Bu yazıya bir Behlül Dânâ hikâyesi ile başlayalım:
Halife Harun Reşid döneminde yaşayan ve meczûb velilerden olan Behlül Dânâ hazretleri, pazar yerine elinde üç kuru kafayla gelir.
Kuru kafaların üzerinde şunlar yazmaktadır:
Taş kafa, boş kafa ve hoş kafa…
Yine insanlara bir ders vermek niyetindedir... Nihayet, onu gören pazar halkı yanına gelip sorarlar:
-De hele ey Allah’ın sevgili kulu, bu kuru kafalarla bize nasıl bir nasihat vermek istersin?
Behlül Dânâ hazretleri, baş tarafta duran kuru kafayı eline alıp, yukarı kaldırarak anlatmaya başlar:
-Dinleyin ey müminler! Bu kuru kafa hayatta iken kimsenin sözünü dinlemez, her vakit kendi bildiğini yapardı. Kendisine yapılan en güzel nasihatlerden zerre kadar nasiplenmedi. Onun için bunun adı "taş kafa"dır, benim indimde beş para etmez.
Onun yanındaki ikinciyi eline alır ve der ki:
-Bu kuru kafa ise, dünyada iken her faydalı nasihati can kulağı ile dinledi, fakat o nasihatleri hayatına hiç tatbik etmedi. Yine kendi bildiği doğruları kabul etti. Bu sebepledir ki, bu kafanın adı "boş kafa"dır. Benim yanımda, eh, birazcık değeri vardır...
Nihayet üçüncü kafayı eline alır ve halka şöyle der:
-Bu ise, "hoş kafa"dır. Çünkü hayatta iken her nasihate kulak verdi, bu nasihatleri hayatında tatbik etti. Her nasihatten bir ders alıp hayatını ona göre yaşadı. Her işini istişare ile yaptı. Bu yüzden hep başarılı oldu. İşte bu yüzden mutlu olmayı bildiği için ahiretine de hazırlıklı gitti. Buna, ağırlığınca altın verilse yeridir...
-Bu ise, "hoş kafa"dır. Çünkü hayatta iken her nasihate kulak verdi, bu nasihatleri hayatında tatbik etti. Her nasihatten bir ders alıp hayatını ona göre yaşadı. Her işini istişare ile yaptı. Bu yüzden hep başarılı oldu. İşte bu yüzden mutlu olmayı bildiği için ahiretine de hazırlıklı gitti. Buna, ağırlığınca altın verilse yeridir...
Dinleyenler; "Allahü teala senden razı olsun ey Behlül. Biz bu sözlerinden hissemize düşen nasihati aldık" diyerek işlerine dağıldılar...
★★★
Kil yahut çamura şekil vermenin kolaylığı yanında taşı yontarak şekil vermek zordur, hele hele o taş granit veya mermer gibi sert ise...Lisânımızda yontmak tabiri ağaç işçiliği/oymacılığı, taş/mermer işçiliği için kullanılır.
İnsanoğlu tarihinde yontma taş devri insanın evolusyonu ve alet kullanımı açısından bir devrin ismi...
Eğitime yontmak ve yontulmak açısından bakılacak olursa; insanın her yaşta eğitilmeye hazır aklı ve uzuvları mevcut olduğuna göre, terbiye/eğitim yolu ile ustanın elinde istenilen formata gelinceye kadar ham hâli yontularak ona şekil verilebilir.
Bunun için talebin olması, talibin gayret ve iştiyakı, ilkeler, sürecin şartlarına uyarak gereklerinin ifa edilmesi gerekir.
Aslında bu süreç sonlu da değildir, neredeyse beşikten mezara kadar uzar gider.
Ancak kaba saba bir materyalden san'at eseri ortaya çıkarmak maharet, ustalık, bilgi ve sabır ister.
Taş ustası sabrı ve titizliği ile çivi/keski lere vurulacak her bir çekiç darbesinin şiddeti yanında açısı da çok önemli tabi...ustalık ölçüyü kaçırmadan, gereğinden fazla derine inmeden gereken yeri gereği gibi ve kadar yontmayı gerektirir...
Bazı kişiler için taş kafalı, taş gibi, ham ervah, yontulmamış, patavatsız, görgüsüz, insanlıktan nasibini alamamış vb. yaftalar kullanılır.
Bu yaftalar gerçekte testiden sızan içindekinin görünür olması yüzündendir, çünki insanın insaniliği davranış kalıplarında görülür.
Atlar için de vahşi yahut eğitimli tabirlerini kullanmıyor muyuz ?
Hayvan terbiyecileri, seyisler gibi meslek erbâbları yaratılış sınırları içinde bu türler için bir eğitim programı uygulayarak onları ehlileştirirler.
Yâni onların mâ'nâ iklimlerindeki iyi/güzel olanı öne çıkarır, aksi olanları terk etmelerini sağlarlar.
Ego denilen kaba/saba, bencil, empati yoksunu, mütekebbir materyalden zarif, naif, estetik, ince fikirli, hoşgörülü, evrene karşı yüksek sorumluluk sahibi, kötü ve kötülükle mesafeli, ilim ve irfânı ile kemâl sahibi olanın ortaya çıkışı da böyle bir süreç ile mümkün olabilir, bu ise tıpkı vahşi bir türün terbiye ile ehlileşmesi veya bir şekilsiz taştan heykeltraşın hayranlık uyandıran bir heykel yapması gibi olup, öyle pek de kolay değildir.
Yer çekimi, yeryüzünün ve nimetlerinin cazibedâr oluşu ego için bir kararlılık seviyesi oluşturduğundan, bu çekim alanı dışına çıkmak bir cehdi zorunlu kılar. Bu ise çamur banyosuna alışık bir mandayı bundan vazgeçirmekten bile daha zor olabilir.
Ya yontulan ya da yontabilen olmak var....
Usta bir elmas yontucusunun elindeki mücevher gibi işlenmek var, yahut toprağın derinliklerinde cevher olarak kalmaya devam etmek var...Yalçın kayalıklarda yalnız ve dik başlı taşlar için veya yılkı atı sürüleri için her ne kadar bunlar imkansızsa da !
★★★
Sabır ile koruk üzüm olur !
Hay'dan geldiğini bilen de bilmeyen de nihayetinde Hû'ya gider...
★★★
Sözü, söz sultanı Hacı Bayram-ı Veli'ye bırakalım:
"Şâkirtleri taş yonarlar varıp üstâda sunarlar
Çalab'ın adın anarlar ol taşın her pâresinde"