Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Aralık 2019 Pazartesi

Lisânı öküzce, uyruğu sürü...

Çizgiden çıkmış tepinir durur
Aklını yele vermiş nasıl da savurur
Sanır ki bu dem ömr ü billah yürür
Ve günü gelir... hararetten kavrulur

Açmış bağrını ayaza yiğitlik eder
Sanır ki semtine hiç uğramaz keder
Acize sırt gösterir hâkime ovuşturur el
Ve o gün gelir...yerinde yeller eser

Uyruğu sürü kişiliği zahir
Lisânı öküzce mekânı ahır
 Bir ah isabetiyle çekince kahır
Tek arzusu ot-saman olur ila ahir

28 Aralık 2019 Cumartesi

Gülüverin, gülü verin...

Tebessüm ki sadakadır
Gülüverin, gülü verin
Asık suratla gezmeyin
Gülüverin gülüverin

Girin gönül bahçesine
Lâle derin, güller derin
Âlemleri seyre durun
Lâleyi gülleri görün

Bir bahçe ki envai çeşit
Rengâreng çiçekler açmış
Ĺâle, sümbüller ve güller
En güzel kokular saçmış

Giriverin gülistana
Yedi veren gülü görün
Seviverin mahlûkâtı
Gülüverin, gülü verin

27 Aralık 2019 Cuma

Kâmil, âmil...azâzîl, azîl...

Ya dünyanın canına ot tıkarsın
Yahut dünya senin ömrüne
Ya kalıcı olduğunu zannedersin
Yahut misafirsin hâne sahibine

Ya kanaat edersin önüne gelene
Yahut çırpınır durursun muhterisâne
Ya basarsın mütevazı yer üzerine
Yahut yarışır durursun zirvelerle

Ya okur da olursun ilminle âmil
Yahut yarıştığın olurmuş azâzîl
Ya iki günü eşit olmayan kâmil
Yahut alırsın tard olursun azîl

25 Aralık 2019 Çarşamba

Cemre ninenin hâlleri...

Bak ninenin işine
Düşer lafın peşine
Öndeki dört dişine
Hayranız gülüşüne

Nine buyruk başına
Hiç aldırmaz yaşına
Nine hayran köyünün
Toprağına taşına

Bir tarih sanki nine
Binmiş kara trene
Anlatır da anlatır
Bulunca dinleyene

Besmelesiz yürümez
Üste bir laf edilmez
O her zaman haklıdır
Haksızlığa gelemez

Sekseni idrak etmiş
Doksanına dayanmış
Noksanına aldırmaz
Her sözü kaldıramaz

Sevdiğine laf etmez
Yanlış doğru fark etmez
Sahtekârları sevmez
Asla eyvallah etmez

Bir lokmacık canı var
Kızsa olur canavar
Çokça merhameti var
Her olandan  haberdar

Nine teslim Rabbine
Merdivende zikr ile
Çıkar Sübhanallah der
İner Allahuekber

Duası saatlerce
Kişi sayar binlerce
Rabbinden ister durur
İsteğini sadece

Ninede hikâye çok
Bir uç ver, sonra dinle
Ninenin sabrı küçük
Oturur dinleyenle

23 Aralık 2019 Pazartesi

Sakın ! Üff demeyesin...

Ana baba atılmaz
Satam desen satılmaz
Evlad onlarsız olmaz
Üff bile demeyesin

Biri şefkat timsali
Sever hem katışıksız
Biri güven verir hem
Sakın üff demeyesin

Hizmette kusur etme
Hürmeti esirgeme
Duaları makbuldur
Bedduaları şedid

Hakları hiç ödenmez
Kem söz bile söylenmez
Bu bir sır ki dillenmez
Sakın üff demeyesin

22 Aralık 2019 Pazar

Fitili kaçmış, isli yanar kandili

Boyun, bosun şöyle böyle kime ne !
Kurmuşsun tezgâhı kendine göre
Makamından mevkiinden bana ne !
Kim isen kimsin be, var git işine

Zibillikte eşelenen birine
Misk u amber ikrâm etmek nafile
Karga bile uğramazken semtine
Sorulur mu şu ademin suçu ne !

Oturur kuçede bir karış dili
Fitili kaçmış, isli yanar kandili
Biliyormuş gibi sanki kuş dili
Rüyasında kartal imiş kime ne !

Yok azîzim yok, benim pabuç pahalı
Irgalamaz beni hiç, beyaz yakalı
Etseler de boylarından okkalı
İçi boş laflarından, kulağıma ne !


20 Aralık 2019 Cuma

Gönül ikliminden...

Ey genç !
Sev sev...
İnsanı sev, milleti sev
Sev devleti sev !

Nefret tohumu ekiyor da...
Sevgi çiçeği bekliyorsun ha !

Sevemiyorum diyorsan
Derim ki sana;
Senin pusula bozuk...
Kıbleni de değiştirmiş o pusula !
Yüzünü yanlış yöne dönüksün...
Bu yön yüzünü de ağartmaz, gönül yükünü de azaltmaz !

Aman dikkat !
Her yüzünü sürdüğün siyah taş
Hacer'ül Esved değil !

Eğer;
Kıblegâhın para, ünvan
Mal mülk olmuş,
Övüncün dünyalık olmuşsa !
???
Sonrası da var unutma !
Ya sonra...!
...
Unutma ey genç !
Her yoldaş olduğun adem
insan değil !

Her yüzüne gülen kişi
dost değil !

Sana her haber getiren
dürüst değil !
...
Aldansan da sakın ha kimseyi aldatma !

Sev sev...
Hem biliyor musun ?
Nefret kudurtur insanı insana saldırtır,
sevgi ısındırır insana insanı...
Sev sev.

Vatanı sev, devleti sev
Sev, milleti sev !

İnsanı sev, insanı...
Öteleme, iteleme, tepeleme onu...

Araya ünvanı, parayı, statünü sokma
Bak kabristanda herkes koyun koyuna !

Seven kazanır; hem burda, hem ötede
Kıskanç, hased ve ikiyüzlüler, menfaatperestler ve kibirlilerse kaybeder ileri vadede her  yerde !

Sev !
Sadece sev, karşılıksız sev yeter !
Kediyi sev, kuşu sev, kelebeği sev...
Gülü de sev, dikenini de...

16 Aralık 2019 Pazartesi

"Eyvah !"...demeyecek beri gelsin

Müneccimim der durur necm ilmi bilmez
Tanrıya yakarır Elif'den bîhaber
Vav'dan kolye takar kula kulluğu yeğler.

