Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Aralık 2021 Perşembe

Sûret ve ma'nâ...

 

Bildiğin rüsûm kifâyet eder mi ?
Ma'lûma vasıl olmamış isen...

"Asıl"a vusûl olmayı eğer dilersen
Muktezâ-yı ilm ile âmel eyle sen

Öyle bir zamân ki hayreti mucib
Bâzâr-ı vücûdda sûret satarlar

Kuru bir intisâb da'vâsı ile
Ma'nâyı, pul içün yabana atarlar

Cesed ahsen-i sûret(*) olsa ne fayda
Ahsen-i ma'nâ'dan eser olmazsa

Yok ise sûret içinde hakikî ma'nâ
Bi-lübb kışır, lâyıkdır ateşi ihrâka

Ne bilsinler, kışrı "asıl"mış zannedenler
Yalnız sûreti bilir, sîretten bî-haberler

Ehline mâ'lûmdur, sûret ne hem sîret ne
Sûrete değil, ol ma'nâya "İnsan" derler
__________
(*)Münâfikun sûresi, 4: "Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir (böyle güvendeymiş gibi görünürler). Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun ! Allah kahretsin onları ! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar !"

28 Aralık 2021 Salı

Gecelere hapsolanlar...

Ya hu ben bin telaş ile ışığa varmışım
Her şafakta güneş diye çığlık atmışım
Bütün şarkılar, şiirler
Güneşe yazılmış
Ömürler baştan sona güneşe 
Ayarlanmış...

Fikir, zikir ve tefekkürümde hep 
O varmış...
O karanlıkları nasıl da dağıtırmış...

Alıp verdiğim nefes
Hayat ve vakit Ondanmış
Onsuz ne saniye ne akrep 
Ne yelkovan...
yürümezmiş
Zaman durur, mehtap uyurmuş
Kurtlar ulumaz, 
Kelebekler uçmaz
Arılar bal yapmazmış...

Ey ışık
Gözlerin feri  
Canın zembereği
Kırk değil, kırkbin sene
esen meltem, 
Her seher esen saba yeli
Herkes, her şey
Sana mecbur...

Ben ki,  çölde kaybolmuş
Güneşte yanmış
Susuzluktan kavrulmuşum...

Ancak;
Ben yine de 
Güneşli günleri de
Çok sevmişim
Güneşi de...

Hem;
Allerjiniz varsa güneşe,
Siz karanlık gecelere talib olun 
Bana ne !
Ey gece uçan kuşlar
Gecelere hapsolanlar
Siz iyi bilirsiniz karanlığı...
Nasılmış ışıksız hayat
Haklıymışım değil mi ?

Ey karanlığa yaman düşman
Ne zaman doğacaksan...

Doğ da
Gece gündüz olsun
Sisler dağılsın
Ve gün uzasın
Kış bahara dönsün...

Ben,
İlla da güneşli günü isterim
Karanlığı neyleyim...

26 Aralık 2021 Pazar

Bir şehid anası...

Bugün müşerref olduğum
mangal yürekli,
gözü pek, erden er, yiğitden yiğit...
Millete sevdalı
Gönlü Hakk ile Oya'lı
bir şehid anası...

İmanın zirvesi, 
Rahmaniyyetin gür sesi
Azîz milletin  hülâsası
"Ana dolu"nun mayası
Bir nene hatunun evlad-ı hassı...
Bıyıkları terlememiş
Gencecik bir şehidin anası..

Parmakla gösterilesi
Heykeli dikilesi
İnsanın kalitelisi
Bir şehid anası...

Ey insanlık timsali
Şehid anası...
Meclis-i vükelâda
Kahpe ve nâmerd düşmanın
Gözüne gözüne bakıp
Haddini bildiren
Elleri öpülesi
Şehid anası...

Ey Mübârek ana...
Azîz millete hizmeti 
şiar edinmiş ana...
Ömrün azîz ve mübârek ola...

25 Aralık 2021 Cumartesi

Tuzak kuranlar...

 

Tuzaklar kurarak dünyada gemisinin yelkenlerini şişiren ne çok insan gördük, değil mi ?...

Teşbihte hata olmaz hani, perde ardında olup karagöz-hacivatı tulûât ile sahnede oynatan  tek kişidir malum, hem senaryoyu yazandır, hem de karagözü ve hacivatı seslendirendir...

Bütün dünya ülkelerinin işlerine ve gidişata bakıldığında eğer tuzağı kuran ve ardından kurtuluş reçetesi tavsiye eden aynı (şeytanî) akıl ise işte o vakit vay başımıza gelenlere...
Tuzak kurup da bir de tavsiye makamında olan; üstüne üstlük bir dem mağdur, bir dem mağrur; bir gün öyle, bir gün böyle; bir sağda, bir solda; gâh altta, gâh üstte...hangi taşı kaldırsan dibinde; hangi oyunu deşelesen içinde...ise !

Nasıl bir tuzak, nasıl bir oyun...
Üst akıl mı, ortak akıl mı, şeytani akıl mı, cinni akıl mı, delirmiş akıl mı, delirten akıl mı ?
Hangi zakkum pınarından beslenen akılsa ?
Bilenler söylese de öğrensek, hem adını da hangi şeytan soylu koyduysa !
★★★
Ne zaman âdem oluruz peki...
Diger-kâm olduğumuz, empati yaptığımız, öte-beri düalizmini terk ettiğimiz, beni terk ile biz olduğumuzu anladığımız, cehâleti ilimle kovduğumuz, ilmi irfanla buluşturduğumuz; fitne-fücura yüz vermediğimiz, münâfıkların tuzağına düşmediğimiz, akl-ı menâfi sahibini tefrik ettiğimiz zaman; düşeni kaldıran, dertlere derman, hastaya şifa, zâlime hasım, hakkı ve adaleti ayakta tutanlardan olduğumuz zaman, insana "insan" ca yaklaştığımız, akl-ı küll nedir öğrendiğimiz, akl-ı selim sahibi olduğumuz zaman...
★★★
Ve;
Yekdigerinden bana ne, neme lâzım, diyecek kadar bayağı, pespaye, paçozlara; kılık kıyafetine, titrine, statüsüne rağmen insan mı diyeceğiz...!?
Peh !
★★★
İnsanlık o kadar ucuz değil, öyle ayağa düşmüş hiç değil...hele hele paralanmakla sahib olunası değil...
★★★
"Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." (Enâm sûresi, 30)

23 Aralık 2021 Perşembe

Bâd-ı hazan gazelin dökmüş...

Gülzâr-ı hazanda heman bûy-i ezhâr kalmamış
Bâd-ı hazan gazelin dökmüş ferâğ-ı bal kalmamış
Bülbül-i gûyâ lâl ü ebkem ki hoş nağmeler kalmamış
Kanatları kırılmış da anın seng-i dili kalmamış

Ol adem ki fenâ bulmuş, gözde feri kalmamış
Ol bina ki harab olmuş, hiç imâret kalmamış
Ol  bağçeye hazan gelmiş, yazdan eser kalmamış
Ol muhabbet kemâl bulmuş, ihtiyarı kalmamış

Daha kaç erbain çıkar yola revan olmaya
Daha ne gerektir cism-i canda fenâ bulmaya
Gark-ı deryâ olup hem de bir de meczûb olmaya
Denilir ki rûhtan rûha hiç mesafe kalmamış

22 Aralık 2021 Çarşamba

Âlâyiş-Becâyiş ve Kardelen...


Sür gitmezki 
bu tantana, 
bu reviş...
Ne bu debdebe, 
bu ne âlâyiş...
İster çiğne yut, 
ister getir geviş...
Nihayeti mi ?
memat ile becâyiş...
★★★
Bir gün âlâ,
bir gün edna...
Gâh aydınlık, 
gâhi kara...
Sağalmaz,
 onulmaz yara...
Varılmazsa
 ol Hünkâra...
★★★
Kader denilen 
hükümden
Kim kurtulmuş
Ya kim kaçmış...
Ol Mülkün sahibi var ya
Cevheri toprağa katmış...
★★★
Tohumu düşer toprağa
Kış ayazı hep bağrında
Atar üstünden karları
"Kardelen"in yaprakları
★★★
Mey-i dile meyledermiş
Ser mest olmayı isteyen
Huzûr-i küll'de olurmuş
Kemâl-i muhabbet dileyen

21 Aralık 2021 Salı

Yağma yok öyle...

 

İşte böyle...
Nasıl nalları diktin havaya öyle
de hele...

