Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Nisan 2023 Cuma

Divan şâiri Nâbî'den eskimeyen beyitler...


Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz
(Dünya bahçesinin baharını hem sonbaharını görmüşüz. Devrin hem güzel hem de hüzünlü günlerini görmüşüz.)

Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde
Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
(İkbal meyhanesinde fazla gururlanma. Biz binlerce gurur sarhoşunun baş ağrısını görmüşüz.)

Top-i âh-i inkisâra pâydâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin-hisârın görmüşüz
(Biz, kırgınlık beddualarının topu karşısında yıkılıp giden, nice makam ve mevki ülkesinin taştan kalelerini görmüşüz.)

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
(Bir coşuşuyla bin ikbal hanesini yerle bir eden, dertli insanların sel gibi kabaran kırgınlık göz yaşlarını görmüşüz.)

Biz hadeng-i can-güdâzı ahdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâpük-süvârını görmüşüz
(Biz, bu meydanda sermayesi sadece öldürücü bir âh oku olan nice hızlı süvariler görmüşüz.)

Bir gün eyler dest-beste pâygâhı cay-gâh
Bî-aded mağrûr-i sadr-i i’tibârın görmüşüz
(Bir gün, elini bağlayıp kapı dibini mekân tutan, itibarlı makamlarının sayısız mağrur kimselerini görmüşüz.)

Kâse-i deryûzeye tebdil olur câm-i murad
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
(Ey Nabî! Biz bu içki meclisinde, içtikleri murat kadehleri gün gelip dilenci kâsesine dönen nice şarap içiciler görmüşüz.)

fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün