Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Haziran 2023 Pazartesi

Leylâ...Ela gözlü bir çöl ahusu !


Hz. Mevlânâ aşk için der:
İlla birini seveceksen tene değil cana değeceksin. İlla birini seveceksen, dışını değil içini seveceksin..." 

İrfân sahipleri, ârifler; mevcudatın ve zuhuratın hakikatinin, ezelî muhabbet olduğunu bilir ve derunî olarak yaşarlar...kâinâttaki cümle varlıklar aşk ve muhabbetin tezâhürüdürler. Atomda elektron çekirdek arasındaki cazibe, ay-dünya arasındaki çekim, arı ile çiçek arasındaki bağ...hepsi varlıklarını ve devamını, aşk ve muhabbete borçlu değil midir ?

Ezelî muhabbet, kâinatın mevcudiyetinin ve kaimiyetinin olmazsa olmazıdır.

Yûnus Emre der;
Leylâ-i Mecnûn benem,
Şeydâ-yı Rahmân benem,
Leylâ yüzün görmeğe,
Mecnûn olasım gelir !

Fuzûlî de, Mecnûn’dan daha ileri bir âşık olmak hevesini şöyle ifâde eder:
Bende Mecnûn’dan füzûn âşıklık istîdâdı var,
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var!

Yûnus Emre’nin aşk hakkındaki şu beyti ne kadar derûnîdir:
Aşk imamdır bize gönül cemaat,
Dost yüzü kıbledir dâimdir salât…

Fuzûlî, Leylâ ile Mecnûn'un fenâya ermeleri sebebiyle aralarında bir fark olmadığını Mecnûn’un dilinden şöyle anlatır:
Bende âşikâr olan sensin!
Ben hod yokum, ol ki var, sensin!
Ger ben ben isem, nesin sen ey yâr?
Ve ger sen isen, neyim men-i zâr?
(Bende görünen sensin, ben kendim yokum! Ne varsa sensin, eğer ben varsam, ben ben isem ey sevgili, o hâlde sen nesin? Eğer sen sen isen, feryâd edip inleyen ben neyim, kimim?)

Yûnus Emre, bu girift bilmeceyi şöyle ifâdelendirir:
Ete kemiğe büründüm,
Yûnus diye göründüm!
‘Leylâ ile Mecnûn’, doğu dünyasının, "Romeo ile Jüliet" ise batı dünyasının tirajik olan ölümsüz aşk hikâyeleri olarak yüzyıllardır hikâye edilir, sanat ve edebiyat camiasında hak ettiği şekliyle ele alınır...

Leylâ vü Mecnûn" aşkı, zaman içinde farklı müelliflerce kaleme alınmış...

Leylâ ile Mecnûn’un aşk hikayesinin dünya çapında tanınması ise Fuzûlî sayesinde olmuş:
Kanuni Sultan Süleyman, 1534’te Bağdat’ı fethedince Bağdat seferinde yer alan ileri gelenler Fuzûlî’den bir ‘Leylâ ile Mecnûn’ eseri yazmasını isterler. Fuzûlî lirik –epik türündeki 3 bin 96 beyitlik ‘Leylâ ile Mecnûn’u 1535’te tamamlayarak Bağdat valisi Üveys Paşa'ya sunmuş...

Bestekâr Üzeyir Hacıbeyov, 1907’de Fuzûlî’nin "Leylâ ile Mecnûn"unu Azerbaycan'da Opera eseri olarak sahneye koymuş...

"Leylâ vü Mecnûn" aşkı hikâyesinin kısa bir özeti(*) şöyle:

Necid’de bulunan Benî Âmir kabilesine mensup Kays ile Leylâ, kabilelerinin hayvanlarını otlatırken birbirlerini severler. 

Aşklarının meydana çıkması üzerine Leylâ çadırda alıkonur ve Kays’a gösterilmez. 

Bunun üzerine Kays’ta aşkın ilk ıstırabı başlar; babasına Leylâ’yı istemesini söyler.

Ancak aşkları sebebiyle kızın adı dillere düştüğü için bu teklif reddedilir ve Leylâ bir başkasıyla evlendirilir. 