Havadan kazan tavadan ye...
Ne güzel değil mi ? Oh be...
Nasip olursa tabi yine de...

Sabah sevindirik uyan
Gece kaybedince 
Rengin mor soğan

Bir koyup on alacakmışın
Öyle mi ?
Hadi ordan
Yok öyle yağma
İşte böyle...
Yolda kalırmış 
Ertesi gün araban öyle...

Ey milleti soymaya çalışan
Hans'la yatıp, Corc'la kalkan...
Ey fırsatçı...
Aldın mı payını zarardan
Sen yat uzan, paradan para kazan
Ey düz taban
Pabuç pahalı...
İşte böyle...

Hem sen
alın teri nedir bilir misin ?
Bir de utanmadan 
garip gurebanın 
fakir fukaranın tabağından 
yer, içer gezer misin ?
Geçer mi o lokmalar boğazından
Bir de fukara edebiyatı
yapıyorsun ha
 boğazdan ! 
Derler ki;
can çıkarmış boğazdan...

Yağma yok öyle...
Bak sonunu seyreyle...

19 Aralık 2021 Pazar

Azîz millet, Kadim Kültür ve İstikbâl...

Bir milletin bugünü kadar dünü ve yarını da önemlidir. 

Milleti var eden unsurlar; kültür kazanı içerisinde karılmış olup, atadan oğula yazılı veya sözlü anlatımlar yolu ile olduğu kadar, yaşantı halindeki rol modellemeler ile aktarılır.

Kadim kültür nesilden nesile birinci dereceden ebeveyn ve muallimler vasıtası ile intikâl ettirilir, ikincil olarak da sosyal çevreden...ancak her devirde olabilecek yoz yol ve yordamlar da olmuştur, olacaktır...

Çünkü dünya milletler camiasında hegemonist, yayılmacı ve tahakküm altına alma siyaseti güden organizasyonların kültür ajanları ve vasıtaları ile diğer hedef ülkelerde yoz-arada-züppe(*) kesimler oluşması yönünde içerden fetih hamleleri yaptıklarını biliyoruz. Ki bu güruh, şahsi menfaatleri içün müstevlilerin değirmenine su taşımayı vazife bilirler...

Ve onlar, buna teşne olan, hatta gönüllü misyonerlik yapan, yoz insanları da her devirde bulmuşlardır...

Kadim kültür köklerinden nasiplenmemiş, yoz şartların popüler kültürü ile beslenmiş, az biraz üzerine sos olarak mürekkep bulaşmış, dili kıvrak, zihni rakkas, gönül aynası kara zevat-ı zelîlin, alenî yahut zımnî karalamaları hep olmuşsa da, güneşin balçıkla sıvanabileceği zannı ne cahilâne, ne basitlik ve bayağılık...

Penceredeki perdeyi kapatıp güneşin ışığını örttüğünü zanneden cüce akıllı fitne ehli facirlerin, her zaman müstehâkını bulduğu, kendi mağara karanlığında kör kütük hayat sürdüğü hikâyelerinden ibret alamayan sürü tabiatlı güruha çoban neylesin...

Müstakbeli omuzlayacak nesilleri, yaşayacakları istikbâle hazırlamakla mükellef anne babanın  ve öğretmenlerin en büyük vazifesi, kadim kültür yanında modern ilimleri öğreterek, onları ailesine, vatanına ve milletine faydalı evlatlar  olarak yetiştirmektir.

Azîz milletin evlatlarını geleceğe ait ve kendine emanet olmuş varsayan idol, moderatör ve rol model muallimlere her devirde ihtiyaç var...onların elinde şekillenen, rahle-i tedrisatından geçerken ter döken, "devlet-i ebed müddet" şiarı ve milletinin hizmetkârı şuuruna sahip kadim kültür ile beslenmiş, çağın ilmi seviyesine vakıf dosdoğru nesiller, istikbâlin teminatıdır...

Hasıl-ı kelâm, düşman sinsi, düşman maskeli, düşman uyanık...

Azîz milletin evlatlarına gaflet haram, cahil kalmak haram, tembellik haram, uymak ve uydu akıllı olmak haram...vesselâm.
_______
(*)Züppe: Seçkin görünmek için, bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen, snop

13 Aralık 2021 Pazartesi

Uzun hesap, tul-u emel...

