Dünya iki kapılı bir handır, bir kapıdan girilir ötekinden çıkılır, kimki burda cürüm işler, yolu evvel/âhir, dünyada ve/veya ahirette mutlaka düşecektir adliyeye...
Zulüm karanlığı adâlet güneşi doğuncaya kadar sürebilir !"Bakılırsa adl-i mutlak hükmünü icrâ eder her anVukūâtın heman rûz-ı cezâdan farkı var yoktur"(Hersekli Ârif Hikmet).
"Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu" (Mehmet Âkif Ersoy).
"Revīş-i ‘adldedir mertebe-i kurb u kabūlAdlsiz hākime da‘vā-yı hükümet ne revā"(Fuzûlî)
‘Ādilin elbette kadrin arttırır Perverdigār"(Fuzûlî)
"Adldür asl-ı nizâm-ı âlemAdlsüz saltanat olmaz muhkem"(Nâbî)
"Gitti âdil beyler kalan avamdır"
(Pir Sultan Abdal).
Evet; asâleti ve adâleti olmayan insana itibar edilmez...itibâr edildiği durumlarda ise mülkün temeli yıkılır, âlemin nizâmı bozulur...
Nizâm-ı âlemde her iş adâlet üzere yürür, hak ve müstehâklığın şartları belli ve kanunu câridir...
İnsan olana gerektir ki; hakkı ayakta tuta, âdilâne hareket ede, kelâmı ve fiili adâlete muvafık ola, kararları ve taksimatı âdilâne ola...
Nitekim bir âyette (Mâide sûresi, 8) buyurulur: " Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
Adâletin gözardı edildiği toplumlarda huzursuzluk, zulüm, kargaşa ve kötü ahlâk hızla yaygınlaşır...hüküm haklı olana göre değil güçlü olana göre verilir.
Ancak adâleti ayakta tutan insanların etkili ve yetkili olduğu toplumlarda medeniyyet inkişâf eder, huzur temin edilir, ölçü ve tartıya hak ve hukuka riâyet edilir, kurt ile kuzu dostça geçinir !
Hülasa-i kelâm; adâleti ayakta tutmak, âdil olmak "farz-ı ayın"dır, er kişi değil herkişi her türlü iş ve işlemlerde, muamelâtta adâlete riâyet etmek mecburiyetindedir, vesselâm !