Bu toprakların harcının mayası olmuş Horasan erleri sayesinde ruh dünyâmızın açıldığı mavera âlemine, giderek daha da yabancılaşıyoruz dersek yanlış olmaz sanırım...
Evet ne yazık ki toplumumuzun ruh dünyasını ihmâl etmesi, estetik anlayışımızdan tutunuz, zevk ve davranışlara kadar her şeye yansıyor, bu durum ise toplumu içten içe kemiriyor.
Peyâmi Safa(1) : "Hazla kader arasındaki beşeri hassasiyet merdivenini inip çıkmaktan başka marifeti olmayan bu şiirin mevzuu sadece insan kalbindeki meddücezirlerdir ve kozmik, cihanşümul bir seziş, maveraî “transcendantale” şeeniyetlere eriş, metafizik bir kâinat tasavvuru ve âhenk yeni Türk şiirinden tamamıyle uzakta, yabancı unsurlar olmuştur", dediği 'Türk Şiiri" makalesinde bu derunî maverayı ihmâli hususunu vurucu bir şekilde ifâde etmektedir.
Maddeye dayalı bir bakış ve idrak ile şekillenen kültür ve san'at mahsülleri, ve dar estetik anlayış, bugünkü zevksizlik abidesi eserler ile gözümüzü tırmalıyorsa, derunîyet ile aramızda ördüğümüz duvarlar sebebiyle değilse nedendir acaba ?
İçinde yaşadığımız toplumda, beş duyu ile algıladığımız dünyaya aşkın (=transendantal) bir içgörü ile bakmayı bilemiyorsak.... !
Oluşların ve olguların sebep sonuç ilintisi ve örüntüsünü derunî ve maveraî bir idrâk ile çözümleyemiyorsak... !
Sebeplerinden birisi, belkide en önemlisi; Pozitivizm, sembolizm, makyavelizm, sekülarizm tabanlı örülmüş duvarların ardındaki maverayı bilmemekten, belkide duymuş olupda umursamamaktan kaynaklanıyordur değil mi ?
Bu sahaya, duvar ardına hapsedilmiş bu deryaya dahil olmak gayreti de dumura uğramış ki, ruhsuzluk, zevksizlik ve estetikten yoksunluk hangi tarafa dönsek adeta gözümüzü çıkarmak üzere batıyor.
Bu hâlet-i ruhiyye ile Sinan gibi mimârlar, Dede Efendi gibi bestekârlar, Nâbî gibi şâirler...ne yazıkki idrâk ettiğimiz zaman diliminde yetişemiyor.
Allah ömrüne bereket versin kıymetli hocamız Prof.Dr. Süleyman Hayri Bolay bir yazısında (2) merhum Prof.Dr. Haluk Karamağaralı'nın "zevk-i selim" sahibi olduğunu vurgularken, zevk-i selim olmanın gerekleri için ise, hiss-i selim, kalb-i selim ve akl-ı selim olanlarda zevk-i selim'in gerçekleşecebileceğini ifade buyurmuşlar...
Bu üç kalemin varlığı ile zevk-i selim gelişiyor ise, o halde dış görünüş takıntısından kurtularak, saf dışı bırakılan derunî âleme yol almak üzere gayret gerekir değil mi ?
Estetik anlayış "ruhî sezgi" ile beslenirse, ancak o vakit kabalıktan yontulmak imkân sahasına girer.
Kaba-saba ve zevksiz bir toplum ve çevrede ise, insanî neş'e sahiplerini mumla aramaya devam ederiz...
Maddî bakış açısı ile elde edilmiş tecrübe dünyası içinde bocalayan, aşkınlık ve derunî mavera ile bağını kopartmış insanda, "insan"a özgü zevk-i selim ne yazık ki gelişemez.
______________
1)Cumhuriyet, 1932, sayı: 3045
2)Süleyman Hayri BOLAY - Türk Ocakları, Eylül 2009 Cilt: 29 | Sayı : 265