Be adam neyleyim ben o muhteşem endamını
Yermiyim ben senin ele destan tafranı

Adı sanı yüz yıl sonra hatırlanacak olan beri gelsin
Dedesinin dedesinin babasını, ismen duyan beri gelsin

Burnunun ucunu görmez,
marstan anlatır
Ordan şurdan duymuştur döker,
satır satır
Söze girer hiç çıkmaz, papağan-sever zahir

Be adam neyleyim ben senin şu kof kelâmını
Dinlermiyim ben senin, tangır tungurdamanı

Yüz yıl sonra üç ihlâs bir fatiha
kabrine okunacak olan beri gelsin
Kabrinin taşı ile toprağı
üç asır duracak olan beri gelsin

Ne dediysem, dedim evvel kendime
Hem; ondan, şundan, bundan, bana ne !
Bir olanı sayıklarım hem kendi özüme

Be adam neyleyim ben "ben"cil olan muradımı
Neyleyim ben, hem bendeki, geri giden adımı

İki hece tek kelime son nefesteki "eyvah !"
demeyecek olan varsa gelsin beriye
Sorulara kızarmadan verecek cevap
bulanlar varsa, gelsin beriye

14 Aralık 2019 Cumartesi

"Dem"in de "Gam"ın da eceli var !

"Gamına gamlanıp olma mahzun,
Demine demlenip olma mağrur,
Ne dem baki ne gam baki, ya Hû !"

Bu dizeler Yavuz Sultan Selim Han'ın "Selimî" mahlası ile yazdığı enfes dizelerden...

Hem hüzün hem de neş'e ve saadet yeryüzüne isabet eden iki hâl...

Bu hâllerin kimi kişinin kendinden, davranışlarından, yaklaşımlarından, eğilimlerinden ve hâttâ bulunduğu ortam ve beraber vakit geçirdiği kişilerden kaynaklanır. Kimi de isabettir semâdan arzına.

Yunus Emre aşağıdaki dizelerinde bu hâli bir başka şekliyle ifade eder:

"Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur

Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur"

Bu dizeleri Halil Neciboğlu ne güzel seslendirmiş...

Neş'e hâli huzur kaynaklı da olabilir, egonun tatmininden, arzu ettiği bir şeye  kavuşmasından da kaynaklanabilir. Ki bunun aşırı dışa vurumu "kahkaha" "katıla katıla gülmek" şeklinde ortaya çıkabilir !

Ancak irfan kültürümüzde bir düstur varki, hatırdan çıkarmamalı: "Çok gülmek kişinin heybetini giderir".

Burada heybetin erozyonunu; hafifmeşrep, hafiflik(=yelincek), olura olmaza gülmek olarak anlatır; değilse, kibir, büyüklenmek kastı yoktur.

Gam hâli ise; ileri derecesi bunalım, depresyon, anksiyete gibi fikir yolaklarının arap saçına döndüğü ve kuyunun dibine düşüp tepedeki ışığı bile görmeye takatin ve tahammülün kalmadığı bir noktaya kadar evrilebilir.

Türkülerimizin sözlerinde de;
"Yine gam yükünün kervanı geldi..."
ifadesi yerini alır, gam yükünün kervanlar ile taşındığı bu ağır halden bahisle, "çekemem bu derdi..." diyerek, ümitsizliğin pençesinde kıvranmayı resmeder.

Bir başka ifade de; "Duvarı nem, insanı gam öldürür" denilir.

Bu içsel karamsar ve bunaltıcı örüntü içerisinden insanı çıkaran bir ifade: "Allah var, gam yok".
Karamsarlıktan çıkış ve ümit kapısının tokmağını çevirme telkini olan bu cümle ilâç gibidir.

Ve bir diğer ilâç: "Üzülme, Allah bizimle !"

Gamı giderecek olan; ne isteklere kavuşmak yahut onları elde etmekten, ne de kayıpların ardı sıra ah u vah ile dizlerini dövmekten geçmiyor, geçmez !

Allah'a sığınmaktan, kişinin kendinden, hatalarından kaynaklı ise bu hâl, hatalarına samimi pişmanlık ile onları terk etmek, gam yükünün hafiflemesi ve giderilmesi için O'ndan yardım dilemekten başka da çaresi yoktur.

Sebepsiz gibi ise, somut bir sebep yok gibi ise, fikir yolaklarını gözden geçirmelidir...çünki vesvese/vehim kaynaklı olumsuz ve kötü senaryo üretmek ve bunlara kapılmak gam ve kederi, bunalımı ve çaresizliği tetikler.

Hem unutulmamalı ki; her gecenin bir gündüzü, karanlığın aydınlığı, siyahın beyazı var...bir zihni sıçrama ile, niyet ederek, bir anda karanlıktan aydınlığa çıkışı gerçekleştirme potansiyeli var insanda !

"Olanda hayır vardır.. "İş nerde kalırsa hayrı ondadır..." sözleri de binlerce yıllık irfânî imbikten süzülmüş küpelerdir, kulağa takılması gereken !

Evet "ne dem baki ne gam...", "bu da geçer ya Hû" der tecrübî yaklaşımlar !

Rabbimiz buyuruyor:
(Âli İmrân sûresi, 26.)De ki: "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin."

(Âli İmrân sûresi, 27.) "Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin."

Dem de gam da kalıcı değil, gelir ve geçer...bir karar olan ve Bakî olan Allah'tır...Kul ise hâlden hâle evrilerek ham iken olgunlaşma, câhil iken ilmî donanıma doğru evrilme potansiyeli olan, yeryüzünde daha güzel işler yaparak güzel ahlâkı huy edinebilme sınavına tabi tutulandır...

Selimî'nin dizelerine dönersek:
"Gamına gamlanıp olma mahzun,
Demine demlenip olma mağrur,
Ne dem baki ne gam baki, ya Hû !"

12 Aralık 2019 Perşembe

Dua hibedir hibe...!

Herkesi bekliyor, Rabbi kendine
Sorma sakın dua kapısı nerde
Semânın anahtarı var mı diyene
De ki; o anahtar, sendedir sende

Hâcet kapısı gönül, bak sen gönlüne
Derim ki; dilden uzan şöyle gönlüne
Fısıltını haykırma; ele, âleme
Sessizce ve gönülden yalvar Rabbine

Ötede sandığın "O", bilki seninle
İster açıktan, ister gizlice dile
Arzetmek istediğin her dileğine
Gönlünde asıl cevap, cevap verile

Nice dert, sıkıntı, hastalık ve çile
Rabbinden her gelen, lütuftur bilene
Belki kurtuluşa olacak vesile
Dileğini "Bir" olan gönülden dile

Kimki ihlâs ile Rabbine yönele
Aracılar koymadan O'na erişe
Dua sana Rabbinden hibedir, hibe
Yeterki insan şu Gönlün hükmünü bile

11 Aralık 2019 Çarşamba

Bağlantısız dört kıta...

