Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Mayıs 2022 Salı

Kafdağı Simurg ve Ankâ...


Ziyâsı nûrlar bucağı
Âdemin vücûd kundağı
Toprağı Âdem menbaı
Bul "Ankâ-yı lâmekân"ı 
Gün doğumu gün batımı
Zümrüt-yeşil, mavi, sarı
Altın, gümüş ve misktenmiş
Ankâ'nın hikmet otağı
Kafdağının ardındaki
Hümâyı gör devlete er
Gölgesi dahi, devlettir
Aradığın vefâya er
Tâlii yaver olanın
Ankâ uçar semâsında
Mârifetle süzülene
Taht kurulu... Kafdağında !
Sîmurga varan kimsenin
Gamı ve varı kalmazmış
Bî-vücûd olan kimseye
Cihânda Hızır yoldaşmış

29 Mayıs 2022 Pazar

Kutlu Fetih...

“Kostantîniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!” (Hadis-i Şerif) Hz. Muhammed (S.A.V.)

Oklar yaydan çıkınca bir kurşun gibi
Saklanır ehl-i salib köstebek gibi

Vururken kösler, çalar iken nakkare
Allah der, öne çıkan her bir müfreze

Kutlu asker ceng eder hilâl uğruna,
Çalarlar palayı düşman koynuna

Etraf toz duman, sanki meydân-ı mahşer
Fener alayı; nefer gülbangla coşar

Bir bir yıkılır surlar, batar gemiler
Gedikten süzülürler serdengeçtiler

Dikilirken surlara tevhid sancağı
Hilâl boğar haçı, gömülür nacağı

Ne güzel kumandandır, ne güzel asker
Onlar Feth-i Mübîn ile mübeşşerler

Selâm sana ey beledü'l emin şehir
Yedi tepende misafir binler şehit

28 Mayıs 2022 Cumartesi

İdrak...

 

İdrak-i âdemi, bilirizki muhtelif
Kimi hakikâte mahcub ve muhalif
Kimine -b(a)- harflerden biri, kimine altındaki: nokta-i tâ'rif
İdrâk-i maâlî olan bilir mâ'nâ-yı elif

Mevlânâ'nın mesnevisinden: "Yol kesici dört kuş..."

 

Mesnevide(*) yer alan, "Dört kuş al, onları yanına topla” (Bakara Sûresi, 260) beyitleri;

Ey idraki güneşe benzeyen, sen vaktin Halil’isin. Bu yol kesen dört kuşu öldür!


Çünkü bunların her biri de karga gibi akıllıların akıl gözlerini oyar, çıkarır.

Tene ait dört huy, Halil’in kuşlarına benzer. Onları kesmek cana yol açar.

Ey Halil, iyiden kötüden kurtulmak için kes onların başlarını da ayaklar setten kurtulsun.

Kül (bütün), sensin, hepsi de senin cüzülerindir. Çöz ayaklarını, onların ayakları senin ayakların demektir.

Alem, senin yüzünden ruhların uçtuğu, toplandığı bir yer haline gelir; bir atlı, yüzlerce orduya dayanç olur.

Çünkü bu ten dört huyun durağıdır, o huyların adları, dört fitneci kuştur.

Halkın ebedi olarak diriliğini istersen bu dört şom ve kötü kuşun başlarını kes.

Sonra da onları bir başka çeşit dirilt de artık onlardan bir zarar gelmesin.

Dört yol kesen manevi kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir.

Bütün gönüllere emir olursan, ey kişi, bu zamanda Tanrı halifesi sensin.

Bu dört diri kuşun kes başlarını da ebedi olmayan halkı ebedileştir!

Bu kuşlar, kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. Bunların içlerdeki benzerleri de dört huydur.

Kaz hırstır, horoz şehvet. Makam tavusa benzer, kuzgun dileğe.

Kuzgunun dileği, ebedi olmak, yahut uzun bir ömre kavuşmaktır, bunu umar durur.

Hırs kazı, kuru yaş ne bulursa yere gömer. Bir an bile kursağı durmaz Tanrı buyruğundan yalnız “Yeyin” hükmünü duymuştur.

Yağmacıya benzer, evini kazar, çabuk çabuk dağarcığını doldurmaya bakar.

İyi kötü ne olursa dağarcığına tıkar. İnci tanelerini de oraya tıkıştırır, nohut tanelerini de.

Başka bir düşman gelip de çuvalına kuru yaş, ne bulursa doldurmasın der.

Vakit dardır, fırsat geçmekte. O da bundan korkarak durmaksızın eline ne geçerse çabucak koltuklar.

Başka bir düşman getirmez diye efendisine güveni yoktur.

Fakat iman sahibi o yaşayışa güvenir, bu yüzden de yavaş yavaş, durup dinlenerek yağma eder.

Padişahın düşmanı nasıl kahrettiğini bilir. Bu yüzden fırsatı kaçırmayacağına da emindir, düşmanın gelmeyeceğine de inanmıştır.

Başka kapı yoldaşlarının ona çullanmayacağını, onun derip devşirdiğini kapışmayacaklarını bilir, emindir.

Padişahın adaletini bilir, kulların nasıl zaptettiğini , kimsenin kimseye nasıl sitemde bulunmadığını görmüştür.

Hasılı acele etmez, sakindir, nasibini kaçırmayacağına emindir.

Bu yüzden sabreder gözü toktur, eline geçeni başkalarına ihsan eder, yeni yakası temizdir.

Çünkü yavaşlık Tanrı ışığıdır. O çabukluksa şeytanın dürtmesinden meydana gelir.

Zira Şeytan onu yoksulluklarla korkutur, sabır beygirini sinirlenip öldürür.

Kur’an dan duy, Şeytan, seni şiddetli yoksullukla tehdit eder ürkütür.

Bu suretle sen de ona uyar, aceleyle pis şeyleri yer, pis yerleri elde edersin. Ne adamlığın kalır, ne sabrın, ne sevap düşüncen!

Hasılı kafir yedi karınla yemek yer, dini ve gönlü arıktır ama karnı büyük!
__________
Mesnevî cilt. V/35-63.

27 Mayıs 2022 Cuma

Cândan içeri...

Hayât denilen güzellik
Güzel bakanlara güzel
Gönlünü diken sarmışa
Bülbüller söyler mi gazel

Kâinât dolu türlü Cân
Yok ki bî-hayât bir mekân
Görür imiş cândan bakan
Bilenler !.. Sahibü'l  ikan

Kimi bakar imiş Cândan
Kimi gözler imiş câmdan
Cândan içerüyü bilen
Ses verirmiş tâ ırakdan

26 Mayıs 2022 Perşembe

Sarâhaten söylemeli... !


