İlber Ortaylı
e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
31 Ekim 2023 Salı
Gösteriş...
İlber Ortaylı
30 Ekim 2023 Pazartesi
21. Yüzyılda İnsan...
29 Ekim 2023 Pazar
"Hayali cihan değer" derler...
28 Ekim 2023 Cumartesi
Ş.Galib'den:Mevlânâ hikâyesi...
Mevlevî postnişini olan Şeyh Gâlib (d:1757-ö:1799), Mevlânâ üzerine yazdığı her şiirinde olduğu gibi aşağıdaki manzumesinde de Mevlânâ’ya olan bağlılığını ve Mevlânâ’nın şan ve şöhretinin her tarafa yayıldığını dile getirdiği beyitleriyle hikâyeye giriş yapar.
Yirmi beyitten müteşekkil hikâye Mevlânâ ve bir talebesi arasında geçmektedir.
Malını, itibarını bir kenara bırakıp talebe olmak isteyen bir kişi vardır. Şair, mahlas-ı hâm ve dervîş-i nâ-kâm kelimeleriyle en başından bu kişinin talebe olma yolunda henüz olgunlaşmadığını okuyucuya haber verir.
27 Ekim 2023 Cuma
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet...
İlber Ortaylı
26 Ekim 2023 Perşembe
Kalpleri var ama kavrayamazlar..
"Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır."
25 Ekim 2023 Çarşamba
24 Ekim 2023 Salı
Edeb ve kırık ayna...
"Edep insanın zînetidir. Edep, insanı nefsinin hevâsına uymaktan korur, kurtarır; “İnsanın edebi altınından hayırlıdır” denilmiştir. Edepten mahrum bir insan, bir cemiyet için muzır mikroplardan daha tehlikeli bir mahlûktur."
“Yaygı üzerine otur. (...) Yayılmaktan sakın! (...) Dünya, sakınma yeridir. (...) Dünya hayatı bir emniyet ve güven yeri değildir. Hikmetli ve bilgili insan, her mertebeye o mertebenin müstehak olduğu şekilde davranır.”
"Meyil verme edepsize arsıza
Âkıbet ırzına hîle getirir ."
23 Ekim 2023 Pazartesi
Akıl hastanesi...Küvetin tıpası.../Hayrettin Barut
"Bir akıl hastahanesinde hazırladığı programı tamamlayan bir TV programcısı, desteklerinden dolayı teşekkürlerini sunmak üzere başhekimin makamına gider. Biraz hoşbeşten sonra başhekime merakla sorar:
-“Bir hasta adayını hastahanenize yatırıp yatırmayacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?”
Başhekim bu konuda uyguladıkları yöntemi şöyle açıklar:
-“Hastayı banyo odasına götürüyoruz ve küveti su ile dolduruyoruz. Sonra da hastaya bir kova, bir tas ve bir de kahve fincanı verip küvetteki suyu boşaltmasını istiyoruz.“
Başhekim sözünü tamamlamadan hemen heyecanla atılmış TV programcısı:
-"Ama ne kadar da pratik bir yol bulmuşsunuz. Tabii kova dururken küveti tas veya kahve fincanı ile boşaltmaya kalkan adayı hemen hastahaneye yatırmaya karar veriyorsunuz!”
Arkasından da bilgiç bilgiç eklemiş esprisini:
-“Tabii, şayet küveti kahve fincanı ile boşaltmaya kalkarsa doğru zırdeliler koğuşuna yatırıyorsunuzdur!”
Başhekim:
-“Hayır, hayır”, diyerek sakin bir şekilde açıklamış uyguladıkları yöntemi:
-“Şayet suyu küvetin tıpasını çekip boşaltamıyorsa, kendisini hastahanemizde misafir ediyoruz!”
★
Not:"Fındık kadar aklıyla akıllılar sınıfına yazılanlara, dünyayı oynattığını/kandırdığını zanneden aklını ilâh edinip beğenmiş aptallara, ve daha ötesi hem onlara tabi olup üstelik alkışlayanlara şaşır(m)ıyorum" Suat Kıyak
★
"Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir.Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok." Peyami Safa
22 Ekim 2023 Pazar
Hicaz Makamında Bir Halit Yıldırım Güftesi ve Bestesi...
