Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Ağustos 2024 Cumartesi

Meczuplar, "naz ve niyâz makamı"...


Cezbe; çekme, cezbetme, celbetme anlamına gelir. Meczub da; çekilen, cezb edilen, celb edilen demektir.

Meczuplara 'deli' denilse de onlar deli değildir, aklını terkiye atmış olanlardır.

Derler ki, Yüce Allah, bazı kullarını, rahmâniyyet harmanlarında evirip çevirerek, savurup kavurarak kendisine öyle bir çeker ki, bu çekme ve çekilme ile o kulda garib şeyler zuhur eder, buna akıl sır ermez. Zuhur eden garib şeyleri hiç bir dünyalık akıl tartamaz,  meczublardaki bu esip savurma hali, onlardan iradenin alınmış olmasından kaynaklanır....işte bu yüzden "Meczuba palanga vurulamaz !"

Meczublar bulundukları mahalle rahmeti, bereketi, uğuru, güzelliği, kazaların defi için bir vesile olarak bilinirler,

Yine meczuplar sırlı insanlar olarak bilinirler, öyle ki onların asıl kişilikleri, kimlikleri diplerdedir, onlara üstünkörü bakanlar bu taraflarını göremez...

“Meczup”lar Anadolu’da, halk arasında alelade bir hayat yaşamayan ve bu hâlleriyle insanlara ayna vazifesi görerek ibret alınacak kişiler şeklinde tanınırlar.

Meczuplardan kimisi çok iyi giyinir, kimisi kılığına kıyafetine hiç dikkat etmez; kimisinin ağzı bozuktur, kimisi hiç konuşmaz yahut sadece birkaç kelime konuşur. 

Urfa’da yıllarca meczupların fotoğrafını çeken Mahmut Okkaş meczupları, “naz makamı”nda olanlar diye tanımlar.

Onlara sıfatlarına binâen takılan isimler bile manidardır, meselâ:

Deliçokaklıyok Mehmet Usta, Lailaheillallah Abdi, Adamol Mehmed Efendi, Çöp Atlamaz Baba, Nenesi Dede Sultan, Horoz Dede , Sefer Dede, Sümüklü Dede, Saçlı Mehmed Efendi, Yetmiş Kuruş Dede, Pazar Ola Mehmed Ağa, Ayarcı Mustafa Efendi, Kelbi Hasan Baba, Elfi Kadın, Kadı Delisi, Dalkavuk Osman Efendi, Taslak Efendi ...

Bir kaç meczup hikâyesi, buyrunuz:

Eyüp semtine yerleşmiş Balıkçı baba rivâyete göre yaz ve kış üstünde aba, başında keçe külâh, yalınayak tekkeden çıkar, iskeleye iner ve tanıdığı bir balıkçının kayığına binerek bir tek balık tuttuktan sonra karaya çıkarmış. Balıkçı ise, onun ayağındaki bereket sebebiyle o gün kayığını silme balıkla doldururmuş.  Balıkçı Baba 1742 senesinde İstanbul’da vefat etmiş olup kabri Eyüp’deki Hâtûniye Dergâhı hazîresinin üst kısmındadır.

Horoz Mehmed Dede,  Sultân II. Mehmed Hân ve ordusu ile Konstantiniyye şehrine gelirken, her saat başı horoz gibi çırpınarak öter ve“ Kalkın…Ey gâfiller!..” dermiş. Bu nedenle askerler kendisine Horoz Baba demişler. İstanbul’un en eski meczuplarındandır. Hoca Ahmed Yesevî’nin mürîdlerinden olup, Hacı Bektaş-ı Velî ile birlikte Horasan’dan gelip, Sultan II. Mehmed ile birlikte Konstantiniyye’nin fethinde bulunmuş ni’me’l-ceyş’dendir (mutlu asker). Kabri, Unkapanı Yavuz Er Sinan Camii hazîresindedir.