Kays ıstırabın tesiriyle aklını büsbütün kaybeder. 

I. Mervân’ın vergi memuru Ömer b. Abdurrahman ile onun yerine geçen Nevfel b. Müsâhık, Kays’a yardımcı olmak için girişimde bulunurlar, fakat bu girişimleri sonuçsuz kalır. 

Babası şifa ümidiyle Mecnûn’u Mekke ve Medine’ye götürürse de faydası olmaz, üstelik Mecnûn Kabe'de Allah’a aşkını arttırması için dua eder ve çöllere kaçarak vahşi hayvanlarla birlikte yaşamaya başlar.  Leylâ'sına ağıtlar yakıp aşkının acılarını terennüm ederek çöllerde dolaşan bir aşıktır artık Mecnûn...

Hikâyenin sona doğru sahneleri  özetle şöyledir:

Kays'sız yapamayacağını anlayan Leylâ evden kaçıp çölde sevdiği adamı aramaya başlar...
Mecnûn'u, çölde ahularla, ceylanlarla ve kuşlarla arkadaşlık eden, hayattan vazgeçen biri olarak bulur...
Leyla’yı gören Mecnûn;
“Sen de kimsin? Leylâ benim içimde”…der !
Leylâ, Kays’ın erdiğini, kavuşmalarının imkânsız hale geldiğini düşünse de, yine de onsuz yaşayamaz, bu ıstırap ile hastalanıp yataklara düşer ve ölür.
Mecnûn, Leylâ'nın ölüm haberini alınca gider mezarına, sarılır ve şöyle dedikten sonra son nefesini verir;
"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez."
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, "Leylâ vü Mecnûn" hikâyesinden yola çıkarak kaleme almış  olduğu "Leylâ" şiirini kanun san'atçısı Halil Karaduman bestelemiştir. İşte o sözler:

Bu akşam rüyâmda Leylâ'yı gördüm
Derdini ağlarken yanan bir muma;
İpek saçlarını elimle ördüm,
Ve bir kemend gibi taktım boynuma
Bu akşam rüyâmda Leylâ'yı gördüm.

Leylâ...Ela gözlü bir çöl ahusu
Saçları bahtından daha siyahtır.
Kurmuş diye sevda yolunda pusu
Döktüğü gözyaşı, çektiği ahdır.
Leylâ...Ela gözlü bir çöl ahusu.

Bir damla inciydi kirpiklerinde,
Aşkın ızdırapla dolu rüyâsı
Bir başka güzellik var kederinde
Bir başka âlem ki ruhunun yası
Sessiz incileşir kirpiklerinde.


Leylâ...
Güfte:Ahmet Hamdi Tanpınar
Beste ve okuyan: Halil Karaduman
Sözleri şair Halit Yıldırım’a, bestesi Suat Kıyak’a ait "Aşkın Issız Bir Çölmüş" şarkısının sözlerinde de yine Mecnûn ve sevda motiflerini işler şair, sözleri şöyle:

Aşkın ıssız bir çölmüş, susuzum sana ey yâr
Ben de Mecnûndan öte, bilmediğim bir hâl var
Gözlerimin önünden gitmiyor hatıralar

Bir yarım şarkı gibi zamansız bitme akın
Serap olma ne olur, kaybolup gitme sakın

Dağlar bile dayanmaz gönlümün feryâdına
Melekler yetişirmiş âşığın imdâdına
Kara sevda diyorlar bu derdimin adına

Bir yarım şarkı gibi zamansız bitme akın
Serap olma ne olur, kaybolup gitme sakın
Seslendiren:Gülden Arzoğlu
Aşık maşuk ve vuslata dair mistik hikâyelerdeki Leylâ, bidayetteki mecazî aşkın nihayette ilâhî muhabbete tebdili ile aşık ve maşukun Hak’ta fânî olduğu ilâhî aşkın sembolüdür.
 
Leylâ aşkı, mecnûnunu ilâhî aşk ufuklarında dolaştırarak Mevlâ’sında sükûn buldurur...
__________

(*)Hikâye için kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/leyla-ve-mecnun