Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Aralık 2021 Perşembe

Sûret ve ma'nâ...

 

Bildiğin rüsûm kifâyet eder mi ?
Ma'lûma vasıl olmamış isen...

"Asıl"a vusûl olmayı eğer dilersen
Muktezâ-yı ilm ile âmel eyle sen

Öyle bir zamân ki hayreti mucib
Bâzâr-ı vücûdda sûret satarlar

Kuru bir intisâb da'vâsı ile
Ma'nâyı, pul içün yabana atarlar

Cesed ahsen-i sûret(*) olsa ne fayda
Ahsen-i ma'nâ'dan eser olmazsa

Yok ise sûret içinde hakikî ma'nâ
Bi-lübb kışır, lâyıkdır ateşi ihrâka

Ne bilsinler, kışrı "asıl"mış zannedenler
Yalnız sûreti bilir, sîretten bî-haberler

Ehline mâ'lûmdur, sûret ne hem sîret ne
Sûrete değil, ol ma'nâya "İnsan" derler
__________
(*)Münâfikun sûresi, 4: "Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir (böyle güvendeymiş gibi görünürler). Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun ! Allah kahretsin onları ! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar !"

28 Aralık 2021 Salı

Gecelere hapsolanlar...

Ya hu ben bin telaş ile ışığa varmışım
Her şafakta güneş diye çığlık atmışım
Bütün şarkılar, şiirler
Güneşe yazılmış
Ömürler baştan sona güneşe 
Ayarlanmış...

Fikir, zikir ve tefekkürümde hep 
O varmış...
O karanlıkları nasıl da dağıtırmış...

Alıp verdiğim nefes
Hayat ve vakit Ondanmış
Onsuz ne saniye ne akrep 
Ne yelkovan...
yürümezmiş
Zaman durur, mehtap uyurmuş
Kurtlar ulumaz, 
Kelebekler uçmaz
Arılar bal yapmazmış...

Ey ışık
Gözlerin feri  
Canın zembereği
Kırk değil, kırkbin sene
esen meltem, 
Her seher esen saba yeli
Herkes, her şey
Sana mecbur...

Ben ki,  çölde kaybolmuş
Güneşte yanmış
Susuzluktan kavrulmuşum...

Ancak;
Ben yine de 
Güneşli günleri de
Çok sevmişim
Güneşi de...

Hem;
Allerjiniz varsa güneşe,
Siz karanlık gecelere talib olun 
Bana ne !
Ey gece uçan kuşlar
Gecelere hapsolanlar
Siz iyi bilirsiniz karanlığı...
Nasılmış ışıksız hayat
Haklıymışım değil mi ?

Ey karanlığa yaman düşman
Ne zaman doğacaksan...

Doğ da
Gece gündüz olsun
Sisler dağılsın
Ve gün uzasın
Kış bahara dönsün...

Ben,
İlla da güneşli günü isterim
Karanlığı neyleyim...

26 Aralık 2021 Pazar

Bir şehid anası...

Bugün müşerref olduğum
mangal yürekli,
gözü pek, erden er, yiğitden yiğit...
Millete sevdalı
Gönlü Hakk ile Oya'lı
bir şehid anası...

İmanın zirvesi, 
Rahmaniyyetin gür sesi
Azîz milletin  hülâsası
"Ana dolu"nun mayası
Bir nene hatunun evlad-ı hassı...
Bıyıkları terlememiş
Gencecik bir şehidin anası..

Parmakla gösterilesi
Heykeli dikilesi
İnsanın kalitelisi
Bir şehid anası...

Ey insanlık timsali
Şehid anası...
Meclis-i vükelâda
Kahpe ve nâmerd düşmanın
Gözüne gözüne bakıp
Haddini bildiren
Elleri öpülesi
Şehid anası...

Ey Mübârek ana...
Azîz millete hizmeti 
şiar edinmiş ana...
Ömrün azîz ve mübârek ola...

25 Aralık 2021 Cumartesi

Tuzak kuranlar...

 

Tuzaklar kurarak dünyada gemisinin yelkenlerini şişiren ne çok insan gördük, değil mi ?...

Teşbihte hata olmaz hani, perde ardında olup karagöz-hacivatı tulûât ile sahnede oynatan  tek kişidir malum, hem senaryoyu yazandır, hem de karagözü ve hacivatı seslendirendir...

Bütün dünya ülkelerinin işlerine ve gidişata bakıldığında eğer tuzağı kuran ve ardından kurtuluş reçetesi tavsiye eden aynı (şeytanî) akıl ise işte o vakit vay başımıza gelenlere...
Tuzak kurup da bir de tavsiye makamında olan; üstüne üstlük bir dem mağdur, bir dem mağrur; bir gün öyle, bir gün böyle; bir sağda, bir solda; gâh altta, gâh üstte...hangi taşı kaldırsan dibinde; hangi oyunu deşelesen içinde...ise !

Nasıl bir tuzak, nasıl bir oyun...
Üst akıl mı, ortak akıl mı, şeytani akıl mı, cinni akıl mı, delirmiş akıl mı, delirten akıl mı ?
Hangi zakkum pınarından beslenen akılsa ?
Bilenler söylese de öğrensek, hem adını da hangi şeytan soylu koyduysa !
★★★
Ne zaman âdem oluruz peki...
Diger-kâm olduğumuz, empati yaptığımız, öte-beri düalizmini terk ettiğimiz, beni terk ile biz olduğumuzu anladığımız, cehâleti ilimle kovduğumuz, ilmi irfanla buluşturduğumuz; fitne-fücura yüz vermediğimiz, münâfıkların tuzağına düşmediğimiz, akl-ı menâfi sahibini tefrik ettiğimiz zaman; düşeni kaldıran, dertlere derman, hastaya şifa, zâlime hasım, hakkı ve adaleti ayakta tutanlardan olduğumuz zaman, insana "insan" ca yaklaştığımız, akl-ı küll nedir öğrendiğimiz, akl-ı selim sahibi olduğumuz zaman...
★★★
Ve;
Yekdigerinden bana ne, neme lâzım, diyecek kadar bayağı, pespaye, paçozlara; kılık kıyafetine, titrine, statüsüne rağmen insan mı diyeceğiz...!?
Peh !
★★★
İnsanlık o kadar ucuz değil, öyle ayağa düşmüş hiç değil...hele hele paralanmakla sahib olunası değil...
★★★
"Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." (Enâm sûresi, 30)

23 Aralık 2021 Perşembe

Bâd-ı hazan gazelin dökmüş...

