İnsanın iç sesi; zihinzel geviş mi ? Yoksa tefekkür çıkrığının ağır işleyen dişlilerinin sükût hâlinin gıcırtıları mı !
Dırdır ya da cırcır mı ?
….
Ve eğer zihni diyare olmuş ise, işi zor insanın…
…
Kimi zaman övgüler sövgülerle karışır iç sesinde insanın, sövgü paraziti arasında övgüye dair kelimeler önce ayrışır hecelere, ardından harflere ve flulaşır, bulanıklaşır, en sonunda ufukta kaybolur gider… insan sövgüler fısıltılarının iç âleminde esareti altına girer…
Kimi zaman isyanla karışır sövgü dili, kimi zaman kendinden kendine rakip çıkarır, hatta işi ilerletir ve kavgaya tutuşur…
Kimi zaman telek ve tüy tuğa huruç eder, kimi zaman ise hafif esintilerin önünde sürüklenir merkezden ırağa doğru uçar, gözden kaybolur gider…
Ya zihni geviş, avara kasnak gibi yağsız kalmış çıkrık milinin gıcırtıları ile döner de döner, gacur-gıcır…
Ya mülhimenın isabet eden kıvılcımları tefekkür ocağını tutuşturur…mikrodan makroya seyahat, doğudan batıya adımlama, zamandan zaman üstüne merdiven dayamak, yoku yoklamak, varı varlamak, nefiy ve ispat yolculuğunda emin adımlarla ivmelenir.
Mütenahiden namütenahiye,
ifnâdan varlığa,
öteye maveraya,
aklı terkiye atmadan, akıl bineği ile gidiş…
Zerredeki kürreye taalluk eden bir ufka açılan pencereye bakmakla başlayan yüzünü mihre döndürmek...
Gözü hakikate açmak,zihni gevişlerle oyalanmadan elini aya ve güneşe doğru uzatmak,statikten dinamiğe sıçramayı gerektirir.
Varoluşun gayesi; zamanın içinde fail olmak, dünyadaki misafirlik süresince iradi olarak iyiyi, güzeli yakalamak ve yaşamak gayreti içerisinde olmak değilse nedir ?
İki tip insandan bahsetmek mümkün;
ya geçmiş ve gelecek endişelerinden kurtulmuş ve sadece "an" denilen zaman diliminde gereğini yapan, vaktin hükmüne bağlı olarak yaşayan kişilik, veya mazi-an-atî endişelerini terkiye atarak yaşamayı, rast geldiğinin gereğini ölçülülük üzere yerine getirmek ile hemhâl olmuş kişilik...
Yani, ya vakte göre hâli değişkenlik gösteren, hâle göre bazen kasvet bineğine bazen neş'e bineğine binen, gâh yükselişte gâh düşüşte, vaktin esiri olmuş, inişlar çıkışlar arasında gel-gitlere takılı kişi; ya da hâli, vakitten bağımsız olacak şekilde, hâle esir olmadan bir yaşama anlayışı benimsemiş kişi...
Vaktin rengi ile boyanmak da var, tek reng/rengsiz olmak, sabit kadem olmak, bir karar olmak da var...
Mazi ile uğraşmak aslında hâli hazır vakti de isrâf etmekten başka bir şey değildir...
Vaktin rengi ile boyanmak da var, tek reng/rengsiz olmak, sabit kadem olmak, bir karar olmak da var...
Mazi ile uğraşmak aslında hâli hazır vakti de isrâf etmekten başka bir şey değildir...
Çünkü "an"a odaklanmak için dünü düne, yarını yarına bırakmak gereklidir.
Mevlânâ diyor ya, "Dün dünde kaldı cancağızım. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
Değilse hâlden hâle girip durur insan...halbuki arzu edileni, sükûn ve temkine kavuşmaktır.
Niyâzî-i Mısrî derki:
Niyâzî-i Mısrî derki:
"Geç geçenden ibn-i vakt ol gözle hâl / Çekme ferdâ kaygusun, ferdâya sal !"