Boş beleş insandan her daim kaçtım
Cahili görünce etraf dolaştım
Sanlı ukalayla ne çok uğraştım
Duvara dediğime, ben bile şaştım
☆☆☆
Bilmediğin bilmeyenler ne de çok
Kafa var, beyin var, akıl ve fikir yok
Dibi delik torbayla alış-verişe çıkan
Pazarda hesap bilmez lafazanlar çok
☆☆☆
Bugünlerde taşısa da altın dolağı
Uyuz it dün yalardı yalı yalağı
Özendiği kurda terfi ettiğin sandı
Kurda yanaşamadı itlerle dolandı
☆☆☆
Ömür boyu didinip, sahiplendiği 
Örümcek ağı...bin zahmetle ördüğü 
Gün geldi vurdu dolu, çaldı kırağı
Ecel geldi ve söndü hayat çerağı

9 Aralık 2019 Pazartesi

Mevlânâ'dan: Köpeklerin muhabbetine ve kemiğe dair...

Mevlânâ, talebeleri ile yürüyüşe çıkmış..
Yol kenarında bir kaç köpek birbirleri ile oynuyor, oynaşıyorlar...

Talebe;
-"Köpeklerin ne hoş dostluğu var, ne güzel yardımlaşıyorlar, ne güzel bir hoşgörü içindeler, ne güzel bir kardeşlik ! ” der.

Mevlânâ talebeye dönerek:

-“Aralarına bir kemik at da gör bakalım aralarındaki kardeşliklerini, hoşgörüyü, muhabbeti !”
...
Mevlânâ talebesinden, kasaptan bir kaç kemik alıp getirmesini ister.
...
Talebe kemikleri getirir, Mevlânâ;
-"Kemikleri köpeklere at'', der.

Kemikler; dostça oynaşan köpeklerin aralarına atılınca, köpekler hemen oynaşmayı bırakarak  kemikleri kapma kavgasına tutuşurlar, bu yüzden birbirlerine diş geçirmeye  başlarlar.

Mevlânâ talebelere;
-"Az önce aralarındaki muhabbet, hoşgörü, dostluk,  köpek muhabbetiydi. Köpeklerin arasındaki muhabbet, aralarına bir kemik atılıncaya kadar sürer !"
☆☆☆
Çıkarın araya giremediği dostluk ve muhabbet gerçektir, değilse sahtedir.

Hakk ve hukuka riâyet ile dünya ve dünyalığı hakça ve adilâne paylaşabilen, yekdiğerini özüne tercih edebilenlere selâm olsun.

8 Aralık 2019 Pazar

Uyanıklar oyun kurucu, aptallar oyuncu...

Uyanıkların oyun kurucu olduğu yerde, aptallara oyunculuk düşer...münafıklar ise seyirci olur !

Uyanıkların kurduğu oyunun, oyuncuları genellikle aptallar, bazen de iyi niyetli saflar olur...

"Şeytanca"sı kuvvetli olanın hamlelerini anlamak için iki değil kırk kerre tahlil etmek, açılımlarının nereye kadar varacağını öngörmek lâzımdır ki, bunun için kâhin olmaya gerek yok !

Birazcık dikkat ile ve sonra davranış analizi ile kişinin omurga karakterinin tesbiti bir kerre yapılmaya görsün, arkası çorap söküğü...

Hiç kimse niyetinden hâli iş görmez, her ne kadar amacını kamufle etse de...kamuflajı gün gelir üzerinden atılır...işin hakikati ayan beyan gün yüzüne arz-ı endam eyler, tıpkı kavalın sesini duyunca sepetten çıkan yılan gibi !

Huylu huyundan vaz geçmez !

Dün senarist olanlar; bir gün, bir yıl, on yıl sonra da senaristtir !

Siz onu hiç sahnede göremezsiniz !

O sahnelenecek oyunu için uygun oyuncu bulmuşsa keyfi yerindedir ki, her zaman da bulur, uyanık geçinen aptalları...

Meşhur olmak adına, sahnede görünmek adına, figüran bulmak ise en kolayı...baş ve yardımcı rollere uygun adam bulmaları içün de mum ile aramaya gerek yok !

Baş role kurşun asker, piyon bulmak içün bedelini azıcık yüksek tutmak yeter de artar ! Kuyruk bile olurlar...

Replikler senaryo metnine göre sahne sahne oynanır, sahnelenir !

Kuliste yahut sahne gerisinde hiç risk almadan keyiflice pürosunu tüttürürken senarist, çürük domateslerin ve yumurtaların, rol almış oyuncuların suratına fırlatılması umurunda bile değildir...

En çok da uyanık geçinen saf ve iyi niyetlilere, olanlar olur !

Peki ya seyircisiz oyun mu sahnelenirmiş...

Salon hiç boş kalmaz ! Münafıklar, bir sağda, bir solda, ortalıkda dolaşanlar salonu doldurur ve oyunu keyif ile izlerler...

Oyun kurucunun akibeti mi ? ... kısa dönemin yüksek (!) kârının ser hoşluğu içinde iken; gün olur, bir dem gelir, devrân döner, ters rüzgârlar esmeye başlar ve yürüttüğü gemi alabora olur !

Kafatasını yorgan niyetine kullanan, beyinleri uyku mahmurluğundan çıkamayan, kendilerine  haber getiren(*)lerin ellerine tutuşturduğu metindeki rolü ezberleyip hemen oyuna giren, oynamaya hazır uykuculara duyurulur !

Bir acı kahve uykuyu açar, afiyet olsun !
_____________
"Ey inananlar! Eğer bir fâsık/yalan haber taşıyan, size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırınız. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de, sonra yaptıklarınıza pişman olursunuz."(Hucurât sûresi, 6)

7 Aralık 2019 Cumartesi

Çıldırmış dünyanın çağdaş-(z) nesli...

