Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Mart 2022 Çarşamba

Şâir Nâbi'den hikâye: Taşı gediğine koymak...

 

Taşı gediğine koymanın da tarzı vardır, kişi vardır "dan dan" diye de söyler, son söyleneceği beklemez de onu ilk söyler.
 
Kişi de vardır lisân-ı münâsip ile, kelimelerini dahi kuyumcu titizliği ile seçerek kelâmını cevher gibi serd eder...

Söz ustası, Divân şâiri Nâbi’nin kelâm-ı münâsip ile ilgili hikâyesi buna en güzel misâllerden, buyrunuz:
★★★
Devrin padişahına hediye edilmek üzere ingiliz elçisi marifeti ile ingiliz kraliyet ailesi bir at göndermiştir. 

Eyeri, koşum takımı ve üzengisi ile çok gösterişli görünen bu atı gören bir vezir padişaha:

-“Padişahım at gösterişli ve çok güzel görünüyor, ancak biraz yaşlı bir at gibi…”

Vezirin söyledikleri ile padişahın içine kurt düşer. 

Yaşlı bir atın hediye gönderilmesinin diplomatik dilde bir kastı ve imâsı olması hasebiyle, kabul edilmemesi gerektir.

Padişah atın yaşlı olup olmadığını, yaşlı ise bu hediyenin kast-ı mahsusasını istişare etmek içün konuyu vezirleri ile görüşmeye açar.
 
Vezirlerden biri:
-"Padişahım, tensip buyurursanız eğer, yanımda çalışan Urfa'lı Şâir Nâbi’yi Divâna çağırtayım. O atlardan anlar” der.
 
Padişah münasip görür, Nâbi divâna gelir, durum hakkında fikri sorulur...

Nâbi hediye olacak ata yanaşır, inceler...
 
Evet, vezirin dediği gibi at yaşlıdır. Ancak padişaha ve divânda yer alanlara “bu at gerçekten yaşlı bir at..” demesi kolay olmayacaktır...bunun içün şöyle bir yol izler Nâbi; atın kulağına eğilir ve ata bir şeyler söylüyor gibi fısıldar. Sonrasında atın ağzına kulağını dayayarak dinliyor gibi yapar. 

Padişah hiddetle:
-"Bu ne demek şimdi, atla konuşuyorsun, onu dinliyorsun, attan anlıyorsun diye huzura çağrıldın"
 
Nâbi hürmetkâr bir eda ile ve sükûnetini muhafaza ederek padişaha şu cevabı verir:

-“Padişahım, eğer halinden, tavrından, dilinden anlarsanız bütün varlıklarla konuşulabilir, ve eğer gerçekten kulak verirsek bütün varlıkların ne dediğini de anlayabiliriz…”

Bu cevap padişahın hayretini celb eder ve sorar: 
-“O hâlde söyle bakalım sen ata ne dedin, o sana ne dedi” . 
Nâbi:
-"Ben atın kulağına eğilip dedim ki; Ey canımın ruhu; Sen gördün mü Hazreti Nuh’u ?"

Nâbi bu ifade ile atın yaşlı olduğunu, onu Hazreti Nuh’a kadar götürerek anlatmış olur.
 
Yine, atın kendisine söyledikleri ile de mevzuya son noktayı koyar. 
Derki:
-"Sonra at da bana dedi ki; Ey Aziz Kardaş !
Beni etme faş… Ben Hazreti Âdem’e taşımışım taş!"
★★★
Lisân-ı münasip; kast-ı mahsusayı kırıp dökmeden, incinip incitmeden ifâde etme san'atıdır...
Bir başka deyiş ile ve  kültür dağarcığımıza yerleşik olan tabirleri ile: "arif olan anlar"..."arife tarif gerekmez". Ya da; "lâfın tamamı çocuğa söylenir'.

Vesselâm...