Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2023 Pazar

Cahilin şaşkınlığı, alimin hayreti...


"İnsan", yeme-içme ve üreme güdülerinden vareste de değildir ibaret de değildir, bu vasıflar hayvansal organizmaların hepsinde de mevcuttur, ancak onlardan farklı olarak insanın idrak denilen bir hassası vardır.

İnsanın ruhsal tatmin yoksunluğu onu huzursuz kılar, depresyona temayülünü artırır.

Dışı ziyâdâr içi karanlık insanda iç âlemin dış âlemle irtibatı kurması, ince ve hassas canlı-cansız çevre dengesini görmesi, sebep-sonuç ilişkilerini iyi analiz edecek idrak ile bakması ve algılarını açık tutması elzemdir.

Hayatı doğru "OKU"mak gerekir...Peki, sadece harflerden müteşekkil kelimeleri mi okumalı insan !

Evrende mevcut olan her şey mânâ yüklü bir kelime mi ? sorusunun cevabını aramalı insan!

Sadece somut olanı, madde kesafeti ile gözümüze çarpanı isimlendirmek/anlamlandırmak yetmez, bu okumaya... görünenin bir hakikati, işaret ettiği veya yüklü olduğu bir mânâsı olduğunu tefekkür edecek insan..

Bu husus münevver olmayı, entellektüelliği gerekli ve zorunlu kılar...

Entellektüel ya da aydın veya münevver ise; zekâsını ve analitik düşünme melekesini kullanabilen kişidir...

Latince anlamak (intellectus), entellektüel kelimesinin kökeni olup, derinlemesine ve kapsamlı bilgi ve birikim gerektiren, somut/soyut konularda derinlemesine bilgi ve mânâya vakif kişi demektir..

Entellektüeller; fikir/bilgi üreten ve yayan mütefekkirler, akademya mensupları, san'atkârlar, bilim insanları; kültür, bilim ve san'at konularında uzman kabul edilenler olup, bu konulardaki bilgi ve birikimleri ile bunlar kültürel bir otoritedirler, toplumu aydınlatmak içün çabalayarak medeniyetin tesisi ve terakkisi adına gayret ederler.

Eskilerde tahsilli, bilgili kişiye münevver denilirdi. Daha sonraları bunun yerine aydın sözcüğü "kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse)" anlamında kullanılmaya başlandı.

Terim entelijensiya şeklinde geniş çapta fikir dünyası kişilerini tanımlamada da kullanılmaktadır.
İnsani değer yargıları ve doğa bilimlerinin güncel problemlerinin çözümünde ihtiyaç duyulan her veriye üst düzeyde ulaşabilmek için yeterli beyin gelişimine sahip olan kişilerdir entelijansiya mensupları...

İnsan salt bilgi sahibi olmakla yetinmeli mi, yoksa bilgiye dayalı tefekkür ile, mânâ ve hakikâte vakıf olmanın ayırdına mı varmalı ?
Niyazı-i Mısrî derki:

"Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş."
"Cahilin şaştığı çoğu şey âlimi  tefekkür ve/veya hayret ettirir !"
Meselâ hiç cep telefonu görmemiş bir adamın görüntülü görüşme ile bir tanıdığı ile görüştürülmesi onu şaşkınlığa sevk eder, bu cahilliğinden gelir. Oysa internet, yazılım, elektromanyetik dalgalar, radyo dalgaları ve frekanslar hakkında bilgi sahibi bir kişi, olsa olsa buna ilk rastladığında hayret eder...