Yerinde olsa da caka ile fiyaka
Hem ilmi yok hem irfândan fukara
Tuhaf bir hâle geldik acep ne ara
Besmeleyle başlar olduk kumara

Bir hedef tutturmuş farklı lisanı
Coğrafyası dünya, silmiş vatanı
Felsefeyle karışık kitapsız imanı
Çıldırmış dünyanın çağdaş insanı
Redd-i miras eder ata tanımaz
Vicdânî redcidir tüfenk asamaz
Dünya yansa asla kılı kıpırdamaz
Babasının lisanından bile anlamaz

Gaflet hakim olmuş, her anlarında
Zulüm kol geziyor, etraflarında
Cehâlet düşmüyor, hep yakalarında
İnsan gibiler ile yaşarlar hep bir arada

Sakallar aklıllardan fazla uzadı
Fikirler kuluçkadan hiç çıkamadı
Zircirli tasmalılar doldurdu sokağı
Kolalı gömlek dolapta sarardı kaldı
Giyimi parisiyen pirsingi çarpık
Bermuda şort üstü papyon fıraklık
Ağızlarda sakız bir de blutut kulaklık
Kültürü melezleşmiş lisânı kırpık

Allah cümlenin sonunu hayr eyleye
Emanet aklımızı hıfz ve salim eyleye
Kusurları, hataları, aff ve setr eyleye
Celâli yerine Cemâli ile ıslah eyleye

6 Aralık 2019 Cuma

Birlikte rahmet var...!

Bilen bilir bu milletin mayası azizdir
Bizi bize anlatan zinhâr ve anca câhildir
Malumâtfuruşlar derunu ne bilsin
Kürşad'ı, Bilge'yi, bilenler söylesin
Alpertunga'yı,  Kutalmış'ı ve Tuğrul'u
Zengi'yi, Alaaddin'i ve Eyyubi'yi
Haçlıyı, Kudüs'ü ve mabedleri
Çağrı'yı, Dursun Fakih'i ve Ertuğrul'u
Şanlı tarihe sormalı Kayı boyunu
İnsanlığa kucak açan insan oğlunu

Âdem evlâdı idi Habil ve Kabil
Biri müslüman idi öteki kâfir
Köksüz kalmış ağaç olurmuş zibil
Kökü dışardakini  zehirli engerek bil

Kemirgen fareler varsa yüzen gemide
Küçük hesapları silen ölüm atîde
Müstehâktır varılır deniz dibine
Birlik rahmettir, ayrılık azab biline !
Selâm olsun umarsız muhabbet ehline...

Harçsız tuğla ile örülmez duvar
Dökülür tuğlalar üfürür rüzgâr
Durmazki ayakta kilit taşsız kemer
Yularsız eşşeğe neylesin semer
Leylekler mi getirdi bizi anadoluya
Kadim tarih bağlar asyayı ta viyanaya
Harc oldu millete Yunus, Bektaş, Mevlânâ
Yesi çerağı yaktılar canım anadoluda
Devran-ı fetretten terâkki ile necata
Medeniyyet taşındı Eflâk ile Boğdan'a
 Az mı zulmetmişti zalim kazıklı voyvoda

Kadim tarihten ne anlar irfân yoksulu
Ruy-i zemine adl ile hükmetti yüce devletlu

İnd-i ilâhide en büyük zillet:
Fitne, gaflet, nân-körlük ve de hiyânet
Hakk ve hakikât âşığıdır bu kadim millet
Prangaya asla gelemez kutlu olan zürriyet

Kim ki şeytana yoldaş zelil olan o
Her kim fırkalara böler asıl düşman o
Kim ki "insan"a vakıf âlim olan o
Ve kim Allah'a kuldur, azîz olan o

3 Aralık 2019 Salı

Mani-koşma: Dün gittik dün yasına !

Safasına safasına
Düşkündür safasına
Sanır dünya ebedi
Kanar ışıltısına

Kafasına kafasına
Takmıştı kafasına
Dünya dolacak sandı
Şu beden torbasına

Sofrasına sofrasına
Kuş konmaz sofrasına
Bir de özenip durur
İbrahim sofrasına

Sevdasına sevdasına
Dünyalık sevdasına
Koca ömrü tüketti
"Bir ben"lik davasına

Babasına babasına
Rest çeker babasına
Evlatları olunca
Dolanır arkasıra

Dünyasına dünyasına
Dün gittik dün yasına
İçmeye doldurmuşmuş
Testisinden tasına

Aldım işte ayağı
Yazdım durdum bayağı
Yer iken bal u yağı
Unutma bu kıyağı
Hem yalvarır durur Sübhân'Allah'a
Tapınırken ilâhlaşmış dünyaya

Uyandırır şol hâbgâhtan zor ile
Gelir memat gider hayat nafile

2 Aralık 2019 Pazartesi

Haykırmakta mükevvenat: Oku, oku, oku !

Sesli kaydı dinlemek için(TIKLAYINIZ)

Ne söyler toprak sana
Ya bulut, kar, yağmur
Ve mevsimler,
Tohum, yaprak ve çiçek...

Ne söyler buğday
Un ne der, hamur ne der
Ateş ve fırın ne der...

Sofra bir şey söyler
Ni'met der, rızık der ya
aç idin doyurdu ya...

Deryâ ne der, pınar ne der
Katre ve umman ne der
Rüzgârlar ne fısıldar
Dalga ne der sahil ne der...

Gece ve uyku ne der
Düş ne der,
hayal ve rüyâ ne der
Güneş ve şafak ne der...

Renkler ile gözler ne der
Koku ne der, burun ne der
El ile ayak ne der
Dudak ile kulak ne der

Ne söyler bebekler, gençler
Nineler ile dedeler...

Ne söyler nefes sana
Can sana, hayat sana...

Okunan selalar
İndirilen hatimler ne der...

Musalladaki meyyit ne der
kabristanlar neyi söyler
Kabir ehli ne der

Duyar mısın onları
Sukûtî sözsüz kelâmları
Onlara kabart kulakları
nedir acep lisanları

Bir kitap ki
Alfabesiz
Harfsiz hecesiz

Haykırmakta mükevvenat,
Ve der ki:
Oku, oku, oku !

1 Aralık 2019 Pazar

Hâlim selim mi değil mi ? Ve talkın mes'elesi...

Hâl, yâ'ni psikotik durumumuz, psikolojimiz, psikosomatik ahvâlimiz...

Ne hâldeyiz, bîkarar mı, "bir" karar mı ?
☆☆☆
Hâlden hâle geçirene hamd u senâ ederiz, başımıza gelen iyi şeyleri yaratandan, kötü ve olumsuz şeyleri de nefsimizden biliriz !

