Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Haziran 2018 Perşembe

Oruç, kalbî ve batınî taharet…/Abdulkerim Erdem

Kıyâmet-i kübra mı ?
Eşrar-ı nâs üzerine kopacaktır [Resulullah (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet, ancak en şerli insanlar üzerine kopacaktır! Yeryüzünde ‘Allah’ denilmez hale gelene kadar kıyamet kopmaz!" (Müslim 147)]...ki onlar tezkiye ve terbiye edilmemiş nefs sahipleridir.

Bunlar, yâ'ni "şerrun nâs" hayrât-ı câriye sahibi de değillerdir.

Tevekkül, tevfiz, teslim ve rıza gibi "â'mâl-ı kalbiyye"den de yoksundurlar.

Nefsi vücuduna ve kalbine hâkim ve gâlib olan "şerrun nas"ın fiilleri ise garazsız ve ivazsız olmaz.

Hayvaniyyete müteveccih hiss-i beşeriyyetleri ile bunlar hakikate yol da bulamazlar. Velev ki hakîkat ilmi kulaklarına fısıldansın...

Nâ-ehil'in kulağına girmez ki bu ilim !
Kulakları yok mu ?
Var amma duymazlar !
Hem kulak duysa da idrakler kapalı olduktan sonra...
Sırr-ı Rübûbiyyet nâ-ehile, ne kadar söylenirse söylensin veya ifşâ olunursa olsun, kilitlenmiş idrak sebebiyle o ilim kendini bunlara örter de nâ-ehil olanlar sadece duymuş olurlar ancak anlamazlar...

Çünkü kalbi ölü olanın kabirde gömülü cesedden farkı yoktur.

Kalb ise ancak nefsin terbiye ve tezkiyesi sonunda dirilir.

Diri kalb yanında muhabbet ve mâ'rifetullâh ister. Kişi ancak bunlara nâil olursa halas bulur.

Âdem'in sâhil-i selâmete erişmesi için üç büyük ihsan vardır...bunlar; aklın basîreti ile farz ve sünnetin ziyâsıdır.

Nefs gecesinin zifir karanlığına farz ve sünnet ışık tutarken, akıl da bu ışığın aydınlatması ile firasetle görür ki, işte o vakit akl-ı selim tahakkuk eder. Hakk ve batıl arasındaki fark-ı hakîki tefrik edilebilir.

Âdem eğer akl-ı selim sâhibi ise "âkil-i nâs" olur da, ya değil ise...!

O halde diri kalb, faris göz, basîr gönül için, akl-ı selim için evvela tezkiye-i nüfûs gerekir ki, kalbî ve batınî taharet gerçekleşsin.
Böylece nefs ve şürekasına müteveccih ruh onlardan uzaklaşarak artık Hakk'a teveccüh edebilsin.

İşte bu şekilde sırr-ı insanî ile tanış-biliş olmak âdemi kendi özüne mukarreb kılar.

Üç aylar ve sonuncusu şehr-i ramazan süresince eda edilen zahirî ve batınî ibadetler ile tezkiye-i nüfûsu inşâ'Allah gerçekleştirmiş olanlara, kalbi Allah zikri ile dirilmiş; mücahede ve murakebe, kalbî ve batınî taharet sayesinde imanları ikan ve ihsana erişmiş firaset ve basîret sahibi mü'minlerden olanlara, arefe gününe ârif-i münevver olarak erişenlere ne mutlu...
_________
Konu ile ilgili bir kaç ayet meali:

*) Âl-i İmrân, 14. Ayet: Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır.
*) Yûsuf, 53. Ayet: "Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" dedi.
*) Nahl, 111. Ayet: Herkesin nefsi için mücadele ederek geleceği, kendilerine zulmedilmeksizin herkese yaptığının karşılığının eksiksiz ödeneceği günü düşün.
*) İsrâ, 14. Ayet: "Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" denilecektir.
*) Tâ-Hâ, 15. Ayet: "Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim." Tâ-Hâ, 16. Ayet: "Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helâk olursun!"
*) Nâzi'ât, 37-38-39. Ayet: Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. Nâzi'ât, 40-41. Ayet: Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
*) Nâzi'ât, 18. Ayet: "Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?
*) Sâffât, 84. Ayet: Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.
*) Mâide, 41. Ayet: Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla "İnandık" diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler , sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: "Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının." Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir.  Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır.
*) Nahl, 111. Ayet: Herkesin nefsi için mücadele ederek geleceği, kendilerine zulmedilmeksizin herkese yaptığının karşılığının eksiksiz ödeneceği günü düşün.
*) Muhammed, 23. Ayet: İşte bunlar, Allah'ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.
*) Enfâl, 22. Ayet: Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.