyorum." dedi ve oradan ayrıldı.

Hârûn Reşîd arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. 

Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halîfeye bildirmişlerdi. Behlül huzûra girince, Hârûn Reşîd ona;

-"Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevâbı." dedi.

Behlül;

-"Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil." dedi.

Harun Reşid heybetle;

-"Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu." dedi.

Behlül de;

-"Doğru söylüyorsun ben de onlara danıştım. Onlar bana cevap verdiler ve;

"Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma." dediler. 

Bu sözlerdeki ince mânâları anlayan Hârûn Reşîd: 

-"Haklısın." deyip düşüncelere daldı.
★★★
Behlül Dânâ'nın Hârûn Reşîd'e bir nasîhati de şöyle;

"Ey Hârûn Reşîd ! Yer içinde, yer üzerinde ve göklerde çok olan nedir ?" diye sordu.

Hârûn Reşîd;

"Bunu bilmeyecek ne var ? Yer içinde ölüler, yer üzerinde hayvanlar ve bitkiler, gökte ise meleklerdir." dedi.

Behlül; "Değil." dedi.

Harun Reşid;

"Nedir?" deyince,

Behlül Dânâ;

"Ey Harun Reşid ! Yer içinde çok olan ölülerin pişmanlıkları, yer üzerinde insanların hırs ve tamahı, gökte ise âdil hükümdarların sevaplarıdır." buyurdu.

Bu sözler üzerine Hârûn Reşîd ağlamaya başladı.

8 Ocak 2022 Cumartesi

Cahil, bilge, ahmak...

Bilge bir kişi parmağıyla gökyüzünü, ayı, yıldızları işaret ederek cahile: bak, demiş...astronomiden yola çıkarak hikmetli şeyler anlatacak... Cahil işaret edilene değil işaret parmağına bakakalınca, işte cahilin ufku bu, parmağın bittiği yere kadarmış  diye söylenir...
★★★
Cehaletin de çeşitleri var. "Bilmez ancak bilmediği bilir";  "Bilmez ancak bilmediğini de bilmez"; "Bilmez, bilmediğini de bilmez, bilgiçlik taslar, iddiacıdır, bilmediğini kabullenmez, yanlışının ateşli savunucusudur"...bilip de bildiğini bilmeyenler de var ki, onlar uykuda olanlar...bildiğini bilen tevazu ehline ise diyecek söz yok !
★★★
Hafız-ı Şirazi'ye devrin hükümdarı:
-"Kitabının başında beni methet" der
Hafız-ı Şirazi:
-"Ben zalimleri methetmem." deyince hükümdar Hafız-ı Şirazi'yi hapse attırır.
Hafız hapishanede her gün mahkumlarla sohbet eder...
Mahkumlardan birinin her gün sohbet esnasında ağlaması, dikkatini çeker. Ağlayan mahkuma:
-"Seni ağlatan nedir, Allah korkusu mu, Allah sevgisi mi, kul hakkı mı, günahlarının çokluğu mu?"
Mahkum:-"Benim bir keçim vardı. Senin sakalın aynen onun sakalına benziyor. Seni görünce onu hatırlıyor ve kendimi tutamayıp, ağlıyorum." diye cevap verince, Hafız-ı Şirazi:
-" Böyle cahilin yanında durmaktansa, öyle zalimi methetmek daha evladır." der.
★★★
Konu ile ilgili Mesnevi'de Hz. Mevlana tarafından kaleme alınmış bir hikâye:
Adamın biri bir gün Hz. İsa'nın hızla dağa doğru kaçtığını görür ve ardından seslenir:
-"Ardında kimseyi görmüyorum, kimden kaçıyorsun ?"
Hz. İsa cevap vermez koşmaya devam eder...
Adam iyice meraklanmıştır, o da Hz. İsa'nın ardınca koşmaya başlar:
-"Allah rızası için söyle, Senin gibi korunmuş bir insanı bu kadar korkutan şey ne olabilir, kimden kaçıyorsun ?"
Hz. İsa:
-"Ahmaktan kaçıyorum."
Adam:
-"Sen kutlu nefesinle körleri ve sağırları iyileştiren, ölüleri dirilten İsa değil misin ?...Çamurdan kuşlar bile senin elinde can bulup uçarken bir ahmaktan niçin kaçarsın !"
Hz. İsa:-"Bu söylediklerin doğru. Okuduğum ism-i azam duası ile körlerin gözü açılır, sağıra tesir eder, ölüleri de diriltir. Öyleki dağ bile parçalanır. Ama ahmağa yüz binlerce defa okuduysam da ne çare. "
Adam:
-"Niçin ahmağa tesir etmiyor ?"
Hz.İsa:
-"Çünkü ahmaklık Hakk'ın bir kahrıdır. Diğer bütün hastalıklar ise kahır değildir, bir iptiladır, imtihandır. Ezelde vurulmuş olan mühre çare eli ulaşmaz."der.
★★★
İmam Gazali: “Cahillerle tartışmaya girmeyin, çünkü ben denedim hiç başarılı olamadım” der.
★★★
Rabbimiz buyurur:“Rahman'ın kulları, yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. Cahiller kendilerine laf attıklarında ise 'Selâm!' deyip geçerler.”(Furkan sûresi, 63)

6 Ocak 2022 Perşembe

Nizâm-ı âlem...


