e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
24 Ağustos 2017 Perşembe
Para-entel yahut Pseudo-entel Takılmalar
Bilgi toplumu çağını yaşamakta olan insan eğer birazcık mürekkeb yalamışsa; papağan misali ezber bilgi ve ansiklopedik bilgi ile kitaplardan okuduğu müteâl/aşkın bilgiyi meczederek denizin köpükleri ile idare ediyor işte..
Malumatfuruş bir eda ile "pseudo-entel" veya "para-entel" takılıyor modernizm ile post modernizm arasında sıkışmış bu insan tipi, genellikle de kendini ispat derdinde...
Azıcık Aristo, biraz Pluton okuyup, Descartes ve Kant ile de raflar arasında selamlaşmışsa kütüphanede, alman ekolü filozofları bilmeden de olmaz tabiki, az biraz Hegel, Engels, Schopenhauer'a göz atıp sonrasında Nietsche ile zerdüştün söylemlerine de kulak kesilmişse...
Hele hele Kafka'dan okumaları ihmal etmemişse...
Filozofi oldu temam..
Gazali, ibn-i Rüşt ve ibn-i Haldun da çeşni katmışsa dağarcığa...
Şark klasikleri unutulmamalı, Bostan Gülistan'dan misaller, Şebüsteri'nin Gülşen-i Râz 'ındaki soru ve cevaplar, Hafız Şirazî'nin Divanından rindane ve lirik şiirler ...
Batı edebiyatından seçkiler halledilmeden olur mu ?
Homeros, Dante, Balzac, Zola, Montaigne, Moliere, Viktor Hugo, Shakespeare, Goethe, Hemingvay, Steinbeck, Dostoyevski, Tolstoy, Puşkin...
Azıcık divan edebiyatı karıştırmaları, mesela; Ali Şir Nevai, Nefi, Nabi, Nedim, Baki, Fuzuli, Şeyh Galib, Enderunlu Vasıf..biraz Servet-i Fünun; Süleyman Nazif, Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, sonra azıcık Ömer Seyfeddin... çocukluk döneminde de okunmuştur filhakika Kemaleddin Kamu...Peyami Safa olmadan olmaz, biraz Nazım Hikmet Ran, üstüne de Necip Fazıl...
Muhyiddin-i Arabî, Kuşeyrî, Ceylî, Kaşanî, Bursevî, Birgivî, Rabbani, Geylanî, Mısrî, ümmî Sinan, Yunus(...)metinlerine göz atınca da derin bir tasavvuf kültürü ve edebiyatı da olmuştur temam...
Taberî, ibn-i Kesir ve Elmalı’lı Hamdi’nin meâlleri... Kütüb-ü Sitte ile hadîs kültürü zaten temam...
Mesneviden başlayarak Elif Şafak'la nihayet bulan müteâl bilginin kemâline de aşk bineği ile ermişse tasavvuf âleminde…
National geography, Populer Science, Nature sayılarını takip ederek popüler bilimsel gelişmelerden de haberdar ise kıyısından...
Sanat galerileri bineal ve trienaller'de kaçırılmadan ziyaret edilmişse...
Bu arada klasik batı, jazz ve blues, rock, flamenco konserleri kaçırılır mı !
Hani gündem olursa Meraği,Tab'î Mustafa Efendi, Dede Efendi'nin bir kaç eserinden bahisle klasik Türk Mûsıkîsine aşinayım diyebilmeli...
Sonra gündem ve aktüalite sohbete konu olur diye günlük köşe yazıları da okunuyor ise; "twitter" takiplerinden 160 karakterlik öz (!) bilgi, "facebook"'tan da popüler bilgiler, forum sitelerinden güncel konulardaki tartışmaları takip ediliyorsa...
Arasıra "entel cafe" lerde arz-ı endâm etmeden zinhar olmaz...
Entellektüel birikim ve kişilik oluşmuş olmalı değil mi ?
Ooo alüyy-ül a'la...
Her mecliste laf ebesi ve lafın efendisi kendisidir artık…
Dağarcık tamam, "gak" diyene anında "gu-guuk" denilir.
Suyu içince vücuda giren suyun “su”luğu kalmaz, kan olur, lenf olur, doku sıvısı olur, müküs olur; yani cana ait olur, can olur.
İnsan içeceği suyu ağzına alıp başkalarına püskürtmek için kullanmaz değil mi ?
Kastımız okuyanı yermek değil elbette, sürekli okuyacağız, ilim ve hikmet yitiğimizdir arayıp bulacağız ve okuyup anlayacağız bir ömür boyu. Talebimiz ve talebeliğimiz son nefese kadar sürecek ve öğrenileni talibe ikram edeceğiz sonrasında.