Gülzâr-ı hazanda heman bûy-i ezhâr kalmamış
Bâd-ı hazan gazelin dökmüş ferâğ-ı bal kalmamış
Bülbül-i gûyâ lâl ü ebkem ki hoş nağmeler kalmamış
Kanatları kırılmış da anın seng-i dili kalmamış

Ol adem ki fenâ bulmuş, gözde feri kalmamış
Ol bina ki harab olmuş, hiç imâret kalmamış
Ol  bağçeye hazan gelmiş, yazdan eser kalmamış
Ol muhabbet kemâl bulmuş, ihtiyarı kalmamış

Daha kaç erbain çıkar yola revan olmaya
Daha ne gerektir cism-i canda fenâ bulmaya
Gark-ı deryâ olup hem de bir de meczûb olmaya
Denilir ki rûhtan rûha hiç mesafe kalmamış

22 Aralık 2021 Çarşamba

Âlâyiş-Becâyiş ve Kardelen...


Sür gitmezki 
bu tantana, 
bu reviş...
Ne bu debdebe, 
bu ne âlâyiş...
İster çiğne yut, 
ister getir geviş...
Nihayeti mi ?
memat ile becâyiş...
★★★
Bir gün âlâ,
bir gün edna...
Gâh aydınlık, 
gâhi kara...
Sağalmaz,
 onulmaz yara...
Varılmazsa
 ol Hünkâra...
★★★
Kader denilen 
hükümden
Kim kurtulmuş
Ya kim kaçmış...
Ol Mülkün sahibi var ya
Cevheri toprağa katmış...
★★★
Tohumu düşer toprağa
Kış ayazı hep bağrında
Atar üstünden karları
"Kardelen"in yaprakları
★★★
Mey-i dile meyledermiş
Ser mest olmayı isteyen
Huzûr-i küll'de olurmuş
Kemâl-i muhabbet dileyen

21 Aralık 2021 Salı

Yağma yok öyle...

 

İşte böyle...
Nasıl nalları diktin havaya öyle
de hele...

Havadan kazan tavadan ye...
Ne güzel değil mi ? Oh be...
Nasip olursa tabi yine de...

Sabah sevindirik uyan
Gece kaybedince 
Rengin mor soğan

Bir koyup on alacakmışın
Öyle mi ?
Hadi ordan
Yok öyle yağma
İşte böyle...
Yolda kalırmış 
Ertesi gün araban öyle...

Ey milleti soymaya çalışan
Hans'la yatıp, Corc'la kalkan...
Ey fırsatçı...
Aldın mı payını zarardan
Sen yat uzan, paradan para kazan
Ey düz taban
Pabuç pahalı...
İşte böyle...

Hem sen
alın teri nedir bilir misin ?
Bir de utanmadan 
garip gurebanın 
fakir fukaranın tabağından 
yer, içer gezer misin ?
Geçer mi o lokmalar boğazından
Bir de fukara edebiyatı
yapıyorsun ha
 boğazdan ! 
Derler ki;
can çıkarmış boğazdan...

Yağma yok öyle...
Bak sonunu seyreyle...

19 Aralık 2021 Pazar

Azîz millet, Kadim Kültür ve İstikbâl...

Bir milletin bugünü kadar dünü ve yarını da önemlidir. 

Milleti var eden unsurlar; kültür kazanı içerisinde karılmış olup, atadan oğula yazılı veya sözlü anlatımlar yolu ile olduğu kadar, yaşantı halindeki rol modellemeler ile aktarılır.

Kadim kültür nesilden nesile birinci dereceden ebeveyn ve muallimler vasıtası ile intikâl ettirilir, ikincil olarak da sosyal çevreden...ancak her devirde olabilecek yoz yol ve yordamlar da olmuştur, olacaktır...

Çünkü dünya milletler camiasında hegemonist, yayılmacı ve tahakküm altına alma siyaseti güden organizasyonların kültür ajanları ve vasıtaları ile diğer hedef ülkelerde yoz-arada-züppe(*) kesimler oluşması yönünde içerden fetih hamleleri yaptıklarını biliyoruz. Ki bu güruh, şahsi menfaatleri içün müstevlilerin değirmenine su taşımayı vazife bilirler...

Ve onlar, buna teşne olan, hatta gönüllü misyonerlik yapan, yoz insanları da her devirde bulmuşlardır...

Kadim kültür köklerinden nasiplenmemiş, yoz şartların popüler kültürü ile beslenmiş, az biraz üzerine sos olarak mürekkep bulaşmış, dili kıvrak, zihni rakkas, gönül aynası kara zevat-ı zelîlin, alenî yahut zımnî karalamaları hep olmuşsa da, güneşin balçıkla sıvanabileceği zannı ne cahilâne, ne basitlik ve bayağılık...

Penceredeki perdeyi kapatıp güneşin ışığını örttüğünü zanneden cüce akıllı fitne ehli facirlerin, her zaman müstehâkını bulduğu, kendi mağara karanlığında kör kütük hayat sürdüğü hikâyelerinden ibret alamayan sürü tabiatlı güruha çoban neylesin...

Müstakbeli omuzlayacak nesilleri, yaşayacakları istikbâle hazırlamakla mükellef anne babanın  ve öğretmenlerin en büyük vazifesi, kadim kültür yanında modern ilimleri öğreterek, onları ailesine, vatanına ve milletine faydalı evlatlar  olarak yetiştirmektir.

Azîz milletin evlatlarını geleceğe ait ve kendine emanet olmuş varsayan idol, moderatör ve rol model muallimlere her devirde ihtiyaç var...onların elinde şekillenen, rahle-i tedrisatından geçerken ter döken, "devlet-i ebed müddet" şiarı ve milletinin hizmetkârı şuuruna sahip kadim kültür ile beslenmiş, çağın ilmi seviyesine vakıf dosdoğru nesiller, istikbâlin teminatıdır...

Hasıl-ı kelâm, düşman sinsi, düşman maskeli, düşman uyanık...

Azîz milletin evlatlarına gaflet haram, cahil kalmak haram, tembellik haram, uymak ve uydu akıllı olmak haram...vesselâm.
_______
(*)Züppe: Seçkin görünmek için, bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen, snop

13 Aralık 2021 Pazartesi

Uzun hesap, tul-u emel...

Tulû; doğma, doğuş mâ'nâsına gelen bir kelime...akla, zihne yahut gönle/kalbe doğan bir çok şey olur ki bunların bir kısmı kişiye yahut etrafa fayda verir cinsten, bir kısmı ise zarar verecek cinstendir.