Resûlullah bir hadis-i şerifte buyururlar:
"Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl"

Rabbimiz buyuruyor:
“Size ne oluyor ki, Allah'a gereken saygıyı göstermiyorsunuz ? Oysa O hâlden hâle geçirerek yaratmıştır." (Nuh sûresi, 13-14)

"Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter." (Nisâ sûresi, 79)
☆☆☆
Ey insan sen; Kârunî yaşantı ve şatafat içinde ömrünü geçir, gönül âlemin mal-mülk ve lüks ile tepeleme dolu olsun, bir de yanında bir nebzecik de manevî ritüeller olsun, ne â'la...

Hz. Ömer bir gün, Efendimizin dinlenmekte olduğu hânesine girer. Allah Resûlü'nün odasında bir deri kırba, bir köşede bir miktar arpa ve üzerine uzanıp dinlendiği bir hasır sergi, bütün eşya bu !

Bu durumu gören Hz. Ömer hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.
Allah Resûlü üzerinde uyuduğu hurma lifinden örülmüş hasır üzerinden uyanıp doğrulunca,  hasırın Resûlullahın teninde iz yaptığını görür...

Resûlullah:
"Ya  Ömer, niçin ağlıyorsun?"
Hz. Ömer:
"Ya Resûlullah,  iranın kisraları, bizansın kayserleri saraylarda şatafat ve ihtişam içinde yaşarken... Allah'ın Elçisi'nin bu hâlde yaşaması.…"

Resûlullah Ankebut sûresi, 64'üncü âyeti okur:
"Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı " ve,  İstemez misin ey Ömer, dünya onların olsun, ahiret  bizim !"
☆☆☆
İnsan; niyâz,  tazarru ve tevazu üzre yaşamalı,  asla ve kat'a Rabbimizin değersizliğini buyurduğu dünyaya temâyül etmemeli...ki dünya ve dünyalıklar ıslâh-ı nefs etmeyen ham ervahı kibre, riyâya ve dahi nifâka sürüklemesin !

Hayat ki, günden ibâret...dün geçti yarın ise meçhûl...nefes alınan vakit elde iken asla ve kat'a heba edilmemeli...
Ve heba edilmemeli; ne nefes, ne kelâm, ne de kalem...
Çünki iki  "Ehad" (tefekkür ile ihlas sûresine bakıldığında) arasına sıkışmış, 14.5 milyar yaşındaki kâinatta ve de 4.5 milyar yaşındaki dünyada insanın ömrü işte şu kadar...bizim ömrümüze göre kelebek ömrü kadar...ki o hâlde ömr-ü azîzi zelil etmeden yaşamalı insan, değil mi ?!.
☆☆☆
Yok ben şatafattan, lüksten vazgeçemem diyorsan buyur devam et !
Kisralar, kayserler, firavnlar, karun, ebu cehil ve diğerleri de bu dünya üzerinde idiler bir vakitler !
☆☆☆
Hasıl-ı kelâm:
 "ele  talkın verip kendileri salkım yutanlar !"ın samimiyetlerinin (ihlâslarının) göstergesi yaşantıları olsa gerek !
Vesselâm...
----------
(*)Tirmizî, “De'avât”, 124

26 Kasım 2019 Salı

Dedim: "Yerin belli mi ?", dedi: "devrine göre...!

Uyruğunu sordum da; dediki "menfaat...", ya vatandaşlık ?, dedi; :"dünya !"
Dedim; "bayrak, vatan, iman..."
dedi; "boşver çöpe at..."
☆☆☆
Dedim; "gençken yiğit(imsi) pozlar"
Dedi; "o gün öylesi, bugün böylesi rahat"
☆☆☆
Dedim; "peki hesap..."
Dedi; "içim pek rahat"
☆☆☆
Dedim: "ya vicdan !"
Dedi: "Ne diyorsun...bak işte, buna derler cüzdan !"
☆☆☆
Dedim: "yeşillik, orman, çamlar"
Dedi: "bardak oldu eski çamlar"
☆☆☆
Dedim; "yerin belli mi ?"
Dedi: "devrine göre...kimi zaman yanındayım kimi zaman karşıda"
☆☆☆
Dedim: "ne yetenektir bu !"
Demez mi, "etraf avanak dolu"
☆☆☆
Dedim: " ya hû bu ne hâl"
Dedi: "sürüye çalarım kaval"
☆☆☆
Dedim: "demek iş bitene kadarmış, tatlı dil ve şirin surat"
Dedi: "bir ömür gemimi yürüttüm boş versene be su at"
☆☆☆
Dedim: "ya sonuna gelince"
Dedi: "bulurum yine binecek at !"
☆☆☆
Arayan bulurmuş derler ya !
Neyi bulursun bilmem...
Neyi arıyorsan, o'sun, bildiğim bir şey varsa, kişinin gayesi kimliği olur !
Ve dedim:
....Belki ....bulursun !

25 Kasım 2019 Pazartesi

O günkü yirmilikler bugün olmuş altmış...

Kırk sene önce genç idim, şimdi belim büküldü
Simlerim, ziynetlerim, pullarım hep döküldü
Çatır çutur fındık kıran o dişlerim söküldü
Saman aleviymiş ömür, içimdeki "ben" öldü

Genç iken "ben", dünyayı oynatırım sanırdım
Fikreder, hayal kurar, kendim de inanırdım
Ne vakit vücudumun tüm kılları ağardı
Kamburum da belirdi, gençliğin cılkı kaldı

Bir gözümle maziyi seyreder de dururum
Ötekiyle, ikbalin hayaliyle avunurum
Keşkelerle yoğrulan faydasız pişmanlığa
Çoğu boşa geçen ömre, ah  u vah eder dururum 

Gün olur, heba etmişim ben ömrümü, der dururum
Gün gelir, müstakbel tul-u emel konuşurum
An olur, geçmişimle hesaplaşırım dururum
An olur, bir hatırada zamanı dondururum

Gel be hey adam derim, bırak hırsı haris olma 
Şol dünyaya sarılarak hesap edip de kahr olma
Gözünü havaya dikip uçan kuşu hiç kıskanma
Doğdu isen, mecbursun bu ırmakta ıslanmaya
Keyfin bilir, kirişi kırsan da işte adresin dünya

