henüz lüksün lüks olduğu zamanlarda
gaz lambasının titreyen alevinde
uzun uzadıya gölgeleri seyrederdi
gölgeler oynaşırken
derin karanlığa dalan gözler
is kokan bir aydınlıkta...
altın sarısı alev
tedricen soluklaşır
yavaş yavaş koyuluk siyaha erişirdi
ve zifir karanlığa gömülürken varlık
öze seyahate başlardı halûk
kendi kozasını örerdi insan denilen mahlûk
hamulesi
kimi zaman ipektendi kimi zaman pamuk
bazen dosdoğru örerdi bazen de yamuk...
ipek böceğine anca çırak, örümcekten pek mahir
kozasın örer dururdu fikir tezgâhında zahir
Suat Kıyak