Bunların uygulamaya konulması kişinin iradesine bağlı olup, sonuçlarına da katlanmak mecburiyetinde kalır...ok yaydan, kılıç kınından, söz ağızdan, iş el-ayaktan bir kere çıktı mı eğer faydalı ise eyvallah ve maaşâ'Allah, değilse geriye dönmesi için zamanı geriye işletmek gerekecektir ki, geçmiş ola, nâ- mümkün !

Kendime derim ki; sen sen ol, iradeni ilmin ve irfânın ile akl-ı selimin emrinde kullan, şûrayı önemse, istişâre etmeden adım atma, tulû eden egondan mı, şeytanından mı bir ölç biç de, insana ve insanlığına fayda sağlayacaksa eyleme dök ya da vazgeç !
★★★
Tul-u emel (uzun emel) sahiplerine ölüm denen inkıta isabet ettiğinde, emeli ömrünün çok ırağına tekabül ettiğinden, gözleri açık gitmişler öteye ve dünyaya bakakalmış, geride na-tamam emellerini bırakmışlardı. Hepsinin de daha yapacak çoook işleri, gerçekleştirecekleri bi dolu hedefleri, emelleri vardı !
★★★
Resûlullah (s.a.v.) yere bir çizgi çizdi ve: “Bu insanı temsil eder” buyurdu. Sonra bunun yanına ikinci bir çizgi daha çizerek: “Bu da ecelini temsil eder” buyurdu. Ondan daha uzağa bir çizgi daha çizdikten sonra: “Bu da emeldir” dedi ve ilâve etti: “İşte insan daha böyle iken (yani emeline kavuşmadan) ona daha yakın olan (eceli) ansızın geliverir.”

Onun için ibnü'l vakt olarak yaşamak en güzeli demişler bilenler, an bu andır, dem bu demdir, elde olana bak demişler, eldeki bir kuş damdaki yüz kuştan evlâdır demişler, elinde olan işini dosdoğru yap, zamanı heba etme demişler...gelecek; ya gelir ya gelmez...hesaplar ya tutar, ya tutmaz !

"Hayali zengin" olmamalı, hayal zengini olsa da kişi...tul-u emeli terk etmeli...

Ömür güneşi gurûb edince dönülmez akşamın ufkunda, ve ardından hayat ışığı dağların ufkuna gömüldüğünde, kişi tul-u emelinin gerçekleşemediğine der...eyvahhh !
★★★
Buyrunuz, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca'dan dinleyelim... bestesi Hacı Ârif Bey'e güftesi (Niğdeli) Hikmet Bey'e ait  Kürdîlihicazkâr şarkıyı..

"Gurûb etti güneş dünya karardı
Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı
Felek de böyle mâtemler arardı
Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı"

11 Aralık 2021 Cumartesi

Biri Hay Hay derdi...

Bir adam vardı, 
açıktı kitabı,
isabete "Hay Hay" 
Eyvallah derdi...
Kırmıştı çemberi
Yırtmıştı kefeni...
Aklını emîne vermiş
Nefsini yere sermişti...
Dünya ayağı altındaydı
Hür âdemim demişti...
Özü gül-i zâra âşık
Gönlü lâlezarla komşu
Fanilere mütebessim
Hâmanlara mütekebbir
Huzura nazır
Muhalife münâzır idi...
Biri de vardı ki
giderken "bye" derdi...
Dürmüştü kitabı
Ve sırtlamıştı hatabı...
Zamanı iplemez
Kural nizam dinlemez
Yarasa tiyniyetli
Gün doğumunu hiç sevmezdi...
Gecelerin âşığının
Tek ışığı mehtaptı...
Elinden hiç düşmezdi
Küflü mantar bulaşığı
Sapı kırık kaşığı...
Bindi bir gün takaya
Dünya kaldı bakaya
Pupa yelken yol aldı
Deryada dona kaldı
Göğsü boydan yarıldı
Gülü soluktu...
Dikenler köksüz 
Masalar öksüz
Hanesi damsız
Âlem adamsız(!) kaldı...

8 Aralık 2021 Çarşamba

Doğan güneş batmadı mı ?

Mâzîden âtîye
meyve devşirmek içün
toprağa ekilen tohumlar,
yere düşen çekirdekler
çimlenir mi ?

Belki... !

Emek verip 
terleyip yorulsa da  İ n s a n...
İklim nâ-müsâit
rutubet kıt, toprak susuz ise...
Güneş doğsa
Rüzgâr esse
Arı uçsa
ne fayda...

Elde var tohum işte !

Umut mu ?
Umutsuzluk ırak olsun
i n s a n d a n....

Ümitvar olmalı hem
Hangi gün akşam olmadıki,
doğan güneş batmadı,
kış bahara dönmediki...

Bu seferlik böyle olsun...
Belki de
başka bahara...
Tarla tapan
Kara saban
Ve tohum...elde var işte !

Çimlenir ya da çimlenmez !

Zaman yürür
İ n s a n  görür...

Ve;
Dünden elde kalan
Maziye gömülmüş
Bir ömür işte !

6 Aralık 2021 Pazartesi

Küçük adamlar krallığı...

Gölgesi çok uzamış
İkindi güneşinde
Gölgesin kartal sanmış
Aç tavuk tüneğinde

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sanırlardı

Lâf torbası sırtında
Kırk kapı yoklamada
Bulandırdığı suda
Balık oltalamada

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sanırlardı

Devre göre davranır
Alt sevmez üstte kalır
Her boyaya boyanır
Etrafı geç uyanır

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sanırlardı

Ömürlük keserleri
Nalıncı keseriydi
Yontarlardı daima
Dolardı keseleri

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Kepçe düşmez hiç elden
Karıştırır kazanı
Ocağa odun sürer
Üflerlerdi yananı
Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Beyinleri küçücük
Ruhları cenderede
Akılları dünyalık
Fikirleri yerlerde

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Ölüm denen gerçeği
Yalandan sayarlardı
Azraili hayali
Kahraman sanırlardı

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı

Bir gün mezar kazıldı
Vücudun toprak yuttu
Kurtlar gözünü oydu
Taşında kral yazdı

Küçük adamlar vardı
Gölgeleri uzardı
Hem de kendilerini
Devlerden sayarlardı


4 Aralık 2021 Cumartesi

Bir ihtimal daha var...

Bir ihtimal daha var...muhtemel olacakları insan aklı düşünür de düşünür, öncelik ve sonralıkları da listeler de, bunların dışındaki bir seçeneği, belki de güyâ kendince imkânsız  gördüğü seçenekleri hep dışarda tutar.

Ancak yüz seçeneği düşünür, ince ince o yolun taşlarını döşersiniz ancak olmaz dediğiniz olduğunda dona kalır, buz kesilirsiniz.

