Bir taraf Hakk öteki batıl ! |
e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
29 Aralık 2020 Salı
Piyon değil "Şah"...!
26 Aralık 2020 Cumartesi
Lâtif ve Âkif...
Olmak içün öze vâkıf
Bir de olunursa lâtif
Çift kanat uçulur Âkif
Sana gerek biraz celâl
Yol alınmaz böyle cemâl
Celâl de cemâl de helâl
Hak Celâlsiz olmaz Âkif
Gece de var gündüz de var
Kimi insan yahut davar
Hak desen de duymaz duvar
Boş yere yorulma Âkif
Hem tevekkül hem gayret et
Neticeyi sonra seyret
Tevâzûyu koy kenara
Kibre sebep ise Âkif
Bil ki her kapı açılmaz
Tohum her yere saçılmaz
Her kaynaktan su içilmez
Bunlar akla ziyan Âkif
Câhilin lafları bomboş
İlim âlim de durur hoş
Hem ârif hem akîl çok hoş
Sen cahili takma Âkif
__________
Lâtif: 1)Allah'ın güzel isimlerinden biri. 2)Yumuşak, hoş, güzel; nâzik.
20 Aralık 2020 Pazar
Bilâ-ivaz bilâ-garaz hakikati söylemeli...
17 Aralık 2020 Perşembe
16 Aralık 2020 Çarşamba
Canlı cansız, kanlı kansız...
13 Aralık 2020 Pazar
Vitrinle aldatılmak...
11 Aralık 2020 Cuma
Sıradaki Kuraklık mı ?
Covid sonrası "Sırada hangi musibet var acaba...?"
Kuraklık dünyanın kapısını çalıyor...
-Yemin billah ile yalancı şâhitlikleri...
10 Aralık 2020 Perşembe
Şaşarım...
8 Aralık 2020 Salı
Tükettikçe tükenmek üzerine...
7 Aralık 2020 Pazartesi
Hatır-şinâs dostlara...
6 Aralık 2020 Pazar
İlk nefesten son nefese...
2 Aralık 2020 Çarşamba
Kuantum, enerji ve evren...
1 Aralık 2020 Salı
Zıtların Birliği ve Sevgi…
Evrende her şey iki kutupludur desek yeridir. Işık karanlık, neş’e hüzün, siyah beyaz, pozitif negatif, artı eksi…sevgi nefret, iyi kötü, erkek dişi. Bir çeşit zıtlıklar demekte mümkündür buna.
Ancak her ne hikmetse (!) zıtlıklar bir şekliyle bir arada, birlikte bulunma, bir araya gelme temayülündedirler. Elektrik fiziği ve manyetizma açısından bakıldığında; atom çekirdeği ve elektronlar arasındaki (zıt yüklerin) çekim gücü/cazibesinden tâ kütle çekimi sayesinde yıldızların birbirini çekimine bağlı denge ve düzene kadar bu projeksiyon yapılabilir.
Beynin bile iki lobundan her biri farklı işlevleri yönetmekle mükellef değil midir...
Sağ lob, beynin yaratıcı kısmıdır; görsel ve işitsel konular, sezgiler, hayal, san'at, estetik, anlam yükleme, görme ve duyma işlevleri yanı sıra, vücudun sol taraftaki organlarının yönetimini üslenir.
Sol lob, beynin mantık, matematik işlemleri, analitik düşünme, sebep-sonuç ilişkisi kurma, sayı ve somboller, kelimeler gibi işlevlerin yanı sıra vücudun sağ tarafındaki organları yönetmekle görevlidir.
Sevgi de denilebilecek çekim gücü ile (madde düzeyinde) atom ve atom altı parçacıklar halindeki zıtların bir arada tutulması tezahürü, daha yüksek organizasyonlu organizmalarda onların kabiliyet sınırları çerçevesinde tezahür eder.
Bitkilerde bu cazibe sonucu tozlaşma, meyve ve tohum oluşumu gerçekleşirken, builliyet hayvanlar aleminde ve insanda yeni nesillerin oluşumunu, sebep sonuç ilişkisi içerisinde ortaya çıkarır.
