Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Eylül 2017 Pazar

"Tekâsür"ü, "aldatıp meşgul eden"i irdelemek...

Kendi enfüsüne "el Fatiha" çek !
Kabir denilen bedeni ne çok ziyaret ediyor insan. Elinde bir su kabı kabir çiçeklerini sulayıp büyütüyor.

O kadar ki; çiçekleri (suretteki güzellikleri, kaçırdığı (!) fırsatları, fiillerini, davranışları) övünme vesilesi oluyor, vazoya koyuyor, vitrinde sergiliyor...

Mazide kalan anılarla, hâli kaçırma bahasına; övünüyor yahut mahzun oluyor, değeri ait olduğu zamanda kalmış, mazi kabristanındakilerle yaşıyor yahut avunuyor, anlatıyor, sergiliyor insan... bilinmek, bildirmek arzusu ile...

Şu an var olmayanlar ile sevinmek veya üzülmek, zamanın mazi kabristanında gömülü olanları ziyaret ederek huzurunda ihtiram ile durmak, yitirilenler ile hayat bulmaya çalışmak...abesle iştigal !

Hakk'dan bîhaber gaflet halinde olunan  zamanlar, kabirde/kabristan ziyaretinde olmaktan başka bir mânâ ifade etmez... bu, içinde bulunulan hâl ile mazi kabrinde olmak ve ölü hükmünde kıyamete dek beklemektir.

Kabirdeki, her iki anlamda da aslına dönmüştür. Toprak toprağa, katre deryaya kavuşmuştur.

O halde kabir başında abdestli ve ihtiram ile durup Fatiha okurken, Fatiha'nın kabirdekine (kendimize) mesajlarını, ikazlarını farkederek okumalı değil mi insan !

Kesret âleminde iken ilâh edinilenlerin geçici, bir görünüp bir kaybolan, an da var olan, sonrasında mazi mezarlığındaki hayâl deryâsına gömülen şeyler olduğu mutlak gerçekliği, unutulmamalıdır.

Bestesi Selâhattin Pınar'a güftesi Necdet Atılgan'a ait Hüseynî makâmında Aksak usuldeki bir şarkı sanki insanın bu kabristan ziyaretini işaret ediyor, bir bakış açısıyla dinleyince:

Hayâl deryâsına ben bâzı bâzı
Dalmasam bir türlü dalsam bir türlü
Derdime âşina olan bu sâzı
Çalmasam bir türlü çalsam bir türlü

Âşıkım ben dahi mecnûn misâli
İsterim son demde bile visâli
...(Hayâl deryâsına ben bâzı bâzı....Dinlemek için linki tıklayınız)

Aslolan kabirde olanı, onun mânâsını idrak etmektir. Çünkü; toprak olan, toprağa ait olan ölüyü değil; diriyi, bedende misafir olanı ziyarettir maksat...

Kesrette yaşarken en azından kabirdeki, (beden)kabrindekini ilm-el yakin olarak bilseydi keşke.

Mevcudatı Hakk gözüyle görmeyen, kendi egosunu merkez kılan, onları egonun yaklaşımları ve hesapları ile yargılayanın yükü, mazi mezarlığına gömerek meşgul olduğu şeylerden dolayı ağırdır, hâli ise cehennemidir.

Nasıl ki sevdiklerinin kabri başında onun "hay"(at) daki hâli ile görüşmeye çalışıyor insan iç âleminde, ona yoğunlaşıyor, aynı şekilde kendi kabrini ziyaret hâlinde de afaktan enfüsî olana bakmalı, enfüsünü idrak etmeli değil mi ?

"Tekâsür"(1)ü,  "bizi aldatıp meşgul eden" i, çoklukta kaybolmayı ne zaman irdeleyeceğiz...
İlm-el yakin ve ayn-el yakini anlamalı ve hâl edinmeli insan...
"Sonra andolsun o gün nimetten elbette sorulacaksınız"
Afakî değerler mi sizin için önemliydi,  enfüsî olanlar mı ?

Sorgulamayı tez elden afak ve enfüsünde kendinden kendine, kabrinin başında yapmalıdır, yapacaktır insan !
Kabre girmeden kabrini ziyaret edip "el-Fatiha" çekmeli insan...
__________
(1)Tekâsür suresi