Meselâ hayatının tamamında kendi irili ufaklı istikbâl plânları için çıkar ihtimâli hesapları ile uykusuz kalanların, hiç hesaplamadıkları "bir ihtimal" ile karşı karşıya kaldıklarında hayret ve şaşkınlıktan küçük dillerini yuttuklarına, eski defterleri karıştırıp yanlışın kökenini aramalarına bir çok insan şahit olmuştur.

"Nerde yanlış yaptım ?"
"Bu olmadı işte ! "
"Bu da nerden çıktı şimdi... "
"Bir bu eksikti..." 
benzeri dövünmeler, oflama puflamalar...

Hayat oyununun san'at yönetmeni, tam yerine denk gelince bir "manzara" koyuyor demekki, kişinin hoşuna gelse de gelmese de... !

İddia sahipleri ve kendilerinde mutlak güç vehmedenlerin, nüfuzunun her şeye kadir olacağı hesabı ile hayat yolunda ilerleyenlerin ahir ve akibetlerinde tam yerine rastlayacak şekilde araya manzara koyulması durumu hep hayreti mucibdir...buyrunuz, hiç hesapta yoktu cinsinden:
"Sürprizzzz...."

Olmaz, olamazlar; oluverir...
Ölmez, ölemezler ölüverir...
Güvenilen dağlar ovalaşır...
Dayanılan duvarlar yıkılıverir...
Etraftaki pohpohçu şakşakçılar dağılıverir...
Dost dediklerinizin maskeleri düşüverir...
Tuzak kuranların tuzakları başlarına geçiverir...
Kuyu kazanlar kendi kuyularına düşüp boğuluverir...
Zengin yatan fukara uyanıverir...
Kör ile yatan şaşı kalkıverir...ilâ ahir...

Ya da:
İmkânsız gibi görülen ve isâbet edince mutluluk ve sevinçten havalara uçuracak ihtimal dışındaki seçenek ile rastlaşır kişi...

Bu böyle, tâ ki insan yaptığı hesap kitap ile, her plânladığının uygulayıcısının kendisi olmadığıni öğrenene kadar...

Unutmamalı ki, "Bir ihtimâl daha var" hiç hesapta olmayan, aklımıza gelmeyen.

Olmaz; olmaz demeli, Hakkı sahibine teslim etmeli...

Latif'e lütuf yaraşır, yelkenler bazen ters rüzgârlar ile karşılaşır...ummalar ve bulmalar ise her seferinde buluşmaz !

Ve hayat; her daim, hesapta olmayan sürprizlere (!) gebe...

Yunus Emre ne der:
"Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim"

1 Aralık 2021 Çarşamba

Önce yeryüzünü kirlet, sonra uzayda yaşamaya uygun koloni kur…!

 
Malumunuz olduğu üzere sanayi devrimi sonrası sanayileşme faaliyetleri ile çağdaşı olduğumuz günümüz insanı, yaşam konforunu insanlık tarihinde görülmediği kadar zirve düzeyde yaşıyor.
İnsanoğlunun  faaliyetleri sonucu dünyamız artık belki de geri döndürülmesi imkansız yahut  zor bir sürece girmiştir. 1800'lerden bu yana dünya üzerinde olağandışı bir değişime sebep olunduğunun  etkilerini görmekte, şahit  olmaktayız. Mesela, biyoçeşitlilik ve ekosistemlerdeki tahribat ve yokoluş hızı artmış, diğer taraftan küresel ısınma, iklim krizi, sera etkisi, ekosistemlerin kirletilmesi ve daha nice etkiler gün yüzüne çıkmıştır.

Ancak bugün gelinen noktada bu nimetin külfeti de giderek artarken canlı küremizi/biyosferi tehdit eder bir seviyeye de maalesef gelmiştir ve bilim insanları dünya tarihinde gerçekleşen 5 yok oluşun ardından 6. Yok oluşun insan kaynaklı olacağını, antroposen olarak adlandırılan bu çağda, insan kaynaklı bu yok oluşun işaret fişeklerinin atıldığını uzun zamandır yazıp çizmeye başlamışlardır.
Antroposen terimi; insanların dünya ekolojisi üzerinde her geçen gün artan etkisini ifade eder.

Dünyamız canlılar için hassas ekolojik denge ve düzene sahip yapıda inşâ edilmiş, adeta bir kundak, bir küvöz gibidir.
Dünyamız; güneşten gelen ölümcül etkili elektronları süzen manyetik kalkandan tutunuz, zararlı UV ışınlarını süzen ozon tabakasına, hidrolojik çevrimden tutunuz karbon ve diğer elementlerin ekolojik çevrimine kadar canlılık için hassas bir biyo-ekolojik şartlara sahip...
Ancak sanayileşme kaynaklı antropojen faaliyetler ile, sanayileşme ile daha çok üretim ve kazanma adına insanoğlu fosil yakıtları fütursuzca kullanarak karbondioksit emisyonu ile sera gazlarının artışına ve dolayısı ile iklim krizine sebep olmuştur, Bugün iklim anlaşmaları ve CO2 emisyonunun belirli bir değerde tutulması anlaşmalarına özellikle de gelişmiş ülkeler pek yanaşmamaktadırlar.

Dünyayı tehdit eden bir diğer mes’ele ise aşırı pestisit kullanımı ile toprak su ve havayı canlılığın aleyhine kirletmiş olmak ki, gerek evsel atıklar, gerekse sanayi atıkları ve kullanılan kimyasalların ekosistemleri giderek türler için barınamaz, yaşayamaz duruma doğru zorlamaktadır.

Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir şey var ki, o da canlıların genotipik yapısının tolerans sınırları…Canlılar insan faaliyetleri ile çevreye boşaltılan hava, su ve topraktaki kirleticilerin aşırı yükü karşısında zorlanıyor ve bu durum türlerin yok oluşları hızlandırmış durumda…

Bugün, yeryüzünde bildiğimiz canlı türü sayısı 1.8 milyon, yapılan simülasyonlara göre ise dünyamızın ~ 8,5 milyon türe ev sahipliği yaptığı bildiriliyor.

Gelinen bu noktada sadece bilim insanlarının, mevcut durumu tesbiti ve gelecek projeksiyonları ile ilgili çabaları bu gidişatı durdurmaya yetmez, özellikle ve öncelikle pollutantların/kirleticilerin aşırı salınımından sorumlu devletlerin yöneticilerinin, iktidarların, STK ların ve ülkelerin vatandaşlarının da gerekli ve yeterli adımları atması ve alınacak tedbirlerin hayata geçirilmesi ve topyekün mücadele gerekmektedir.