Tulû; doğma, doğuş mâ'nâsına gelen bir kelime...akla, zihne yahut gönle/kalbe doğan bir çok şey olur ki bunların bir kısmı kişiye yahut etrafa fayda verir cinsten, bir kısmı ise zarar verecek cinstendir.

Bunların uygulamaya konulması kişinin iradesine bağlı olup, sonuçlarına da katlanmak mecburiyetinde kalır...ok yaydan, kılıç kınından, söz ağızdan, iş el-ayaktan bir kere çıktı mı eğer faydalı ise eyvallah ve maaşâ'Allah, değilse geriye dönmesi için zamanı geriye işletmek gerekecektir ki, geçmiş ola, nâ- mümkün !

Kendime derim ki; sen sen ol, iradeni ilmin ve irfânın ile akl-ı selimin emrinde kullan, şûrayı önemse, istişâre etmeden adım atma, tulû eden egondan mı, şeytanından mı bir ölç biç de, insana ve insanlığına fayda sağlayacaksa eyleme dök ya da vazgeç !
★★★
Tul-u emel (uzun emel) sahiplerine ölüm denen inkıta isabet ettiğinde, emeli ömrünün çok ırağına tekabül ettiğinden, gözleri açık gitmişler öteye ve dünyaya bakakalmış, geride na-tamam emellerini bırakmışlardı. Hepsinin de daha yapacak çoook işleri, gerçekleştirecekleri bi dolu hedefleri, emelleri vardı !
★★★
Resûlullah (s.a.v.) yere bir çizgi çizdi ve: “Bu insanı temsil eder” buyurdu. Sonra bunun yanına ikinci bir çizgi daha çizerek: “Bu da ecelini temsil eder” buyurdu. Ondan daha uzağa bir çizgi daha çizdikten sonra: “Bu da emeldir” dedi ve ilâve etti: “İşte insan daha böyle iken (yani emeline kavuşmadan) ona daha yakın olan (eceli) ansızın geliverir.”

Onun için ibnü'l vakt olarak yaşamak en güzeli demişler bilenler, an bu andır, dem bu demdir, elde olana bak demişler, eldeki bir kuş damdaki yüz kuştan evlâdır demişler, elinde olan işini dosdoğru yap, zamanı heba etme demişler...gelecek; ya gelir ya gelmez...hesaplar ya tutar, ya tutmaz !

"Hayali zengin" olmamalı, hayal zengini olsa da kişi...tul-u emeli terk etmeli...

Ömür güneşi gurûb edince dönülmez akşamın ufkunda, ve ardından hayat ışığı dağların ufkuna gömüldüğünde, kişi tul-u emelinin gerçekleşemediğine der...eyvahhh !
★★★
Buyrunuz, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca'dan dinleyelim... bestesi Hacı Ârif Bey'e güftesi (Niğdeli) Hikmet Bey'e ait  Kürdîlihicazkâr şarkıyı..

"Gurûb etti güneş dünya karardı
Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı
Felek de böyle mâtemler arardı
Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı"

11 Aralık 2021 Cumartesi

Biri Hay Hay derdi...

Bir adam vardı, 
açıktı kitabı,
isabete "Hay Hay" 
Eyvallah derdi...
Kırmıştı çemberi
Yırtmıştı kefeni...
Aklını emîne vermiş
Nefsini yere sermişti...
Dünya ayağı altındaydı
Hür âdemim demişti...
Özü gül-i zâra âşık
Gönlü lâlezarla komşu
Fanilere mütebessim
Hâmanlara mütekebbir
Huzura nazır
Muhalife münâzır idi...
Biri de vardı ki
giderken "bye" derdi...
Dürmüştü kitabı
Ve sırtlamıştı hatabı...
Zamanı iplemez
Kural nizam dinlemez
Yarasa tiyniyetli
Gün doğumunu hiç sevmezdi...
Gecelerin âşığının
Tek ışığı mehtaptı...
Elinden hiç düşmezdi
Küflü mantar bulaşığı
Sapı kırık kaşığı...
Bindi bir gün takaya
Dünya kaldı bakaya
Pupa yelken yol aldı
Deryada dona kaldı
Göğsü boydan yarıldı
Gülü soluktu...
Dikenler köksüz 
Masalar öksüz
Hanesi damsız
Âlem adamsız(!) kaldı...

