Medeniyyetimiz ve kültür coğrafyamızda şarkı, türkü ve ağıtların, destan ve hikâyelerin önemli bir yeri vardır. Bu kültür hazinesi sözlü veya yazılı olarak nesilden nesile aktarılagelmiş ve gönül iklimimize çok şeyler katmış unsurlardır. Kimi zaman hasretlik, kimi zaman vuslat, bazen kahramanlık, bazen ağıt/mersiye, ilâhi yahut nât-ı şerif olarak çeşitlenmiş ögeler dağarcığımıza nakış nakış işlenmiştir.
İnsanımızda ortak duyguların oluşumuna sebep olan ve çağrıştıran eserler bir çok san'atkâr tarafından yazılmış, çizilmiş, bestelenmiş, okunmuş, icrâ edilmiştir.
Eserlerin ortaya çıkmasına sebep olan, ilham veren bir mevzu ve hikâyesi de mutlaka vardır. Bu yazıda kültürümüze bir çok san'at eseri ile katkıda bulunan, arkasında bugün de sevilerek terennüm edilen klasikleşmiş saz eserleri ve besteler bırakmış bir bestekârı ve onun bir şarkısının hikâyesini ele alacağım...
Kemanî Tatyos Efendi ve uşşâk makamında bestelediği "Gam-zedeyim deva bulmam şarkısı" ve onun kavuşamadığı çocukluk aşkının Tatyos Efendi gömülürken mezarına konulmasını istediği şiirinin, bu bestenin aynı notasyonu üzerine tarafımdan okunmuş halini aşağıda sizlere sunacağım...
★
Uşşâk aşıklar manasına gelen bir kelimedir, Türk mûsıkîsinin sevilen makamlarındandır. Neş'e, sevinç, kuvvet ve kahramanlık, derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtası olan bir makam olarak icrâ edilir.Uşşâk makamında bestelenmiş bazı saz eserleri ve şarkılar şunlardır:
"Nâyî Osman Dede’nin devr-i kebîr usulündeki peşrevi, Neyzen Aziz Dede’nin aksak semâi usulündeki saz semâisi, Kemânî Tatyos Efendi’nin devr-i kebîr usulündeki peşrevi ve saz semâisi, Haydar Tatlıyay’ın düyek usulündeki peşrevi ve saz semâisi, Şerif Muhittin Targan’ın saz semâisi; Zekâi Dede’nin sakīl usulünde, “Peymân-ı dilberâna inanmam kefîl ile” mısraıyla başlayan bestesiyle, “Severim gerçi seni bana vefakâr olasın” mısraıyla başlayan ağır semâisi; Çömlekçizâde Receb Çelebi’nin, “Rûh-i nâb-ı mey-i nâb ile kaçan gül gül olur” mısraıyla başlayan yürük semâisi; Hacı Ârif Bey’in düyek usulünde, “Nazar kıl hâlime ey mâh-melek”, Şevki Bey’in aksak usulünde, “Gülzâra nazar kıldım vîrâne-misâl olmuş” ve, “Dağlar dayanmaz enînine dil-i mahzûnumun”, Lemi Atlı’nın müsemmen usulünde, “Neler çekti neler cânân elinden”, Giriftzen Âsım Bey’in curcuna usulünde, “Cânâ rakîbi handân edersin”, Tatyos Efendi’nin sofyan usulünde, “Gamzedeyim devâ bulmam”, Şerif İçli’nin devr-i hindî usulünde, “Gözlerin hayran bakarmış görmeyip ısrârımı” mısralarıyla başlayan şarkıları; Nâyî Osman Dede’nin Mevlevî âyini; Zekâi Dede’nin nîm-sofyan usulünde, “Allah emrin tutalım”, Muallim İsmail Hakkı Bey’in sofyan usulünde, “Dü cihânın mefhari enbiyâlar serveri”, Süleyman Erguner’in düyek usulünde, “N’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm”, Hüseyin Sebilci’nin sofyan usulünde, “Vâsıl-ı feyz-i Hudâyız Halvetî Uşşâkīyiz” mısralarıyla başlayan ilâhileri uşşak makamının en güzel örnekleri arasındadır." (1)
Tatyos Efendi bestesi: Uşşâk Peşrevi
★
Gelelim hikâyesi olan, uşşâk makamında bestelenmiş o şarkıya: "Gam-zedeyim Deva Bulmam"
Bu şarkının güfte yazarı ve bestekârı Kemani Tatyos Efendi'dir. Tatyos Efendi 1858 yılında İstanbul’da doğmuş, 1913 yılında vefat etmiş olup, Türk mûsikîsine hem bestekâr, hem de güftekâr olarak hizmet etmiş, ardında 50 civarında eser bırakmış, ömrü yokluk içinde geçmiş bir usta san'atkâr, bir keman virtiözüdür…
Açık kaynaklardan öğrendiğimize göre Tatyos Efendi pek konuşkan biri değilmiş. Onun ne düşündüğünü neler hissettiğini okuyabilen anlayabilen birkaç arkadaşı, dostu varmış. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, çökmüş avurtları, uykusuzluk ve aşırı içkiden kan çanağına dönmüş göz çukurları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden ruhuyla ancak kemanıyla anlatacaklarını anlatan bir kişilik sahibi...
