Yalnız değil misin ey cân !
Kalabalıklar içinde de olsan...
Yalnızsın, yalınsın.
Etrafın kalaba, sen yalnız...
Kalaba, sayıca pek çok.
Bilsen aslı bir !
"Mim" den nûr...
Hepsi kalabalıkta,
yalın ve yalnız...
Hem yalınız da özde hepimiz...
Kalaba kılıf ile kaplanmış yalınlığımız !
Ah o efrafımızdaki kalabalıklar...
Ah ah bu içimizdeki çoklar,
kavgalı yahut barışık çoklar...
Gerçeğin ne olduğu,
senin ne olduğuna bağlı...
Yalnızlığını yalnızlarla gidermek mi ?
Ne mümkün !
O kalabalıklar var ya;
gün gelecek,
hepsi fena, hepsi zeval bulacak !
Yalnız ve yalın olmak...
Zor zenaat ya Hû değil mi ?
Yoksa kendimizle olmaktan,
kendimizle baş başa kalmaktan
korkuyor muyuz ?
Yüzleşmeli insan...
Kendi ile...
Hemen şimdi,
dur bir dakika, yüzleşeceğim
yeter artık diyebilmeli !
Çoklukta kaybolmuşuz.
Kalabada boğulmuşuz.
"Yalnızlık Allah'a mahsûs" deyip deyip
kalabalıktan yana durmuşuz...
Yalınlıktan ve yalnızlıktan kurtulduk
sanmışız.. !
Ve mazîyi, ve şimdiyi
kalabalık tutmuşuz...
Kendimizi kalabada kaybetmişiz,
"yalnız ve yalın tarafın" tarafında...
Aslımız dururken yalın,
yalın hâlimize ekler ulamışız,
çok kalabalıklaşmışız çok...
"O" şah damarından yakın...
Gel, kalabada münzevî olmayı tercih et !
"O" şah damarından yakın...
Gel, kalabada münzevî olmayı tercih et !
Bak kulak ver, işit Eşrefoğlu Rûmî'den:
"Kalabadan çık Hakk’ı halveti istegil
Hakk’ı halvette bulursun belli bil"