Bir değil, beş değil,
Onbeş değil
Kırkbin kerre kırk yıl hiç değil
Nâmütenâhi
Yeri göğü dolduran
Evvelin evveli
Ahirin ahirini,
bilir misin...?
★★★
Bilmez misin ?
Kökü gönülde
Dalları gönül semâsında olanı...
Gönül bahçesinin
Gül kokulu ilâhî lütfunu...
Ve tende can olanı...
Hayalde açan goncayı
Yanından geçen simayı
Ve vücud ikliminde
Esen sabayı
Gönül bahçesinin
bülbülünü...
★★★
İlkbaharda açan çiçek
Kalp aynasında simli bir direk
Sonsuzluğa özet
Deryâda katre
Kalpteki mutlak gerçek
Ve vücûd ikliminde
Sultan...
Kim/Ne ?
★★★
Var mıymış ?
Her an koklanan ıtır
Her nefes solunan hayat
Derûnda saklı bir huzur
Yoklanamaz Var
Ve evrene
sükûnet bahşeden...
★★★
Nizâm-ı âlemi kuran,
kuralını koyan
Haddini belirleyen var...
★★★
"Haddini bilmek gibi irfân olmaz"

1 Ocak 2022 Cumartesi

Fârâbi, Türk Mûsıkîsi, Dârüşşifâ, Tedavi-Terapi...

Fârâbi (870 - 950)
Şair Bakî, güzel seslinin gök kubbe altında bırakacağı hoş bir sadâ’dan öte elde bir şey kalmayacağını, bir şiirindeki beyitte ne de hoş ifâde eder:

“Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”

Kelâm-ı Kibâr için derler ki: "Kelâmın kibârı, kibârın kelâmıdır..."

Fâtır sûresi 10. âyette Rabbimiz buyurur: "Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar."

Medeniyyetimizde hoş sadâ ve güzel söz övülmüş, kötü söz ve çirkin ses de yerilmiştir. Bu cümleden olmak üzere milletin hayatiyyetinde mûsıkîmizin; kültürümüzü yaşama, yaşatma ve gelecek nesillere aktarmada çok mühim bir rolü vardır.

Mûsıkîmiz, coşkun duygularımızı, geleneklerimizi, san’atımızı, estetik anlayışımızı, edebiyatımızı ve maneviyatımızı ifade eden kültürümüzün en önemli taşıyıcıları ve  en önemli unsurları arasında yer alır.

Mûsıkîmiz; klasik Türk müziği, Türk San’at Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Tasavvuf Müziği gibi isimler verilse de, aynı kökten beslenen dalların meyveleri olarak hayatımızda yer almaktadır.

Senfonik dokunuşlar - Kar Tanem. Göksel Baktagir:

Türk topluluklarında kopuz ile türkü söylemek geleneği zamanla ozanlar, aşıklar eli ile bugünlere ulaşmıştır. Bağlama, divan sazı, cüra gibi isimler alan enstrümanlar kullanılarak icrâ edilen halk müziğimiz çok zengin eserlere sahiptir. 

Senfonik Müzik -Allı turnam bizim ele...

Yine aynı şekilde tambur(a) ile şarkıların icrâsı Türk sanat müziğinin temel taşlarından olmuştur.

Türk müzik tarihinde müzik nazariyatına dair ilk önemli çalışmayı yapan ünlü Türk bilgini ve filozofu Fârâbî, Türk sanat müziği ses sistemimizi Horasan tamburu üzerinde ikame etmiştir. Fârâbî konuya dair Kitâb el-Ağânî, Kitâbu’l-Îkâ‘ât , Kitabu İhsâ’ el-Îkâ‘ât, Kitâbu’l-Mûsikî el-Kebîr ve Kitâbu İhsâ ul-Ulûm gibi önemli eserler kaleme almıştır.

Kitâb el-Ağânî adlı eserinde Fârâbî, şarkı seslendirmenin tavır ve kaideleri ile, ses aralıkları ritim ve usule dair bilgiler vermiştir.

Besteleri de olan Fârâbî’nin aynı zamanda bir icrâcı olarak iyi derecede Ud çaldığı, icrâsı ile dinleyicilerinde neş’e, hüzün gibi hâlet-i ruhiyye oluşturduğu, hatta bu icrâ sonunda dargınları barıştırdığı, dile getirilir.