Bu şarkının güfte yazarı ve bestekârı Kemani Tatyos Efendi'dir. Tatyos Efendi 1858 yılında İstanbul’da doğmuş, 1913 yılında vefat etmiş olup, Türk mûsikîsine hem bestekâr, hem de güftekâr olarak hizmet etmiş, ardında 50 civarında eser bırakmış, ömrü yokluk içinde geçmiş bir usta san'atkâr, bir keman virtiözüdür…
Açık kaynaklardan öğrendiğimize göre Tatyos Efendi pek konuşkan biri değilmiş. Onun ne düşündüğünü neler hissettiğini okuyabilen anlayabilen birkaç arkadaşı, dostu varmış. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, çökmüş avurtları, uykusuzluk ve aşırı içkiden kan çanağına dönmüş göz çukurları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden ruhuyla ancak kemanıyla anlatacaklarını anlatan bir kişilik sahibi...
Önceleri düğünlerde sanatını icrâ ederek kıt kanaat geçimini temin eden sonraları Galata’daki Pirinççi gazinosunda san'atını icrâ eden Tatyos Efendi, yaptığı besteler, semâîler, peşrevlerle tanınmış ve İstanbul’un dört bir yanında düzenlenen fasıl heyetlerinde Tatyos Efendi'nin eserleri çalınır olmuştur.
Tatyos Efendi'nin en yakın iki dostu vardır, birisi yazar gazeteci ve besteci Ahmet Rasim Bey ve ikincisi gazinodan sâzende arkadaşı kemençeci Vasili’dir.
Tatyos Efendi'nin en yakın iki dostu vardır, birisi yazar gazeteci ve besteci Ahmet Rasim Bey ve ikincisi gazinodan sâzende arkadaşı kemençeci Vasili’dir.
Bir akşam Beyoğlu’nda Ahmet Rasim, Vasili ve Tatyos Efendi mûsıkî meşki icrâsındalar...Tatyos Efendi gece boyunca kemanı elinden hiç bırakmamış, sırasıyla; "Ehl-i aşkın neşvegâh-ı kûşe-i meyhanedir" adlı eseri "Bilsen ne bela geçti şu biçâre serimden"’ semaisiyle devam ettirmiş, "Mani oluyor halimi takrire hicabım" adlı eser gibi içli bir şarkıyı da peşpeşe döktürmüş...
Gece nihayete ererken çalıştıkları mekânda birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamışken ve Kemençeci Vasili ile Ahmet Rasim Bey’de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemanına uzanmış, sanki saatlerdir keman çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, başını da hafifçe kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle, o ana kadar duyulmamış bir uşşâk şarkıya giriş yapıp okumaya başlamış;
Gam-zedeyim deva bulmamGaribim bir yuva kurmamKaderimdir hep çektirenİnlerim hiç reha bulmam.Elem beni terketmiyorHiç de fasıla vermiyorNihayetsiz bu takibeDoğrusu takat yetmiyor.Ehl-i dilin yoktur kadriUğraşma gel Tatyos gayriEserin çok kıymetin yokGit talihine küs bari.
Gamzedeyim deva bulmam (Udi Gürsel Torun)
Bu şarkıyı besteleği tarihten bir ay sonra Tatyos Efendi vefat ediyor.