Bilhassa ekosistem ve habitatların tahribatını izleme çalışmaları, ekositem ve kommunite ekolojisi gibi bilgilere haiz daha fazla ekologlar, taksonomistlere ihtiyaç var dünyanın geleceği için.

Diğer taraftan gen teknolojileri ve biyo-teknolojide geldiğimiz nokta itibarı ile, hayatımıza girmiş olan genetiği değiştirilmiş (genetiği ile oynanmış) canlılar (GDO), virüsler bakterileri de günlük hayatımızda ve bunların istikbalde açılımların ne olacağını, ne getirip ne götüreceklerini kestirmek oldukça zor…

İki yıldır dünya insanı covid 19 salgını ile karşı karşıya ve bir RNA zinciri halindeki, kendi başına canlılık işlevlerini yürütemeyen, ancak canlı hücreye girince onun sentez mekanizmalarını kullanarak kendini çoğaltan bir yapıya karşı biyoloji ve biyoteknoloji bilgileri sayesinde aşı üretimini çok kısa sürede bilim insanları gerçekleştirdi… kullanılan m-RNA teknolojisi ile üretilen ürün ile bugün toplumun her kesimi tanışmak zorunda kaldı..

Artan dünya nüfusunu bekleyen önemli tehlikelerden biri de, iklim krizinin neticesi ortaya çıkan tatlı su ve gıda arzı krizi...

Bu hususta da besin olarak kullanılan türlerin korunması, nesli kaybolma tehlikesi altında olan ve/veya endemik türlerin tohumları için tohum bankaları ile ilgili çalışmalar ve organizmalardaki ıslah çalışmaları yeterli olmasa da dünyanın birçok yerinde giderek daha fazla yapılmaya başlanmıştır.

Dünyamızda yaşayan (bugün bildiklerimiz) 1.8 milyon canlı türünün yarısından biraz fazlası böcek türüdür ve dünyamızda 300 bin civarında olan çiçekli bitkilerin büyük çoğunluğunun tozlaşma yapabilmesi için böcekler olmazsa olmaz şarttır. Pestisit ve insektisit kullanımı ile böcek türleri yok olursa ki malesef olmakta, tozlaştırdıkları bitki türleri de ortadan kalkacaktır. Bu ise iklim krizi kaynaklı kuraklığa ilaveten gıda krizinin dolaylı müsebbiblerinden bir diğeri olacaktır.

Biyolojik mücadele ile doğayı, toprağı suyu ve havayı kirletici/pollutantlara baş vurmadan doğal dengeyi korumada da yine disiplinler arası bilim insanlarından oluşan ekiplerin top yekün araştırmaları öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, geldiğimiz noktada yaşam bilimleri günümüz dünyasında; hem temel bilim açısından, hem de diğer bilimlere (eczacılık, tıp, ziraat, gıda, ekolojik dengenin korunması ve iklim değişikliği alanlarına) temel teşkil edecek bilgi birikimi ve araştırma konuları ile son yıllarda yeniden öne çıkmıştır.
 
Elimizde olanı korumak yerine uzay çalışmalarına ve dünyanın başına bir şey gelirse (nükleer serpinti, radyasyon, kuraklık v.s.) uzay şartlarında/gezegenlerde canlıları yaşatabilecek (su, oksijen, besin) imkanlara sahip ve yaşama uygun koloniler kurmak için astronomik rakamlı bütçeler ayıran insanoğlunun bu çabalarını, doğrusu, garip buluyor ve şüphe ile yaklaşıyorum.

27 Kasım 2021 Cumartesi

Naz ve niyâz makamından...


Gidişatın perişanlığı mı ?
Müşteki herkes...!

Almış başını gidiyor
Diz boyu rezalet
Noldu şu adem oğluna 
hayret ki hayret
★★★
Arıyorsa gözler;
halis niyetli
güzel ahlâklı ademi
Ve:
Nadirattan ise...
Heyhat demeli !

Mamafih;
hem mütecavizi 
hem de muhterisi
edebsizi, densizi
etrafa saçılmış zibil gibi...

Meselâ sormalı:
Be hey mütecaviz !
usûl ve fürû hani nerede...
Anlamıyorum
Bu ne biçim mide

Ve cemiyyetin ahvâli;
Üç maymun ne de çok,
Hiç kimseler 
görmez, duymaz, demezler, 
Pisliği bilir de, bilmezler

Öyle bir muamelat 
ki, zinhar kerahet
★★★
Göz görüp
kulak işitince...
Pislikler deşilince...
Ve
Kayıtsız kalınınca !
İşte o zaman
??? (*)

Amma ve lâkin;
Görünen o ki,
Firaset donmuş,
basiretler bağlı..
Hesap kitap muhtelif !
★★★
İşte bunlara ağlsnır
İnsan olanın yüreği
dağım dağım dağlanır.
 içi lime lime doğranır
★★★
Naz makamından mı nazlansam
Niyaz makamından mı yakarsam,
Tafvîz eyleyip de 
Sana, nasıl anlatsam:
 “İçimizdeki beyinsizleri”(*)
__________
(*)A'raf sûresi, 155:"....Mûsâ dedi ki: “Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin."

25 Kasım 2021 Perşembe

Dolar mı, dolmaz mı ?

Dolar dolar deseler de
Dolar mı bilmem...
Belki dolar 
ya da dolmaz
diyeceğim fakat...
Çuvalın dibi delikse
dolar dedikleri
ya dolmazsa !

Peki dolar desek...
Dolar dolmaz
Ne yapacaksınız ?
Torbalayıp kaçacak mısınız ?

Dolar da...
Pekala;
Dolunca boşalmayacak mı ?

Doldurun bakalım
Çuval çuval...
Çuvallar dolsa da !
Gözünüz doyacak mı ?

Bir de
Kolay kazanç kolay harcanırmış...
"Nerelere harcandığı ise,
kaynağın temizliğini gösterir"miş
Derler...

Ya sonra...
Önce dolar, sonra bozulur değil mi ?
Bozulur, bozdurulur da 
Bozulunca ya insanı da bozarsa
Benden demesi
Bozar mı bozar...

Onca insanın
Ahını almak
Bozmaz mı insanı ?

Azıcık vicdan mı ?
Yahut nasıl dolarsa dolsun farketmez,
dolsun cüzdan mı ?
Peki !
Günü gelince ömür de dolar !

23 Kasım 2021 Salı

Külağa küpe cinsinden sözler...


