Güzel san'atlar, göze ve kulağa hoş gelen, evrendeki yaratılmış hatlara, matematik ve geometrisine uygun ve aykırı düşmeyen, ritim ve simetrinin ihmal edilmediği uğraşlardır.
Sanatkârların, mânâ deryasından beslenerek güzel bakış-görüş ve estetik yaklaşımlarla yoğrulmuş ruhlarıyla nakış ve motifler üretebilmesi, onların büyüleyici sanat dünyasını yansıtır.
Sanatkârın kalitesi, eserinde kendini gösterir. Sanatkâr; iyi bir gözlemcidir, olağandaki olağanüstülüğü, nüansları ilk bakışta fark edendir. Kâinatı algılayışı, kavrayışı, yorumlayışı özgün olan sanatkâr, zahirî ve batınî etkileri gönül âleminde hissedişini eserinde nakış nakış işler.
Sanatkâr, sanatı dolayısı ile kâinattan ilham alır, paralellik kurmaya çalışır. Baktığı ve gördüğü şeyler onu etkiler, etkisinde kaldığı bu fikirler ve duyuşlarla, gördüklerinin derununa odaklanarak mânâ avcılığı yapar ve bunları en güzel şekliyle serdetmeye çalışır. Aklını ve hissedişlerini ince zevk ve estetik kaygularıyla beraber tarzlaştırır; tını, morf ve renkleri belirli teknikler ile yoğurarak özgün eserler ortaya çıkarmak ister.
Çevresindeki baktığı ve gördüğü her şeyden etkilenir. Etkisinde kaldığı bu fikirler ve hisler altında aradığını bulabilme ümidiyle, etrafındakilerde mânâlar arayıp bulmaya ve ifade etmeye çalışır.
Nakkaş, nakışıyla/eseriyle, onu gören/ dinleyen kişinin ruhunda kalıcı bir aşk, bir kalbî kıpırtı hissettirdiğinde, gayesi gerçekleşmiştir.
Sanatkâr san’at eğitimi sırasında bir yandan sabırlı olmayı, kanaatkâr olmayı, sevgi ve saygıyı, titizliği, estetik kayguyu, geometriyi, matematiği, ölçülü olmayı öğrenirken, diğer yandan şahsiyetini san’at uğraşıları ile sürekli olgunlaştırır
Ancak san'atçı mukalliddir, çünkü (yaratıcının var ettiği) eşi ve benzeri olanları gözlemler akıl, düşünme ve hayal gücü mevhumlarına estetik duygusunu da katarak (ki bunlar da yaratıcının vergisidir) san'atını ortaya çıkarır ve sergiler.
Eşi ve benzeri olmayan bir şeyi en güzel yapmak ise Allah'ın bir sıfatıdır.
"O", örneği yokken yaratandır. Kur'ân-ı Kerim'de "bedî'u's-semâvâti ve'l-ard" şeklinde ifade edilen; "(O), göklerin ve yerin yaratıcısı, îcad edicisidir..." (Bakara,117; En'âm,101) âyetleri ile san'at-ı hakikîsini ortaya koyduğu belirtilmektedir.
Rabbimizin bir ismi de "el Musavvir" yani suret veren, şekil veren, tasvir eden anlamlarını içerir. Bu, sadece bir isim değil aynı zamanda fonksiyonel bir komuttur; bilgisayar programlama dilindeki "get" komutu gibi
San'atkârın, bir şeyi yaparken bir malzemeye, malzeme bilgisine, neyi nasıl kullanacağına ve nasıl yapacağına dair bilgi yahut ilme, bunları yapmak için kullanacağı akla ve uzuvlara (melekelere), tasvir için muhayyileye, yapacak güce/kudrete ihtiyacı olacak...
Bütün bunlar insana ve yaratıklara her birerinde farklı şekliyle tezahür eden bir vergidir, bağıştır.
Yanda görülen resimlerde radiolaria denilen tek hücreli bir hayvanın iskeletleri yer alıyor...bu hayvanların çapı: 0,1-0,2 milimetre...Bu boyuttaki bir hayvanın iskeletindeki san'atın önünde insanın hayreti artmaz mı ?
Örümceğin farklı türlerinin ördüğü ağların türe özgülüğü, kuşların yuva yapım teknikleri, kaplumbağa ya da salyangoz kabukları, istiridyenin imal ettiği inci..
Her bir bitkinin çiçeği veya yaprağının farklı şekil, renk ve yapıda oluşu...aynı ile devamlarını tohum yahut üreme hücreleri üzerinden gelecek nesillere şifreleyerek aktarabilmeleri...