Sarâhaten söylemeli lâfı eğip bükmeden
Kim darılır, kim sarılır, kim alınır demeden
Taş devrinden bu devire intikal etmeyen var
Çağcıl yaftasını asıp mağara özleyen var
Her mahalde; yürüyen var, ürüyen var, duran var
Arzusu olmayınca, hırsından kuduran var
Sürü ahlâkı üzere bir ömür yaşayan var
 Ürüyünce, gökten kemik yağacak zanneden var
Kemik değil mi arzusu hem şunun şurasında
Güzdüzün hayâl eder, her gece de rüyasında
Olur olmaza ürüyen, dolansa bir avluda
 Kudurmuş tasmasızlar bağlanmazki kapuda
Demeli; ürüsün dursun, yabanda dolansınlar
Yola çıkan kervanlara kuyruğun sallasınlar
Sırr-ı kelb nedir dersen, ya sadakat, ya da nefistir
Ya dalaşan hemcinsiyle, ya ehl-i kehf ile kıtmir

25 Mayıs 2022 Çarşamba

Dost, ni'met, külfet...

Dost dost dersin, ey oğul
Çıkarcıysa, der sağol
Sıkıntında yok olsa
O dost, dost değil oğul
Çoktur dost, ni'met bolsa
Yok olur, külfet varsa
Sıvışmakta çok usta
Her dost, dost değil oğul
Her biri dertle gelir
Dosttur(!) sana güvenir
Ne zaman düze çıksa
Irağa kaçar oğul
Çiğ süt emenden dost olmaz
Ayıdan post çıkmaz oğul
Sen sen ol hiç güvenme
Hakk'tan gayri dost yok oğul

22 Mayıs 2022 Pazar

Bir deli, kırk akıllı...

 

Akıllıya yol görünür
Delilerin dünyasında
Aç tavukla yatan horoz
Darı görür rüyasında

Dünya delilere güzel
Deliye sorulmaz bedel
Akıllı akledene kadar
Deli söyler mani gazel

Deli taş atar kuyuya
Kırk akıllı çıkaramaz
Deli bakar mı ayıya
Mahlûk onu kandıramaz

Delisi var çeşit çeşit
Kimi üryan kimi çaşıt
Kimi dünya ötesinde
Kimi de mecnûna eşit

Deli ki akıldan geçmiş
Aklını güreşte yenmiş
Hesabı da ötelemiş
Ermiş, velilerle eşmiş

Neylersin hesabî aklı
Altında çıkarlar saklı
Saklı darı bulmak için
Gübre eşeler, konaklı
Kim akıllı ya kim deli
Her bakana göreceli
Dünyayı terkiye atmış
Yakmıştır deli, defteri

Delilere hergün bayram
Olmuşsa meczub-u müdâm
Aklı hiç oruç tutmaza
Demeli ki; hadi ordan !

Akıllı bavul toplarken
Deli okyanusu aşmış
Akıllı önün görürken
Deli ötelerden bakmış

Dünyadan gelip geçerken
Aklını ilâh seçenler
Sırat köprüsün geçerken
Nûr değil nârdan içerler

Hüdaî der âlem duysun:
Ne övünür de durursun
Tapındığın aklın var ya
Ötede hâlin görürsün

Cevher harabâtta saklı
Akil dünyaya takılı
Hikmet söyler "Behlül Dânâ"
Ey aklı akla çakılı

21 Mayıs 2022 Cumartesi

İşte onlar payidâr...


Kâmil olan vakfeder, varını infâk eder
Buna en güzel misâl; nebi, resul, salihler
Hakk içün bezledenler "vakıf insan"dır derler
İnsanlıkta zirvedir, bu bezleden cömertler

Dünyadan ve ukbadan geçmiş olanlar onlar
Gönüllerinde imân, sözlerinde hikmet var
Rızâ-yı ilâhîye, vâ­sıl olanlar onlar
Hayırla yâd edilir; böyle vakıf insanlar

Şu imkân âlemini vakfiye bilir onlar
Rahmet ve berekete vesîle olan onlar
Her nefes ve adımı sadaka olan onlar
İşte onlar, işte onlar; huzurda payidârlar

20 Mayıs 2022 Cuma

Uyuma, uyan ey can !

Sen değilsin bu âlemde, var şol nizâmı kuran
Bu nizâmın sahibi var, hem gören hem de duyan
Döner çarkı bu nizamın carî ahkâmla inan
Aç da rehberini OKU, ne der Hazret-i Kur'an
İki kapılı bir handa oyalanma sen ey can
Bilmez misin nâdim olur âhirde, nefse uyan
Müstakim ol, Hükemâ ol ve Hakk'a dayan, ey can
Ne bu gaflet, yeter artık uyuma uyan ey can

19 Mayıs 2022 Perşembe

Nice gönüller fethettik...

 

Nice gönüller fethettik doğudan batıya dek
Hem azîziz, hem cabbar, hem de müşfik olarak
Erişir tâ gökden yere, ilâhî imdadımız
Doğudan tâ batıya dek adalet-kâr icrâmız
Âlî- himem mayamızla uzanır ellerimiz
Mazlumu tutar kaldırır zalime yem etmeyiz
Dost da düşman da bilirki iyiliktir pendimiz
Cihangîr devletliyiz, adiliz, eğrilmeyiz
Bizim Hakk'tan gayrıya eğilmedi başımız
Harcı şühedâ kanı, toprağımız taşımız
Yedi düvel toplu gelse, her sefer zaferyâbız
Eşref-i mahlûkuz biz, onunla şerefyâbız
Kimseler zencir takamaz, istiklâl aşığız
Bilmeyen bakar mazîye, biz tarihe ışığız
Bu millet ki, cengâverdir, gönlü her dem Hakktadır
Ve bir gözü kitapta, öteki mihraptadır
Kürşadız, Bilgeyiz, Attilayız, Alparslanız
Ertuğruluz, Fatihiz, Selimiz, Mustafayız.

17 Mayıs 2022 Salı

Dil harâb olan, olmazki âbâd...


Kimi hırs-ı ikbal, cem’-i mal derdiyle harâb
Kimi ezelden ebede seyr ü seferde dil-şâd
Yazık olur, âlemi kaplarsa zulmet-âbâd
Sûzân olurmuş âlem nâr-ı zulmetle bî-tâb
Nice bin mevcud, ol şems emrine münkad
Mevcudât muhyi olur, muttasılan şems-âbad
Kimki cem’ ü fark ahkâmın müdriktir, odur âbâd
Sâhibü'l itkan ve hikemdir, hem müdriktir hem de şâd
Kimi kırklar cem’inde mest-i elestle âbâd
Kimi zübde-i âlemdir, kâmil ehl-i harâbât
Harâb-âbâd bir bağçe nice vakt ola âbâd
Bâğ u bostan olsa harâb gönül olur imiş nâşâd
Kimi abid ibâdla olur kâmil ve âbâd,
Kimi azazile eş, netîcesiyse ib'ad
Ey âdem; dil harâb olan, hiç olamazmış âbâd
Filhakikâ; dilşâd u bahtiyâr olur imiş, ehl-i ibad
"Harabât ehlini hor görme zakir
hazineye malik viraneler var''

15 Mayıs 2022 Pazar

Yahyâ Kemâl Beyatlı, Şiir ve Mûsîki...


