Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Şubat 2018 Cuma

Görmek mi yoksa okumak mı ? - 2


Okyanusun kıyısından bakan birisi kıyıya vuran dalgaları, köpüklerini, ufuk çizgisinde deniz ve semânın birbirine komşu mavilerini, uçan martıları görür.
Ama bir dalgıç, bir balık adam dalış yaptığında mikroskobik olmayan gözle görülebilir yüzlerce binlerce alg yosun omurgasız ve omurgalı hayvan türleri ile iç içe olur.

Eskiden dalgıç giysilerini, oksijen tüplerini kullanmayan "gavvas"lar derin bir nefes alıp dalar, zemine ulaşır, bıçağı ile istiridye kabuklarını açarak içinde inci olanlarını sepetine koyar bir kaç dakika sonra yüzeye çıkarlar.

Tefekkür ehli olan, gördüğü objeyi okuyabilen, malûmât ile yetinmeyip bilgilenmiş dânâlar, objenin hakikatine dair incileri, hikmeti Hızır'ca nefeslendirip kelâma döken ilim erbabına da bundan kinaye Gavvas denilir.

Meselâ; bir otlağa, çayırlığa bakan mandanın gözüne ilişen otlar ağız salgılarını artırır, aynı görüntüye hayvancılıkla uğraşan biri baktığında; hayvanlarını otlatıp sağacağı sütü, yoğurdu, peyniri, tereyağını, kaymağı, hatta kışlık yem ihtiyacını görür.
Aynı objektif dünyaya bakan bir düşünür için ise obje daha farklı şeylere kapı açar, ilham kaynağı olur. Hikmetin kelimelerini oluşturan harfler, hece, kelime ve cümleler olur.

Obje, yâ'ni yukarıdaki misâle konu çayırlık, her birine farklı “okuma” açılımları sunuyor.

Eşyayı görmek ile sınırlı kalmak yahut sınırı aşıp mânâyı görmek...insanda olabilecek fark !

Bir başka örnekle devam edelim;
Astronomi bilgimizle ve atom saatleri ile yılın 365 gününün her birinde gece/gündüz uzunluğu salisesine kadar bilinmektedir. 21 mart ve 21 eylül gece-gündüzün 12 saatle eşitlendiği günler.

Bu gece gündüzün eşit olduğu günler bilgisine astronomi bilmeyen, dünyanın güneş etrafındaki eliptik yörüngede döndüğünü bilmeyen "kral kelebeği" de vakıf olmalı ki; 
Kanada'dan 21 eylülde (önce değil) güneye doğru sürü halinde göçe başlar, 3000km'lik göçü minicik ve narin kanatlarıyla uçar, orada 6 ay yaşar (bu dönemde Kanada kış şartlarına teslimdir), 21 martta ise tekrar geriye Kanada'daki yaşama alanına uçarak döner. 365 günün hangi ikisinde gece-gündüz eşitleniyor bilgisini kullanarak, yâ'ni takvime göre bunu yapar.

Ayı kış uykusuna yatacağı zamanı, bir sivrisinek türü yumurtlayacağı sıcaklık derecesini bilir. 15.6 santigrad derecenin üzerine sıcaklık çıkmadan yumurtasını bırakmaz. Kışı ergin geçirecek böcek antifriz sentezleyip depolamaya sonbaharda başlar ki, kışın vücut suyu donupta ölüm gelmesin...

Bitki türlerinin kendi genetik programına göre hangi gün uzunluğunda ve iklimde yaprak açacağı, çiçekleneceği, meyve olacağı, yaprak dökeceği bellidir.

Bu misâlleri çoğaltmak mümkün.
Bitki ve hayvanlar bunu bilir/görürler, ancak mânâsından bîhaber olarak.

İnsana gelince, diğer canlıların da ölçüp biçerek şartlara göre yaşamalarının ötesinde, mânâ deryası sadece insana açıktır.
İnsan dışındaki canlılardan farkı olmayana dünya sadece haz, lezzetler, renklerden ibaret bir mekândan öte bir şey ifade etmiyor.

Pozitivizmin yaklaşımı ile dünyaya bakan ve algılayan insan, dünyayı ihtiyaçlar hiyerarşisi ile görür ve mânâlandırır.

Doğayı okumak eşyanın hakikatine ait mânâ denizine dalıp inci (hikmet) çıkaran "gavvas" lar için maddî rızık olmanın ötesinde manevî rızık sağlar...bu, hem gavvasa hem de etrafındakilere lütuftur, nûrdur, rahmettir...

Mandanın çayırlığa bakarken gördüğü ile yetinmez insan, insan mânâlandırır, insan okumayı bilir ki, okur.

Okuma öze doğrudur, özün işaret ettiği mânâyı anlama çabasıdır, anlamaktır.

"Ya Rabbi eşyanın hakikatını bana göster." diye dua etmiştir Hz. Muhammed (s.a.v.).

Bakara suresi 31.âyette rabbimiz buyuruyor;
"Sonra Adem'e (Esmâ'nın programlanışı, Esmâ bileşiminin açığa çıkışıyla yoktan var edilene) bütün Esmâ'yı (Esmâ ül Hüsnâ'sının anlamlarını açığa çıkarmayı ve kavramayı) talim etti (programladı). Sonra melâikeye: "Eğer dediğinizde ısrarlı iseniz bana (Adem'in) varlığındaki Esmâ'nın (özelliklerinin) neler olduğunu anlatın" dedi"

Arif-i billah olan zevât da: 
"Hakiki hakâik-ı eşya, esmâ-i İlâhiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakâikın gölgeleridir" demişlerdir.

Eşyanın hakikatine, künhüne erişebilmek, mânâ denizinde yolculuk yapabilmek insan içindir; manda "görür", insan ise gördüğünü "okur" !