Evliyâ Çelebi’ye göre Kapânî Deli Sefer Dede, Unkapanı’nda Ekmekçi Ali Çelebi’nin fırını, çok şiddetli yandığı zamanlarda; içine girer ve rahat bir uyku çekermiş. Bir gün oradan çıkıp binlerce kişi ile vedalaşarak Unkapanı’ndan kendisini denize bırakıp kayıplara karışmış. Sefer Dede yedi yıldan sonra Cezayir’den Kara Hoca ve Ali Peçenoğlu kalyonları ile İstanbul’a gelerek Unkapanı’na yerleşmiş. Deli Sefer Dede’nin kabri Unkapanı’nda olup kayıptır.

Meşhur seyyah Evliya Çelebi’nin görüp tanıdığı meczuplardan biri olan Sümüklü Dede, vaktiyle Fâtih’te Etmeydanı’nda yaşarmış. Bu civarda kimin üstüne sümkürürse, sümkürdüğü kişinin işi düz gidermiş. Kimin üstünde tükürürse, onunki de ters gidermiş.

İstanbul'da Cağaloğlu’nun meşhur kitapçılarından Abdullah Işıklar’ın başından geçen bir hadise:
Meczup Aydın, ramazan günü iftara saatler kala, elinde bir salatalıkla Cağaloğlu’nda bağırarak insanları meydana toplar. Kalabalık toplandıktan sonra salatalıktan ısırıp bağırmaya başlar: 
“Orucunuzu yiyin ama haram yemeyin.”
 
Delisinden Velisine... kitabının yazarı Yusuf Karakaya benzer bir hadiseden bahseder: Meczubun biri sürekli kâğıt yırtmaktadır. Çevresindeki kişiler ona, israf oluyor dediklerinde onlara:
“Tapu dağıtıyorum, tapu dağıtıyorum.” şeklinde cevap vermektedir.
“Boş kâğıttan tapu olur mu?” diyenlere:
“Boş dünyaya boş tapu.” der...

Bir diğer meczubun hikâyesi:
Adam Ol Mehmed Efendi; tanısın, tanımasın her gördüğü şahsa “Adam ol!” diye hitap eden bir meczup olup, kimseden bir yardım talep etmezmiş. Rivayete göre bir gün Sadrazam Keçecizade Fuad Bey (1814-1868) Beykoz’da vapura binmek için bekliyormuş. Bu esnada Adam Ol Mehmed Efendi iskelede belirmiş. Sadrazam Fuad Bey, Adam Ol’un Parasızlıktan vapura binemediği için orada beklediğini anlamış. Fakat, kimseden bir şey kabul etmeyip, reddettiği için ona yardım edememiş. Sadrazam Fuad Bey, Adam ol Mehmed Efendiyi orada bırakarak, vapurla Eminönü’ne ulaşmış. Tam iskeleye adım atıyormuş ki karşısında Adam Ol Mehmed Efendi’yi görmüş. Şaşkınlıktan ne yapacağını ne diyeceğini bilememiş.. Şaşkın şaşkın bakarken, kendisine gülümseyerek yaklaşmış Adam Ol mehmed Efendi.. Her zamanki gibi şöyle seslenmiş: “Adam Ol, Adam !”

Çöp Atlamaz Baba'ya atfen bir hikâye ise şöyle:   "Çöp Atlamaz Baba"lık el verir gibi kişiden kişiye geçiyor. 1800'lü yıllarda Mehmed Atıf Efendi kayığa binecekken bir meczup görür. Meczup rastladığı tüm çöpleri ama tüm çöpleri toplar. Atıf Efendi'nin kayığı hareket edecekken de koşup gelir ve kayığa dokunarak üç kere, "Hâlimi sana verdim," der. Kayık karşı tarafa ulaşınca Atıf Efendi kayıktan indiği gibi ansızın ve istemsizce gördüğü tüm çöpleri toplamaya başlar. O günden sonra o da Çöp Atlamaz Baba olur....

Harabat ehli içerisinde nice hazineler gizlidir ki, her birinin iştigâl alanı farklıdır...kimi dünyaya tapanlara dünyanın boş kağıttan tapusunu dağıtır, kimisi kimilerine çöpleri toplatırlar,  hatta bazısı "boğazı vapursuz geçirirler adam olana!", değil mi ?

Hâsılı meczuplar topluma ayna tutar, ibretlik sözler ve davranışlar ile onları ikâz ederler, bu yüzden onların ne söylediklerini dikkatle takip edip ibret almak gerekir...