Kuşların hançeresi nağme ve melodileri seslendirecek bir kaç enstrümanlı orkestrasyona sahiptir adeta...
İnsanın gırtlağındaki ses kutusu üç kas teli ile bir kaç oktavlık ses aralığında varyasyonel olarak gezinebilmektedir... sadece bu üç kas telini her bir nota ya da koma değerliğindeki sesi çıkarmak için gereği kadar germesi veya genleştirmesi ile bu mümkün olmaktadır.
Bunların hepsinde gerekli olan ana malzeme toprak, hava, su ve ısı.
İnorganik materyalden organik madde sentezleyen, organik maddeleri parçalayan, bağlayıp polimerleştiren ve saire işlerle görevli kimyagerler olarak enzimler çekirdek asitlerinde klasörlenmiş proje bilgilerini kullanıp uygulayan imalat mühendisleridir, ekipler halinde çalışırlar, sonunda ortaya o türün genomunda mevcut olan san'atı icra edecek bir ustanın alt yapısını ortaya çıkarırlar.
Yani et-kemik, kan-sinir ve saireden oluşan her organizma kendi sahasında ihtisas sahibi bir icracı olarak güzel san'atını icra edebilmektedir.
Kuşların bazıları bir iğne oyacısının iğnesi/ tığı gibi kullandığı gagasıyla otlardan sepet şeklinde yuva örmektedir, hem projesi hem imalatı kendine özgü ve ait olarak.
Beyaz karınca kolonilerinin kör olan işçi sınıfı bireyleri iklimlendirme projesi mükemmel yuvalar inşa edebilmektedir, müştemilatıyla, yuva planını da uygulayarak, hem de görmeden. Öyleki iki ayrı uçtan tünel/ galeri açmaya başlayan iki kör birey ortada birbirleri ile sapmadan buluşarak tünelin iki ayrı ucunu birbirine bağlarlar, nasıl bir körlük ise...!
Bal arıları peteklerini çok ince bir hesap üzere mükemmel bir geometrik plan dahilinde inşa ederler. Mekân tasarımı kendine özgüdür.
En ekonomik malzeme olan balmumundan, şaşmaz oranlara dayalı altıgen, prizmatik mimarlık harikası bal peteğini inşa ettikten sonra bal yapmak için çiçekleri dolaşmaya ve imal ettikleri balı depolamaya başlarlar, bu bilgi ve bilgiyi uygulayacak donanımları sayesinde.
“Biz arıya vahyettik” (Nahl suresi 68,69) diyor ya kitabımız, işte vahyin sonuçları, yani bal üretimi...
Dünya da bugün tesbit edilmiş iki milyona yakın canlı türünün hepsi doğuştan sahip oldukları yetenekleri ile birer san'at sahibidirler.
Kimi desinatör, kimi örgücü, kimi örücü, kimi müthiş rol yapma yahut taklid etme yeteneklerine sahip bir tiyatro sanatçısı, kimi enstrümanlarıyla gelmiş dünya sahnesine...üslendikleri rolü de tabiatları gereği olarak dosdoğru icra etmekteler.
Musavvir ve müzeyyen olan Nakkaş'ın nakışları olan mahlukat dahi cüzi mânâda nakkaşdır, san'atkardır...
Tezyinatla uğraşan, tezhip, hat, ebru hatta mimari gibi güzel san'atların şubeleri yanında, mûsıkî, edebiyat, şiir, tiyatro, sinema ve birçok başka türüyle san'at Allah'ın mahlukata ve özelde insana bahşettiği bir estetik alandır.
San'atkâr aklını ve sezgisini kullanan, mevcut yetenek ve becerileri eğitimle yahut spontane ortaya çıkmış, estetik duygusu ileri düzeyde olan, egosunu arındırmış gerçeğe ulaşmak için u
Ancak bu uğraşlar Allah’ı bilmek için bir gayrete hitap ediyorsa ne âlâ, değilse boş uğraşlardır. Genellikle san’at uğraşının incelttiği ruhlara sahip olan sanatkâr, hakiki sanâtkarın Allah (c.c.) olduğunu derunî bakışı ile idrak edip yaşamaktadır,
Nakışta "Nakkaş" görebilenlerden, yeteneklerimizi kendimizden bilmeyenlerden, bahşedilenleri sahiplenip kapris yapmayanlardan, üstünlük taslamayanlardan olabilmek duasıyla...