Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Nisan 2023 Pazar

Maddeden mânâya bir yol bulmak...


Yazıyı sesli dinlemek içün (Tıklayınız)

İnsanoğlu içün yeryüzü; ihtiyaçlarını, hayatta kalmak ve sürdürebilmek içün zorunlu ve gerekli olan su, oksijen gıda gibi şeyleri  temin ettiği bir yerdir...

Ancak bütün bu gereklilikleri temin ettiği mekân insanın mutlu ve huzurlu olmasını tek başına sağlar mı ?

Yahut ihtiyaçlarının asgari düzeyi ile yetinir mi insan ?

Tatminin sınırı var mı ?

Doyumsuz olan insan her bir hedefini gerçekleştirdiğinde tatmin olur mu ? ...bir sonrakinden daha sonrakilere gözünü dikerek hırslarına mağlup mu olur !

Malesef dünya hayatını materyalist bakış açısı ile yaşayan bir insan, bu felsefik anlayışı ile kendisini huzur ve mutluluğa taşıyan kalp ve gönül dünyasını ziyadesiyle ihmal etmiştir. 
Maddeye tapınma derecesine gelmiş toplumlarda ise bunalım, mutsuzluk, tatminsizlik, ihtiraslar ve doyumsuzluk had safhadadır...

Böyle bir hayat tarzını benimsemiş ve bir hedeften ötekine koşturan insan, zaman yolculuğunda kendine tahsis ve takdir edilmiş ömrünü tükettiğinin farkında mıdır acaba ?

Ya da vadeli ömrün farkında olsa da, hayat yolunda yaptıklarına, yaşadıklarına mutlaka bir mânâ vermek istiyor mu insan ?

Arada bir nefeslenip de, ne yapıyorum ben ? diye kendine soruyor mu ?

Eğer bu nefeslenmeyi yapıyorsa insan; maddenin içindeki/ardındaki mânâya ulaşmak yolculuğuna adım atmış olur ki, işte o vakit her eyleminin kıymeti artmış olur belki...

Bunun adına ister müteâl/aşkın/ transandantal düşünme ya da ister metafizik diyelim, ne fark eder.

İhtiyaçları belirli ve sınırlı olan et-kemik bedenin doyumsuzluğunun çâresi, ruhi varlığının müteâle iştiyâk ve ihtiyacında, mânâsını anlamaya yönelişindedir belki...

"Çok mânâsız geliyor hayat..." dememek için, maddenin ardındaki mânâyı ve hakikati okumaya ve anlamaya çabalamak bile, dünyâ ve hayattan beklentileri değiştirmenin kapısını aralar sanırım !

"Tefekkür bir sanattır ve mânâ hazinesine açılan kapının anahtarıdır"

Mânâ âlemine giden iç âlem yolculuğu insanın bakışını; şekilden, dış görünüşden ve dünyalıklardan alarak onu mânâ derinliğinde yol almaya, rûhânî vasıf ve kâbiliyetlerini tanımaya sevk eder...

Böylece insan, maddenin ve egonun dar kalıplarına hapsolmaktan kurtulmaya; ruh dünyasının sonsuzluğa bakan ufuklarına doğru kanat çırpmaya, yol almaya başlar belki...
"Cûş eyledi çün muhît-i vahdet 
Ma’nâya mübeddel oldu sûret"
                                        (Ş. Gālib)