8 Aralık 2021 Çarşamba

Doğan güneş batmadı mı ?

Mâzîden âtîye
meyve devşirmek içün
toprağa ekilen tohumlar,
yere düşen çekirdekler
çimlenir mi ?

Belki... !

Emek verip 
terleyip yorulsa da  İ n s a n...
İklim nâ-müsâit
rutubet kıt, toprak susuz ise...
Güneş doğsa
Rüzgâr esse
Arı uçsa
ne fayda...

Elde var tohum işte !

Umut mu ?
Umutsuzluk ırak olsun
i n s a n d a n....

Ümitvar olmalı hem
Hangi gün akşam olmadıki,
doğan güneş batmadı,
kış bahara dönmediki...

Bu seferlik böyle olsun...
Belki de
başka bahara...
Tarla tapan
Kara saban
Ve tohum...elde var işte !

Çimlenir ya da çimlenmez !

Zaman yürür
İ n s a n  görür...

Ve;
Dünden elde kalan
Maziye gömülmüş
Bir ömür işte !

6 Aralık 2021 Pazartesi

Küçük adamlar krallığı...

Gölgesi çok uzamış
İkindi güneşinde
Gölgesin kartal sanmış
Aç tavuk tüneğinde

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sanırlardı

Lâf torbası sırtında
Kırk kapı yoklamada
Bulandırdığı suda
Balık oltalamada

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sanırlardı

Devre göre davranır
Alt sevmez üstte kalır
Her boyaya boyanır
Etrafı geç uyanır

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sanırlardı

Ömürlük keserleri
Nalıncı keseriydi
Yontarlardı daima
Dolardı keseleri

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Kepçe düşmez hiç elden
Karıştırır kazanı
Ocağa odun sürer
Üflerlerdi yananı
Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Beyinleri küçücük
Ruhları cenderede
Akılları dünyalık
Fikirleri yerlerde

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Ölüm denen gerçeği
Yalandan sayarlardı
Azraili hayali
Kahraman sanırlardı

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Bir gün mezar kazıldı
Vücudun toprak yuttu
Kurtlar gözünü oydu
Taşında kral yazdı

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı


4 Aralık 2021 Cumartesi

Bir ihtimal daha var...

Bir ihtimal daha var...muhtemel olacakları insan aklı düşünür de düşünür, öncelik ve sonralıkları da listeler de, bunların dışındaki bir seçeneği, belki de güyâ kendince imkânsız  gördüğü seçenekleri hep dışarda tutar.

Ancak yüz seçeneği düşünür, ince ince o yolun taşlarını döşersiniz ancak olmaz dediğiniz olduğunda dona kalır, buz kesilirsiniz.

Meselâ hayatının tamamında kendi irili ufaklı istikbâl plânları için çıkar ihtimâli hesapları ile uykusuz kalanların, hiç hesaplamadıkları "bir ihtimal" ile karşı karşıya kaldıklarında hayret ve şaşkınlıktan küçük dillerini yuttuklarına, eski defterleri karıştırıp yanlışın kökenini aramalarına bir çok insan şahit olmuştur.

"Nerde yanlış yaptım ?"
"Bu olmadı işte ! "
"Bu da nerden çıktı şimdi... "
"Bir bu eksikti..." 
benzeri dövünmeler, oflama puflamalar...

Hayat oyununun san'at yönetmeni, tam yerine denk gelince bir "manzara" koyuyor demekki, kişinin hoşuna gelse de gelmese de... !

İddia sahipleri ve kendilerinde mutlak güç vehmedenlerin, nüfuzunun her şeye kadir olacağı hesabı ile hayat yolunda ilerleyenlerin ahir ve akibetlerinde tam yerine rastlayacak şekilde araya manzara koyulması durumu hep hayreti mucibdir...buyrunuz, hiç hesapta yoktu cinsinden:
"Sürprizzzz...."

Olmaz, olamazlar; oluverir...
Ölmez, ölemezler ölüverir...
Güvenilen dağlar ovalaşır...
Dayanılan duvarlar yıkılıverir...
Etraftaki pohpohçu şakşakçılar dağılıverir...
Dost dediklerinizin maskeleri düşüverir...
Tuzak kuranların tuzakları başlarına geçiverir...
Kuyu kazanlar kendi kuyularına düşüp boğuluverir...
Zengin yatan fukara uyanıverir...
Kör ile yatan şaşı kalkıverir...ilâ ahir...

Ya da:
İmkânsız gibi görülen ve isâbet edince mutluluk ve sevinçten havalara uçuracak ihtimal dışındaki seçenek ile rastlaşır kişi...

Bu böyle, tâ ki insan yaptığı hesap kitap ile, her plânladığının uygulayıcısının kendisi olmadığıni öğrenene kadar...

Unutmamalı ki, "Bir ihtimâl daha var" hiç hesapta olmayan, aklımıza gelmeyen.

Olmaz; olmaz demeli, Hakkı sahibine teslim etmeli...

Latif'e lütuf yaraşır, yelkenler bazen ters rüzgârlar ile karşılaşır...ummalar ve bulmalar ise her seferinde buluşmaz !

Ve hayat; her daim, hesapta olmayan sürprizlere (!) gebe...

Yunus Emre ne der:
"Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim"

1 Aralık 2021 Çarşamba

Önce yeryüzünü kirlet, sonra uzayda yaşamaya uygun koloni kur…!

 
Malumunuz olduğu üzere sanayi devrimi sonrası sanayileşme faaliyetleri ile çağdaşı olduğumuz günümüz insanı, yaşam konforunu insanlık tarihinde görülmediği kadar zirve düzeyde yaşıyor.
İnsanoğlunun  faaliyetleri sonucu dünyamız artık belki de geri döndürülmesi imkansız yahut  zor bir sürece girmiştir. 1800'lerden bu yana dünya üzerinde olağandışı bir değişime sebep olunduğunun  etkilerini görmekte, şahit  olmaktayız. Mesela, biyoçeşitlilik ve ekosistemlerdeki tahribat ve yokoluş hızı artmış, diğer taraftan küresel ısınma, iklim krizi, sera etkisi, ekosistemlerin kirletilmesi ve daha nice etkiler gün yüzüne çıkmıştır.

Ancak bugün gelinen noktada bu nimetin külfeti de giderek artarken canlı küremizi/biyosferi tehdit eder bir seviyeye de maalesef gelmiştir ve bilim insanları dünya tarihinde gerçekleşen 5 yok oluşun ardından 6. Yok oluşun insan kaynaklı olacağını, antroposen olarak adlandırılan bu çağda, insan kaynaklı bu yok oluşun işaret fişeklerinin atıldığını uzun zamandır yazıp çizmeye başlamışlardır.
Antroposen terimi; insanların dünya ekolojisi üzerinde her geçen gün artan etkisini ifade eder.

Dünyamız canlılar için hassas ekolojik denge ve düzene sahip yapıda inşâ edilmiş, adeta bir kundak, bir küvöz gibidir.
Dünyamız; güneşten gelen ölümcül etkili elektronları süzen manyetik kalkandan tutunuz, zararlı UV ışınlarını süzen ozon tabakasına, hidrolojik çevrimden tutunuz karbon ve diğer elementlerin ekolojik çevrimine kadar canlılık için hassas bir biyo-ekolojik şartlara sahip...
Ancak sanayileşme kaynaklı antropojen faaliyetler ile, sanayileşme ile daha çok üretim ve kazanma adına insanoğlu fosil yakıtları fütursuzca kullanarak karbondioksit emisyonu ile sera gazlarının artışına ve dolayısı ile iklim krizine sebep olmuştur, Bugün iklim anlaşmaları ve CO2 emisyonunun belirli bir değerde tutulması anlaşmalarına özellikle de gelişmiş ülkeler pek yanaşmamaktadırlar.

Dünyayı tehdit eden bir diğer mes’ele ise aşırı pestisit kullanımı ile toprak su ve havayı canlılığın aleyhine kirletmiş olmak ki, gerek evsel atıklar, gerekse sanayi atıkları ve kullanılan kimyasalların ekosistemleri giderek türler için barınamaz, yaşayamaz duruma doğru zorlamaktadır.

Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir şey var ki, o da canlıların genotipik yapısının tolerans sınırları…Canlılar insan faaliyetleri ile çevreye boşaltılan hava, su ve topraktaki kirleticilerin aşırı yükü karşısında zorlanıyor ve bu durum türlerin yok oluşları hızlandırmış durumda…

Bugün, yeryüzünde bildiğimiz canlı türü sayısı 1.8 milyon, yapılan simülasyonlara göre ise dünyamızın ~ 8,5 milyon türe ev sahipliği yaptığı bildiriliyor.