Sen bana tattırdın hicran tadınıUnutturdun mutlu olmak yâdınıŞu kırık kalbimden zalim adınıSilerken ağlarım çocuklar gibi
Hüznün rengi siyah ümitler sarıHep hüsran yaşamak gönlümün kârıEllerim hırsından ak pak saçlarıYolarken ağlarım çocuklar gibi
Halit Yıldırım
16 Ekim 2023 Pazartesi
Tavus kuşu hikâyesi...Olgunlaşma yurdunda, "ah", "vah", "günah" ve "eyvah"...
Tavus kuşu kanatlarının rengârenk oluşuna rağmen, o güzellikle mütenasip olmayan ayaklarına bakarak ıstırap çekermiş.
Tavusun ayakları gibi sesi de çirkin olup “ah”a benzer ötüşü var imiş.
Divan edebiyatı ve irfân düşüncesine göre insan; nefsine karşı, kendisi söz konusu olduğunda tavus kuşu gibi olmalıdır... İnsan kendisinde ne kadar güzellik ve ön plana çıkarılmaya değer özellik bulunursa bulunsun, daima kendindeki eksiklikleri aramalı, günahlarıyla meşgul olmalıdır. Bu da edebin gereğidir.
Montaigne Denemelerinde, “Tavus kuşuna haddini bildiren, ayaklarıdır.” diyerek bu durumu veciz olarak ifâde etmiştir.
Tavus, o güzel endamıyla yürürken gözleri ayaklarına takılınca “ah” eder, her “ah” deyişinde de cenneti hatırlarmış. Edebi olarak “ah" ile kafiyeli olan “günah, siyah, vah, eyvah…" gibi kelimeler de yine mânâ olarak aynı hissiyatı mündemiçtir.
Tavus kuşunun bu şöhret bulmuş görünüşü bir yanda dursun, irfân kültürümüzde “Şöhret afettir” diye de bir söz var...
Tavus kuşu bu sözleri duyunca, önce öğüt verenin yüzüne baktı. Sonra da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Öyle uzun uzun, dertli dertli ağladı ki orada bulunanlar da ağlamaya başladılar. Soruyu soran da cevapsız kaldı; sorduğuna pişman oldu. Üzüntüsünden o da ağlamaya başladı. İçinden de;
Tavusun yaşlı gözlerinden toprağa damlayan yaşların her damlasında yüzlerce cevap vardı. Tavus, ağlaması bitince dedi ki:
İnsan olarak geldiği yeryüzünden, gelip geçtiğini unutmadan dünyâ hayatı denilen "olgunlaşma yurdu"nda, kendini tanıyıp, varlık sebebini unutmadan ve mesuliyetlerinin farkındalığı ile hayatını sürdürmeli insan, "ah", "vah", "günah" ve "eyvah"a sebep olacak şeylere karşı da temkini asla elden bırakmamalıdır...
15 Ekim 2023 Pazar
Hakk’ın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca
Ebussuud Efendi notu görünce Kanunî’nin yazmış olduğu satırların altına sualin cevabını yine şairane bir üslupla yazar Kanunî hocasına şöyle sormuştur:
"Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Hocası Ebussuud Efendi ise şöyle cevap vermektedir:
"Yarın Hakk’ın divanına varınca
Cehd ana kıl k’olmaya bir mûrçe senden şikest
★
Yiter cevr eyledün senden şikâyet eylerem şâhâ
“Ey Şah! Yeter, cefa ettin! Senden şikâyetim var ki adalet dergâhında karınca ile Süleyman birdir.”