Bu bağıntıyı, sevgi illiyetini, Muhyiddin İbnü’l-Arabî hevâ, hub, aşk ve vüd olmak üzere dörde ayırır. Ayrıca; tabii, ruhanî ve ilâhî sevgi tiplerinden bahseder. Ona göre tabii sevgi, hem insanlarda hem hayvanlarda görülür ki, canlıların yavrularını sevmeleri, şefkat böyledir. Ruhanî sevginin ise insana mahsus olduğunu vurgular. Buna göre, Allah’ın kulunu, kulunun da Allah’ı sevmesi ilâhî sevgi kaynaklıdır. Ve yine beşerî sevgiyi, ilâhî sevgiye ulaşmanın bir aracı olarak gördüğünden onun da önemli olduğundan bahseder. Yine Muhyiddin İbnü’l-Arabî'ye göre; maddî ve mânevî bütün varlıklar Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisinden ibarettir ve var olan her şeydeki güzellik O’nun “Cemîl” isminin bir yansımasıdır, güzele yönelik muhabbet de yine O’nun “Vedûd” isminin tecellisidir. Şu halde hakiki mahbub sadece “Hak”tır. Sevilen diğer güzel şeyler O’nun güzelliğini yansıttığından bunlara yönelik sevgi de aslında ilâhî kaynaklıdır.
İrfân ehli genellikle mutlak manada beşerî aşkı, ilâhî muhabbete geçiş için bir vasıta kabul ederler. “Sevgi benim dinim ve imanımdır” diyen İbnü’l-Arabî evrenin var oluş sebebi olarak muhabbeti görür. “Allah gizli bir hazine idim bilinmek istedim”, bunun için de âlemi yarattım buyurmaktadır. Bununla âlemin var edilmesi sebebi Allah’ın muhabbetidir. Arifler, mutlak gayb olan Hakk’ın evvela sevgi şeklinde tecelli ettiğini (taayyün-i hubbî,taayyün-i evvel) belirterek, buna “Nûr-ı Muhammedî”, “hakîkat-i Muhammediyye”, “akl-ı evvel” gibi isimler de verirler.
Bu tecellinin basamak basamak gayb âleminden şehâdet âlemine doğru saçılması ile muhabbet/sevgi bütün zerrelerine kadar mevcudata/varlıklara zerrelere sirayet ederej, onların var olma sebebini oluşturmuştur. Buna göre varlığın aslı muhabbet olduğundan insan ancak muhabbet yolunu izleyip Hakk’ı ve halkı severek Allah’ın yakınlığına erebilir, der Muhyiddin-i Arabi (bkz.Füsus).
İbn Arabi, Fütühat-ı Mekkiyye adlı eserinde, Allah’ı gerçekten sevip aşık olan kişinin alameti nedir ? sorusu hakkında şöyle buyuruyor:
“Allah’ı gerçekten sevip aşık olanların kalplerinde bir yarılma ortaya çıkar. Böylelikle kalplerin nuruyla Allah’ın Celal’ini görürler. Onların bedenleri dünyevî hale gelirken ruhları perde, akılları semavîleşir. Bunlar meleklerin safları arasında dolaşır, yakîn üzere o işleri müşahede ederler. Cennetini arzulayarak ya da ateşten korkarak değil, O’nu severek güçleri ölçüsünde O’na ibadet ederler.”
Mevlana Celaleddin-i rumi ise Fîhi Mâfih adlı eserinde:
“Bütün yaratıklar nebiler ve velilere nispetle gövdeler gibidirler. Onlar ise alemin kalbidir. Önce onlar o alemde dolaştılar, beşerilikten, et ve deriden kurtulduktan sonra, hem o alemin, hem de bu dünyanın altını üstünü öğrendiler; menziller kat ettiler. İşte böylece bu yolun nasıl bilineceğini öğrenmiş oldular; sonra da gelip insanları: ‘O, aslî olan aleme geliniz. Çünkü burası haraplık alemidir. Yokluk sarayıdır. Biz güzel bir yer bulduk. Size bildiriyoruz.’ diye davet ettiler. İşte bu yüzden ruh, bütün hallerde, sevgili ile beraberdir” demiştir.