23 Kasım 2019 Cumartesi

Kutup yıldızı gibi...mihmandar

Güneş gibi olmalı insan
İçten içe yanmalı
Karanlıkları delen
Işık hüzmeleri saçmalı
Üşüyüp titreyenleri
Sarıp sarmalamalı
☆☆☆
Ay gibi Mehtap gibi
Uhreviyyete doğmalı
Gâh hilâl gah Dolun ay gibi...
Zamanı bildiren 
Semâda asılı bir takvim gibi...
Olmalı insan.
☆☆☆
Yahut olmalı yıldızlar gibi...
Karanlık tavandan sarkan, pırıltılar gibi
Kutup yıldızı gibi olmalı
Aysız günsüz karanlıkta
Yolunu kaybetmişlere yön vermeli
Mihmândar gibi, rehber gibi
Kılavuzlamalı insan...
☆☆☆
Kuyruklu yıldız olmamalı
Dünyaya düşen meteor gibi 
yanmamalı insan...
Yıldızını ise kaydırmamalı
İnsan...
☆☆☆
Bilen desin !
sanki;
Günü ayı yıldızı
Gözlüyorlar dünyamızı
Paylaşıyorlar yalnızlığımızı
☆☆☆
Var oldu derler:
Kâinat dünya için
Dünya "insan" için
Bir ve Kâmil  insan için
Seyyidül kâinat için
Yaratıldı ins ve cin
Anca ve illa kulluk için
Kulluğuysa Rabbi için
☆☆☆
Hazinesini saçmış
Zerreden tâ kürreye
Ondan insan çıkartmış
Haddini bilsin kul diye

22 Kasım 2019 Cuma

Beynin lobları... "...vira bismillah" ve "inşâ'Allah"...

Beynin iki lobu sağ ve sol...
Biri gönül iklimine; san'at, edebiyat, duygusal zekâ, ahlâk, erdem, inanç ve irfâna yönelik, tefekkür âlemine me'mur...

Diğeri akıl, mantık, ölçü-biçki-dikiş, hesap-kitap, kazanma ve kâr hırsı, dünyayı imâr, "ben"i inşâ, ötekine omuz silkme/burun kıvırmak, tartıp durmak...matematiksel zekâ ile muhkem...
☆☆☆
Kuş iki kanatlı, kanatları fonksiyonel ve gelişkin ise uçar bir yerden ötekine, beri yandan öte yana...tabi tavuk değil ise !
☆☆☆
Hikâye edilir ya; kuşlar yaratılmış ve bir tüneğe konmuşlar, kanatlarını açıp kapatarak kontrol ettikten sonra hava akımının üzerine yerleşerek bu organları ile havalanabileceklerine kanaat getirmişler ve aralarında, kanatları hakkında konuşmaya, fikir yürütmeye başlamışlar. Nihayetinde tavuk hariç diğerleri:
-Bunları çırparak havalanır ve inşâ'Allah uçarız demişler...(*)

Bu konuşmalara kulak misafiri olan tavuk kendi kendine; "işte kanatlarım var ya, tabiki uçarım ben de..." diye söylenmiş !

Kartal:
-Haydi üçe kadar sayacağım, hep beraber uçalım...1, 2, 3.

Tavuk da bu komutla birlikte kanatlarını açıp tünekten aşağıya kendini bırakmış bırakmasına da, diğer kuşlar havada uçabilmenin tadını çıkarırlarken, yere doğru hızla düşüşe geçmiş tavuğun, yere çakılırken kocaman gövdesinin çıkardığı "plofff" sesini duymuşlar...

Kartal doğana dönerek:
-Gördün mü bak ! güvendiği kanatları sonunu getirdi !
☆☆☆
Kanadı kırık kuş mu dediniz ? O uçanlara bakar durur, yana yakıla...
☆☆☆
Beyin loblarının bu farklı işlevselliği amir/memur, efendi/köle durumunu çağrıştırır gibi... !

Kim efendi, kim köle olmalı ?
Yahut, hangisi amir hangisi memur !

Bir arif zat derki;
"Gönül geminin makine dairesindeki makinist, akıl ise kaptan köşkünde olan ve seyr ü seferi yöneten kaptan ! İkisi danışıklı olur ve haberleşirlerse geminin rotadan çıkmaksızın gideceği limana varmasını sağlarlar, işte buna da akl-ı selim denir."

Makinist görevini yapmazsa gemi okyanusun açığında kalır, velevki kaptan işinin başında olsa da...

Kaptan görevini yapmazsa, denizi görmeksizin makine dairesinde çalışan makinist, ne zaman motor devrini artırması/azaltması gerektiğini nerden bilecek, ya okyanusta rast gele dolaşır bu gemi, yahut kayalıklara çarpar veya "kara"ya oturur...!

Arzu edileni akl-ı selim, kalb-i selim sahibi "insan" olmak ise, iki kanatlı olarak ..."vira bismillah" ve "inşâ'Allah" !

Tavuk benzeri tercih yapanlar da var tabi, aklı (sadece ve sadece dünyalığa gidik) ve gönlü (çıfıt çarşısından kalabalık) olan, asıl amacı dışında gemiyi okyanusta serserice kullanıp dolaşanlara eğer anlayış kıtlığı yoksa demeli:
"İllallah, illa Allah..."
---------'
(*) Hiçbir şey hakkında sakın: “Yarın şunu yapacağım” deme! (Bunun yerine:) “İnşâ'Allah (ancak Allah dilerse yapacağım de). Böyle (İnşâ'Allah) demeyi unuttuğunda ise Rabbini an ve: “Umarım ki, Rabbim beni şimdikinden daha doğru davranışa muvaffak kılar” de. (Kehf sûresi, 23-24)

16 Kasım 2019 Cumartesi

Arzdan semâya bir çırpıda...

Uyku "küçük ölüm"
her bir gün yaşanan
Seher yeli 
üflenen "sur"adır misâl
Ve her sabah 
yeniden dirilir uykudaki can

Gönüller 
seherde saba ile rastlaşır
Mahlûk tatlı uykudadır
uyanmaya çalışır

Her seher
bu "kıyâm et" sahnesi
sil baştan her defa
yenice yaşanır...
Ve,
dün mazi olur, 
güne ter ü taze başlanır...

Ne der abdal:
"Seher vakti çaldım yârin kapısını,
Çıka geldi bir gözleri sürmeli"

Ey cân, ey muradı cânân;
Yârin kapıları 
sabahın seherinde çalınır
Ol vakitte 
Arzdan semâya bir çırpıda varılır

Göze çekilmişse sürme
açılmışsa basiret
Baş gözünün görmediği 
öteleredir niyet...

15 Kasım 2019 Cuma

Şerab-ı aşk...

Bir sabahın seherinde izzet ü şânın görmüşüm
Bezm-gâh-ı hüsn ü aşkın müdâvîmi olmuşum
Eşiğine yüz sürünmüş, hem gül yağından sürmüşüm
Şerab-ı aşk kuyusunda yıkanmışım yunmuşum
Öyle mahzûn öyle garip, bir selâmın ummuşum
Terki de terkederek, huzurunda durmuşum.