★
Gubâr-ı der-geh-i şâha sürer yüz yirde yüz Bâkî
★
Anarlar devlet-i şâh-ı cihânda nâmun ey Bâkî
★
Kimdür gedây hâlini sultâna ‘arz ide
★
Hat u zülfünle diller mülkin aldugun mukarrerdür
★
Hat-ı rûyun ki dikkatlerle ta’zîm üzre yazmışlar
★
★
Minnet Allah’a benüm gibi nice mûr-ı za’îf
★
Benem mûr -ı za’îf-i hâk -i hârı
★
Yâ İlâhi ver iki ‘âlemde maksûd-ı dilin
★
Dil-i bî-çâresi bâr-ı gamun altunda kalup
★
Şeh Süleymânum sag olsun ey Cenâbî dünyede
★
Olmaz idi pây-mâl-i ʿasker-i mûr u mekes
★
Toldı mûr-ı tama’ ile kamu enbân-ı kerem
★
Râm-ı emr-i mevlevîdür mâr-ı nefs ü mûr-ı âz
★
Kendüyi ger hor u kemter gösterür ol mûrdan
★
Mûr-ı hakîr görinürem merd-i kâmile
★
Şu denlü ‘âcizem nidem ne dilim var ki şerh idem
★
Süleymân-ı zemânsın yanuna haşr-ı cünûd oldı
★
Mûr-ı endîşe ki peygûle-i gamdur vatanı
★
Bir degülse ʿışkda şâh u gedâ bu vâdide
★
Yokdur ‘adilün ‘adl ü keremde zamânede
★
Aceb olmaz tetebbu’ eyleyüp terk-i edeb etsem
★
Mûrçenün de sözine dime lâ
★
Merd-i câhil aldanur dünyâ vü ‘mâ-fîhâ’sına
★
Bîşe-i dehri Sehâbî seyr ķıl havf itme kim
★
Ol cefâ-cû kûh kûh itmekde tahmîl-i sitem
★
Alçağ ol mûrdan tevâzu’da
★
Zihî ‘âşık ki ma’şûkı yolına mûr olam diyü
★
★
★
Mûrlar mıdur bahâr-ı hüsnüne çıkmış yahûd
★
Musallatdur üşerler tatlıya yazın karıncalar
★
★
Sen Süleymân-ı zamânsın ben ise mûr-ı za’îf
★
★
Devlet-i dehr ile Dahhâk u Süleymân olsan
★
Tu’ma-ı mûr ola vü mâr tuyarlar haşerât
★
Çüriyüp toprag olıcak bedenün
★
Ne sa’y-ıla irişe mûr-çe Süleyman’a
★
Kuvvet-i şân ü şükûhından olup vâye-pezîr
14 Ekim 2023 Cumartesi
"Ayıdan post, ahmaktan dost olmaz"
Ayı, ejderhadan kurtulunca Ashab-Kehfin köpeği gibi o adamın peşine takıldı.
- Ey kardeş, dedi, bu ayıyla ne işin var?
- Ayıya güvenme, dedi, ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir.
Adam:
- Ahmakların sevgisi aldatıcı bir sevgidir. Benim bu hasedim onun sevgisinden iyidir. Gel benimle bir ol da o ayıyı uzaklaştır gitsin!
- Git başımdan hasetçi herif, kendi işine bak!
- Ben bir ayıdan daha aşağı değilim ya. Başına bir şey gelecek diye yüreğim titriyor. Sakın böyle bir ayı ile ormana gitme!
Bu sözler adamın kulağına girmedi:
- Git başımdan, dedi.
- Ben senin düşmanın değilim. Peşimden gelirsen kendine iyilik etmiş olursun.
- Uykum geldi, beni bırak, işine git!
- Benim gibi bir dosta uy da, himayemde uyu.
- Bu galiba bir katil, diye düşündü, uyuyunca beni öldürecek. Ya da benden bir şey umuyor, bir dilenci.
Adamın yola gelmediğini gören nasihatçi kızarak ve içinden "La havle..." diyerek oradan ayrıldı.
Adam da uyuyakaldı. Yüzüne sinek konuyor, ayı da onu kovalıyordu. Sinek kovulunca kalkıyor, fakat inadına tekrar aynı yere konuyordu. Bu böyle sürüp gitti. Ayı, sineğe kızdı, gitti kenardan koca bir taş getirdi. Sineğin yine adamın yüzüne konmuş olduğunu görünce, o koca taşı sineğe fırlattı. Taş, uyuyan adamın yüzünü paramparça etti.
