Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
-Öyle ne bakıyorsun baba erenler, hani her şey Allah'tandı.
-Tabii, her şey Allah'tan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum, demiş Bektaşi...
★
BİR DE SENİN KULUNA BAK
Bektaşi Baba İstanbul'da gezinirken, padişahın sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu.
-Faytona binen padişah mıdır?
-Hayır padişahın bir kuludur. Cevabını aldı.
Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Ardından da kendi haline baktıktan sınra, ellerine açarak:
-Tabii, her şey Allah'tan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum, demiş Bektaşi...
★
BİR DE SENİN KULUNA BAK
Bektaşi Baba İstanbul'da gezinirken, padişahın sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu.
-Faytona binen padişah mıdır?
-Hayır padişahın bir kuludur. Cevabını aldı.
Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Ardından da kendi haline baktıktan sınra, ellerine açarak:
-Tanrım, bir padişahın kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna bak! diye söylendi.
★
KABAHAT TARLAYI GÖSTERENDE
Köylüler yağmur duasına çıkıyormuş, Bektaşi'ye 'sen de gel' demişler. Baba Erenler kalabalığa katılmış, yolda küçük tarlasının yanından geçerken elindeki sopayı tarlaya dikmiş, göğe bakarak:
-Bizimki de burası, demiş.
Duadan sonra bir yağmur bir yağmur; ortalığı seller basmış. Bektaşi'nin tarlasında ne varsa sular almış götürmüş. Bu manzarayı gören Bektaşi, ellerini yukarı kaldırmış:
-Ya Hû, kabahat sende değil, bu tarlayı sana gösterende, demiş...
★
KABAHAT TARLAYI GÖSTERENDE
Köylüler yağmur duasına çıkıyormuş, Bektaşi'ye 'sen de gel' demişler. Baba Erenler kalabalığa katılmış, yolda küçük tarlasının yanından geçerken elindeki sopayı tarlaya dikmiş, göğe bakarak:
-Bizimki de burası, demiş.
Duadan sonra bir yağmur bir yağmur; ortalığı seller basmış. Bektaşi'nin tarlasında ne varsa sular almış götürmüş. Bu manzarayı gören Bektaşi, ellerini yukarı kaldırmış:
-Ya Hû, kabahat sende değil, bu tarlayı sana gösterende, demiş...
★
SIRAT KÖPRÜSÜ
Bektaşi kafayı çekmiş ayakları birbirine dolana dolana, sağa sola yalpalayarak giderken Bektaşi'yi gören bir komşusu dayanamayıp laf atmış:
-Hey baba erenler, bu halle sırat köprüsünü nasıl geçersin?
Bektaşi istifini bozmadan komşusuna cevap vermiş:
-Sanki karşı tarafta mor sümbüllü bağlarım var da!
★
KAYIK KÜÇÜK
Bektaşi kiraladığı kayık ile Eminönü’nden Üsküdar’a giderken, deniz dalgalanmaya, kayık sallanmaya başlar. Dalgaların, büyük bir fırtınanın başlangıcı olduğunu sezen Bektaşi’nin telaşlandığını gören kayıkçı:
-Ne korkuyorsun yolcu? Korkma. Allah büyüktür! diye Bektaşi’yi sakinleştirmek ister.
Kayıkçının bu sözüne içerleyen Bektaşi şu cevabı verir:
-Allah büyüktür amma, kayık küçük!
★
ALLAH'IN KELÂMI
Bir mecliste Kuran’ı Kerim'den söz açılıp, sohbet koyulaşmıştır.
Kuran'ı Kerim’in eşsizliğinden ve olağanüstülüğünden bahsedilirken, odanın bir köşesinde kendi halinde çubuğunu içmekte olan bir Bektaşi söze karışır:
-Evet, Allah’ın kelamı cidden eşsizdir. Amma, yazısı biraz karışıktır!... der.
Dinleyenlerden biri hayret ve biraz da hiddetle sorar:
-Karışık mıdır? Nerden biliyorsun?
Bektaşi sakin bir tavırla cevap verir:
-Alnımın yazısından!
★
İNEĞİ DE KURBANA SAYMAZSAM!
Bektaşi bulgurunu kaynatıp, kuruması için sermiş, bir yandan karıştırırken bir yandan da dua edermiş:
-Allah'ım bulgurlarım kurumadan yağmur yağdırma!