Bu âlem bir kitâb-ı hikmet-endûz-ı hakâyıktır 
Mealin her kim istihrâc iderse âferin bâdâ 
Evren hakikat hikmetlerini içeren bir kitaptır, 
Anlamını her kim çözebilirse, aferin ona. Nâbî

Onların kim eksiği çok işinin 
Eksiğin gözler olur her kişinin 
Onların ki eksiği çok işinin, 
Eksiğini gözlerler her kişinin. Süleymân Çelebi

Sebât et merkezinde i’tilâ-yı rif’at istersen 
Yakışmaz i’vicâc-ı hâl ü etvâr ehl-i irfâna 
Yükselmek istiyorsan, sabırla bekle yerinde, 
Yakışmaz eğilip bükülmek ariflere. Hersekli Ârif Hikmet

Ma’ârif arz edenler bî-şu’ûr insân-ı nâ-dâna 
Gül-âb-efşâne benzer cîfe-i bed-bûy-i hayvâna 
Bilgi sunanlar, bilinçsizce, bilgisiz insana, 
Gülsuyu serpenlere benzer, kokmuş hayvan leşine. Lebib-i Âmidî

Ey devlet-i dünyâ ile fahr eyleyen ahmak 
Kendin gibi bu dünyâyı da sersem mi sanırsın 
Ey dünya zenginliği ile övünen ahmak, 
Kendin gibi bu dünyayı da sersem mi sanırsın!... Mehmed Âkif

Fürûğu zâil olmaz âf-tâbın hâke düşmekle 
Tevâzu’ kadrine noksân getirmez feyz ü ikbâlin 
Işığı yok olmaz güneşin toprağa düşmekle, 
Tevazu değerini düşürmez bilgi ve makamın. Nâmık Kemâl

Mâ-sivâ nakşını mahveyleyegör hâtırdan 
Olmasın Ka’be-i dil sûreti beytü’s-sanemin 
Dünya nakışlarını yok et gönülden, 
Olmasın gönül Kâbe’si putlar evi. Sünbülzâde Vehbî

Nâ-dân ile mücâlesedir ehl-i dânişe 
Dünyada çeşnisi azâb-ı cehennemin 
Bilgisizle birlikte olmaktır bilgine, 
Dünyada tadımlığı cehennem azabının. Nâbî

Kem-kadr kufl-ı âhene muhtaçtır yine 
Memlû iken derûnu güherle hizânenin 
Değersiz demir bir kilide muhtaçtır yine, 
İçi doluyken mücevherle hazine sandığının. Nâbî

Dil arş-ı ilâhîdir ânı eyleme tahrîb 
Dest-i beşer ol hâneyi termîm ne mümkün 
Gönül Tanrı tahtıdır, onu eyleme tahrip, 
İnsan elinin o evi onarması ne mümkün. Nâbî  

Tehâlüf sûretâ mâni’ değildir vahdet-i asla 
Olur bir şâhdan sürh ü sefid ü hâr ü gül peydâ 
Görünüşteki çelişkiler engel değildir özün birliğine, 
Bir daldan kırmızı ve beyaz, diken ve gül çıkar ortaya. Nâbî


Eyle ilminle amel tâ olmaya sa’yin hebâ 
Bilgini dönüştür eyleme, gitmesin emeklerin boşa. Sünbülzâde Vehbî

Deryâya erer âb-ı revân gitse yolunca 
Denize ulaşır sonunda, akarsu giderse yolunca. Belîğ

Dünyâ için olmaz dil-i dânâda keder 
Dünya için olmaz bilginin gönlünde keder. Koca Râgıb Paşa

Acebdir hâl-i âlem bilmeyen söyler bilen söyler 
Tuhaftır dünya, bilmeyen söyler, bilen söyler. Andelîb

Hây ü hûy-i ehl-i dünyâ bitmeden dünyâ biter 
Dünya düşkünlerinin uğraşları bitmeden dünya biter. Lâ

Pâk eyle gönül çeşmesini tâ durulunca 
Arındır gönül pınarını, duruluncaya dek. Lâmekânî

Katre tahmin ettiğin dil ma’rifet ummânıdır 
Damla sandığın gönül bilgi denizidir. Lâ

Her metâ’ın bir revâcı var bu bender-gâhda 
Her malın bir alıcısı vardır bu pazarda. Koca Râgıb Paşa

Mîzâna ur görüştüğün ahbâbı ibtidâ 
İyice incele görüştüğün dostları önce. Nevres-i Kadîm

Hudâ kâdirdir eyler seng-i hârâdan güher peydâ 
Tanrı güçlüdür, taştan elmas çıkarır. Hüdâyî-i Kadîm

İnsân odur ki âyine-veş kalbi sâf ola 
İnsan, ayna gibi, kalbi saf olandır. Bâkî

Kuş gibi âdemi pâ-beste eder dâm-ı tama’ 
Kuş gibi, insanı tuzağa düşürür tamah. Müverrih Râşid

Mihmân-ı Hudâ’dır gurebâ hân-ı cihâna 
Tanrı misafiridir garipler, dünya hanında. Keçecizâde İzzet Mollâ

Birbirisine muhtaçtır a’lâ ile ednâ 
Birbirine muhtaçtır yukardaki ile aşağıdaki. Nâbî

Bilâ-dâvet oturma hânına gayrın zübâb-âsâ 
Davetsiz oturma her sofraya sinek gibi. Yenişehirli Belîğ

Haset bir ma’nevî ta’rîzdir eltâf-ı Mevlâ’ya 
Kıskançlık bir tür kınamadır, Tanrı bağışlarını. Keçecizâde İzzet Mollâ

Geç o meclisten ki ânda feyz-i imkân olmaya 
Geç o meclisten ki, onda gelişme imkânı yoktur. Şâkir

Dehr içinde hangi gün gördük ki akşam olmaya 
Dünyada hangi günü gördük ki, akşam olmasın. Bursalı Cenânî

Dene altını mihek taşında, dahî insânı bir iş başında 
Dene altını mihenk taşında, İnsanı da bir iş başında. Şinâsî

Erbâb-ı dile sıklet-i nâ-dân ne belâdır 
Gönül erlerine cahillerin sıkıntısı ne beladır. Cevrî

Tama’sız âdemin halk-ı cihân hep akrabâsıdır 
Gözü tok insanın dünya halkı hep akrabasıdır. Erzurumlu İbrahim Hakkı

Ehl-i ma’ârif olanın her sözü bir kitâbdır 
Bilge kişinin her sözü bir kitaptır. Mânî
________________________
Kaynak: Özalp, N.,A.,2012, Bilgelikler Divanı, Zeytinburnu Bel. Kültür Yay. 22.

20 Kasım 2021 Cumartesi

Dik durur yalpa yapar...

