Hayatı yaşamak bir san'attır;
bir çayın yanında bulduğu çıtıt çıtır sıcacık simidi afiyet üzere yiyebilmek; gece denilen istirahatgâh vaktinin zihni ve gönlü yoran meşgalelerden kurtulma vakti olduğunun idrâkinde olmak; gün ışıkları ile aydınlanan yeryüzüne sabahın seherinde huzur ve afiyetle uyanmak ve gördüğü mavi gök ve denizi, yeşile boyalı çayır çimen ve ormanı, cıvıldaşan kuşları mütebessim ve huzur alarak seyre dalmanın verdiği huzuru solumak...
Yolda yürürken yanınıza yaklaşıp size sevgi gösterisinde bulunan bir kedinin paçalarınıza sürtünmesi; arının rengârenk çiçekleri dur durak bilmeden ziyaret etmesi; çiseleyen yağmurun otlara can suyu olması; gelen geçen ahbab ve dostların cân-ı gönülden selâm verip hâl hatır sormaları; vesvese ve kaygıdan uzak bir işi bitirip diğerine başlamanın hazzı ile hemhâl olmak...
Aldığımız her nefesin cana can kattığını bilmek; radyoyu açınca klasiklerden bir eseri dinlemek, "bir tatlı huzur almaya geldim..." şarkısına eşlik ederken, o huzuru almak ve göğsün genişlemesi; mahzun gönüllere bir neş'e sunmak, masum insanlara dayanak olmak; açlara aş, dertlilere merhem ikrâm etmek...ve saire.
Neden her bir insanın günlük olarak yapıp ettiklerini sayıp döktük, bildiğimiz ve yaşadığımız şeyler değil mi hepsi de...
Çünkü her durum, bakış açısı ve idrake göre iç âleme yansır, iz açar ki, bu yansıma ya menfi ya da müspettir...hani hep denir ya, yarıya kadar su dolu bardağın boş tarafını değil dolu tarafını gör...boş tarafı görmek huzursuzluk, dolu tarafı görmek ise huzur yükler insana...
Küçük, minicik şeyler ile mutlu olmak san'atından ırak olanların şükürsüzlük kör kuyusunda bocalayıp durmalarını, kördüğüm halinde yaşadıkları hayatı kendileri için çekilmez hâle getirdiklerini ifade etmeye lüzum yok...
Bir seferlik ömrü müsrifçe geçirmenin, vücûdu hor kullanmanın faturasını ruhunuz muazzeb olarak ve huzursuzlukla ödeyecekse, hayatın mâ'nâsı idrak edilmemiş demektir...
Muhteris olanlar, dünyalık muhasebesi yaparak kan ter içinde ömür tükettiklerini son nefeslerinde anlarlar, ancak iş işten geçmiştir...bilmezlerki nasipten öteye yol çıkmaz, unutmuşlardır gelenin bazen cevaplanması gereken soru olduğunu, imtihanda olduklarını !
Her niyet edilen gerçekleşir kuralı da yok, hem kuralı koyan öyle koymuşsa, zamana bırakmak, oluruna rıza, olmayanda hayır vardır irfânı ile yaşamak huzur sokağının aydınlığında yürümek gibidir, huzurun anahtarıdır...
Kanaât zengini, vaktin hükmüne teslim olmuş insanlar hoşça bakarlar kendi zâtlarına...onlar huzuru dışarıda değil, iç âlemlerine bulmuşlardır...
Gece sabaha, ömür ecele, kış bahara, tohum toprağa doğru yol almaktadır an be an...ilelebed karanlık da kış da yoktur bu nizamda !
Çıkmaz sokaklarda yol almak isteyenler huzur semtini bulamaz !
Hoş bakan hoş görür, boş bakan boş !
Abes yoktur, abesle iştigal edenler olsa da !
Huzur verenlerden olmak var, huzurdan alıkoyanlardan olmak var...
Huzurdakiler hâzirundan sayılırlar...olmayanlar yok yazılır !
Tercih akıl sahibi insana kalmış...
Huzurda olunuz ve huzurunuz daim olsun efendim...