Ne demişler;
"Ayıdan post, ahmaktan dost olmaz"
Vesselâm...
13 Ekim 2023 Cuma
İnsandan aşağı firavundan beter...
12 Ekim 2023 Perşembe
Şu soğuklarda sıcak bir çay, yanan bir soba özlemi
11 Ekim 2023 Çarşamba
Hazan şiirleri ve güz şarkıları
Sevenler hep ağlarmışYanar bağrın, dağlarmışÇiçekler yas bağlarmışEylül akşamlarındaSevenler hep ağlarmışYanar bağrın, dağlarmışÇiçekler yas bağlarmışEylül akşamlarındaNe olursun kal, gitmeBeni sevginden etmeSana hasret bekletmeEylül akşamlarındaNe olursun kal, gitmeBeni sevginden etmeSana hasret bekletmeEylül akşamlarındaBütün yapraklar solduGönüller özlem dolduGidenler dönmez olduEylül akşamlarındaBütün yapraklar solduGönüller özlem dolduGidenler dönmez olduEylül akşamlarındaNe olursun kal, gitmeBeni sevginden etmeSana hasret bekletmeEylül akşamlarındaNe olursun kal, gitmeBeni sevginden etmeSana hasret bekletmeEylül akşamlarında
Sonbaharda, yoksa bir kışda mı kaldı gönlüm,Yoksa senin yüzünden yasta mı kaldı gönlüm.Hayâlimde ne varsa, bil ki mâziye gömdüm,Gözlerimde bu yaşlar, hâtırandır sevgili.Şimdi her neye baksam, sanki senin izin var,Sokaklarım karanlık, yanmıyor ki lambalar.Sustu yine şarkılar, çalmadı taş plaklar, Gözlerimde bu yaşlar, hâtırandır sevgili.
Hazan oldu kalbimde sarardı geçti baharYaprak yaprak döküldü yaşayan hatıralarBu aşk tükense bile izi hiç silinmiyorKalbimde kanar durur sızlar derin yaralarYaprak yaprak döküldü yaşayan hatıralar
Bir gamlı hazânın seherindeIsrâra ne hâcet yine bülbül?Bil, kalbimizin bahçelerindeCân verdi senin söylediğin gül!
Savrulmada gül şimdi havâda,Gün doğmada bir başka ziyâda...Bil, kalbimizin bahçelerindeCân verdi senin söylediğin gül!
Kalbim yine üzgün seni andım da derindenGeçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerindenGeçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
Senden boşalan bağrıma göz yaşları dolmuş!Gördüm ki, yazın bastığımız otları solmuşSon demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuşGeçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Nur salkımısın, gül ki bahar bahtına yansınSen başka ziya, başka hayal, başka zamansınCansın, cana kansın, aranan bir heyecansınSen başka ziya, başka hayal, başka zamansın.
Bir Eylül getirdi sevgini banaİçime ateş düştü ki sorma!Yılardır açmayan gönül çiçeğimO sefer bir açış açtı ki sorma
Yaklaşınca her yıl hala titrerimSevmek zamanına Eylül'dür derimO Hazan gözlerim hüzün yerineÖyle bir sevinci seçti ki sorma!
Susayan yüreğim suyun yerineBir kadeh sevgiyi içti ki sorma!Yaklaşınca her yıl hala titrerimSevmek zamanına Eylül'dür derim
Sen nisansın daha, ben sarı eylülSen goncasın açan, ben kuruyan gülSen alev alevsin, ben savrulan külSaçıma ak düştü, yüzüme yıllarBahar sende kalsın, bende acılarGidenler dönmez hiç, beni beklemeKalmasın hâtıram, resim istemeElvedâ diyorsun, sakın gel demeSaçıma ak düştü, yüzüme yıllarBahar sende kalsın, bende acılar .