Yahyâ Kemâl Beyatlı, 1884 tarihinde Üsküp'te dünyaya gelmiştir. Meşhur divan şairi Leskofçalı Galib 'in yeğeni olup, asıl adı Ahmed Agâh; Türk şair, yazar, mütefekkir, siyasetçi ve diplomat, 1958'de Hakka yürümüş...

Yahyâ Kemâl Beyatlı şiir için şöyle der; “şiir kalpten geçen bir hâdisenin lisan hâlinde tecelli edişidir. Düşündüklerimizi vezinle ve lisanla ifâde edişimiz şiir değildir. Bir mısranın şiir olup olmadığı gayet âşikârdır. Derunî ahenk ile ifâde edilmişse şiirdir. Fakat duyulmaksızın yalnız vezin ve lisan mümaresesiyle söylenen söz şiir olamaz.” (1).

Yahyâ Kemâl Beyatlı, aruz vezni ile şiirlerini kaleme almış, Türk mûsîkisi nazariyatına da hâkimiyeti onun şiirlerine mûsîki nağmeleri tadı vermiştir.

Beyatlı'nın elliden fazla şiiri farklı bestekârlar tarafından bestelenmiş, Münir Nurettin Selçuk ile de güftekâr bestekâr ikilisi oluşturmuşlardır. 

Bestelenen şiirleri mûsîki ve şiir uyumu açısından güfte değeri yüksek şiirlerdir.  

Çok bilinen bestelenmiş şiirlerinden bir kaçı:
Rindlerin Ölümü, Aziz İstanbul, Endülüs’te Raks, Yeniçeriye Gazel, Aheste Çek Kürekleri, Körfez’deki dalgın suya bir bak ...

Münir Nurettin Selçuk tarafından bestelenmiş olan "Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç (Rindlerin Akşamı)" eseri çok sevilen bir Segâh eserdir, güftesi şöyle:

Ah, dönülmez akşamın ufkundayız
Vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm
Nasıl geçersen geç
Bu son fasıldır ey ömrüm
Nasıl geçersen geç
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle
Ah, geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükün bu gece
Burulba karşı bu son bahçelerde keyfince Ah
Ya aşk içinde harap ol
Ya şevk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde, yahut gül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde, yahut gül
Ah, dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
Yahyâ Kemâl'in bir diğer şiiri "Körfez’deki dalgın suya bir bak göreceksin" olarak bildiğimiz beste...

Bahis konusu körfez, İstanbul'da Mihrabat korusu yakınındaki Kanlıca körfezi olsa gerek.... Mehtablı gecelerinde mehtâba çıkılması; Boğaziçi gezileri, sandal sefâları, mûsîki ve muhabbet üzere meşk...

Nihavend makamında Türk Aksağı usulündeki bu şarkının bestesi Osman Nihat Akın'a, güftesi Yahyâ Kemâl Beyatlı'ya ait.

Geçmiş Yaz – Yahyâ Kemâl
Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her şi’rini hazdan
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle
Bir gün bir uzak hatıra istersen o yazdan
Körfez’deki dalgın suya bir bak, göreceksin
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
Mehtab … iri güller… ve senin en güzel aksin
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde...
Yahyâ Kemâl'in "İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel" şiiri, Münir Nureddin Selçuk tarafından bestelenmiş:
Vur Pençe-i Âlî`deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihü`l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına

Düşsün çelengi Rûm`un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk`ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına
Yahyâ Kemâl Beyatlı derki:
“Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.”

Dileriz ki, bir ölçü ve aheng üzere yaratılmış âlemde, gönül iklimi şiir ve mûsîki tadında huzur ve huşuya doysun...
__________
1)Beyatlı, Y.K.,1971. Edebiyata Dair. İstanbul: Yahya Kemâl Enstitüsü Yayınları.

14 Mayıs 2022 Cumartesi

"Saymayın" efendim !


İki veciz ifâde ile yazıya başlayalım:
Dağıstanlı Abdülfettah Efe. der:
"Âlemde âlimlerin yağcılığı olmasaydı, zâlimlerin zulme cesaretleri olmazdı !"

19. yüzyılın dîvan şairlerinden Keçecizade İzzet Molla da bir beyitinde şöyle der: 
"Meşhûrdur ki zulm ile olmaz cihan harâb 
Eyler anı müdâhane-i âliman harâb."
Kim dünyâya ehemmiyet vermez, mansıp, makam ve mevki istemezki !  

Ehlinin deyişiyle hubb-u cah; bırakınız somut olanı, ruhî terakkinin en son merhalesinde bile en zor terk edilen bir huy, bir maraz...

Hubb-u cah; şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi ve rütbe hırsı gibi manalara geliyor.

Son derece muhteris, mevki düşkünü insanların mansıb ve makam hırsı ve arzusu çoğunlukla şahsi menfaat temini arzusundan,  biraz da takdir ve saygı duyulmak isteğinden kaynaklanır. 
Bunun ardından da belki şöhret ve kibir gelir. Şöhret kötü ahlâka, kibir huzurdan kovulmaya kapı aralar ve en büyük afet olarak nitelenir.

Hubb-u cah, belki de insanoğlunun mayasındaki halefliğinden gelen bir özellik.

Mansıp, mevki ve makam için demeli ki;
Şahıs var mansıbı taşır, şahıs var mansıb onu taşır; kişi var makamı mevkiyi taşır, kişi var mevki ve makamı onu taşır.

Bir de -E- olanlar var ki evlere şenlik, emekli, emek vermiş, emekdâr kısaltması...mansıbın önünde kullanılan...
Ecnebi literatürde emekli ünvanlı için em. kısaltması yahut emeritus kullanılır.

Bir süreliğine bir görevi ifâ etmiş, süre dolunca eski pozisyonuna dönmüş, ama mazisindeki süreli görevinin sekeratından, sarhoşluğundan halen uyanamamış, ayıkamamışları da unutmamak lâzım !

Mansıb, makam ve mevki; hizmet etmek, imkânları kamu menfaatine ve adil olarak kullanmak için birer tezgâhtır, hizmetkârlıktır, Hakk hoşnutluğunu kazanma vesilesidir bilene, o kadar...

Ancak o imkânları şahsi menfaati için kullanan, mesela milletin emaneti olan ve kamu hizmeti için tahsisli araçlar ile evlad u iyâlini sabah akşam kamu görevlisi şöforüne taşıtan, görevden ayrıldıktan sonra bile -e- bilmem kim olarak afra tafra yapan, -e-filan olmaklığını iş bitirmek(!) için kullan(mak isteyen)an, kibri şahsiyetinden önde giden, bilgiçlik taslayan ukalalar da maateessüf bitmedi, bitmiyor...

Böylesi falan filanları, ademoğlundan "saymayın" efendim !

Yok hükmünde olsunlar diyeceğim amma, saymaya devam edenlerin, itibâr edenlerin; ya hâlen geçmişten gelen şahsi menfaatleri, göbekten bağlılıkları, ortaklıkları vardır, veya beklentileri devam ediyordur, ya da açıkları vardır, o yüzden de kula kulluk etmekteler, ahbab çavuş iş görmeye, kılıfa uydurmaya çalışmaktalar ... İyilerden bilinen/görünen kişinin ahlâkı  arkadaşının ahlâkı gibi ise...bu da onları âdemden "sayan"ların şahsiyyetsizliği !
Şahsiyyeti ile, güzel ahlâkı ile, takvası ile itibâr bulsun insan, mansıb, makam ve mevkisinden dolayı değil !

Takdir edilen taksime razı olsun insan, gayrisine değil !

Abdiyyet en ulvî makam, idrâk edene !
Dünyanın en büyük kütüphânesine de koysanız köpeği, bilgiyi/ilmi/kitapları umursar mı ?... ama bir kemik gösterirseniz... !

12 Mayıs 2022 Perşembe

Ahlâk problemi, erozyonu ve süfliyyet enflasyonu...


Ahlâk terimi; evrensel mânâda insana yakışan huylar, erdemlere sahip olmak, ölçüye ve edebe riâyet etmek, hak ve hukuku gözetmek gibi karşılık bulur...

İnsanın yaratılışına, fıtrata uygun olarak yeryüzünde hayatını sürdürmesi (güzel) ahlâk, bunun zıddını benimsemek ise kötü ahlâk ya da ahlâksızlık olarak nitelenir.

Ölçüsü kişiden kişiye toplumdan topluma değişse de, evrensel değer olarak ahlâk normatiftir, öyle olması arzu edilir.

Meselâ; yalan, hırsızlık, zina, hak gaspı, nefret, zulüm, stokçuluk, tefecilik, karaborsa v.b. kötü sayılan eylemler, sahtecilik, hırs, dedikodu, öfke, fitne çıkarmak, isyânkârlık dünyanın her yerinde de ahlâksızlıktır, yerilmiştir.
Bunun yanı sıra iyilik, hoşgörü, yardımseverlik, diğerkâmlık(empati), doğruluk, sadakat, adalet, ölçü ve tartıda hile yapmamak,  yolcuya yetime yoksula hakkını vermek vb.leri övülmüş ahlâktır.

Dünyâ ve içindeki cazibe unsurları ne yazık ki insanın insanî değerlerini, güzel ahlâk umdelerini erozyona uğratan, un ufak eden, öğüten bir çarktır ki, her kim o çarkın dişlilerinin arasına kendini kaptırırsa mahviyete giden kapıları açmış olur.

Yeryüzü tarihinde ahlâksızlık enflasyonunun olduğu devirler çok görülmüş, bu devirlerde insanoğlu bir çok felaketle karşı karşıya kalmıştır.

Savaşlar, sömürü düzenleri, köleleştirmeler, güçlülerin zayıflardan hukuka aykırı bir şekilde hak gaspı, insan ticareti ve daha bir çokları sayılabilir.

Bütün semâvî dinler insanları güzel ahlâklı olmaya, öze, fıtrata uygun yaşamaya bir çağrıdır.

Kur'an-ı Kerim'deki ahlâka dair âyet meâllerinde bu açıkça görülür:

Sen (resulüm) elbette büyük ahlâk sahibisin. (Kalem sûresi, 4)

Allah’tan korkan kimseler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever. (Âl-i İmrân sûresi 134)

Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.
Bu ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.
Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkanı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir. (İbrahim sûresi 24-26)

De ki: “Rabbim yalnızca çirkin hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını- günah işlemeyi haklı nedeni olmayan ‘isyan ve saldırıyı’ kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah’a şirk koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf sûresi, 33)

Yetimin malına o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah’ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.” (Enam sûresi, 152)

Büyük günahlardan ve hayasızlıktan sakınır, öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlar ve işlerini aralarında istişare ederler. (Şuara sûresi, 37-38)

Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin, eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız. (Bakara sûresi 172)

De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” (Bakara sûresi, 215)

Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. (Bakara sûresi 263)

Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. (Nur sûresi, 27)

Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur. (Fussilet sûresi, 35)

Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkan ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekatı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. (Hac sûresi, 41)

Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. (Nisa sûresi, 8)

Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur. (İsra sûresi, 34)

10 Mayıs 2022 Salı

Harnâme...Eşek eşektir de, eşeklik neyin nesi...

Bir dostumuzun eşek muhtevalı yazısından mülhem, edebiyatımızda "harnâme"den bir hikâye ile halk arasında söylenegelen bazı fıkraları bu yazıda konu ettik...

Eşek, felsefik mânâda çok düşünen az konuşan insanı sembolize eden bir figür olmanın yanı sıra, edebi metinlerde alçak gönüllülerin ve âlimlerin bineği olarak da ele alınır. Zenginlerin ve eşraftan sayılan soyluların, ağalar ve beylerin, kibir ehlinin bineğinin at, ermişlerin bineğinin deve yahut geyik olduğu da hikâyelerde yer alır.

Yahya Kemal, Neyzen Tevfik ve daha bir çok edib ve Mevlânâ 
eserlerinde hayvan metaforu üzerinden anlatımlara yer vermişlerdir.

Mevlâna'nın mesnevisinde köpek, eşek, pire, sivrisinek, horoz, tavus, deve, fil gibi birçok hayvan, hikâyelerde yer alır. 

Mevlânâ, insanı kötülüğe sevkeden; şehvet, kibir, hırs, çok yaşama arzusu gibi kötü huyların bertaraf edilmesi sonucu, onda kanaat, sabır, alçak gönüllük gibi ahlâkî erdemlerin ortaya çıkacağını şöyle ifâde etmektedir.
“Kuşlardan dördünü al, onları kendine alıştır”. (Bakara sûresi 260. ayet) “...Bu yol kesen dört kuşu öldür !...Çünkü bu ten dört huyun durağıdır, o huyların adları, dört fitneci kuştur...Halkın ebedî olarak diriliğini istersen bu dört şom ve kötü kuşun başlarını kes... Dört yol kesen mânevî kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir...Bu kuşlar, kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. 
Bunların insandaki benzerleri de dört huydur. Kaz hırstır, horoz şehvet. Makam tavusa benzer, kuzgun ise dileğe.”

Edebi metinlerde ve halk kültüründe; yük taşıyarak insanlara yardımcı olan eşeğin inatçılığı yanında hor ve hakir görülerek sopalanması da konu edilir. 
Yine eşek ile ilgili bir çok veciz ifade de halk arasında makes bulmuştur. Birkaç örnek:

“Emanet eşeğin yuları gevşek olur.”, “El elin eşeğini türkü çağırarak arar.”, “Üzülme; eşek eşeği beğenir. (Ömer Hayyam)”, “Eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir.”, “Öküzün önünde, eşeğin arkasında, aptalın her tarafında hazırlıklı ol.”, “Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder. (Mevlana)”,"Kanat vardır doğanı padişaha götürür; kanat vardır kuzgunu leşe götürür.(Mevlana)" ; “Eğer yol bilmezsen eşeğin (nefs) dileğine aykırı hareket et; doğru yol o aykırı yoldur. (Mevlana)”, "Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. Diploma insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik; baki kalır "(Fuzuli).

Eşekliğin tiplerinden birisi de Kur'anî ifâde ile; kitap yüklü merkepler... Kitap yüklü merkeplerden Allah korusun !
Birçok esere konu olan eşekle ilgili önemli bir eser Harnâme, divan edebiyatı şairi Germiyanlı Şeyhî (1371-1431) tarafından hiciv olarak kaleme alınmış 126 beyitlik  bir mesnevi, edebiyatımızda ilk örneklerden biridir.

Divan şairi Şeyhî aynı zamanda bir hekimdir; Sultan Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy (Tokuzlu Köyü) hediye eder. Köye doğru yola koyulan Şeyhî, yolda eşkıyalar tarafından soyulup dövülmesi  üzerine "Harnâme"yi kaleme alır. Har eşek demektir. Bu eserde toplumun kötü yönleri mizahi bir üslup ile hicvedilir.
Harnâme üzerinde Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın bir çalışması bulunmaktadır (1).
Harnâme'den: Boynuz umarken kulaktan olmak...

Yük çekmekten şikayetçi zayıf ve hasta bir eşek oduna ve suya gitmekten bıkmış. Gece gündüz üzüntü ve derd içinde. Öyle ağır yükler çekiyor ki, sırtında tüy kalmamış. Tüy şöyle dursun, et ve deriden de eser yok. Dudakları sarkmış, çenesi düşmüş. O kadar zayıf ki, arkasına bir sinek konsa yoruluyor. Kulağında kargalar, gözünde sinekler... Arkasından palanı alınsa, kalanı it artığından farksız.

Birgün, sahibi ona acır, sırtından palanını alarak otlağa salıverir.

Eşek orada öküzleri görür. Kılını çeksen yağı damlayacak kadar semiz öküzler. Bunların boynuzlarına hayran kalır. Üstelik, yular ve palan derdleri de yok.  Bu gördüklerine şaşar ve kendi hâllerini tasavvur ederek düşünür.

Yaratılışta eşit oldukları halde. kendilerinin boynuzdan mahrum olmalarını mânâsız ve haksız bulur. Bu müşkülünü, ancak eşeklerin piri olarak tanınan tecrübeli, gün görmüş, akıllı ve hakillı eşeğin çözeceğini düşünerek ona başvurur. İhtiyar eşek kendisine şu cevabı verir: "Bu işin aslı basittir, Allah öküzü rızk sebebi olarak yarattı. Gece gündüz arpa, buğday işler; bunların hasıl olmasında uğraşırlar. Başlarında devlet tacı olması bundandır. Halbuki bizim işimiz odun taşımaktır. Bunu göz önünde tutarsan, bize boynuz şöyle dursun kuyruk ve kulağın da fazla olduğunu anlarsın".

Zavallı eşek oradan dert içinde ayrılır. Fakat bu işin aslı kolaymış diye memnun da olur. “Artık ben de buğday işlerim, yazımı ve kışımı orada geçiririm; ne zamana kadar odun ile dayak yiyeceğim, bundan sonra buğday işlemekle izzetler bulayım” düşünceleri ile dolaşırken yeşermiş bir ekin görür. Aşk ile yemeğe başlar. Öyle saldırır ki, az zamanda tarla kara toprak haline gelir. Doyduktan sonra yuvarlanır ve sevincinden terennüme başlar. 
Tiz perdeden bağırması, durumdan ekin sahibinin haberdar olmasına sebeb olur. Tarla sahibi gelip de tarlasını mahvolmuş görünce, biçare eşeği döver. Bununla da hırsını alamaz; kuyruğunu ve kulağını keser.

Eşek canı acıyarak kaçarken, yolda akıl danıştığı pir eşeğe rastlar. İhtiyar eşek halini sorar. Zavallı inleyerek der ki, “boynuz umarken kulaktan oldum”.

Eşek eşeklik edince; boynuz ummuş, amma kulak ve kuyruktan olmuş...
Halk edebiyatımız ve sembol üzerinden anlatım:

Halk kültürü ve irfânî kültürümüzde bir çok mes'ele hikayelerde ve fıkralarda yer alan bazı semboller üzerinden anlatılmaktadır, Mevlânâ ve Hoca Nasreddin de bu tür hayvan figürleri üzerinden anlatıma çok rastlanılır, mevzunun idraki arif olana bırakılır...

İnsanoğlunun egosu türlü sûretlere bürünme yeteneğindedir, ayı, maymun, kurt, çakal, domuz, yılan, akrep, eşek, papağan, güvercin, tavus kuşu, horoz, karga...

Ego farklı durum ve ortamlarda bu suretlerden birine bürünür...meselâ eşek gibi çirkin ses çıkarır, yeri gelmişken izah edelim, eşek iki durumda anırır, açken ve şehveti için...böyleleri yok mu ? 

Çirkin, anırma benzeri seslerin karakterin parçası hâline gelmesi ise "eşekliği" tescil etmiş olur...!

Mide ve şehvet, insanı ateşe sürükleyen iki afet ve gazap kaynağı !
Bir kaç fıkra örneği:
Bir turşucu varmış. Her gün turşusunu eşeğinin arkasına yükler, mahalleleri sokak sokak dolaşırmış. Sokağın orta yerine gelip "turşucu geldi, turşu" diye bağıracak ki, eşek başlar anırmaya... Bir gün böyle, üç gün böyle... Bir gün sokağın birinde ağzını açmış “turşu...” diye bağırmaya başlayacak, eşek başlamış yine anırmaya. Turşucu bu kez dayanamamış ve kızgınlıkla eşeğe seslenmiş: Bre eşek, turşuyu sen mi satacaksın ben mi satacağım?

Haddini bilmek gibi irfân olmaz, derler !  
Nasrettin Hoca eşeğine bir miktar zahîre yükler ve yola düşer. Bir süre gittikten sonra yorulur, eşeği durdurarak kendi de eşeğe biner. Eşek hoca binince yere çöküverir. Hoca yükü indirir kendi biner. Eşek çökmez, bunun üzerine yükü bu kez kendisi arkalayarak eşeğe biner binmez eşek yine çöküverir. Hoca öfkelenir:

“Yükü ben kendim arkaladım, yük altında olan benim, sen niye çöküyorsunki...!

Davulu başkasına yükletip tokmağı elde tutarak yükü çekmeden istediği gibi davul çalan uyanıklar her devirde mevcut imiş...
Nasreddin Hocanın, emektar eşeği ölmüş. Pazara gidip bir eşek almış. Eşeğin önüne düşmüş, yuları elinde. Hocanın arkasınden gelen iki hırsızdan biri hocanın dalgınlığından faydalanıp eşeğin yularını çıkarıp yuları arkadalının eline tutuşturduktan sonra eşeği alıp sokağın öteki ucunda kaybolmuş. Yuları elinde olan hırsız hocayı uygun adım takip ederken hoca dönüp bakmış ki; eşek yok, yular bir adamın elinde. Hoca şaşkın... Adama sormuş:
–Kimsin, nesin, cin misin, peri misin sen ?
Adam:
– Beni pazardan aldın ya, aldığında eşektim. Anam babam eşek ol diye beddua ettiler, Allah beni eşek yaptı. Sağolasın senin gibi iyiliksever birisi beni satın aldı da yeniden insan oldum.
Hoca bunu duyunca adamı salıverir.
Pazara bir kaç gün sonra eşek almak için yeniden gider, bir kaç gün önce satın aldığı eşeğin satılık olduğunu görür. Karakaçanın kulağına eğilerek fısıldar:
–Ya hu, ne uslanmaz evlatmışsın, yine eşeklik yapıp ana baba bedduası aldın değil mi ?

Ana baba bedduası almaya sebep işlerden uzak durmak lâzım !
Bir beldedeki iyi bir semer ustası ölünce, ahali eskiyen semerleri yaptırmak için başka bir semerci bulur, ancak bu yeni semercinin ustalığı iyi değil...bu yüzden elinden çıkan semerler eşeklerin sırtını yara eder. Şikayetler artınca eşekler bir araya gelip bu semercinin ölmesi için dua ederler, duaları kabul olur, bu semerci de ölür. Ahali bir başkasını bulur, eşeklerin sırtları yine yara bere içinde...Eşekler toplanıp duaya başlayacaklar ki, yaşlı bir eşek:

"Semerci ölsün diye dua edeceğimize, dua edelim de Allah bizi eşeklikten kurtarsın..."
Eşeklerin gözlerinin çok güzel olduğu yazılır, çizilir, dillendirilir...
Ama unutmamalı ki, sesin çirkinliğini duyunca gözün güzelliği hafıza ve hayalden silinir.

Ahlâk ve edeb kalıcı güzelliktir, fâni güzellik aldatıcıdır !
​​Hikâye edilir ki, hz.Nuh a.s. tufan​ öncesi bütün hayvanlardan gemiye çiftler alırken, sıra eşeğe gelir, eşek binmemekte ısrar eder, inatlaşır. Hz. Nuh a.s. "bre melûn inadı bırak bin gemiye" der ve eşek girer... şeytan der ki:
Hz. Nuh a.s. -melûn bin deyince- eşeğin kuyruğuna tutunarak ben de gemiye binmiş oldum !

Beden gemisine melûnları almamak niyâzı ile...

Kur'an-ı Kerim'deki bazı sûrelerde eşek ile ilgili ayetler vardır:

Müddessir sûresinin 49-51. âyetlerinde:“Çünkü bu kişiler, ayrıca Dünya yaşamlarında kendilerine öğüt veren vahiy kitabından /zikir kitabından, O’nu zikretmekten /anlamaktan, düşünüp öğrenmekten ve benimseyip bildirdiklerine göre yaşamaktan uzaklaşmışlardı. Öyle ki, bir şeyden ürküp sağa sola kaçışan eşekler /merkepler gibi kaçmışlardı.. Sanki bir aslan onları kovalıyormuş gibi “

Lokman sûresinin 19. âyetinde:"Davranışlarında, yürüyüşünde doğal ol, abartıdan kaçın ve insanlara karşı yüksek sesle, bağırarak konuşma. Unutma ki insanı en bıktırıcı seslerden biri anıran eşeklerin sesidir".

Cum’a sûresinin 5. âyetinde:“Kendilerine Tevrat verilip de, onu anlayarak okumadığı için Allah’ın buyruklarını da yerine getirmeyen topluluğun örne­ği, yük olarak içinde ne olduğunu bilmediği kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerinin gerçek anlamlarını bilmediği için red eden ve dolayısıyla da istenenlere uymayan bir topluluğun durumu ne kötüdür. Allah, bu şekilde zulme sapmış bir toplumun hidayete /doğru yola ulaşmasını gerçekleştirmez”.

Nahl sûresi, 8. âyette:“Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?”

Vesselâm..
___________
1) Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, Şeyhî’nin Harnâme’si, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayın No. 1629, Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1971, 106 s.

9 Mayıs 2022 Pazartesi

Başarı ve engeller...


Çok çalışmak mı? Elbette...ama ilkeli, sistematik ve plânlı çalışmak başarılı kılar; hem insanı, hem sektörleri...

Başarıya giden yolda her ne kadar engeller, takozlar olsa da, irili ufaklı...

Ve gelişme ve ilerlemenin engelleyicisi ağırlıklardan kurtulmak gerekir, takozun/engelin cinsine göre değişen bir tarz ile...

Onları bazen ayıklamak, bazen de onlarla oyalanmadan yol almaya devam etmek gerek...

Kimi zaman iyi niyetli yaklaşımların işe yaramadığı da olur ki, işte o zaman bertarafı gerekli kılar.

İdeal hedefe yol almak durumunda hata yapmamak için iştişare kanallarını, bilgi kaynaklarını iyi kullanmak, çapraz teyid mekanizmalarını çalıştırmak, işin özüne iyice vakıf olmak gerekir.

Müzevvirlerin, ince hesap ile menfaat devşirmeye çabalayanların, hep etrafta dolaştıklarını akılda tutarak tedbirleri almak gerektiğini, ifade etmeye gerek var mı bilmiyorum.

Bu durum, kişisel ve kimlik gelişimi için de böyle, sektörel gelişim için de...

Ve bilinirki, hedefleri gerçekleştirmek gaflet halini asla kaldırmaz.
Hatırdan çıkmamalıki; pusuya yatıp gaflet anını kollayan ve taraf görünen bukalemun tabiatlılar, kendilerine uygun fiyat verilip değerlerini (!) bulduğunda, aleyh olduklarını gösteriverir...

Çünki eyyâmcının pusulası menfaat antenlerinin manyetik alanını gösterir ve bir kutuptan ötekine döner de döner, fırıldak gibi...dün bir yerdedir, bugün başka bir yerde...

Ruhunu,  egoyu besleyen hırs lokomotifine vagon yapmış kişiliklerden kıskançlık beklememek,  kişi yahut sektörel terakki önünde takoz/engel olmamasını beklemek safdillik olur.

Neticede, kişinin refik seçimi önemli...iblis ile hemhâl olmuş ve onu refik seçmiş nefislerden ferdî mânâda müspet davranış beklenemeyeceği gibi, sektörel anlamda da, cümle âlemin fayda göreceği hedeflere erişme yolunda müspet yaklaşım beklenemez... böyleleri her hâl ü kârda iyiye, hayra hep direnç göstermişler.

Çaresi mi ?
Marazîlerin maniâlarına takılmamanın en uygun çâresi, onları güç vehmine sevk edecek yollardan ve imkânlardan mahrûm bırakmak olsa gerek...

Ankebût sûresi 69'da buyruluyor:
"Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarfedenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır." 

8 Mayıs 2022 Pazar

Hufre-i âdem...

Ey hufre-i âdem vazgeç, beyhûde kasılma
Hufre-i kabristânda aynından ne çok ama
Kibriya sebeb olmuş ezelde inkisâra 
Bak ! Sen de gireceksin o hufre-i mezâra
Bir göz bakmalı dünyaya, ötekisi ukbaya
Heykel-i vücud el sallar, gider iken dünyaya
Hatırâtın da gömülür, hem hufre-i nisyâna
Bak ! İstesen de, artık dönemezsin dünyaya

5 Mayıs 2022 Perşembe

Dîde-i ibretle bak...


Cem’ olmalı farkı terkle, hâtırı bil-Hakk içün
Gülzârında dolaşalım, rızâ-i Bârî içün

Var etti Malikü'l mülk, çün "O" kün dedi de oldu
Arş u ferşinde ol mülkün, nûr üstüne nûr oldu

Vücudun ki; hem hicabtır, hem mucibdir nûruna
Gül içün katlanır adem, bir goncenin harına 

Pervâne şem’ine mahlûk, kimi cem’ kimi farkda
Kimi dîde-i giryan, firâkı vakt-i vuslatta

Bu dünya fâniye fırsat, kimseye bâkî değil 
Cümle mahlûk misafirdir, hiç biri mukîm değil

Her bir nesne kelâm eyler, vahy-i Cibril hak içün
Arifler ânı seyr eyler, sırrü'l Furkân hak içün

Dîde-i ibretle bak sen, zerredeki kürreye
Cân ile gûş eyle kim sen, zerre neler söyleye

Hüdâî der; hem söylerim, hem dinlerim âlemi
Zillet kaplarmış, "Kelâm"dan hisse almaz  âdemi

4 Mayıs 2022 Çarşamba

Mes'elenin özü, insan ve ahlâk

Muktedir veya muhalif, her kim ise ve eğer dosdoğru ise fikrine görüşüne başvurulur, istişare edilir...

Dosdoğru olanın, güzel ahlâk sahibi olanın tercihlerinin de zâten adil, makul ve genelin faydasına olduğuna cümle âlem onay verir.

Ancak kötülüğün def’i yerine menfaat teminini önceleyenler yok mu, işte onlar her zaman en önde olma çabası ve gayretindedirler, onların kötü ve kötülük umurunda değildir, menfaatleri nerde ise onlar orada bitiverirler.

Mecelle kaidesidir:
"Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır’’
"Def-i mazarrat, celb-i menâfiden evlâdır"
Dünyalıklara esir, ölçü tanımaz, hak hukuk önemsemez, ifsat ve isyan ahlâkını benimsemiş mürekkep yalamış câhillere göz mü yumulacak, görmezden mi gelinecek,  ya da sadece dost meclislerinde konu mu edilecek ?

Bir gruba, bir görüşe, bir tarafa mensubiyet iddiasındakiler ile "nitelikli ve güzel ahlâklı insan" arasında bir ilinti ve bağ olduğu fikrine, mutlak manada katılmak söz konusu değil. 

Bu yaklaşımı asgari düzeyde tutmak gerektiğini tecrübeler gösterince, beyan edilene, ben şuyum/buyum diyene kanma deminde olunmaz artık, yaşantıya fiile bakılır...

İddia ettiği, tarafında olduğunu söylediği fikri, görüşü, mensubiyeti, rozeti ne olursa olsun, rüzgâr gülü gibilerinin yönünün hep menfaate doğru döndüğünü, çıkar beklentilerinin böylelerini (var ise) güzel ahlâklarından uzaklaştırdığını etrafınızda gözlemlemişsinizdir.

Taraf mensubiyeti ile geçinen, savunduğu ile yaşantısı, fikri ile duruşu, görünüşü ve ahlâkı uyuşmayan, üç kuruşa duruşu değişen o kadar çok adem varki etrafta...

Etiketi, yaftası, rozeti ne olursa olsun...köprüleri geçmek içün dayıları ayı olur, düşmanları dost olur her zaman onların.

Taklacı güvercinler bile kuruşa takla atmakta bunlarla yarışamaz...

Fakir fukara edebiyatı yaparken, altın kaplama tabaktan yemek yeme pozu verirler... tevazudan bahseder, sahip oldukları ile hava atarlar...millî görünürken gayri millînin borazancı başılığını, propagandasını yaparlar...sömürgeciliğe ve sömürüye karşıymış nutukları atarlar, fırsat bulduklarında iliklerine kadar sömürürler...

Ve bunlar; muktedire yakın durmaya çabalar, kırıntı hesabı yaparlar, muhalif muktedir olunca ise hemen rota değiştirirler, dümeni dünün muhalifi günün muktedirine kırarlar...

Dün muhalif olduğuna bugün halef olanlar, dün taş attıklarına bugün gül verenleri de hep görmedik mi...

Evet, menfaatçinin mensubiyetine güvenilmez...onun tarafı, çıkarının olduğu yerdir, o yer ise devirden devire değişir...

Çıkarı içün dünki düşmanı bugün bağrına basan idiyotlar uygun iklimde mantar gibi çoğalıyor...

Hani söz meclisten dışarı, tenzih ile ifade edelim, "dürüstlük askıda yahut payimal"...ötekini eleştirenin kendine, taraf olduklarına bakması sözkonusu bile edilemiyor meclislerde..

Torpilden şikayetçi olanların acaba kaç tanesi işini gördürmek için torpil aramamış bulmamıştır, hayatı boyunca !

Böylelikle kaç kişinin kul hakkını yüklenmiştir acaba ?

Bir tarafa yaslanarak tarafgirlikle ikbâl hesabı yapmayan kaç kişi tanıdınız...?