Tatyos’un naaşı Kadıköy’de bir kilisenin ayin salonuna getirildiğinde, iki elin parmaklarını geçmeyen kalabalığa ibretle bakan Ahmet Rasim, daha dün Galata’da ve Beyoğlu’ndaki gazinolarda onu dinlemek için yüzlerce kişinin akın ettiği salonları düşününce, insanların vefasızlığına hayıflanıyor.
Cenazesinde üç bacısı, dul eşi, Ahmet Rasim, kendisiyle yıllardır çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak bir köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurluyor son yolculuğuna Tatyos’u…
Bu şarkının hikâyesini Kemençeci Vasili Ahmet Rasim’e vefatından hemen önce ve hasta yatağındayken anlatıyor:
Tatyos’un naaşı Kadıköy’de bir kilisenin ayin salonuna getirildiğinde, iki elin parmaklarını geçmeyen kalabalığa ibretle bakan Ahmet Rasim, daha dün Galata’da ve Beyoğlu’ndaki gazinolarda onu dinlemek için yüzlerce kişinin akın ettiği salonları düşününce, insanların vefasızlığına hayıflanıyor.
Cenazesinde üç bacısı, dul eşi, Ahmet Rasim, kendisiyle yıllardır çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak bir köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurluyor son yolculuğuna Tatyos’u…
Bu şarkının hikâyesini Kemençeci Vasili Ahmet Rasim’e vefatından hemen önce ve hasta yatağındayken anlatıyor:
"Tatyos’un Ortaköy’de bir çocukluk aşkı varmış. Kendi cemaatinden olan kızın ailesi ani bir kararla Erivan’a göçünce aşıklar kavuşamamışlar. Tatyos’da şimdiki eşiyle evlendirilmiş. Meğer Tatyos Efendi "Gam-zedeyim..." bestesini ilk defa okuduğu o gece, aşık olduğu kızın İstanbul’a geri döndüğünü ve otuz yıldır evlenmeyip kendisini beklediğini öğrenmiş, şarkının sözlerini yazıp besteleyerek seslendirmiştir".
Ve cenaze töreni:
Ahmet Rasim Bey Tatyos’un kilisede yapılan cenaze töreninin sonunda oturduğu yerden kalkarken kilise sırasına bırakılmış bir zarfı fark ediyor. Zarfı otuz yıl önceki çocukluk/gençlik aşkı olan ve İstanbul'a dönmüş olan kadın, Ahmet Rasim Bey’e fark ettirmeden onun yanındaki sıraya koymuştur. Ahmet Rasim, üzerinde "Tatyos ile birlikte defnedilecektir" yazan zarfı alıp usulca ceketinin cebine koyar. Ahmet Rasim bu zarfın kendi yanına konulmasının bir tesadüf olamayacağını düşünür ve zarfın içindekileri okumanın belki de Tatyos’a karşı ifâ edilecek son bir görev olacağına kanaat getirir.
İşte sadece Ahmet Rasim Bey tarafından görülen ve yarım saat sonra Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa verilen zarfın içindeki kağıtta aşağıdaki dizeler yazılıdır ki, bunlar Tatyos Efendi'nin sözleri de kendisine ait "Gam-zedeyim..." bestesinin sözlerine bir nazire hükmündedir, işte o şiir:
Gam-zedesin devan benimGarip kuşsun yuvan benimÇektiğimiz yeter gayriKaderimsin inan benimTakat yetişmez elemeBülbül imrenir çilemeBizim şu kara sevdamızKalsın öteki alemeElbet kadrini bilirimİste canımı veririmKüsme talihine TatyosÇok durmam ben de gelirim
Çocukluk/gençlik aşkı hanımefendinin yazdığı yukarıdaki dizeleri Tatyos Efendi'nin bestesi üzerine nazire olarak bugüne kadar okuyan oldu mu bilmiyorum...ud ile icrâ ederek en azından kayıtlara girsin arzusu ile eseri bu sözlerle seslendirdim. Buyrunuz...
Nazire - "Gamzedesin devan benim" (İcrâ: Udi Prof.Dr. Suat Kıyak)
________________
Kaynakça:
1)Özkan, İ. H., 2006, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul, 143-148.
1)Özkan, İ. H., 2006, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul, 143-148.
2)https://www.gazeteyaziyor.com.tr/gamzedeyim-deva-bulmam-sarkisinin-hazin-hikayesi