Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Haziran 2024 Pazar

Cilalı taş devrinden cilalı adam devrine...


3. Mustafa (1717 – 1774)'nın Lâle devrinde (1718 – 1730) Şehzade iken yazdığı şiirinde şöyle der:
"Yıkılıpdur bu cihân sanma ki bizde düzele
Devlet-i çarh-ı denî verdi kamu mübtezele 
Şimdi ebvâb-ı saâdetde gezer hep hezele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i lem-yezele’
(Düzeleceğini zannetmeyin, dünya yıkılıp gidiyor; / Alçak dünya devleti aşağılık adamlara teslim etti. / Mutluluk kapılarında şimdi bu aşağılık, âdî adamlar dolaşıyor / İşimiz artık Allah’ın merhametine kaldı.)

İdrak ettiğimiz zaman diliminde eşref-i mahlukat olarak doğan ancak esfel-i mahlukat olarak hayat yolunda yürürken evrimleşmiş(!), koyun bile demenin iltifat olacağı insanımsılar maatteessüfki  her yerdeler...koyun değil belki onlara har demek ehveninden kurtarabilir.

Cilalı taş devrindeki Homo sapiens; şimdilerde ya içinde şeytanın dizginleri ele aldığı, aklına kırk tilkinin danışmanlık yaptığı, "cilalı adam" görünümlü olarak debdebe ve şaşaa içinde yaşıyor...yahut uydum akıllı koyun sürüsü devrini yaşıyor geri kalan beceriksizler !

Bu dışı cilalı içi küflü/paslı, liyakat ve ehliyet yoksunu/yoksulu zevât içün Osmanlı devrinde kullanılan tabir, adam kıtlığı manâsındaki "kaht-ı rical"...

’Rical’’ (recûl kelimesinin çoğulu) iyi eğitimli, irfan, akıl, hikmet, ilim, dürüstlük ve cesaret sahibi insanları ifade etmek manasına kullanılır...‘’Kaht-ı rical’’, cemiyetin her kesiminde, hatta bürokraside, yönetimde, ehliyet ve liyakat gereken işlerde, ahlâklı, dürüst, bilgili, tecrübeli insanların kıtlığını da kasteder mahiyette özellikle kullanılan bir tabir...

Ziya Paşa yaşadığı devirde, bu minvaldeki zamanının yöneticilerine, siyasetçi ve bürokratlarına yazdığı mısralardan birisinde şöyle der:
‘’Asiyab-ı devleti (devletin değirmenini) bir har (eşek) da olsa döndürür.’’

Türk edebiyatının hiciv ustası Şair Eşref de Ziya Paşa’ya cevaben yazar:
"Asiyab-ı sengi'yi bir har da olsa döndürür, Döndürür ama mili kırar çarka s…çar harabeye döndürür.’’

Neyzen Tevfik de yukarıdaki mısralara “nazire” olarak, şöyle bir beyit yazar:
"Öyle harlar koştular kim asiyab-ı devlete, birbirin çiğnemekten, dolab-ı devlet dönmüyor.’’

Devletlerin tarihinde bu kıtlık dönemlerine rastlamak mümkün, işte yukarıda Ziyâ Paşa ve diger ediblerin kaleme aldıkları mısralardan da adam kıtlığı yaşandığı bir döneme dair yazılmış mısralarda bunu görüyoruz...demeli ki: "Kırk çoban eşeğinden bir çoban çıkar mı ?"

Netice-i kelâm, devlet adamı terbiyesi ve eğitimine azami dikkat etmek elzem olup, devletlerin terakkisi ve toplumların huzur ve adalet duygusunun tatmini, ehliyet ve liyakatın gözetilmesi, nefsine değil topluma hizmet makamında olduğunun bilincinde olarak kişilerin hizmete/hizmetkârlığa talip olması bu açıdan çok mühim...değilse, çoban kisvesine bürünmüş har elinde koyun sürüsü derekesindeki sürü toplumlarda insaniyetten bahis havada kalır !  

Ziya Paşa' ile nihayet verelim:
"Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı"
(Hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda hâline geldi; namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı.)
"Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma 
Zer-dûz palan vursan da eşek yine eşektir" 
(Asılsız/soysuz birine üniforma ya da gösterişli, pahalı giysiler soyluluk verir mi hiç; eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir.)