Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Haziran 2023 Salı

Bostan ve Gülistan'dan hikâyeler- 2

Dara ve At Çobanı Hikâyesi

Daranın bir sürek avında askerlerinden uzaklaşıp ayrı kaldığını duy­dum. 
Bir at çobanı, koşarak ona doğru ilerliyormuş. Adamı tanımayan Daranın kalbine kuşku düşmüş ve kendine; 
“Bu gelen, düşmanlarından biri olsa ge­rek. Yanıma varmadan okumla onu öldüreyim.” demiş. 
Yayını germiş, okunu hazırlamış, biraz daha yaklaşsın diye beklemeye koyulmuş.

Bunu gören çoban uzaktan seslenerek; 
“Ey İran’la Turan’ın şahı, ey ulu Dara; kem gözler senden ırak olsun. Ben düşman değilim. Efendimin atlarını besleyen basit bir çobanım ve işim yüzünden buradayım.”

Haykırışları duyan Dara rahatlamış ve gülerek; 
“Hey düşüncesiz adam, sana mübarek bir melek yardım etti. Yoksa öldüğün gün, bugündü.”

Çoban da gülerek karşılık vermiş; 
“İnsan iyiliğini gördüğü efendisine hiç kötülük düşünür mü? Haddimi aşarak size, doğru yolu göstermek ve bu bağ­lamda öğüt vermek istiyorum. Dostuyla düşmanını ayıramayan sultan, acizdir. Büyükler, küçüklerini bilmeli. Siz, beni sarayınızda defalarca gördünüz; atla­rı, meraları sordunuz. Şimdi ben muhabbet ve hürmetle geliyordum yanınıza. Ancak siz beni tanımadınız. Oysa ben, şu yüzlerce at içinde istediğiniz özellik­teki atı hemen bulup çıkarırım. Demek ki çobanlık, akıl-fikir işidir. Siz de be­nim gibi olun, sürünüzü iyi tanıyın, onları her türlü tehlikeden koruyun.”

Bu öğütler Dara’nın çok hoşuna gitmiş ve hemen oracıkta çobanı ödüllen­dirmiş.

Utanmış kendinden ve içinden; 
“İnsan, bu öğütleri kulaklarına değil, kalbine yazmalı. Bir ülkede hükümdarın tedbiri, çobandan daha aşağı olursa, oranın yıkımıyla kırımı yakındır.” diye geçirmiş.
Bağdat’ta Yangın Hikâyesi

Bîr gece halkın yanık bağrından çıkan ah ateşinin, Bağdat’ın yarısını küle çevirdiğini duydum. O anda adamın biri ellerini havaya kaldırıp Allah’a şöy­le dua etmiş; 
-“Çok şükür, bu yangın dükkanıma zarar vermedi.” 

Yoldan geçen bir ulu kişi, adamın niyazını işitince onu uyarmak istemiş; 
-“Ey bilgisiz adam, sen yalnız kendini mi düşünürsün! Koca şehrin yansı yanıp küle dönmüş, sense dükkânının kurtulduğuna seviniyorsun, öyle mi! İnsanların açlıktan ka­rınlarına taş bağladığını gören birisi, taş yürekli değilse, ağzına bir lokma ata­maz. Yoksulların açlıktan kan tükürdüğünü gören bir zengin, ağzındaki lok­mayı ne yüzle çiğner! Hasta sahibi sağlıklıdır diye düşünme, çünkü hastasının derdiyle kıvranmaktadır, Merhametli yolcular konak yerlerine vardıklarında, geride kalan dostları gelmedikçe uyumazlar. Diken taşıyan kişinin eşeği çamu­ra saplandığı zaman padişahların gönlü bundan muzdarip olur.”

Mutlu olmak isteyen irfan sahibi kimseye Sadi’nin şu sözü yetişir. Dinler­sen sana da Öğüt vereyim; 
“Diken ekersen, gül biçemezsin”
Gönül Rızası

Saltanattan daha yüksek bir makam olamaz, deme; zira yücelttiğin ma­kam, fakirin derecesinden daha üstün değildir.

Yükü hafif insanlar, rahat yü­rürler. Sözün doğrusu budur. irfan sahipleri de bunu böyle kabul ederler. 

Eli boş kimse, sadece ekmek kaygısı çeker; padişahsa çok geniş ülkelerin idare­sini.

Yoksulun akşama ekmeği varsa, gece Şam hükümdarı gibi rahat ve hu­zur içinde uyur.

Kaygı da geçer, sevinç de. Yeter ki ölmeyegörsün insan. İster başında taç, ister boynunda vergi; sonun toprak olduktan sonra ne fark eder! 

İster zengin­lik içinde yıldızlara değsin başın, ister yoksulluk çekip zindanlarda çürüsün gövden; ölüm kapısından girdikten sonra her şey biter; bütün insanlar o gün varlıkla yoklukta eşit olur. 

Ecel, başa gelince; insan, tanınmaz olur. Bilene, pa­dişahlık başa beladır. Dilencinin görünüşüne aldanma, gerçek padişah odur.
İyilik-Kötülük

İyi işli kimseye, kötülük uğramaz; kötülük edenin yoluna, iyilik bulaş­maz. 
Kötülük düşünen baş, kötü yol tutar; akrep gibi deliğinde fazla durmaz. 
İçinde iyilik düşüncesi yoksa; ha sen, ha taş, farkın olmaz! 
Güzel huylu dos­tum, kötüyü taşa benzetmekle hata yaptım. Çünkü taşın, demirin, tuncun bile faydası var. 
Böylesi kötülerin ölmesi iyidir, bırak gebersin. 
Her insan, hayvan­dan iyi ve değerli olamaz. 
Kötü bir insandansa, vahşi hayvanla yaşamayı yeğ­lerim. Çünkü kötü insanlar, en vahşi hayvanlardan da alçak ve onursuzdur­lar. Yalnızca yemeyi, içmeyi, uyumayı marifet zannedenler, hayvanlardan na­sıl daha değerli olabilirler! 
Yol bilen yaya, yol bilmeyip kılavuzu olmayan at­lıdan daha önce varır menziline. 
İyilik tohumu eken, huzur ve saadet harmanına kavuşur. 
Ben ömrüm boyunca kötü bir adamın, güzel bir şekilde anıldı­ğını işitmedim...
__________
Kaynak: Sadi Şirazi, "Bostan ve Gülistan"