Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Haziran 2024 Salı

Sahici olmayanları yok hükmünde saymak...silip atmak !

 

 "Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin" (Tolstoy)

Şöyle dönüp, insan yaşadığı yılları gözden geçirse...
Yıllarca biriktirdiğim neler varmış neler meğer, der sanırım...
Ve belki gün; hayatı boyunca biriktirdiği kişiler, dostluklar, hatıra ve arkadaşlıkların gerekliliği ve lüzumunu, samimiyetini ve kıymetin gözden geçirir...

Mes'elâ telefon rehberindeki yüzlerce kişinin kaçı gerçekten samimi dost, arkadaş, ahbab...yılda kaçıyla kaç sefer ve ne içün görüşmüş acaba....ne içün ve ne zaman aramış yahut aranmış !

Sonra radikal bir karar alsa insan, gereksiz, samimiyetsiz, çıkar beklentisi içinde olanları mezata çıkarıp açık eksiltme yoluyla elden çıkarmayı denese... Çıkarıyorum hayatımdan birer ikişer hepsini dese...
Bilirsiniz ikinci el satış yapılan yerler var, bit pazarları ve müzayedeler gibi...

Sosyolojik açıdan bir değerlendirme yapılacak olursa, aslında insanın mazide değerli zannedip, kıymet vererek hayatı boyunca biriktirdiklerini düşününce, insanlarda tıpkı bit pazarına götürülen eskiden kıymetli görüp alınmış sonra gözlerinden düşünce elden çıkarılan şeyler gibi bir yığın lüzumsuzu biriktirdiğini görecektir....işte bu farkındalık oluşunca insan gözden düşeni rehberinden silmekle kalmayıp, hayal ve hatırasından da kazıyıp çöp kutusuna gönderince sıfırlar kendini, sünger çeker maziye ve mazideki fazladan değer verdiklerine, huzura doğru adım atar...

Bu durumda; riyâkar, samimiyetsiz ve çıkarcılara ayırdığı vakte, verdiği emeğe, kıymet biçmeye değdi mi diye hayıflanmadan silmeli hepsini, yok hükmünde saymalı...

Kolleksiyonerliğin lüzumu yok demeli, kolleksiyonundakileri, hayatı boyunca biriktirdiği bir vakitlerin "en"lerini def etmeli kalan ömründen, silmeli hafızasından, çıkarmalı hatıratından... mes'elâ şunlar gibilerini:
cilalı, boyalı, sırlanmış olanı
topraktan geldiğini unutanı
toprak kökenli çinisini, bronzunu, porselenini
ağaç kökenli olanı: odunu, takozu, çıra gibisini
ecnebi özentisi ingiliz poturlusu, melon şapkalısını
badem bıyıklısı, keçi sakallısını
üç para çıkar içün el etek öpeni
adamlık taslayıp zibillikte gezeni
kaftanı, kepi, sarığıyla adam olduğunu zannedeni
aşırma sözler satıp dilini süsleyeni
makam mevki içün nefes nefese seyirteni
haketmeyerek ayak oyunları ile geldiği taht ve taht-ı revandan inmek istemeyeni
yağdanlıkları, dalkavukları, sakallılar içün cebinden taraklar eksiltmeyeni
ahlâk edebiyatı yaparken ahlâksızlığını gizleyeni
küflü paslı metâını süsleyip bezeyeni
sahteyi hakiki diye yutturmak içün Allah'ı şahit tutup yemin edeni
kibrini tevazu kılıfına bürüyerek arz-ı endam edeni
yaladığı mürekkebi sindirmeyi hak etmeyen müsvedde alimleri
kendi gölgelikte oturup etrafını güneşin altında ayakta bekleteni
insanların sırtından çıkar teminini karakter haline getireni...
ucuz etini yahni diye servis edeni...
ilâ ahir...(.....)
Ve gözünü dört açılmalı insan, bir dahaki sefere ince eleyip sık dokumalı;
meğer ben ne safmışım, 
dış görünüşe nasıl da aldanmışım
antika zannetmiş, dağarcığımda saklamışım, 
maskeleri olduğunu zamanla anlamışım, belki de geç kalmışım...demeden, 
keşke demeden, ah u vah etmeden !
kurtulmalı gözden düşmüş, gönülden çıkmış, rehberden silinmiş olanlardan.
....
müzayedeye çıkarmalı onları belki... 
haraç mezat
satıyoruuuum, buyursunlar...
haraç mezat mallar bunlar, 
buyrun koleksiyona, 
tecrübeyle test edilmiş çuvallar dolusu sahtekâra;
ciltlere sığmayan yalanları ile yalancılara....
yok mu alan, diyerek...bit pazarı niyetine hicvedip, 
üstüne basıp ayak altında çiğneyerek geçip gitmeli...
Halen bunlara talip olan, kalite kontrolundan geçememiş defolu arayan ve asla nasihatten anlamayan, musibetle öğrenmeye istekli olan varsa onlara demeli:
haydi koşun edin talan !