İnsanın eksikliği, kusuru ve hatalarının kimi zaman sırat-ı müstakime itki görevi gören birer kaldıraç olması potansiyelini barındırdığına dair hikâyeleri insanlık tarihinde okumak, toplumsal hayatta duymak mümkün...Ya da kimi zaman hatalarının sahibini yerin dibine soktuğuna da şahit olmak muhemel !
Hatta dünya ve dünyalıkların çeldiriciliği ve engellerinin bile ya dipten yüzeye çıkış yahut battıkça batma vesileleri olduğunu da kimi insanların hayat hikayelerinde okumak mümkün...
Akl-ı selim sahibi olup hatalardan ders alabilenler içün ise Rahmaniyyete şahit olunmaklığın kapı tokmağıdır çoğu kez şer gibi görünendeki hayır, bunun için ise bilhassa aklın ve zamanın üstünde/ötesinde, müteal mânâda idrak gerek...
İnsana iyiyi, doğru olanı ve güzeli örneklemeyi, bu vasıftaki rol modelleri bidayette taklitle bile olsa yaşamaya çalışmayı ve giderek özümsemeyi sezgisel olarak öğretir hayat yolunda yürürken, yoldaki engebeler, manialar...
Derlerki;
"Rahatlık çürütür fikri, aklı; çileler pişirir, olgunlaştırır ham olanı..."
★
Her devirde hakikatin peşinde olan yahut gafil olanlar, ilmi ile amiller yahut cahiller gibi çeşit çeşit insan tipleri gelip konaklamış ve zamanı gelince göçmüşler dünya misafirhânesinden..
İbn Kemâl derki:
"Mansıbda bir olsa dahi ger âlim ü câhilZâhirde müsâviyse hakîkatte bir olmaz"
Üstâd Cemil Meriç derki:
"irfan; kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilimdir"
Anadolu irfanı denilen yüzyılların imbiğinden süzülerek damıtılmış, sadece yazılı/sözlü kültür ile değil, bizzatihi hânelerde mektep/ medresede, çarşı-pazarda, dost ve muhabbet meclislerinde yaşatılan geleneksel kültür, nesilden nesile aktarılagelmiştir asırlar boyunca...
Kavrayışı yüksek, sezgileri muhkem, bilgeliği özge bir karakterdir anadolu irfânına sahip abdalı, budelası, ârifi haşk feylesofu..akl-ı selim ile evveli ahiri, batını zahiri an denilen zamanda müşâhede ve murakabededir...
Ancak geleneği küçümseyerek ve yok hükmünde sayarak salt görenek ile yaşama heveslerinin kısırlığı içindeki modern insandan irfânî bir yaşama modeli sadır olmaz, olamaz, olsa olsa lakırdısı edilir...
Görenek odaklı modernite, irfânî kültürden yoksun olarak insaniyetten ırak düşme çabalarının mânâ fukaralığı içindeki kalabalığın; kabalığına, nezaket ve nefaset yokluğuna mahkûm olmuşluğu kanıksatır yaşandığı devirde...
İrfân yoksunu ve yoksulu insanlar hem birbirleri ile hem de kendi iç âlemlerindeki çekişmelerle ve çatışmalarla akşam ederken, zevahiri kurtarma ve zahiri doyasıya arzu ve heves içün yaşama anlayışları ile ömür denilen emanet zamanı buharlaştırmışlar çoğu kez...
Karagöz gazelinden bir beyitte denmiştirki:
"Gel ey zâhid kenâr-ı bezm-i irfandan makāl anlaHakîkattir sözü âriflerin gûş et meâl anla"
★
Türk ve İslâm efkâr-ı umûmiyyesi açısından irfan kültürü; özünde kesret/vahdet münasebetini kurup yaşayarak yaşatmayı, tevhidin sırrına müdrik olmayı, insanın 'homo sapiens'ten, 'homo economicus'tan öte bir hakikati olduğunu mündemiçtir.
Buna göre irfân ehli; zahiri tecellinin, arkasındaki sebebe göre zuhur ettiğini, nakıs görüşün görenin(!) kendinden kaynaklandığını, mükemmelliğin sadece ve sadece Malik'ül Mülk olan Mülkün Sahibi Allah'a ait ve mahsus olduğunun idrakindedir...
İrfân yolu "kendini bilmek"ten geçtiğine göre ve akibetin hayr olması da niyetin hayrına bağlı ise; vesileye yapışmalı, yola revan olmak içün adım atmalı...
İrfân yolunun bidayeti "ben", nihayeti "O" dur !
İrfân yolunun yolcuları;
irfân çiçekleri ile bezeli bahçelerde dolaşmaya, irfân pınarlarından su içip ihyâ olmaya, irfân ehli âriflerin muhabbet meclisinden müstefid olup gönül ikliminin havası ile nefeslenmeye, lakırdıların sığlığında boğulmadan, kabukla/kışırla oyalanmadan, özün özüne yolculuğuna ve kelâm-ı kibarın mânâ deryasında kulaç atmaya azm ü gayret etmeli...
"İrfâna eriştirmeyen ilim nakıstır, ilimsiz irfân deryaya eksik bakıştır"
"İlmin zıddı cehâlet, irfânın zıddı ise inkârdır."
"Savm u salât ü hacc ile zâhid biter sanma işinİnsân-ı kâmil olmağa lâzım olan irfân imiş."