14 Kasım 2019 Perşembe

Geldiğin ve gideceğin yeri unutma ey insan !

Nerden başlasam mevzuya, bezm-i elestten mi, big-bangden mi,  atık sudan gelen gametlerden mi, zigottan mı, ana şefkati ve merhametine sığınmış çaresiz bebeklik  döneminden mi ?

Ya da yeryüzünde; aklına, bilgisine, makam ve mevkisine, titrine, nüfuzuna, variyetine güvenerek arz-ı endam ederken göğe ermeyen başını dikip burnu havalarda gezen "ben" zenginlerinden mi başlasam ?

Bir lokma ekmeğe muhtaç ve sefil bir hayat sürdürdüğü yardıma muhtaç geçmişini unutup, bugün kuş sütü de eksik olmayan ziyafet sofralarında olanların hep böyle sürecek bu safa diye düşündüğü ışıltılı dünyalarından mı bahsetsem !

Dünkü kompleksin üzeri bugünkü şatafat örtüsü altında gizleniyor belki...

Yahut "vay be" "ben neymişim", "var mı benim gibisi" gibi bu geçici ni'metlerin sınavından geçemeyen, ha bire sınıfta kalan zibidi soytarıları mı konu etsem...

Ya da bir işiniz düştüğünde kerhen "...tabi hallederiz" derken, kredisini öyle kolay kolay herkes için kullanmayacağı imajını verenlerin "cemaziyyel evvel"lerini ne çabuk unuttuklarını mı dile getirsem...

Daha önceki bir yazımızda konu etmiş idik, biz insanı eşref-i mahlûka biliriz diye...çünkü yeryüzüne öyle doğar...ancak dünya hayatı devam ederken ni'met ve imkân sınavlarına takılarak eşrefi muhafaza edemeyenlerin eşrefi gidince elde kalır mahlûkât !

Bu dünyayı düz ova sanma, tutturduğun düzen bozulmaz diyene asla inanma...

Gün gelir; güvendiğin dağlara kar yağar, güneşli sıcak günler ayaza döner, yeşil yapraklar gazel olur, tutunduğun dallar çürür, yaslandığın duvarlar çöker, dayandığın insanlar ölür, makam ve mevkin berhava olur, paran pul olur, karın dul olur...
Bunların hepsi dünyalılar için !

Geçmişe de geleceğe de tecrübî bakan gözler dün öyle bugün böyle olanları görür ve hatırlatır...

Mevzuya herkes kendi idrak seviyesinden bakar...

Ve her sonda, seyredenler vay be, işin aslını bilenler yerli yerince derler !

Unutma ! Eşrefi gidince "insan" artık mahlûktur, o kadar...

13 Kasım 2019 Çarşamba

Ezelden ebede insan kalabilmek...

Şükredelim ki insan olarak yaratıldık...

Esma ve sıfatı müdrikliğe müsait, vasatımız...

Ezelde insan olarak bezm-i elestte huzura alındık...

Sonra vakti gelince hazırlanan, biçilip dikilmiş vücûd elbisesi giydirilerek şehâdet âlemine inzâl olunduk...

Sonra o vücûd bineği tekâmül ettirilip akıl baliğ olmaklığı ile mes'ûl kılındık...

Vücûd içre misafir 'İnsan'a, fani âleme kapılarak emanetindeki "sırr-ı âzîm"i kaybetmemesi içün ind-i ilâhî cenâhından inzâl olunmuş kelâm ve numune-i imtisâl risâlet ile ihtâr ve ikâz olunduk...

Eğer ki yetmedi ise; muazzeb olunarak O'nun vechine rücû edilmekliğimize kapı yine de aralanır...

"Adem" derekesinden esfele meyletmekliğimiz yahut illiyuna hurucumuz kavgası her dem sürüp gider iken, "Âdem"liğimizi tescil içün varlık vehminden, yokluk fehmine erişmeye gayretimiz aranır...

Zelil ve hakirliğimiz O'ndan irâzımız yüzünden mi aceb ?

Ve bu muzil sebeb ile hayvanâta benzer kaba ve çirkin, "insan"dan ırak olması gereken bî-edebâne temâyül ve gayretten vazgeçmeyiş.....

Yahut azîzliğimiz kendiliğimizden midir ha !

Ulvî ve uhrevî âlemlere yöneliş yoksa el Hadî'nin merhametinden midir !

Bilinmeli ki, mürebbî olana ittibâ ile gafletimizi idrâk olunmaklığımız arzulanır...

Hatırdan çıkarılmamalı ki, mutahhar geldik, muhafaza etmekliğimiz ve mutahhar gitmekliğimiz gerektir...

Denî dünyaya meylimizin menbâı olan emmare nefsi ıslâha mecburuz ki, süfliyetten ulviyyete tekâmül edilebilsin...

Gel ey Cân !
Hakikât üzre yürü, takılma masiyyete, maniâları atla bir bir...irfânını tekmil, imânını muhafaza, aklını selim, ilmini ziyâde etmek yaraşır insana...endişeye mahal yok; dünyaya gelenin karnı da doyar, yatacak yeri de olur  !
El rezzâk'ın bunların kefili olduğunu sağır sultan bile duydu...akşama sağılacak sütü olmayanın gözü kaymaz meraya, otlağa !

Madem insan olarak geldin dünyaya, insanlığını muhafaza ile insanca git buradan âlem-i ervaha...

Ezelden ebede insan kalma gayreti ile...Aleddevâm vesselâm...

11 Kasım 2019 Pazartesi

Kendi kapkara gönlü fukara...

Karanlık egosunun sultanı olmuş
Yediği cife içtiği zifil
Haybeden akçeyle kafayı bozmuş
Cüzdanı akçe dolu dimağı sefil

Alınca pâyeyi "âdem" oldum sanmış
Bildiği çürük ettiği zulüm
Doğdu ya ömrünü tükenmez sanmış
Nefes be nefes alacak ölüm

Az çok dememiş hep menfaat ummuş
Aklında pul var gönlünde para
Mirasçıları için paralanmış durmuş
Kirletmiş özünü olmuş kapkara

İlim okumuş da âdem olmamış
Elif'i, ba'yı, etmiş hep tehir
Kara çalılıktan hiç usanmamış
Tohumu ağu, meyvesi zehir

Anacığı meğer bir zalim doğurmuş
Nerden bilsin yavru dürzü, almış büyütmüş
Ne emekler çekmiş hem nasıl zorsunmuş
Netice; egosu kara, gönlü fos-fukara

9 Kasım 2019 Cumartesi

Ey cevher-î cân...