Muhabbet ve irfân ehli insanların, farklı cephelerden sevgi ve aşkı tanımlamalarına, anlatımlarına çeşitli kaynaklarda rast gelmekteyiz.
Muhabbetin iradeden daha ileri düzeydeki bir istekten kaynaklandığı, akılla ve öğrenim ile oluşamayacağını, ancak Hakk’ın bir lutfu olduğunu; nimeti görmekten kaynaklanan, ya da nimeti vereni temaşadan hâsıl olduğunu ifade eden izahlar mevcut...
Bu babda muhabbet, sevgi manasınadır, sevginin coşkulu şekli ise “aşk” tır. Aşk; sevenin iradesi dışında coşkun derecede ortaya çıkan yoğun sevgiyi ifade eder.
Sevgi ve aşk denilen duyguların, Allah’tan başladığı, ve mahlukata ve insana doğru sirayet ettiği ifade edilir. Sevgi, ya’ni muhabbet kalpte/gönülde ortaya çıkan bir duygu olup, gönlün sahibi ise Hakk’tır.
"Rabbinizden mağfiret dileyin; O'na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever." (Hûd sûresi, 90)
Çok bağışlayan, sevgisi geniş, arşın sahibi, şanı yüce ve dilediğini yapan yalnız O’dur.(Bürûc sûresi, 14-16)
“İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı! “ (Bakara sûresi, 165)
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Al-i İmrân sûresi, 31)
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir.” (Maide sûresi, 54)
Diğer bazı âyetlerde Allah sevgisinin bütün sevgilerden daha güçlü olması gerektiği (Bakara sûresi, 165), Allah’ı sevmenin başlıca alâmetinin Peygamber’e bağlılık ve onun yolunu izlemek olduğu (Âl-i İmrân sûresi, 31) bildirilmekte ve Allah’ı seven, Allah’ın da kendilerini sevdiği kulların müminler karşısında alçak gönüllülüklerinden, inkârcılar karşısında onurlu duruşlarından övgüyle bahsedilmektedir (Mâide sûresi, 54).
Hadis-i şeriflerde de bu vurgulanmaktadır.
“Bana bir karış yaklaşan kimseye ben bir arşın yaklaşırım, bana bir arşın yaklaşan kimseye ben bir kulaç yaklaşırım, bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim”
“Amellerin en üstünü Allah için sevmektir”, “Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini de Allah için yermek imandandır”,
“Benim için birbirini sevenlere, benim için bir araya gelenlere muhabbetim vâcip olmuştur”.
“Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz”.
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız”.
Bu hadislerde iyilik severlik, hoşgörü, yumuşak huyluluk, kolaylaştırıcı olma, kusurları örtme, hayâ, iffet, zâhidlik, takvâ ve güzel davranma Allah’ın sevdiği meziyetler arasında zikredilir.
Gazzâlî sevgi hakkında özetle şöyle der; “insan kendini, kendisine iyilik yapanı, iyilik sever kimseyi, güzeli ve âhengi sever. Bu yönden sevilmeye en çok lâyık olan ise Allah’tır. Çünkü kendini ve kendisine iyilik yapanı seven bir insanın ona varlığını veren, gerek ona gerekse herkese bol bol iyilik yapan rabbini sevmesi gerekir. Ayrıca güzeli seven insan kendisi iyi ve güzel olup bütün iyiliklerin, güzelliklerin yaratıcısı olan Allah’ı da sever".
Sonuç olarak sevgi bütün makamların vardığı son noktadır...Hesapsız, ivazsız, garezsiz, çıkarsız Allah için sevenlerden olabilme niyâzı ile...
29 Kasım 2020 Pazar
Seyyah: Ma'kuliyyetten ma'şûkiyyete...
26 Kasım 2020 Perşembe
Değişimden ne anlıyoruz ?...nereden nereye !
22 Kasım 2020 Pazar
Medeniyyet Mânâdır...
Mânâsız maneviyyatın, cereyanı kesik lambadan ne farkı var ?
Dıştan bakınca lamba, ama ışık vermiyor, işe yaramıyor, biblo gibi koy vitrine akşamdan sabaha seyret de dur...
