Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Kasım 2017 Çarşamba

Üç buçuk soysuz bir zağar...

İnsanlık tarihine mal olmuş eşraf da var zağar da.
Mebzul de var, azizân da,
Mechul de var, meşhur da.
İdam edilirken celladı ayak altından saldalyeyi ittirince kafası kopan da var, boynu kırılan da.
Demek ki bu şahıslar yaşarken boynu kopacak kadar ağır veballer yüklendi ki ip taşıyamadı, ağır geldi ipe günah üreten kafa...
Ve kimi şaki kimi said gitti, bu dünyadan...!

☆☆☆
Şimdilerde pek duymadım- en azından bulunduğum çevre itibarıyla- çocukluğumda duyduğum bedduaları; ağzı beddualı büyükler(!) vardı, sokağımızda...
Oyuna dalmış, eve girmek istemeyen, yahut söz dinlemeyen çocuğuna çok kızınca ilenirlerdi:
-"boynu kopasıca, boyu devrilesice ..."
Acep boynu kopanlar, boyu devrilenler ana yahut mazlum bedduası alanlar mıydı diye de düşünürüm kimi zaman, âhir demleri kötü neticelenenleri gördüğümde...!

☆☆☆
İstiklâle ve Hakk'a âşık, zâlimin hasmı Mehmet Âkif Ersoy üstadın dizeleri neler söylüyor neler;

"Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım ! ...
-Boğamazsın ki !
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, âşığım istiklâle;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!"

☆☆☆
-Hz. Musa'nın cehd ettiği- Firavun ahlâkı, inkârın, isyanın, kibrin ve muktedir zâlimin zemmedilmiş ahlâk numunesi olarak önümüzde durmakta...
Musa'ya musallat olmaya çalışan firavun hiç eksik olmamış ki, zaten  her devirde sahne-i seyranda.
Musallatın musallası ise, yarılan ve yutan Kızıldeniz olmuş...
Doğumdan ölüme insanın birlikte olduğu ego-nefs- ruhun firavunu değil mi ?... hâmân(1)-firavunun veziri- da egonun akıl hocası, ya'ni şeytan olarak hep devrede değil mi ?..

☆☆☆
Her ne kadar insana "hilm" ve "rıfk" sahibi olmak yaraşsa da ve firavuna bile tebliğ ederken "...tatlı yumuşak sesinle tebliğ/hitap et"(2) diyen rabbimizin emrine uymamız zorunluysa da, hristiyan ahlâkında yer bulmuş olan "sağ yanağıma tokat atana sol yanağımı da çeviririm" davranışı müslüman ahlâkında ma'kes bulmamıştır.

☆☆☆
Hz.Resul-ü Zi'şanın bir hadisinde şöyle
buyurmakta olduğunu da insan aklından çıkarmamalı;
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır"

☆☆☆
İstiklâle şairimiz Mehmet Âkif Ersoy bu hususta diyor ki;

"Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum ?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim !
Adam aldırmada geç git ! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?"

İşte "İnsan" işte "ahlak" !

☆☆☆
Bir menkıbe ile kelâmı bağlayalım:  Hacı Bayram-ı Veli Hz.lerinin aşağıdaki menakıbı her devir için caridir hadd-i zâtında.

Bu menkibede zikredilen vak'ada amaç Hazrete gerçekten samimi bir şekilde bağlı olan talebeleri tesbit etmek ve askerlikten ve vergiden kaçmak için bağlı olanların, menfaatperest sahtekârların ortaya çıkarılması, arpalarının kesilmesidir...

Hacı Bayram-ı Veli devrin padişahına, talebelerinin fukara olduğunu belirterek, askerlik ve vergiden muaf tutulmalarını talep eder. Talebi kabul görür ve Sultan bir ferman çıkararak,
Hacı Bayram Veli talebelerini askerlik ve vergiden muaf  tutar.

Ancak bir zaman sonra Ankara'nın mâli dengesi bozulur.
Zira, tahsildâr hangi kapıyı çalsa, muhatapları
-Biz Hacı Bayram Hazretlerine intisaplıyız, derler.

Hacı Bayram Hazretleri de bu durumdan bizârdır, Kanlıgöl mevkiine bir çadır kurar ve ahaliyi toplar. Hazret o gün celalli ve heybetlidir. Elinde büyük bir bıçak vardır ve sadık olan ile olmayanları ayırd edecektir.
-Ey benim sadık dervişlerim !  Şimdi sizleri kurban etsem gerek... Haydi sıraya dizilin, girin çadıra ! der..
Ahali bir anda meydanı boşaltır ve çekip giderler. Sadece biri kadın, iki âşık gelir yanına, takdire şâyan bir teslimiyetle boyunlarını uzatırlar.
Bunun üzerine Hacı Bayram hazretleri memurlara döner:
-Bu ikisini talebelerim olarak muaf tutulacaklardan yazın, başka talebem yok ! der.
Gerisi vergilerini de öderler, askere de giderler.

☆☆☆
Her devirde devrin nimetlerinden alabildiğine istifade etmek isteyen (yandaş)-mış gibi yaşayan ve davrananlar olmuştur, vardır ve olacaktır da...

☆☆☆
Hacı Bayram-ı Velî'nin bir şiirinden alıntı ve talebelerine nasîhatlerinden ikisi ile bu bahsi nihayete erdirelim:

Bilmek istersen seni,
Cân içinde ara cânı.
Geç cânından bul ânı,
Sen seni bil, sen seni.

Kim bildi ef'âlini,
Ol bildi sıfâtını,
Anda gördü zâtını,
Sen seni bil, sen seni.

Son kıtayı şöyle te'vil edersek; kişinin davranışı, sahip olduğu bir sıfattan kaynaklanır ya'ni sıfatın dış görünüşüdür, o sıfat ise o kişinin nefsinin/özünün kodlarından bir koddur...

Hazretin nasihatlerinden ikisi:
"Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesâbınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız."
"Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz."
______________
(1)İlâhlık iddiasında bulunan Firavun, hz. Musa'nın kendisini yü­ce Allah'ı kabule davet etmesi üzerine kavminin ileri gelenlerine, "Sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum." de­miş, Hâmân'dan da Musa'nın tanrısına ulaşıp O'nu bulmak için kendisine bir ku­le yapmasını istemiştir. (Kasas suresi, 38; Mümin suresi, 36-37)

(2)"Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin..."(Taha suresi,44), "...hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et..."(Nahl,125)