Ey serv-i dilârâ...Ey cevher-î cân...
Reh-i gülzâra dönsün heman baht yolun
Ey nûr-ı çeşm-i asfiyâ...Ey ziyâ-yı câvidan...
Hakk düşüre nûr-ı müctebâya yolun

Ey serv-i dilârâ...Ey cevher-î cân....
Nûru’l-envar ile olasın hem her dem
Ey nûr-ı çeşm-i asfiyâ...Ey ziyâ-yı câvidan...
Nûrsuz uğursuzlara varmasın yolun

7 Kasım 2019 Perşembe

Demli sözler...

Bir meclisteki; boş şeyler evelenir, gevelenir
Orda; anca ve sade, dedi-kodu demlenir
☆☆☆
Paslı demirin, gün gelir boyası kalkar
Ancak çekiç ve ateşi görse; küfü, pası atar
☆☆☆
Demir külçe geçse haddeden, olsa teneke
Tıngırdayıp da durur, en ufak esintide
☆☆☆
Câhil baş olursa,  ey ağalar beyler
Kerevete çıkar da, gönlün hoş eyler
☆☆☆
Etrafı kaplar ise, kaba cehâlet
Kol gezer akıllarda, binbir garâbet
☆☆☆
Asi, ahmak ve câhille yoldaşa tek bir nasîhat
Ulûfeyi alır ise; bîat eyler nihayet

5 Kasım 2019 Salı

İroni: Ya uçan balon patlarsa !

Hayat yolculuğunda bir buçuk kırkımız çıktı desek yeridir dostlar...Hani çilehânemiz olan toplumda erbain çıkartmak babından...

Kulak arkamıza erişemesek de, neler, nereler gördük ve işittik...

Kimler geldi, kimler geçti, göz pencerelerimizin önünden...

Kimi zaman insanlardan aldık dersimizi, kimi kez ders verir olduk insanlık yolunda olanlara, bazen mahlukata, yahut içi doldurulmuş peluş hayvancıklara, oyuncaklara...

Bu süreçte her zaman ve daima öğrenici olduğumuzu asla unutmadan öğretici olmaya çalıştık...

Kimi zaman hem sureti hem de sireti insanlarla, bazen de sadece sureti insanlarla aynı havayı teneffüs ettiğiniz ortamlarda belki bulundunuz hasbe'l kader; hatta belki meclislere, toplantılara ya da  komisyonlara da katılmışlığınız olmuştur !
☆☆☆
Kimi masallarda konu edilir; masal bu ya diye başlanır anlatılmaya...bir gün ormanda... tilki bütün canlıları toplantıya çağırmış...duyup gördüklerinizi bilmek istiyorum demiş...meğer amacı aslana bunları sunup yağ çekmek, çalıştığını gösterip yaverliğini garanti etmekmiş !
☆☆☆
Kerli, ferli ve etiketli şişirilmiş balonların uçurulduğu zamanları da gördük...
Daha sonraları bu uçan balonların havası kaçınca, yerlere pelte gibi serildiğine de şâhit olduk...

Fizik kurallarına göre uzaktaki cisim küçük görünür, yanına yaklaştıkça ise gerçek büyüklüğünde görünür değil mi ?

Peki sosyal hayatta fizik kanunları kimi zaman iflas etti desek ne dersiniz ?

Uzakta iken göze fil gibi gözükenlerin yanına varınca pire olduğunu gördük desek !

Ya da hamâsî nutuklarla  taht-ı revâna çıkıp seyr-ü sefer edenlerin birer çıkar tutsağı/kölesi olan "evet efendim"ci olduklarına şâhit olduk desek mi acaba !

Her devrin nüfuzlusunu bulup eski devirde faydalandığı nüfuzlularını unutanların, azımsanmayacak kadar bol olduğunu söylesek mi bilmem !

Üç kuruşluk menfaatin; vefa, dostluk ve kardeşlik hukukunun önüne geçtiğinin; insanlık adına üzüntüsünü çekmiş olsak da ne gam !

Çanta taşıyanların, çalışkanlara tercih edildiği primatif davranışlarla meğer günümüzde de hâlâ rastlaşılıyormuş maa't-teessüf!
☆☆☆
Emekli Öğretim üyesi, mütevâzı insan, yazar, rol model ve fedakâr öğretmen, Y.Doç.Dr.Hüseyin Özbay hocanın iznini alıp paylaştığım yukarıdaki fotoğrafı çok şey anlatıyor değil mi ?

İnsan baktığı zaman;  sureti de sireti de görmeli ki, görülür !

Siretin surete yansıması ehlince okunur !
Kodları ise davranışlarda ve dilinin altında sırlıdır...bir masa etrafında bir insan ile sohbette olanların bazen; kimi ayı, kimi tavşan yahut tazı, kimi merkep yahut katır...kimi fare, kimi tilki...yukarıdaki fotoğrafın bir ironik hikâyesi !

Ve de belli eder kendini ki, her kim ola insan !
☆☆☆
Hüseyin hocam; ömrünüze bereket, ne güzel bir kompozisyon paylaştınız, düşündürdünüz bizleri !

3 Kasım 2019 Pazar

Bir ömürlük insan, ya sonra...?

Tükendikçe ömür saati
Gidiyorlar bir bir yârenler
Ard arda, sırayla...
Kimi güzel sesli,
Kimi güleç yüzlü,
Kimi vefalı !
Hepsi de daha dün dünyalı idiler !

Sahi siz saatinizi kurmuş muydunuz ?
Ömür saatini...!

Ya da kurulmuş muydu ömür saatiniz !

Yoksa uyumaya, güzel rüyâlar görmeye devam mı !

Hayır hayır o saat bir kerreliğine kuruldu...

Zamanı gelince alarmı çalacak...

Ve...
Uyandıracak sizi tatlı uykunuzdan...
Belki en güzel yerindeyken bölecek rüyânızı...
Daha çok yapacak işiniz vardı o rüyâda değil mi ?
Her ölümlü gibi !
Sevdiklerinin yaşarken kıymetini bilenler, timsah göz yaşları dökmezler !

2 Kasım 2019 Cumartesi

Bayrak istiklâl, istikbâl ve ikbâldir...



Bayrak; millettir, devlettir, vatandır
Bayrak; imândır, ezân ve ihsandır
Namus ve iffetidir azîz milletimin
Bayrak; istiklâl, istikbâl ve ikbâldir


Ay yıldız, insanlığa verilen selâmdır
Al bayrak, şehâdet denilen kelâmdır
Varlığı, dosta güven verir, düşmana korku 
Gölgesinde yaşamaksa, huzur ve emandır