Bulgurlar tam kurumaya yüz tutmuşken yağan yağmur, Bektaşi’nin bulgur sergisini su içinde koymuş. Bu zor durumunun üzerinden bir hafta geçmeden, ineğini de ahırda ölü bulan Bektaşi, üst üste gelen kötü olayları kabullenmekte zorlanmış.
Ramazan ayının geldiğini fırsat bilen Bektaşi oruç tutmaya niyet etmiş ve Ramazanın ilk günü, iftara beş dakika kala sigarasını yakmış. Sigarasından içine çektiği dumanı büyük bir keyifle üfleyerek:
-Ölen ineği de kurbana saymazsam !
★
FAKİRE CAN GELDİ
Oruç tutan Bektaşi çok fena susamış. Gürül gürül akan çeşmeyi görünce de dayanamayıp ağzını dayayarak kana kana çeşmeden su içmiş. Bu sırada oradan geçen komşusu seslenmiş:
-Aman baba erenler ne yaptın? Oruç gitti!
Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş :
-Oruç gitti ama fakire de can geldi!
SIRAT KÖPRÜSÜ
Bektaşi kafayı çekmiş ayakları birbirine dolana dolana, sağa sola yalpalayarak giderken Bektaşi'yi gören bir komşusu dayanamayıp laf atmış:
-Hey baba erenler, bu halle sırat köprüsünü nasıl geçersin?
Bektaşi istifini bozmadan komşusuna cevap vermiş:
-Sanki karşı tarafta mor sümbüllü bağlarım var da!
★
KAYIK KÜÇÜK
Bektaşi kiraladığı kayık ile Eminönü’nden Üsküdar’a giderken, deniz dalgalanmaya, kayık sallanmaya başlar. Dalgaların, büyük bir fırtınanın başlangıcı olduğunu sezen Bektaşi’nin telaşlandığını gören kayıkçı:
-Ne korkuyorsun yolcu? Korkma. Allah büyüktür! diye Bektaşi’yi sakinleştirmek ister.
Kayıkçının bu sözüne içerleyen Bektaşi şu cevabı verir:
-Allah büyüktür amma, kayık küçük!
★
ALLAH'IN KELÂMI
Bir mecliste Kuran’ı Kerim'den söz açılıp, sohbet koyulaşmıştır.
Kuran'ı Kerim’in eşsizliğinden ve olağanüstülüğünden bahsedilirken, odanın bir köşesinde kendi halinde çubuğunu içmekte olan bir Bektaşi söze karışır:
-Evet, Allah’ın kelamı cidden eşsizdir. Amma, yazısı biraz karışıktır!... der.
Dinleyenlerden biri hayret ve biraz da hiddetle sorar:
-Karışık mıdır? Nerden biliyorsun?
Bektaşi sakin bir tavırla cevap verir:
-Alnımın yazısından!
★
İNEĞİ DE KURBANA SAYMAZSAM!
Bektaşi bulgurunu kaynatıp, kuruması için sermiş, bir yandan karıştırırken bir yandan da dua edermiş:
-Allah'ım bulgurlarım kurumadan yağmur yağdırma!
Bulgurlar tam kurumaya yüz tutmuşken yağan yağmur, Bektaşi’nin bulgur sergisini su içinde koymuş. Bu zor durumunun üzerinden bir hafta geçmeden, ineğini de ahırda ölü bulan Bektaşi, üst üste gelen kötü olayları kabullenmekte zorlanmış.
Ramazan ayının geldiğini fırsat bilen Bektaşi oruç tutmaya niyet etmiş ve Ramazanın ilk günü, iftara beş dakika kala sigarasını yakmış. Sigarasından içine çektiği dumanı büyük bir keyifle üfleyerek:
-Ölen ineği de kurbana saymazsam !
★
FAKİRE CAN GELDİ
Oruç tutan Bektaşi çok fena susamış. Gürül gürül akan çeşmeyi görünce de dayanamayıp ağzını dayayarak kana kana çeşmeden su içmiş. Bu sırada oradan geçen komşusu seslenmiş:
-Aman baba erenler ne yaptın? Oruç gitti!
Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş :
-Oruç gitti ama fakire de can geldi!