 

Yüzü dost özü düşman
Tanımayanlar pişman
Danesiz sade saman
Kendini nimet sanır

Kuyruklu yıldız gibi
Yalanı gündüz gibi
Kokusu soğan gibi
Kendini leylak sanır

Dik durur yalpa yapar
Sağ durur sola yatar
Her söze yalan katar
Kendini doğru sanır

Düzenbazlıkta usta
Tuzak kurmazsa hasta
Kuruş kaybetse yasta
Kendini "has"tan sanır

Kelâmı ince söyler
Kendi der kendi dinler
Hep alkışlanmak diler
Kendini usta sanır

Uzamış kavak gibi
Meyvesiz ağaç gibi
Karanlık, gölge gibi
Kendini güneş sanır

Derya içinde katre
Madde içinde zerre
Evrendeki bir kürre
Kendini merkez sanır

18 Kasım 2021 Perşembe

Can kuşu...

Dünya dünya dedikleri
Biraz arzu biraz heves
Beden beden dedikleri
Et ve kemikten bir kafes
★★★
Kim hapsetse can kuşunu
Arzu heves hücresine
Son pişmanlık fayda vermez
Yaşamıştır öylesine
★★★
Ben ben deyip deyip durdun
Bir hiç uğruna yoruldun
Bir de huzurdan kovuldun
Dibi gördün öylesine
★★★
Kim ötekini gözetmez
Birkaç lokma vermez nekes
Bir de hiç tevekkül etmez
Yazık olur öylesine
★★★
Fenâ olacak işlere
Ey akıllı etme heves
Sahibi Allah olurmuş
Her kim olur ise bîkes
__________
Fenâ:Yokluk, geçici dünya ve dünyalık
Nekes:Cimri
Bîkes:Kimsesiz

16 Kasım 2021 Salı

Galib'den iki beyit...


Evvela Galib'e kulak verelim:

Bir zamân bulmaz fenâ dünyâda erbâb-ı himem
Sâhibi mahv olsa da âsâr kendin gösterir
***
İstemez ehl-i safâ reng-i hicâb-ı imtihân
Vech-i erbâb-ı hayâda ‘âr kendin gösterir
                                                   Lefkoçyalı Galib
★★★
İki kelâm da biz diyelim:

Be hey dünya hamalı, yükün gerçekten ağır
Kan ter içinde kaldın, duydun beni ey sağır

Efkâr-ı âmmenin umuru dünya imiş
Yeyip de içtiği kâr(!), gerisi yalan imiş

Çokları sırtlamıştı dünyayı senin gibi
"Ah yalan dünyanın" en son nefesleriydi 

İnsan olana lâzım, hafif ve pahalı yük
O dünya denen küre, kabire sığmaz, büyük

Erbâb-ı kelâm olan, lâfı kısadan söyler
Ancak er kişi olur, her kıssadan hissedar
★★★
Ve Lâedri mahlaslı bir kelâm-ı kibâr:

 Söylemekten söz uzar artar emek
 Söyleyenden, dinleyen ârif gerek
                                                                     Lâedri

13 Kasım 2021 Cumartesi

Arzu-keş...

Emriyle titrer dağlar
Gönül ağlar göz ağlar
Rahmet deryası çağlar
Gönlü Rahim'e bağlar
★★★
O ki semâdan gelir
Ruhlara rızık olur
Ne ki topraktan gelir
Vücut onla can bulur
★★★
Hükemâdan sarf olan
Hikmetten sual olmaz
Burda arzu-keş olan
Ukbada naim bulmaz
★★★
Kimki mağfiret ola
İkilikten kurtula
Tevhid ile can bula
İhsanına gark ola

6 Kasım 2021 Cumartesi

Eğitim ve eğitici...

Eğitimi sakıt olmuş bir öğretim ile nereye varılır ?

Bir bahçevâna bir bağı veya bağçeyi teslim ederken, bunların gübresini suyunu istekleri kadar bol bol ver der, sakın onları budama derseniz, dalları gelişirken budakları da onlarla birlikte gelişir...

Halbuki bahçevân hangi bitkinin ne kadar su/gübre ihtiyacını bilmenin yanında, her birinin ne zaman, ne kadar ve nasıl budanacağını da bilir. Her birine onun özünün gereği olan işlemi uygular...

Su ve gübre vermek bitki için öğretim ise, budamalar da eğitimine mis'âl verilebilir.
★★★
Gelelim insan eğitimi öğretimine;
Eğer şahsiyyet gelişimi için eğitim-öğretim metodları uygulanacaksa, her bir bireyin farklı öz-karaktere sahip olduğu hatırdan çıkarılamaz.

Eğitilecek bir yaş grubunda bulunan topluluğa genel-geçer bilgiler tedrici verilirken, bilginin mahiyyeti, ve kişinin şahsiyyeti üzerine etkileri de izlenmek durumundadır. 

Ardından eğitimci her bir bireyin kendine özgü karakteristiklerine göre ondaki iyi/güzel hasletleri kuvveden fiile, potansiyelden harekete geçirmesinin önünü açacak budamalar yapar. 

Kötü/çirkin tabiata dair hasletleri tesbit ile budama yapıp, budakların gelişimine izin vermez, böylece sürgünlerin gelişimine zemin hazırlar.

Böyle bir süreçten uzak, eğitimi tabelada, kağıt üzerinde olan öğretim uygulamaları ile ancak ve ancak, kuvvede hırsız olanın, istikbâlde fiilde daha bilgili hırsız, arsızın da daha bilgili arsız olmasını sağlarsınız.

Erdemlerin verilmediği, güzel ahlâk eğitiminden yoksun böyle bir metodoloji ile toplumda üst düzey (!) öğretimli diplomalıların sayısı artmış olsa da, toplumda sayısı artırılmış daha profesyonel ve donanımlı hırsız, arsız ve çapsız ademlerin tuttukları köşe başlarından daha iyi/güzel/erdemli bir toplumu şekillendirmeleri beklenemez, bu beklenti ham hayaldir...

4 Kasım 2021 Perşembe

Bir varmış Bir yokmuş...yüzleşme

Sıkıntılar, musibet, hastalıklar, ağrı ve acılarla başbaşa kalınca; insan ego kılıfını soyuyor, adeta yılanın deri değiştirmesi gibi 'ben'inden benliğinden soyunuyor.

Dert, sıkıntı ve benzeri olumsuzluklar sebebi ile pelte hâline gelmiş haşmetmeab ego için bu hâl, yardıma muhtaç, zavallı biri hâline gelivermek, asla kabullenemeyeceği bir hâl..

Bu hâldeki insan içün dünyadaki ve dünyalık her şey önemini yitiriverir.