Fârâbî, “Kitâbu’l-Mûsikî el-Kebîr” isimli eserinde mûsikî âletlerinden horasan tamburu hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir.

Yine ünlü filozof Fârâbî, Türk müziği makamlarının hastalıklara etkilerini ve günün vaktine göre ruha nasıl etki ettiklerini de izah etmiştir.

İbni Sina'dan Farabi'ye, Selçuklulardan Osmanlılara kadar uzanan müzik ile terapi anlayışı, fiziksel ve ruhsal hastalıkların tedavisinde başarılI bir şekilde uygulanmıştır.

Bu tedavi merkezlerinden birisi Edirne Sultan II.Bayezid Külliyesidir. 1488 yılında Edirne'de Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmış olan külliyenin içinde dârüşşifâ ve tıp medresesi bulunmaktadır. 
Döneminin en önemli, sağlık, sosyal, eğitim ve dini kurumlarından biri olan külliye; hastane, tıp medresesi, cami, misafirhane, imaret, hamam ve köprü gibi çok sayıda birimden oluşur. 
Külliyenin şifahanesinde (Dârüşşifâ)
hastalar tedavi edilir, medresesinde öğrenciler yetiştirilir, camisinde ibadet edilir,  tabhanesinde misafirler ağırlanır, aşhanesinde ise fakir fukara doyurulur...

Dârüşşifâda, uzun yıllar dertlilere deva olunur, sonraki yıllarda, sadece akıl ve ruh hastalarının tedavi edildiği bir merkeze dönüşür. 

Bu hastanenin en büyük özelliği, tedavide; dönemin hekimlik bilgilerinin yanı sıra mûsıkî, su sesi ve güzel kokuların kullanılmış olmasıdır. Mûsıkînin ve su sesinin huzur verici tınıları taş duvarlarda yankılanarak hastalara şifa dağıtılır. 
On kişiden oluşan hanende ve sazende topluluğu, haftanın üç günü müzik sahnesinde yerini alır, her hastalığa göre farklı makam çalıp söylerler...
Örneğin, havale ve felç rahatsızlıklarında Rast, sinirli kişilere Irak, baş ağrısı için Rehavi, kalp hastalıkları için Zengule, zihni açıp zekâyı arttırmak için ise İsfahan makamı çalınır...

Bu terapi-tedavi anlayışı ve yaklaşımı çerçevesinde, bazı Türk mûsıkîsi makamlarının insan üzerinde fiziki, psikolojik, duygusal etkileri ile ilgili derlenen bilgiler ve bu makamlarla ilgili örnek eser kayıtları şöyle:

Acemaşiran makamı: Kemiklere ve beyne etkilidir. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır. Lezzet verir, gevşemeye yardımcı olur.

Acemaşiran Peşrev:

Buselik Makamı: Kuşluk vaktinde ve öğleden sonra ( ikindi ) zamanı etkisi fazladır. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. Kuvvet ve barış duygusu verir. Akıl hastalıklarına etkili olduğu belirtilir. İnsana kudret verir

Buselik Peşrev:

Büzürk makamı: Kulunça ve beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli rahatsızlıklara yararlıdır. Güç kazandırır. Boyun, boğaz, göğüs, ciğer, kalp ve yan böğür (basen) üzerinde etkilidir. Cesaret verir, yatsıdan sonra etkilidir.

Büzürk Peşrev:

Hicaz makamı: Kemik, beyin ve çocuk hastalıklarını tedavi edici etkisi vardır. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir. İnsana tevazu (alçakgönüllülük) verir, ikindi vakti etkilidir.

Hicaz Peşrev :


Hüseyni makamı: Güzellik, iyilik, duygularını canlandırır, sükunet ve rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer, kalp hastalıkları üzerine etkilidir. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Sol omuza etkilidir. Sabahleyin etkilidir.

Hüseyni Saz Eseri:

Irak makamı: Kuşluk ve ikindi vakti etkilidir. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol ve ellere etkilidir. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir. Korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastalıkları tedavi edici etkisi vardır. Akşam üstü etkilidir.

Irak Peşrev:

Isfahan makamı: Ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek üzerinde etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır. İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir, gün batarken etkilidir.

Isfahan Peşrevi:

Neva makamı: Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir. İnsana lezzet ve ferahlık verir, akşam vakti etkilidir.

Neva Peşrev

Nihavend makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. Öğleden sonra ( ikindi ) zamanı etkisi fazladır.

Nihavend Peşrev

Rast makamı: Kemik ve beyine etkilidir. Fazla uyumayı engeller. Nabzın yükselmesine yardımcı olur. Bünyede oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyi gelir. İnsana safa (neşe-huzur) verir, güneş iki mızrak boyu yükselmişken etkilidir.

