Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Haziran 2018 Cuma

Medeniyyet ufku ve kalite sorunu...

Modernleşmeden ne anladık, ne anlıyoruz ?

Başka/öteki kültür coğrafyalarında, fikir ikliminde, inanç dünyasında mayalanan ve ikrâm(!) edilenleri, hazımsızlık çeke çeke dışardan destekli ecza yardımıyla hazmetmeye çalışıp ötekilere benzemek, ötekinin kötü taklitleri olmak çabası ve dolayısı ile kendimiz olmaktan çıkmayı anladıysak eyvah !

Evet ve maa-t-teessüf eski zamanlar ile şimdiyi sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyi olarak mukayese ettiğimizde eyvah dediğimiz noktada olduğumuzu acizâne görüyoruz.

 
Birkaç on yıllık sürelerle ve birkaç nesil üzerinde gözlemleyebildiğimiz çok hızlı medenileşme(!) ve modernleşme(!) süreci sosyolojik anlamda göçü yolda dizdiğimizi ve kör topal modernleşme serüveni içinde savrulduğumuzu eksiklik ve defolarıyla ortaya koymaktadır.

Köy/kent nüfusunun birkaç on yılda yüzde 70/30’oranından yüzde 30/70’e değişmesi bir toplum hayatı için çok önemli bir değişmeyi ve yanında da sorunları toplumun önüne koymuştur

Tepeden inmeci/jakoben dürtmelerle modernleşme yerine, toplumun olağan gelişme ve değişmesinin önünü açacak hür düşünce, ilim-bilim alt yapısı, medeni hayatın gereği olan burjuvanın doğasına uygun oluşması, aristokrasinin, bürokrasının ve akademyanın nitelikli hâle getirilmesinin…… tedbirleri alınmalıydı ki; modernleşme süreci doğal akışında seyretsin.

Ancak milletimiz için modernleşme kültür, dünyaya bakış, millî ve manevî değerler açısından bize ait olmayan, kalıbımıza uymayan farklı elbiseleri bedenimize zorla giymekten ibaret bir idrak seviyesi olarak karşılık buldu. Suretâ medeni görünsek de, medenî/modern karakteristikler oluşmadığından, eğreti kaldığından, siretimiz bedevî kaldı.

Eğer modernleşme için gösterilen hedef batı dünyası ise, frenk olan, anglo-sakson olan her türlü öğe (giyim-kuşam, yeme-içme alışkanlıkları, pozitivist düşünce sistemi ile kendi evrenimize bakış, …)’yi kuşandığımızda; modern, yâ’ni frenk yahut anglo-sakson olmuş yanılgısına düştük. Bunun en güzel örneğini de “jön türkler” de gördük.

Bize ait olanlara bile, batı bize oriyent(al) şark/doğu diye baktığından, biz de oriyental dedik; halaya, horona…çünkü bize aitti ama batılı için oriental idi.

Bu aşağılık kompleksi hali içinde kültür kökleri ile de bağlarımız kopartıldığında muvazenemiz bozuldu. Halayın, horonun yerini; valsler, danslar, tangolar aldı.

Hani ilik kanserinde doku nakli yapılmadan önce kemoterapi ile kanserli kan hücresi üreten doku tamamen yok edilir ki, bünye gelen yeni iliği kabullensin. İşte aynen öyle.

Bu aşamada toplum kültürel enfeksiyonlara hazır hale gelmiş ise, yok edilenin yerine ne konursa, doku uyuşmazlığı da baskılandığı için uyum sağlayacaktır.

Bu değişim kültürel enfeksiyonlara açık toplumlarda yozlaşmaya doğru giden bir süreç hâlinde işler.

Değişim ile ilgili olarak Mehmet Akif Ersoy'a kulak verelim; "Safahat"ta M. Akif “Medenî(!) Avrupa”yı şöyle tasvir eder;.

Fransız'ın nesi var? Fuhşu, bir de ilhâdı; / Kapıştı bunları "yirminci asrın evlâdı!" / Ya Alman'ın nesi var zevki okşayan? Birası, / Unuttu ayranı, ma'tûha döndü kahrolası, / Heriflerin, hani, dünya kadar bedâyi'i var; / Ulûmu var, edebiyatı var, sanâyi'i var. / Giden birer avuç olsun getirse memlekete; / Döner muhîtimiz elbet muhît-i ma'rifete. / Kucak kucak taşıyor olmadık mesâvîyi, / Beğenmezsek, "medeniyyet!" diyor, inandık, iyi! / "Ne var biraz da ma'ârif getirmiş olsa... desek; / Emîn olun size "hammallık etmedim?" diyecek. (*)

M. Akif  batı medeniyetinin çirkin yanlarını, onun ahlâkî zaaflarını ele alarak içki, fuhuş, dinsizlik, gibi batı'nın hayat tarzı ve inanç sistemini resmeder. Batı medeniyetinin iyi tarafını ise, ilim, fen, sanayi olarak tarif eder ve bunları batıdan almamız gerektiğini belirtir.
Malumdur ki; tanzimat fermanı sonrası birçok gencimiz, batılılaşalım fikri çerçevesinde avrupaya gönderildi. Batı'ya giden bu gençler, avrupa'nın ilmi yerine hayat tarzını ve kültürünü edinerek döndüler ki, Akif’in bu durumdan son derece muzdarip olduğu cümlelerinde açıkça görülmektedir.

M.Akif’in "Avrupalı tarifi" ile bitirelim: "Avrupalı / Denince rûhu sağır, kalbi his için kapalı, / Müebbeden bize düşman bir ümmet anlardık."(*)

Millî ve manevî açıdan vizyonu ve misyonu olmayan, ilim-irfan yoksulu/yoksunu, medenî(şehirli kültürüne ait) öğelere sahip olmayan, nitelikli insanlardan oluşmamış bir toplum; özenti, aşağılık kompleksi ve kötü taklit ile medeniyet ufkuna erişemez, medeni topluma dönüşemez !
__________
Ersoy, Mehmet Akif, (1990): Safahat (Edisyon kritik), haz: M Ertuğrul Düzdağ, Kültür Bak. Yay., Ankara.