Dün, yarınlar, mazi, ati, geçmiş, gelecek hepsi ama hepsi çöpe atılır...beklentiler, egoistik sevgiyle bağlı oldukları, makam ve mevki, maddiyatla ilgili olanlar, hesap kitaplar... hepsi de unutulur.

Bu ve benzeri dibe vurma durumlarında kişinin hayata bakışı ve algısında büyük değişimler yaşamasının önü açılır.

Önemli önemsiz, ehem mühim sıraları değişir.

Dün anlamı olanlar egonun dip yaptığı bugünde değersizleşir.

Bakara sûresi 216.âyet: "Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz."

Evet, şer bildiklerimizde hayır vardır...
★★★
Egonun dibe vuruşu ruhu özgür kılar...
Hayat koşturmacası içerisinde meğer ruhunuzu ne çok ihmâl ettiğinizi, balon gibi sönünce hiç hükmünde olacak şeyleri ne kadar gereksizce önemsediğinizi, boşa kürek çektiğinizi, dert ettiklerinizin aslında öyle dert edilecek şeyler olmadığını açılan bu yeni pencereden seyre dalarsınız.
Ve Yüzleşme...
Günlük telâşlarınız ve sorunlarınızdan soyutlayınca kendinizi; özünüzle, hakikâtinizle yüzleşirsiniz...

Bu hakikât penceresinden; dünyadaki koşuşmalar, hırslar, çekişmeler, arzu ve heveslerin çoğunun geçici birer oyalanma ve ne kadar da büyütülmüş mâ'nâsız şeyler olduğunu görürsünüz.

Gereksiz yere üzüldükleriniz, bezginlik ve bıkkınlıklarınız, yorgunluklarınız, kararsızlıklarınız...ve üstünden belli bir zaman geçince değmezmiş dedikleriniz...

Elde avuçta belki de sadece tortusu kalacak, hatıra bagajında gereksiz yer işgal eden şeylerden kurtulmak içün bu öze dönüşü bir fırsat olarak görüp, hakikâte, insani öze yönelmenin penceresinden bakmak içün bu durum bir karar verme zamanıdır belkide...

Fâni olanın, mazide kalanın ardından üzülmek ise boşuna...bugüne gelmeli, geçmişe demir atmamalı, ânı yaşamalı...çünkü dünya ve dünyadaki her şey geçici !
★★★
Masallara başlarken denir ya; bir varmış, bir yokmuş !
Evet, dün elde olan belki bugün yok, ya da olmayan bugün var !

Pir Sultan Abdal der:
"Sanma bu dünyâda bâkî kalırsın"

Ve Niyâzî-i Mısrî der:
"Hem dahi cümle fenâ buldukta aşk bâkî kalır"

Ve Fuzulî der:
"Biz bekâ mülkünün istiklâl ile sultanıyız,
Mâ'nâ ile bâkîyiz, surette gerçi fânîyiz"

Biz beka mülkünün istiklal ile sultanıyız,
Mana ile bakiyiz, surette gerçi faniyi
Biz beka mülkünün istiklal ile sultanıyız,
Mana ile bakiyiz, surette gerçi faniy
Fâni olanı terk ile Bâkî'ye karîb olunur inşâ'Allah...

2 Kasım 2021 Salı

Gerçek hayattan: Gökten üç gözlük düştü...

 

Asude hanım abla, yetmişli yaşları geçmiş bir kedisever. 

Kedileri onun herşeyi...Leyla, Beyaz, Minnoş, Fındık, Tarçın ve ölen kedisi Şeker, ha bir de köpek, adı Linda.
Bu arada Şeker'i kefene sararak gömdüğünü duydum...

Kiralık bir daire, üç oda salon. Asude sadece bir koltuğa oturma iznine sahip.

Diğer eşyaları ve mekânın müştemilâtını evin diğer sakinleri hoyratça kullanıyor.

Asude'nin yatak arkadaşları iki kedisi, Linda ise yatak odasında yerde ayak ucu tarafında uyukluyor. 
Aynı yastığa baş koyduğu iki kedi Asude'yi ön iki patileri ile sıkıca kavrayarak sabahlıyorlar her gün.

Ana babadan kalma üç aylıkla maişetini kıt kanaat sağlayan Asude, gece yarısında Linda'sı ile yürüyüşe çıkar, iki sokak öte üç sokak beri dolaşır, sokak aralarına koyduğu kedi evlerini, mama kabları ve sulukları da günlük kontrol eder.

Dışarı çıkarken giydiği altı delik, kenarı yırtık ayakkabısı yağmurlu günlerde su alıp ayağını ıslatmasın diye çorap üstüne galoş giyerek ayakkabıyı kullanmakta ısrar eder, ayakkabı alalım sana diyen komşularına:

-Ben bu ayakkabı ile idare ederim, ayakkabıya para verirsem kediciklerimin bir kaç gün mamasını alamam diyecek kadar da şefkat timsali....

Neyse Asude'ye dair çok hikâye var da...
En sonuncusundan bahsedeyim...

Asûde hanım, çerçevesi oldukça eskimiş, yayları bozuk, ilerlemiş numarasının değişme vakti çoktan geçmiş onbeş yıllık gözlüklerini yenilemek için gider Kızılay'da bir gözlükçüye, beğendiği bir çerçevenin fiyatını öğrenince ise yıkılır ve vaz geçer...700 TL. 

O kadar parayı vermez, veremez, evdeki kediler, sokakta bakımını üslendiği diğer kediler ve köpeğin rızkını gözlüğe veremez !
Eve gelir, gece köpeği gezdirmek için çıkar dışarı...biraz yürüdükten sonra bir kaç sokak ötede bir site duvarına  ilişip oturur.

O da ne ! Sokak lambasının aydınlığında oturduğu duvar üzerinde gözlükçü vitrinindeki gibi yan yana düzgünce aynı hizada konulmuş üç gözlük var, alır eline evirir çevirir, gözlüklerden biri yakın okuma gözlüğü...hele biri bugün gözlükçüde beğendiğinin aynısı değil mi ?

Asûde hanım helâl ve harama çok dikkat eden bir kişiliğe ve ahlâka sahip...

"Askıda gözlük" olduğuna, ihtiyacının olduğu şeyin aynı gece karşısına çıkarıldığına kâni olur...

Sonuçta, kedilerin maması için ayakkabı yahut gözlük almayan Asûde hanıma gökten üç gözlük düşer, biri kendi bahtına, öteki ikisi başka ihtiyaç sahiplerine...

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

“Veren el alan elden hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Kim insanlardan bir şey istemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez. Kim de tokgözlü olursa, Allah onu zengin kılar.”

Kedilerin sahibinin ikrâmı...gökten üç gözlük düşmüş, üçü de Asûde'nin bahtına !