Sıkıldıysan renksizlikten; al eline bir fırça, ister ebrulî, ister erguvanî, rengâreng boya...
Mevzu basit, tercih sende !
İşe yarayan ve işlevi olanı mı, işlevsiz vitrinliği mi tercih edeceksin !
Niyet; karanlıktan kurtulup aydınlanmak mı, vitrinlik mostralıklarla oyalanmak mı ?
Kısaca müsbetten yana mısın, değil misin ?
İdare-i maslahat içün bana nötr yeter, bana sorunsuz, masrafsız vitrinlik mostra lamba yeter diyorsan, benim ışıkla işim olmaz, karanlığa da, mânâyı yitirmiş muhtediye de razıyım diyorsan, buyur pazardaki lambalar senin, mal çok, istemediğin kadar, hem iyi bir pazarlıkla fiyatta kırarlar !
☆☆☆
Medeniyyet mânâdır, özdür...yapı taşı medenî insandır, inşâsı ise bu tip insan ile mümkündür...
Mânâdan bîhaber özden ırak olan ve kışırı asıl sayanların, arpa peşinde koşanların harcı mıdır medeniyyet !
Mânânın mânâsına kaba/saba, zombi kılıklıların müdrik olmasının beklenemediği gibi, onların mânâ ile işleri de asla olmaz.
Mânâ ile inşâ ve ihyâ edilen medenîyyetlerin direği, ayakta tutanı da yine "insan"...
Medeniyyet düşmanı olan istilacı ve yayılmacı moğolların yaptığı gibi; şehirleri, kütüphâneleri yakıp yıkarak ele geçirmek, ömrünü ganimet ve parsa uğrunda harcamaktan öte gayesi olmayanların muhkem medenîyyete faydası yerine moğollar gibi zararı olur...
Hani Mevlânâ'nın dediği gibi "insan gördüm üzerinde elbise yok, elbise gördüm içinde insan yok.. " sözünden mülhem; kılık kıyafeti insana özgü olan sûreta insana mamûr olanı teslim etmek, itibar edip adam saymak akıllara zarar...
Mânâ müdriki olanlar imâr, inşâ ve ihyâ ile uğraşır, fukarası olanlarsa mevcudu/ganimeti/parsayı tüketme ve harap etmekle...
İnsan mânâdır, mâna ardınca yürür...öküz ise ot-saman ardınca... !
Beyt beyt insan...
20 Kasım 2020 Cuma
Dijital çağda Siborg böcekler ve uygulamalar...
Hamamböceğinde İmplant nörokontrol devresi Kaynak:https://today.uconn.edu/2018/09/cyborg-cockroach-someday-save-life/ |
Siborg (Cyborg) canlı-makine karışımı mânâsında bir terim...
Canlıların farklı amaçlarla kullanımındaki açılımlara bakıldığında, bilgi ötesi dijital çağda bu tip çalışmalarla insanlık yeni ufuklara gebe...
Organizmaların biyolojik mücadelede kullanımının çevreci yaklaşımlar açısından kullanılması yanında, biyolojik savaş ve benzeri amaçlarla kullanılması için de araştırmalar yapılmaktadır...
Patojen mikroorganizmaların savaş silahı olarak kullanılması vakaları en çok bilinenler...
Böceklerin vektör olarak sebep olduğu bulaşıcı ve ölümcül hastalıklarla ilgili tarihi kaynaklarda bir çok vaka anlatılır...Moğol istilasından bir ilginç örnek vermek gerekirse, hedefleri avrupayı da ele geçirmek olan moğollar orta asyadan batıya doğru şehirleri yakıp yıkarak kaleleri ele geçirerek ilerliyorken, Kırım'da bir kaleyi ele geçirmekte zorlanır ve dirençle karşılaşırlar. 1300'lü yıllarda Cenevizliler Kırım'a hakimdir ve özellikle deniz yolu üzerinden de ticareti ellerinde tutmaktadırlar. Kırım'da moğollara direnç gösteren bu kalenin muhasarasında moğol komutanın biyolojik savaş tekniğine başvurduğunu kaynaklar bahsetmekte...moğollar, civarda yaygın olarak görülen veba sebebiyle ölmüş insan cesetlerini kuşattıkları kalenin içine hava yolu ile mancınıkla atarak, kaledeki insanlara vebanın bulaşmasını sağlayınca, hasta ve ölü sayısı artarken kaledekilerin direnci kırılır ve kale ele geçirilir.