Gelinen bu noktada sadece bilim insanlarının, mevcut durumu tesbiti ve gelecek projeksiyonları ile ilgili çabaları bu gidişatı durdurmaya yetmez, özellikle ve öncelikle pollutantların/kirleticilerin aşırı salınımından sorumlu devletlerin yöneticilerinin, iktidarların, STK ların ve ülkelerin vatandaşlarının da gerekli ve yeterli adımları atması ve alınacak tedbirlerin hayata geçirilmesi ve topyekün mücadele gerekmektedir.

Bilhassa ekosistem ve habitatların tahribatını izleme çalışmaları, ekositem ve kommunite ekolojisi gibi bilgilere haiz daha fazla ekologlar, taksonomistlere ihtiyaç var dünyanın geleceği için.

Diğer taraftan gen teknolojileri ve biyo-teknolojide geldiğimiz nokta itibarı ile, hayatımıza girmiş olan genetiği değiştirilmiş (genetiği ile oynanmış) canlılar (GDO), virüsler bakterileri de günlük hayatımızda ve bunların istikbalde açılımların ne olacağını, ne getirip ne götüreceklerini kestirmek oldukça zor…

İki yıldır dünya insanı covid 19 salgını ile karşı karşıya ve bir RNA zinciri halindeki, kendi başına canlılık işlevlerini yürütemeyen, ancak canlı hücreye girince onun sentez mekanizmalarını kullanarak kendini çoğaltan bir yapıya karşı biyoloji ve biyoteknoloji bilgileri sayesinde aşı üretimini çok kısa sürede bilim insanları gerçekleştirdi… kullanılan m-RNA teknolojisi ile üretilen ürün ile bugün toplumun her kesimi tanışmak zorunda kaldı..

Artan dünya nüfusunu bekleyen önemli tehlikelerden biri de, iklim krizinin neticesi ortaya çıkan tatlı su ve gıda arzı krizi...

Bu hususta da besin olarak kullanılan türlerin korunması, nesli kaybolma tehlikesi altında olan ve/veya endemik türlerin tohumları için tohum bankaları ile ilgili çalışmalar ve organizmalardaki ıslah çalışmaları yeterli olmasa da dünyanın birçok yerinde giderek daha fazla yapılmaya başlanmıştır.

Dünyamızda yaşayan (bugün bildiklerimiz) 1.8 milyon canlı türünün yarısından biraz fazlası böcek türüdür ve dünyamızda 300 bin civarında olan çiçekli bitkilerin büyük çoğunluğunun tozlaşma yapabilmesi için böcekler olmazsa olmaz şarttır. Pestisit ve insektisit kullanımı ile böcek türleri yok olursa ki malesef olmakta, tozlaştırdıkları bitki türleri de ortadan kalkacaktır. Bu ise iklim krizi kaynaklı kuraklığa ilaveten gıda krizinin dolaylı müsebbiblerinden bir diğeri olacaktır.

Biyolojik mücadele ile doğayı, toprağı suyu ve havayı kirletici/pollutantlara baş vurmadan doğal dengeyi korumada da yine disiplinler arası bilim insanlarından oluşan ekiplerin top yekün araştırmaları öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, geldiğimiz noktada yaşam bilimleri günümüz dünyasında; hem temel bilim açısından, hem de diğer bilimlere (eczacılık, tıp, ziraat, gıda, ekolojik dengenin korunması ve iklim değişikliği alanlarına) temel teşkil edecek bilgi birikimi ve araştırma konuları ile son yıllarda yeniden öne çıkmıştır.
 
Elimizde olanı korumak yerine uzay çalışmalarına ve dünyanın başına bir şey gelirse (nükleer serpinti, radyasyon, kuraklık v.s.) uzay şartlarında/gezegenlerde canlıları yaşatabilecek (su, oksijen, besin) imkanlara sahip ve yaşama uygun koloniler kurmak için astronomik rakamlı bütçeler ayıran insanoğlunun bu çabalarını, doğrusu, garip buluyor ve şüphe ile yaklaşıyorum.