Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2018 Çarşamba

Cemre nine'den bir hikâye..Serçenin ahı-ateşten giysi



Cemre ninenin bir komşusu var, Rukiye hanım. Rukiye hanım'ın ilk eşi ölmüş ,ikinci eşi Yusuf efendi ile sokağın başındaki köşede mahfel (subay orduevi)in karşısında yer alan iki katlı cumbalı ahşap evlerinde yaşıyorlar...50-60 yıl önce bir anadolu şehrinde.

Yusuf efendinin bir atı, iki ineği var, evlerinin alt katındaki ahırda onları besliyor, sokak sakinleri ve mahalleli sütünü yoğurdunu Rukiye hanımlardan alıyor.

Hâne sakinleri bahar gelince Çayır köydeki bağlarına göçüyor, güzün şehre dönüyorlar.

* * *
Yusuf efendi, her gün evlerinin karşısındaki mahfele caddeyi geçerek uğrar, karavana yahut tabldot öğünlerinden artan ta’yîn ekmekleri çuvala, yemekleri ise onsekiz kiloluk tenekelere doldurup atıyla evine getirir.

Ta’yîn ekmek, erat/asker’ın yediği ekmek olup, askere özel yapılan somun ekmekten biraz küçük, kepek ve vitamin açısından zengin besleyici bir ekmek.

Yusuf efendi ekmek ve yemekleri bağda iken bağa, şehirde iken evine mu’tâd bir şekilde taşır.

* * *







Bir gün Rukiye hanımın hastalandığı sokakta duyulur…

Rukiye hanım, bunalmakta, tansiyonu nabızı sürekli yükselmekte, titreme nöbetleri içerisinde ızdırap çekmektedir. Öyle ki, içerlerde duramaz olur, kendini oradan oraya savurup durur, Cemre ninenin anlattığına göre...

Doktor doktor gezdirir Yusuf efendi, hanımı Rukiye’yi , çare bulunmaz.

Cemre nine hasta ziyaretini ihmal etmez, bu ziyaretlerinden birinde Rukiye hanım bir ara Cemre nineye der ki:

-Yusuf efendi alt kattaki ambara mahfelden getirdiği ta’yîn ekmekleri depoluyor, her gün hayvanlara, ineklere ve ata öğün öğün veriyor ya Cemre hanım...

Cemre nine:

-Evet…

Rukiye hanım:

-Epey bir zaman oluyor ki; Yusuf efendi ekmekler küflenmesin diye ahırın yanındaki ambarın penceresini açık bırakmış...ahıra indim ki, serçeler doluşmuşlar açık pencereden içeriye…ambar kuşlardan geçilmiyor, ekmekleri yiyorlar….Yusuf efendi’ye söylene söylene kapattım pencereyi, serçeleri bir bir yakalayıp kanatlarını kırdım, sonra da attım dışarıya.

Hayretler içinde kalan Cemre ninenin ağzından :

-Eeee Rukiye hanım…vah vah, hiç mi için sızlanmadı ! sözleri dökülür.

Rukiye hanım bu hikâyeyi anlatırken gözlerinden boncuk boncuk süzülen yaşlar sicim gibi akmaya başlar… bir yandan höyküre höyküre ağlarken bir yandan da vicdan azabından mı yoksa çektiği ağrı sızılardan mı olduğu pek anlaşılamayan ıstırab içinde kıvranmaya başlar, ve der ki:

-İşte o günden sonra bu dermansız derde düştüm.

***

Cemre nine diyorki:

-Rukiye hanım o günden sonra her gün giderek biraz daha kötüledi, bedeni kendine ateşten giysi idi, yataklara yapıştı, uzun süre can çekişti ve çok zor can verdi ...Ve başına gelenin sebebini de kendince böyle yorumlamıştı.