Bu dönemde Kırım'dan gemilerle ayrılan cenevizli tüccarlar ile Viyana'ya kadar dayanan moğollar vebanın avrupanın içlerine kadar yayılmasına sebep olurlar ve bu salgında toplam nüfusu 70 milyonun üzerinde olan avrupada 20 milyondan fazla insan ölür.
Bu tarihi örnekleri çoğaltmak mümkün.
"Cyborg"lara dönecek olursak, özellikle bu çerçevede üzerinde araştırmalar yapılan böcekler hem insanlığın hayrına işler yapılmak üzere hem de insanlığın aleyhindeki işlerde kullanılmak üzere bugün bir çok ülkede tasarımlanmaktadır.
Meselâ; enkaz altında canlı arama faaliyetleri için mikrofon ve kamera donanımlı siborg böcekler; mikrodron gibi insanların faydasına kullanılmak üzere geliştirilmektedir.
Buna karşılık stratejik amaçlı, askeri casusluk amaçlı siborg böceklerin kullanılması ile ilgili gizli çalışmalar olduğunu da açık kaynaklardan okuyoruz.
Yine siborg böceklere; bakteri/virus/parazit taşıyıcısı vektörler olarak, "hastalık taşıyıcısı uçan enjektörler" gözüyle bakıldığı da bilinmektedir.
Ayrıca böcekler; agro-terör unsuru olarak, zirai ve hayvancılık alanlarında rakip coğrafyalarda zarar oluşturma amaçlı da kullanılma potansiyeli yüksek canlılardır.
|
Bugün geline noktada, yapılmakta olan araştırmalar ile geliştirilmeye çalışılan mikrodroid siborg böceklerin, ya erginlerinin üzerine, yahut erken gelişme dönemlerindeki (larval dönemde) bireylerin vücut içlerine yerleştirilen elektronik devre ve yazılımlarla bunların uzaktan kontrol edilebilmesi çalışmaları yapıldığından da açık kaynaklar bahsetmektedir. Bu araştırmaların askeri ve stratejik amaçlarla ve gizli yürütülmekte olduğu da bir diğer gerçek.
Kaynak:http://hackedgadgets.com/2009/09/26/remote- controlled-cyborg-beetle/ |
☆☆☆
Bir diğer üzerinde durulan nokta; kan emen böceklerin aşılama için biyonik şırınga olarak kullanılması fikri...
Üretilmesi, kısa sürede büyüme ve astronomik birey üretme potansiyeline sahip olmaları, bir milyondan fazla türünün olması, büyük çoğunluğunun uçma yeteneğinin olması, çok farklı ekosistemlere yerleşme yeteneğinin yüksek olması; böceklerin bu hususta, siborg olarak kullanılmasını cazip kılmaktadır...
18 Kasım 2020 Çarşamba
15 Kasım 2020 Pazar
Gönül ocağında Mim bucağında...
14 Kasım 2020 Cumartesi
Toprağın üstü de altı da pazar...
12 Kasım 2020 Perşembe
Hakaik...
Payitaht eşiğinde, ulufe hâk-nişini hiç eksik olmaz...
☆☆☆
Muhterislerin muhtasar hevesâtı yatıya dek sürer...
☆☆☆
Her zaman, herkese ve her durumda eşit davranmak adaleti tecelli ettirir mi ?
☆☆☆
Adîl hakem hâk-dân-ı fenâyı hesap ederek hüküm verir...
☆☆☆
Mekr-i ilâhîyi hatırından çıkarmayan dirsek atmaz, çelme takmaz...
☆☆☆
Encümen-i daniş murahhası istihâr ise
tevhid-i kuvâ hasıl olmaz...
☆☆☆
Kimi mukarrebin akreb gibi, kimi akrebî...
☆☆☆
Bir yerde olursa müzekki müzâkere, orada hasıl olur müzeyyen netice...