Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Ekim 2021 Pazar

İrade ve mecburiyet...


Şöyle bir düşünsek, çocukluğumuzdan bu güne, irademiz dahilinde yaptıklarımızı; ve/veya irademiz dışında ortamın, çevresel şartların etkisiyle mecburî olarak yapmak/yaşamak zorunda olduklarımızı ...

İrademiz dahilindekileri ve kaderin mecburî güzergâhında mecbur olduklarımızı bir bir gözden geçirsek...
Ayrıştırmaya çalışsak, hangisi daha çoktur acaba ?

Sanırım bir çok insan aynı cevabı verecektir:
İrademiz ile gerçekleştirdiklerimiz bütün hayat süresince asgari düzeyde iken, kader olarak algıladıklarımız ise çok çok belirleyici ve fazla...

Hatta şöyle bile denilebilir ki; kader otobanında ömür vasıtasına binip tek yönlü yol alırken en fazla irademiz ile otoban üzerinde ve/veya yakın çevresindeki şarampolde iki ileri bir geri mehteran yürüyüşü yapmışızdır o kadar...

Ana hat, omurga olanı, yâ'ni asla ayrılınamayacak olanı asli güzergah iken, irade ile yapılanlar, bu güzergâhta minik tercihleri oluşturmakta, bu ise usul tercihi olup, esasa dair müdahele söz konusu bile değildir.

Bu hususta belki minik iradî tercihler, insana, hedefe giden güzergâhta minimal değişiklik hakkı tanımakta denilse yeridir...
★★★
Allah'ın bir kaderinden ötekine yönelmek hususundaki bir mühim hikâye belki ufkumuzu daha da açacaktır...

Mevzû şöyle aktarılmakta: (*)Hz. Ömer (ra) Şam’a doğru yolculuk yapmaktadır...Serg mevkiine geldiğinde, Hz. Ömer'i ordu başkomutanı Ebu Ubeyde bin Cerrah ile arkadaşları karşılar...Karşılama heyetindekiler Hz.Ömer'e Şam’da veba hastalığı olduğunu haber verirler. Bunu üzerine Hz.Ömer (ra), Abdullah b. Abbas’a derki:

-Bana ilk Muhacirleri çağır.

Hz. Ömer (ra) onlarla konuşur ve Şam’da veba salgını bulunduğunu söyler ve ne yapılması hususunda fikirlerini sorar, ancak onlar ihtilaf ederler. Bazıları: "Sen bir iş için yola çıktın, geri dönmeni uygun bulmuyoruz", bazıları da:"Müslümanların kalanı ve Hz. Peygamberin ashabı senin yanındadır. Onları bu vebanın üstüne sevk etmeni uygun görmüyoruz, orada salgın hastalık var" derler.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra): "Gidebilirsiniz", diyerek onları gönderdikten sonra bu kez; "Bana Ensar’ı çağır", der. Onlar da tıpkı muhacirler gibi benzer sözler söylerler. Hz. Ömer (ra) onları da dinler ve gönderir. "Bana Mekke’nin fethinden önce Medine’ye hicret etmiş olan Kureyş Muhacirlerinin yaşlılarını çağır" der. Onlarla mevzuyu konuşur, konuştuklarından iki kişi arasında bile ihtilaf görmez, onlar derlerki:"İnsanları geri döndürmeni ve bu hastalığın olduğu yere gitmemeyi uygun görüyoruz".
Bunun üzerine Hz. Ömer (ra):

-Ben sabahleyin dönüş hazırlığına başlıyorum, siz de hayvanlarınıza binmiş olun, der.

Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra):

-Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? diye sorunca, Hz. Ömer (ra):

-Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebu Ubeyde! Zira Ömer (ra) Ebu Ubeyde’ye muhalefet etmek istemezdi, dedikten sonra:.

-Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin senin develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğer taraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?

O esnada ihtiyaçlarını karşılamaya giden Abdurrahman b. Avf (ra) gelir ve:

-Bu hususta, Rasulullah (sav) Efendimizin: “Bir yerde veba olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Eğer bir yerde veba ortaya çıkar da, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız” buyurduğunu işittim, der.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) Allah’a hamd ederek o mevkiden ayrılır, güzergâhını değiştirerek kafilesi ile yoluna değişik bir yol üzerinden devam eder.
★★★
Yukarıda hikâye edilen kader anlayışı, kaderi nasıl algılamak gerektiği hususunda önemli bir tesbit değil mi ?

Evet, tedbir iradi olarak alınacak, sebepler ve ortaya çıkabilecek sonuçları değerlendirilecek ve simulasyonu, projeksiyonu yapılacak, sonrasında tevekkül edilecek, işte ondan sonrası mecburi güzergâhta gidiş şeklinde olacak...

İşte bunun bir diğer adı kadere teslim olmaktır ki, zorunludur, gereği yerine getirildikten sonra neticenin istediğimiz şekilde ortaya çıkmaması söz konusu olduğu anda, kader kendini hissettirmiş olur. Dolayısı ile kader Allah'ın iradesine teslimiyet olduğuna göre, bu noktadan sonra isyan, keder askıya alınır, alınmalıdır...bu; hayatın sıkıntıları içerisinde yaşamakta iken, ıstırap yükünün altında iken sabır ipine uzanmak demektir.

Ömür denilen vadede, beden bineğinin binicisi olan ruhun zaman nehrindeki seyir esnasında kendi iradesi dışında gerçekleşmekte olan tecellilere razı olması; tahammülsüzlüğün yerini tahammülün, isyanın yerini Allah’a teslimiyetin alması gayreti, iç huzur için olmazsa olmaz şarttır.
__________________
(*)Buharî, Müslim