Soru: Kendinin hakkını veriyor musun ?
İnsan, bir çok donanım ile yeryüzünde yaşarken, emanetçisi olduğu ni'metlerin; bedeninin, ruhunun, aklının, hayal ve tefekkür sisteminin, duyularının (göz, kulak, ağız, tad ve his) hakkını adil olarak veriyor mu, onları yerli yerince kullanarak !?
Yoksa gereksiz ve lüzumsuz bir şekilde bu donanımları kullanarak isrâf mı ediyor ?
Mes'elâ; öğrenci öğrenmek ve çalışmak hususunda yeterince donanımlarını kullanıyor ve vaktini kıymetlendiriyor mu ?
Mes'elâ; fikir işçisi, akademisyen vaktini ve bilgisini yeterince araştırma, tefekkür ve eğitim-öğretime ayırıyor mu ?
Mes'elâ; anne-baba çocuklarının kişisel gelişimi için en az kendisine ayırdığı kadar vakit ayırıyor mu ?
Mes'elâ; işçi, patron, memur, amir, bürokrat, siyasetçi, eğitimci, doktor, mühendis, rençber....
★
Ne umuyorsun diye sorulsa kişiye, umduğu nâmütenahi, sonsuz...
Ne yaptın peki umduklarını bulmak için diye sorulsa, bir sürü lâf kalabalığı...
Şikâyet mi, en kolayı ve âlâsından edilir...teneke dolu değil de boş ise, sadece tıngırdar !
Sonra da; Allah'ım neydi günahım diye mızıklanmalar, sğlamalar...!
Önce aklını, ruhunu, vakit olarak tahsisli ömrünü, el-ayak, göz-kulak ve kelâmı fıtrata uygun kullanacak, onları yerli yerince ve hakkını vererek kullanacak insan, sonrasında zuhurata tabi olacak...
Önce kendinin ve vaktin hakkını ver ki, talep ettiğin zaten seni bulur...
Nasip gayrete aşıktır, fıtrî donanımlarını kullanmayan ve hakkını vermeyen, gafilin ve tembelin bulacağı ise; kavurucu ateş, bir taş yastık, bir tahta kaşıktır, eğer nasibinde varsa ...
Bir türkümüz de "Kendim ettim kendim buldum" der ya hani !
Nisâ sûresinde şöyle buyrulur: “Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir.” (Nisâ, 79).
Abdülhak Hâmit der:
“Her işin bir vakt-i merhûnu vardır.”Vardan da yok etse haktır elbet"
Vesselâm...