Rast Saz Semaisi

Rehavi makamı: Sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, akıl hastalıklarına, göğüs, mide ve yan böğür için faydalıdır.
Doğuma yardımcı olur.  İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir, sabah vaktinde etkilidir.

Rehavi Peşrev

Saba Makamı: İnsana kuvvet, şecaat, cesaret ve rahatlık verir. Seher vaktinde daha etkilidir.

Saba Peşrev

Segâh makamı: Şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur.

Segâh Peşrev

Uşşak makamı: Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Ayak ağrılarına faydalıdır.

Uşşak Peşrev

Zengüle makamı: Kalça eklemleri, bacak kalp hastalıkları, menenjit ve beyin hastalıklarına etkilidir. Hicaz makamından ayrılarak oluşmuştur. Hayal âlemini geliştirir, uyku ve masal duygusu verir. Gün batımından sonra etkilidir.

Zengüle (Çargâh) Peşrev

Zirefkend makamı: Uyku zamanı etkilidir. Sırt, mafsal ve kulunca ağrılarına faydalıdır. Kalp, ciğer, göğüs, kalça ve sağ omuza etkilidir. Meclisin neşesini arttırır, derin duygu hissi verir.

Zirefkend Peşrev

Pentatonik melodiler: Bu müzik asya kökenli Türk mûsıkîsinin en önemli ve karakteristik özelliğidir. Kendine güven ve kararlılık verir, rahatlık sağlar. Çocuklara, 9-10 yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi önerilir.


Fârâbi’nin bahsedilen eserleri yanında 10. yüzyıl mûsıkî üstâdlarından olan Abdülkadir Meragî tarafından kayıt altına alınan eserlerin notları da, bugün bilebildiğimiz en eski kayıtlar arasında yer almaktadır.

Takib eden devirlerde Türk mûsıkîsi, gerek san’atsal ve gerekse bilimsel gelişmeler ışığında gelişimini sürdürerek gönül telimizi titreten, bizleri derûnî iç âleme yönelten bir çok makamın tezahürü olarak gelişimini sürdürmüştür.

Bugün 600’e yakın sayıda makamın olduğunu, ancak eserleri icrâ edilenlerin sayısının bunun en çok üçte biri kadar olduğu, bunlardan da 40-50 makamda yeni besteler yapıldığı ve genellikle bu çerçevede eserlerin icrâ edildiği ifâde ediliyor.

Millî ve manevî kültürel vasıtalarımız olarak edebiyat, san'at, mûsıkî kökü derinlerde olan medeniyyetimizin önemli unsurlarıdır.

Fârâbi, Abdulkadir Meraği, Dede Efendi, Mustafa Itrî Efendi, Hacı Ârif bey, Tanburî Cemil Bey, Sadettin Kaynak, Prof.Dr. Alaeddin Yavaşça'ya kadar bir çok bestekârımız millî zevkimizi ortaya koyan eserleriyle bugüne kadar bu değerlerimizi yaşatmış ve taşımışlardır.

Yahya Kemâl Beyatlı merhûmun sözleri ile bahsi hitâma erdirelim:

“Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.”

"İçimde dalgalı Tekbir’i en güzel dinin; 
 Zaman zaman da “Neva-Kar’ı” doğsun, Itrî’nin."

Buhurîzade Mustafa Efendi (Itrî)'nin Segâh Tekbiri: 

Buhurîzade Mustafa Efendi (Itrî)'nin Neva Kârı:

Nağmelerin ve hoş sadânın mûsıkîşinâs gönüllere sürûr ve cilâ, kalplere şifâ olması niyâzı ile...

__________________________________ 

Kaynakça:
http://www.edirne.gov.tr/sultan-ii-bayezid-kulliyesi-saglik-muzesi
 http://isamveri.org/pdfdrg/D00038/2014_19/2014_9_KOLUKIRIKK.pdf
https://tumata.com/muzik-terapi/turk-muzigi-makamlari-ve-etkileri/ http://muzikdersinotlari.blogspot.com/2014_02_01_archive.html

İnsan, âlem, azazil...

Âlemleri "insan" ile "O" tenvir eyler
Âdem ki mahluklar içinde bir ve tek cevher
Hayat ki canlıdan canlıya gezer
Onsekizbin Âlemi Âdem seyr eyler

Bir aynaymış insan insana ayna
Sırrı dökülmüşü aynadan sayma
Sırlı olmayana hiç dönüp bakma
Kumdan gelen cam gidermiş kuma

Medarı âlemdir âdem kalabada yektir
Hakkı görüp de sücud eden melektir
Azazil kalıba takılıp gidendir
Dünya; daneyle saman için ince elektir