Ötekinde görüp eleştirdikleriniz berikilerinizde de yok mu, yoksa size de yer açılmadığı/kalmadığı için mi muhalifliğiniz ?

Mevzu insan, mes'ele "nitelikli insan" kıtlığı "güzel ahlâk" sahibi insan kıtlığı ve "çıkarcı ve ahlâk yoksunu insan" çokluğu ! 

Çözüm eğitim...ahlâk eğitimi...ehil ve lâyık olanlarla birarada olmak...ince eleyip sık dokumak !

Ziya Paşa ne der bir beytinde:
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

(İnsanın aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi, yaptığı işte görünür.)

Dosdoğru insan, güzel ahlâk sahibi insan yetiştirilmediği sürece, öteki beriki kavgası içinde, senin hırsızın kötü, benim hırsızım iyi lakırdılarıyla sürüklenir gideriz.
Hz. İbrahim'in ateşte yakılması için, bir vadi dolusu odunlardan alevleri semaya kadar yükselen ateş yaktıran Nemrud'un  askerleri hz. İbrahim'i mancınıkla ateşe atacaklar....

Bu esnada bir karınca ağzında bir damlacık su ile ateşe doğru hızlıca giderken, diğer bir karınca onu  görüp sorar:

– Ne bu acele, nereye gidiyorsun?
– Görmüyor musun ? Nemrud, hz. İbrahim'i ateşe atacak. Vadideki ateşin sönmesine yardım için su götürüyorum.
– Senin bir damlacık suyun bu ateşe ne yapabilir ki?
– Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum belli olur.
Ey insan !
Tarafın hangisi ? İyiler mi, kötüler mi ?
Hayırdan mı yana, şerden mi...benden mi, bizden mi...helâl haram demeden, gözünü toprak doyurası, menfaat avcısı mısın, kanaatkâr ve paylaşımcı mı, ne taraftasın... Çıkarın nerdeyse sen orda mısın, rozet koleksiyonun mu var ?
Rengini belli etmeyenlerden misin !
Canın cehenneme !
İnsana yakışan güzel ahlâklı olmak, ya göründüğü gibi olacak, ya olduğu gibi görünecek...riyâkâr ve ikiyüzlü olmayacak, dosdoğru olacak "insan".

"...Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız."(Nahl sûresi, 93)

Vesselâm.

3 Mayıs 2022 Salı

Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm !

Huşû ve huzur ikliminde, rahmet sağanağında şemsiye açmamışlara bayram şimdi...

Dostlara, muhabbet ehline, almadan verenlere, ikrâmı sevenlere, hasbîlere bayram şimdi...

Gösterişten uzak bir şekilde samimiyet ve ihlâs ile mâ'nâ iklimini yaşayanlara bayram şimdi...

Nefy ve isbâtın vukufiyeti ile tevhid edene bayram şimdi...

Hikmet-i nüzulu, "Oku"mayı, ni'meti, marifeti, insanlığının kıymetini bilene bayram şimdi...

İlim tahsilini bir ömür sürdürene, cehâletini gidermeye gayret edene bayram şimdi...

Hakkı, hukuku, adaleti ayakta tutanlara bayram şimdi...

İyiliği yaşamayı ve yaygınlaştırmayı huy edinmişlere bayram şimdi...

Yolcuya, yolda kalmışa, yetime hakkını verip sahip çıkana bayram şimdi...

Kötüye ve kötülüğe mani olanlara bayram şimdi...

Azgın ve sapkınlıktan her daim ırakta durana bayram şimdi...

Şeytanlaşmış insanlara ve şeytanın adımlarına uymayanlara bayram şimdi...

Zalime karşı susmayıp, mazlumun elinden tutanlara bayram şimdi...

Horgörmeyip hoşgörene, insanın mânâsını, gönül sahibini bilene bayram şimdi...

Arı duru arınana, geçmişin yükü, geleceğin kaygısından temizlenip, ân’da olanlara bayram şimdi...

Dosdoğru olmanın şuuruna ermiş, sadık ve sıddıklara bayram şimdi...

Mâmûr gönül sofralarında ağırlananlara, mânen doyanlara bayram şimdi...

Huzur ehline, her ân huzurda olduğunu unutmadan edebini muhafaza edene bayram şimdi...

Ve hakikat ikliminden müstefid olup gönlün hakiki mânâ iklimine erişenlere, Hacı Bayram-ı Veli misâli, bayram şimdi...

"Noldu bu gönlüm noldu bu gönlüm
Derd-ü gamınla doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm

Gerçi ki yandı gerçeğe yandı
Rengine aşkın cümle boyandı
Kendinde buldu kendinde buldu
Matlabını hoş buldu bu gönlüm

Bayram’ı imdi Bayram’ı imdi
Bayram ederler Hakk ile şimdi
Hamd-ü senalar hamd-ü senalar
Hakk ile bayram kıldı bu gönlüm"


1 Mayıs 2022 Pazar

Hasbıhâl...bayram gelince gitti ramazan


Öylesi mekânda ne mümkün hasbıhâl
Mecâlis-i deni kaynarken kîl ü kal
Seng ü âhenle edilmiyor hasbıhâl
Âdem ademden kaçar oldu azîzim
Dost aranır olmuş kadîmü'l eyyâmda
Bayramın adı kalmış, ruhu firarda
Sıla-i rahim mi... Acep o ne ola ?
Âdem ademden bîzâr olmuş azîzim
Zevk ü sefâ içinde hoş geçer zaman
Gün olur Bayram gelir, gider Ramazan
Tanrı misâfiri mukîm olur bâzan
Âdem ademe katlanmazmış azîzim
Kimi arar imiş bayramda bayramı
Yolları gözler kimi bayram sabahı
Kimi açar imiş bayramlık ağzını
Âdem âdeme hasret imiş azîzim
Bayram gelince gitti Ramazan, dostlar
Ağırlandı mı acep ahbablar, dostlar
Ya dalkavuk, ricacı, sahibü'l postlar
Âdem ademden ayrı kalmaz azîzim
Acep veren kaldı mı ki bir hasbî selâm,
Duydunuz mu semtinizde bir hasbî kelâm
Deni dünyâ dolmuş, ne çok hesabî adam
Âdem âdemi arar oldu azîzim
Çalınmayan tüm kapılar bayramları bekliyor
Fukâra ve gureba bayramları gözlüyor
Boynu bükük yetimler gönülden ne diliyor ?
Âdem âdemi bayramda yoklamaz mı azîzim
__________

Mecâlis-i deni: Zelil, hor, geçici dünyanın fanilerinin aşağılık sohbetlerinin meclisleri, toplantıları.
Kîl ü kal: Dedikodu.
Seng ü âhen: Taş ve demir.
Kadîmü'l eyyâm: Eski zamanlar.