Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Haziran 2022 Cuma

Dost mu dediniz ?

 

Var mı emânetçi biri etrafınızda ?
Malınızı, canınızı, sözünüzü ve sırrınızı emânet ettiğiniz biri var mı ?
Hatta sırtınızı dayayabildiğiniz biri !

Yok mu ?

Ya söz verip sözünde duran, sözleştiğinizde
en basitinden (!) görüşme saatine pür dikkat ve rikkat ile uyan !

Var mı ?

Konuştuğunda, sorduğunuza cevap verirken gözlerinize bakamadan konuşan da mı yok etrafınızda !

Neden bu üç özellik (emanete hıyânet-sözünde durmamak-yalan) önemli ?

Çünki size de dost(muş) gibi davranır ki, böylesine münafık denir; görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olanlar gibi...her sakala tarak...her rastladığına uygun maske !

Muallim Nâci böylesi içün der:
"Lakırdıları pek muhibbâne görünür, fakat muhabbetleri münâfıkâne çıkar"
Mevlânâ'nın Mesnevi (Mesnevi II/2125-2140) sinden bir hikâyede şöyle denilir:

"O aldanmış kişinin, ayının vefasına güvenmesi...

Adam uyudu, ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına gene kalktığı yere gelip kondu.

Ayı, o gencin yüzünden, kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı.

Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi.

Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
O koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı.

Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün âleme yayıldı;

Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin.
Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.

Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.

Mademki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.

Onun nefsi beydir, aklı esir.. farzetki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun !
Mademki yeminsiz ahdi bozuyor, yemin etse onu da bozar.

Çünkü nefsi, ağır yeminle bağlanan nefis, bundan daha ziyade daralır, perişan olur.
Bu, bir esirin hâkime bağlanmasına benzer. Hâkim o bağı koparır, o bağdan kurtulur.
Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar. Nefisde o yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.

Sen onun “Ahitlerinize vefa edin” hükmünden el yıka. “ Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun” hükmünü ona söyleme.

Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur."

Yoksa insan böylelerini dost mu bilir, dosttan mı sayar !
Bilgeler, filozoflar, mütefekkirler de dost ve dostluk hususunda eserler kaleme almış, fikirlerini serd etmişlerdir.

Meselâ Fârâbî’ye göre iki sınıf dosttan söz edilebilir:
İlk sınıftakiler, dostluklarında samimi olan iyi niyetli dostlardır. Bunlar dostlarının erdemini geliştirir, hatalarını, kusurlarını örterler. İnsan bu nitelikteki dostlarının sayısını çoğaltmalıdır.

İkinci sınıfı teşkil edenler dost gibi görünenlerdir. Fârâbî bunlara güvenmemeyi, ancak yinede onlara iyi davranmayı öğütler; zira ileride onların sahte dostlukları gerçek dostluğa dönüşebilir, der.

İbn Miskeveyh ise dostlukla ilgili olarak; yaşlılarda menfaate, çocuklarda hazza dayalı oluşunun yaygın olduğunu, dostluklar içinde ancak hayra dayalı bulunanın uzun ömürlü olabileceğini söyler, çünkü yalnız hayır sabit karakterlidir (*)

Aristo'nun da bu hususta benzer sınıflandırması vardır.
Pir Sultan Abdal ne güzel demiş:

Seyyah olup şu âlemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkârımca okur yazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kalbin derununa nüfuz ederek kök salmış gerçek mânâya râci olan dostluk, haz ve menfaat dostluğunun çok çok ötesindedir...

Çocukların dostluğu nekadar temiz duygularla zuhur eder, nekadar içten, samimi ve gerçektir değil mi ?

Allah için dost olanlara ve Allah dostlarına gelince...

Bunun içün insanlık tarihindeki "insan" numunelerine göz atmak yeter de artar, dostun ve dostluğun hakikâtini anlamaya, anlamak isteyene... Bir kaç misâl :

Buyrunuz âliyyü'l a'lâsından bir dost;
"Cebrâil (a.s.) Peygamber Efendimize (s.a.v) müşriklerin kendisini katletmeye geleceğini bildirerek:
"Şimdiye kadar yattığın yatağında, bu gece yatma !" der, bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ali'yi çağırır:

"Yatağımda bu gece yat uyu ! Şu yeşil, geniş aba hırkamı da üzerine ört ! Korkma ! Sana hiç bir zarar erişmeyecektir." der

Mekkeli müşriklerin kendisine teslim ettikleri emânetleri de sahiplerine teslim etmek üzere Hz. Ali'ye teslim ederek Mekke'de kalmasını söyler...

Sonrası mı, tabiki Hz.Ali ucunda ölüm de olsa, harfiyyen yerine getirir.

Dost bu işte...

Bir başka misâl;

Mekke'den Medine'ye hicret etmek üzere yola çıkarlar Hz.Peygamber ve Hz. Ebûbekir...öncesinde gerekli tedbirler alınmış, hicret stratejisi belirlenmiştir...

Ve müşrikler ardlarında...

"Sevr mağarasına varılır, önce girer etrafı kolaçan eder Hz. Ebûbekir, yılan, akrep ve çıyan gibi mahlûklara karşı mağaranın deliklerini, bez örtüsünü yırtarak tıkayacak şekilde kapatır. Son delik bez yetmediği içün açık kalmıştır, o deliği de çıplak ayağı ile kapatır. Yol yorgunu olan Hz. Peygamber Hz.Ebubekir'in dizine başını dayayarak uyuyakalır, Hz. Ebubekir'in çıplak ayağı ile kapadığı delikten çıkmaya çalışan bir yılan ayağını ısırır, Hz. Peygamber uyanmasın, rahatsız etmeyeyim diye kıpırdamaz, ancak zehirin acısından göz yaşları akar, yaşlar Rasûlullah’ın üzerine damlayınca O'nu uyandırır...."

İşte Allah için dost bu...

Bir diğer deyişle dostlukta ilke ve ölçü "efrâdını câmi, ağyârini mâni" olmaktır !

Yâ'ni; Allah için dost olmak gerek, Allah'a dost olmak gerek !
Bir âyette (Ankebut sûresi,41) Rabbimiz şöyle buyurur:
"Allah 'tan başkalarını dost edinenlerin durumu kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanaksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi."

Bir hadis-i şerifte de buyrulmuştur ki: "Ruhlar bir araya getirilmiş gruplar gibidir; tanışıp uyuşanlar birleşir, uyuşmayanlar ayrılır” (**).
Hasıl-ı kelâm;
Bir gerçek dost selâmı var, bir de hesabî dost(un) selâmı...

Selâm denilen kelâmı öylesine mi serdediyorlar etraftakiler... hâni; selâmet, eminlik, güzel ahlâk, erdemli yaşayış gibi değerler manzûmesinin varlığının etiketi, markası, göstergesi olan "selâm"ı bu mânâda mı veriyorlar dost bildikleriniz, yoksa selâmları hesabî selâm mı, ne buyurursunuz ?

Vesselâm...
__________
(*) Tehẕîbü’l-aḫlâḳ, s. 125-127.
(**)Buhârî, “Enbiyâʾ”, 3; Müslim, “Birr”, 159