İnanki ağlamadım Hüzünlüyüm sadeceGözlerimdeki nemler çığ gibi Yağar böyle her geceGüz gülleri gibiyim Hiç bahar yaşamadımYa sevmeyi bilmedim yıllarca Ya sevince geç kaldımŞimdi delicesine Sevmek istesem bileSonbahar sisi çökmüş üstüme Sevincim buruk yineGüz gülleri gibiyim Hiç bahar yaşamadımYa sevmeyi bilmedim yıllarca Ya sevince geç kaldım
Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla demiştinBiliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştimHer sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklarlaKuru dallar arasında sen gelirsin aklımaRüzgarla düşen yapraklar daima senin hayalinYine bir sonbaharda döneceksin sen banaHer sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklarlaKuru dallar arasında Sen gelirsin aklıma
10 Ekim 2023 Salı
Küfür ile belki amma zulüm ile abâd olmaz mülk...
Büyük Selçuklu Devleti'nin bilge veziri Nizamül Mülk'ün yazdığı "Siyasetname" adlı eserinde yer alan bir cümle şöyledir:
“Küfür ile belki amma zulüm ile abâd olmaz mülk (devlet)”
Namık Kemâl der:
"Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yi hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten."
Hazret-i Aişe’den (r.a.) nakledilen bir hadis:
“Kim bir karış miktarı bir yere, haksız yere zulümle sahip olursa o yerin yedi katı boynuna geçirilir.”
Bir yeri, haketmediği bir şeyi haksız yere ele geçirmek, gasp etmek zulüm; hak edene hak ettiğini vermek ise adalettir. Yani zulmün tersidir adalet.
Adalet; erdemdir, fazilettir, güzel ahlâkın dışa vurumudur. Zulüm ise kötü ahlâkın dışa vurumudur, zillettir.
Cennet’in nimetleri dünya’nın külfetleri ile; cehennemin azabı ise dünyadaki gayri meşruluklar (seyyiat) ile ikiz kardeştirler.
Affa mazhar olmayacak günahlardan biridir zulüm: “Evet, o inkâr edenleri ve zulmedenleri Allah ne bağışlayacak, ne de onlara bir kurtuluş yolu gösterecektir.” (Nisa Suresi 168. âyet)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir. ) Şâyet iyilikleri yoksa kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”
Âşık Ruhsatî ( 1835 - 1909 ) ne güzel demiş:
“Şüphesiz her insana kendi emeğinden başkası verilecek değildir.”(Necm süresi 39. âyet)
İnsanın; adil olmak, zalimlik etmemek, hak ve hürriyetleri kısıtlamadan, emanete ihanet etmeden, ahiret/hesap bilinciyle, zulüm ile abâd/imar/kalıcı olunmayacağını göz önünde tuttuğu bir hayat sürmesi gerektiğini, aksi halde devrilip, yok olup gideceğini, aksi durumda bize bir yardımcı da bulunmayacağını Rabbimize buyuruyor.
Konu hakkında bir kaç âyet-i kerime:
“Onlar, (fert veya toplum olarak) bir tecavüze/saldırı/haksızlık/zulme maruz kaldıklarında yardımlaşır (ve hep birlikte karşı koyup savaşırlar).”(Nisa 75, Şurâ 39, Saff, 4)
“Zalimlere en ufak bir meyil göstermeyiniz, yoksa size de Cehennem ateşi dokunur..."(Hûd, 113)
"Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın (adil olun).O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.”(Maide, 8)
“Allah, size (umumî ve hususî görevler, kamu hizmetleri, makam ve mevkiler dahil) bütün emanetleri ehillerine vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder......” (Nisa, 58)
“...Zulme saplanıp gitmişler ise, nasıl her şeyi değiştirecek bir inkılâp ile sarsılıp devrileceklerini yakında bileceklerdir.”(En'âm 135, Şuara 227, Kasas 37)
“...Zalimler için ne bir dost bulunur, ne de sözüne itibar edilir bir şefaatçi.”(Mü’min, 18)
“...Doğrusu, zalimlerin (Allah’ın azabı karşısında) hiçbir yardımcıları olmayacaktır.”(Hac, 71)