Haccın bir surî bir de ma'nevî tarafından bahseder ehl-i ulum ve vukuf…
Hacıya lisân-ı hâl ile denir ki:
Ey haccetme niyetiyle yola revân olmuş âdem…
Ey beşeri sıfatlara gark olmuş olan…
Ey dünya ve dünyalıklara sarmaş dolaş…
Ey arzu ve heves peşi sıra sürüklenip duran…
Ey dünyayı beraberinde götüreceğini sanan…
Ey baştacı ettiği dünya tahtında ebedi sultan kalacağına aldanan…
Ne vakit bu süfli kör kuyudan çıkmayı düşüneceksin…
Ne vakit surî ve süfli olandan içsel âleme yolculuk yapacaksın…
Ne vakit, "Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü her şeyden çevirdim, gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndürdüm. Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim." (En'âm sûresi, 79) âyetine müdrik olacaksın…Hakk yoluna müteveccih olup revân olacaksın…
Gel !
Manevî visâl kâbesi yollarına çık…
Nefsanî arzu ve heves sahralarını geç…
Müezzinin sesine kulak ver "Essâlâtü hayrün mînen nevm" hitabı sana. Uyan o ağır gaflet uykusundan.
Göz yaşlarını dürr-i güher gibi dök..bil ki onlar kıymetli, onlar lü'lü…
Gönül abdestini göz yaşları ile al…!
Âsîliğini, itaatsizliiğini, isyan ve günahlarını terkine at gitsin ki soyunasın bu giysilerin ağırlıklarından, soyun !
Ve sonrasında mutî ol !
Mutî olarak kulluk ihramını giy… sonra
"benim muhabbetim yalnız ve ancak Sana'dır Rabbim" de, "buyur" de, "emret" de…"sıdkım ve ubudiyyetim sadece senin içindir" de, "Lebbeyk" de ki Hakk'ın kurbiyyetine yol açılsın…
Biliyorsun ya ardından Arafat'ta vakfeye durulur, orası irfan tepesidir, irfan sofrası açılır ki; arif ol…
Sonrasında da Minâ'ya aşk çeşmesinden kana kana içmeye gideceksin…ve orada hem nefsini hem de şeytanını taşla, öyle taşla ki nefsin hâk (toprak) ile yek-sân ola, iblis gönlünden fersah fersah kaça !
Yerilmiş nefsâni huy ve davranışlarını da Hakk'a kurbân eylemeyi unutma...
Surî haccı yaparken de bu minval üzere haccet, gitmek nasîb olmadı ise manevî ve dahi hakîki haccı da böylece ifa ve eda et ki "Gönül Kâbesi"sine varmış, haccetmiş olasın !
Ahmed Şemseddin Ebû’s-Senâ bin Muhammed es-Sivâsî'den bir kaç beyit ile bahis olsun tamam:
Vâsıl olmaz kimse Hakk’a cümleden dûr olmadan
Kenz açılmaz şol gönülden tâ ki pürnûr olmadan
Sür çıkar ağyarı dilden tâ tecelli ede Hak
Pâdişah konmaz seraya hâne ma’mur olmadan
“Mûtu kable en temûtu” sırrına mazhar olan
Bunda gördü haşr ü neşri nefha-i sûr olmadan
Mest olan mestâne geldi tâ ezelden tâ ebed
İçtiler aşkın şarabın âb-ı engûr olmadan
Sen müyesser eyle Yârab bizlere beytin tavaf
İlmin ile âmil eyle vâde tekmil olmadan
Hak cemâlin Kâbesini kıldı âşıklar tavaf
Yerde kâbe gökyüzünde Beyt-i Ma’mur olmadan….
İlâ-âhir…
__________
*)Mevlevi dedesi İsmail Ankaravî Dede'nin "Minhacü'l Fukara" adlı eserinden mülhem ile kaleme alındı.