Son nefeste bile bir şey öğrenerek gideceğiz buradan: Azrail (a.s.) i...
"De ki: «Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi."(Kehf suresi,109).
Bir örnekleme: Washington D.C. Kongre Kütüphanesinde yüz milyonlarca kitap, el yazması, mikrofiş v.b. materyal var... bunlar yan yana patika yol olarak dizilse 850 km. lik bir yol oluyor.
Tamam okuyalım bilelim de, haddimizi de bilelim...toprağın üstündeki tohumun çimlenme şansı ne kadar olabilir ki !
Tohumu toprağa gömer ziraattan anlayan rençper, bilgiyi nasıl kullanacağını öğrenememiş/taşıyamayan/kendine uygulamayan, amel ve/veya hâl haline getiremeyen insan, bilgiye hamallıktan öte bir şey yapmıyor demektir.
Hele bir de onu insan olmak, ehliyet ve liyakat sahibi olmak, münevver olmak, mü'min olmak, arif-i billah olmak için değilde üstünlük/kibr vesilesi olarak tahsil ediyorsa kişi, veyl/yazıklar olsun ona.
Kur’an-ı Kerim Cum’a suresi 5. Ayet bu duruma bakın neyi misal veriyor:
“ Kendilerine Tevrat yükletildiği halde onu taşıyamayanların misali; koca koca kitablar taşıyan eşeğin misalidir. Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne de kötüdür. Ve Allah; zalimler güruhunu hidayete erdirmez.”
“T a ş ı y a m a y a n” ifadesi kastımızı sarih bir şekilde anlatıyor.
Bu bilgilenme/okuma hengamesinde bir şeyi unutmamalı insan: kendisini… ancak ne yazık ki çoğunluk unutmuştur.
Baş gözü tamamen dışa odaklanmışken iç âlemini seyredecek gözü körelmiştir insanın.
Halbuki yukarıda isimleri zikredilen zevat hayal, düşünce, fikir ve gönül gibi sermayelerinin, bir veçhesi ile farkına varmıştır ki; bunu şiir, roman, fikir, güzel sanatlar olarak serdedebilmiştir.
Ey "para-entel" başkalarının diyecekleri var ve sen onları bana/bize aktarıyorsun da, sen ne diyorsun kardeşim ! demezler mi insana ?
Diyecek bir şeylerin, anlatacak bir hikayen var mı ?
Hani hikmete dair, kabuksuzundan… öze, özüne ait.
Mesnevisinde Mevlânâ diyorki; Evi yık... altında bulacağın hazine (Yemen akiği) ile yüz binlerce ev yapılır. Hazine evinin altındadır, evini yıkmadıkça ele geçmesine çare yok... evi yıkmaktan ürkme, durma! Çünkü bu hazinenin ele geçecek bir parası ile zahmetsiz, meşakkatsiz binlerce ev yapılabilir.
Mevlânâ'nın bu beyitlerinde derdin devası reçete edilmiş:
"Nihayet bu ev (toprak, organik/inorganik beden) zaten (öldüğünde) harabeye dönecek... altındaki hazine(ruh) de apaçık ortaya çıkacak. Ancak o vakit iş işten geçmiş olacak. Onun için gel ihtiyarın ile burada iken sen evi(ben/ego/nefs) yık ki hazineye sahip olabilesin. Bu dünya, evin altındaki hazineyi bulana bir tecelli mahalli, bir Hacivat-Karagöz sahnesi olur.
Perde önündekileri ve arkasındaki seslendiren kuklacıyı ne zaman idrak edeceksin...
Perdeyi aralamanın yolu tecelligâhı idrak etmekten, “ben” in “fena”sının aslını anlamaktan, neyin tecellisi olduğunu çözmekten geçiyor…eğer bilgi kendimizde gömülü hazineye bizi yakınlaştırabiliyorsa, bilgiye hamallıktan kurtulmuşuz demektir.
İlmel yakîn teessüsü için, varolma sebebimizi anlayabilmek için bol bol ve her an okumalar dileği ile...
Not: "Ya nasip ya kısmet" filmini izlediniz mi ? TRT 1' de yayınlandı.
Nefsin hallerini, şeytani iğvaları, edeb anlayışını, teslimiyeti...bir kasaba ölçeğine indirgeyip konu eden bir film.
Filmden bir replik şöyle:
"Zaman insanoğlunun olgunlaşıp pişmesi için yaratılmış muhteşem bir fırındır.
Şimdi biz pişiyormuyuz ? !
Bilmek, bulmak, olmak...hamdım piştim, yandım...yaşadığımız her olay bir derece daha fırının sıcaklığını artırır".