"Cep telefonları kablosuz iletişim sağlayan aletler olıp, mikrofon yardımıyla ses elektrik sinyallerine dönüştürülür. Telefon içindeki mikroçip elektik sinyallerini kullanarak bir radyo dalgasını modüle eder. Radyo dalgası da havayla birlikte yakındaki bir baz istasyonuna ulaşır. Baz istasyonu da bu radyo dalgasını konuştuğumuz kişiye gönderir ve süreç tam ters şekilde işledikten sonra karşı taraf sesimizi duymuş olur.
Görüntülü konuşma için konuşacak kişilerin mikrofonu, kamerası, hoparlörü ve görüntüyü görecekleri bir ekranları olmak zorundadır. Bunun yanında görüntüyü ve sesi sıkıştırıp dijital bir paket haline getiren ve daha sonra karşı tarafa ulaştığında tam tersi şekilde paketi açacak olan codec olmalıdır. Ayrıca, konuşmayı gecikme olmadan gerçek zamanlı yapmamız için ekoyu iptal edici bir yazılım ve verileri aktarmak için bir iletişim ağı olmalıdır. Anlık olarak alınan görüntü ve sesler codec ile sıkıştırılarak konuşan iki tarafın IP adresleri üzerinden karşı tarafa iletilir ve orada codec ile tekrar analog görüntü ve ses haline döner ve böylece görüntülü konuşma gerçekleşir. Yani görüntülü konuşma bir nevi bir sürü paketin karşı tarafa internet üzerinden iletilmesidir."(*)

Âlimin/ârifin hayreti, cahilin şaşkınlığından farklıdır. 

Ehl-i dikkat katreden ummâna eyler intikal, demiş Lâedri.

Cehâlet, akl-ı meaş’ın değil akl-ı mead’ın ilim ve irfândan mahrum kalmasıdır.
"Hislerle anlaşılan madde mânânın kesafeti, akledilen mânâ ise maddenin letaâfetidir." demiş irfân sahipleri... 

Buna göre maddeyi (baş gözü ile görüneni) mânâyı taşıyan/ihtiva eden bir zarf olarak bilmek gerek....meselâ; buz/kar katı görünür ancak hakikati sudur, suyu 2 maddenin atomlarının birleşmesi oluşturur, biri yakıcı öteki yanıcı iki gazın (H ve O) bu durumu hayreti mündemiç... her bir maddenin bir mânâsı vardır; bir başka deyişle, mânâ(lar)  madde üzerinden karakteristiklerini gösterir. Münevverin mütefekkirane bakışı buzu buz değil su, hatta iki gaz olarak akleder...

Fizikçiler maddeyi maddede mazruf enerji formları olarak görürler...

Bu bakış açısı ile; nereden gelip nereye gittiğini ve maddenin/eşyanın hakikatini bilmemek cehâlettir. Diğer bilgilerin hiç birini bilmeyen ama nereden gelip nereye gittiğini bilen ise câhil değildir...

Suretler alemiyle ilgili olarak bütün kozmoz mütefekkirler içün müşahede yolu ile hakikât âlemine kapılar açar. 

Evren ya mânâya dair işaretler olarak okunur veya sûretinde kalınır...Aslolan ise görünende görünmeyeni seziyor olmaktır...

Tefekkür çarkı işleyen akıl ile, tutku/arzu/heveslerin  esareti altında ufku ve görüş alanı dar, firaset ve basireti bağlı akıl aynı şeye bakar ancak aynı şeyi algılamaz, sezinlemez.
Aristo ve Eflatun gibi filozoflar içün "hayret" felsefenin başlangıcı olmuştur... 

İnsan hayret edebilmesiyle diğer yaratıklardan ayrılır, hayrete giden yol ise meraktan ve derûnî tefekkürden geçer.

İbrahim Hakkı Erzurumî bir şiirinde şöyle der:
“… Gel hayrete dal bir yol, Kendin unut O’nu bul, Koy gafleti hâzır ol, Mevlâ görelim neyler, Neylerse, güzel eyler…”

Bu babda bir niyâz şöyledir: "Rabbim, senin hakkındaki hayretimi artır"

Zihinlerindeki mevhumları hakikat gibi vehmeden ve sanrıları içinde boğulan insanın hakikate yol alması kolay mı !?

Ne dersiniz ?
_______________________