Uyruğunu sordum da; dediki "menfaat...", ya vatandaşlık ?, dedi; :"dünya !"
Dedim; "bayrak, vatan, iman..."
dedi; "boşver çöpe at..."
☆☆☆
Dedim; "gençken yiğit(imsi) pozlar"
Dedi; "o gün öylesi, bugün böylesi rahat"
☆☆☆
Dedim; "peki hesap..."
Dedi; "içim pek rahat"
☆☆☆
Dedim: "ya vicdan !"
Dedi: "Ne diyorsun...bak işte, buna derler cüzdan !"
☆☆☆
Dedim: "yeşillik, orman, çamlar"
Dedi: "bardak oldu eski çamlar"
☆☆☆
Dedim; "yerin belli mi ?"
Dedi: "devrine göre...kimi zaman yanındayım kimi zaman karşıda"
☆☆☆
Dedim: "ne yetenektir bu !"
Demez mi, "etraf avanak dolu"
☆☆☆
Dedim: " ya hû bu ne hâl"
Dedi: "sürüye çalarım kaval"
☆☆☆
Dedim: "demek iş bitene kadarmış, tatlı dil ve şirin surat"
Dedi: "bir ömür gemimi yürüttüm boş versene be su at"
☆☆☆
Dedim: "ya sonuna gelince"
Dedi: "bulurum yine binecek at !"
☆☆☆
Arayan bulurmuş derler ya !
Neyi bulursun bilmem...
Neyi arıyorsan, o'sun, bildiğim bir şey varsa, kişinin gayesi kimliği olur !
Ve dedim:
....Belki ....bulursun !
e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
26 Kasım 2019 Salı
25 Kasım 2019 Pazartesi
O günkü yirmilikler bugün olmuş altmış...
Simlerim, ziynetlerim, pullarım hep döküldü
Çatır çutur fındık kıran o dişlerim söküldü
Saman aleviymiş ömür, içimdeki "ben" öldü
Genç iken "ben", dünyayı oynatırım sanırdım
Fikreder, hayal kurar, kendim de inanırdım
Ne vakit vücudumun tüm kılları ağardı
Kamburum da belirdi, gençliğin cılkı kaldı
Bir gözümle maziyi seyreder de dururum
Ötekiyle, ikbalin hayaliyle avunurum
Keşkelerle yoğrulan faydasız pişmanlığa
Çoğu boşa geçen ömre, ah u vah eder dururum
Gün olur, heba etmişim ben ömrümü, der dururum
Gün gelir, müstakbel tul-u emel konuşurum
An olur, geçmişimle hesaplaşırım dururum
An olur, bir hatırada zamanı dondururum
Gel be hey adam derim, bırak hırsı haris olma
Şol dünyaya sarılarak hesap edip de kahr olma
Gözünü havaya dikip uçan kuşu hiç kıskanma
Doğdu isen, mecbursun bu ırmakta ıslanmaya
Keyfin bilir, kirişi kırsan da işte adresin dünya
23 Kasım 2019 Cumartesi
Kutup yıldızı gibi...mihmandar
Güneş gibi olmalı insan
İçten içe yanmalı
Karanlıkları delen
Işık hüzmeleri saçmalı
Üşüyüp titreyenleri
Sarıp sarmalamalı
☆☆☆
Ay gibi Mehtap gibi
Uhreviyyete doğmalı
Gâh hilâl gah Dolun ay gibi...
Zamanı bildiren
Semâda asılı bir takvim gibi...
Olmalı insan.
☆☆☆
Yahut olmalı yıldızlar gibi...
Karanlık tavandan sarkan, pırıltılar gibi
Kutup yıldızı gibi olmalı
Aysız günsüz karanlıkta
Yolunu kaybetmişlere yön vermeli
Mihmândar gibi, rehber gibi
Kılavuzlamalı insan...
☆☆☆
Kuyruklu yıldız olmamalı
Dünyaya düşen meteor gibi
yanmamalı insan...
Yıldızını ise kaydırmamalı
İnsan...
☆☆☆
Bilen desin !
sanki;
Günü ayı yıldızı
Gözlüyorlar dünyamızı
Paylaşıyorlar yalnızlığımızı
☆☆☆
Var oldu derler:
Kâinat dünya için
Dünya "insan" için
Bir ve Kâmil insan için
Seyyidül kâinat için
Yaratıldı ins ve cin
Anca ve illa kulluk için
Kulluğuysa Rabbi için
☆☆☆
Hazinesini saçmış
Zerreden tâ kürreye
Ondan insan çıkartmış
Haddini bilsin kul diye
22 Kasım 2019 Cuma
Beynin lobları... "...vira bismillah" ve "inşâ'Allah"...
Biri gönül iklimine; san'at, edebiyat, duygusal zekâ, ahlâk, erdem, inanç ve irfâna yönelik, tefekkür âlemine me'mur...
Diğeri akıl, mantık, ölçü-biçki-dikiş, hesap-kitap, kazanma ve kâr hırsı, dünyayı imâr, "ben"i inşâ, ötekine omuz silkme/burun kıvırmak, tartıp durmak...matematiksel zekâ ile muhkem...
☆☆☆
Kuş iki kanatlı, kanatları fonksiyonel ve gelişkin ise uçar bir yerden ötekine, beri yandan öte yana...tabi tavuk değil ise !
☆☆☆
Hikâye edilir ya; kuşlar yaratılmış ve bir tüneğe konmuşlar, kanatlarını açıp kapatarak kontrol ettikten sonra hava akımının üzerine yerleşerek bu organları ile havalanabileceklerine kanaat getirmişler ve aralarında, kanatları hakkında konuşmaya, fikir yürütmeye başlamışlar. Nihayetinde tavuk hariç diğerleri:-Bunları çırparak havalanır ve inşâ'Allah uçarız demişler...(*)
Bu konuşmalara kulak misafiri olan tavuk kendi kendine; "işte kanatlarım var ya, tabiki uçarım ben de..." diye söylenmiş !
Kartal:
-Haydi üçe kadar sayacağım, hep beraber uçalım...1, 2, 3.
Tavuk da bu komutla birlikte kanatlarını açıp tünekten aşağıya kendini bırakmış bırakmasına da, diğer kuşlar havada uçabilmenin tadını çıkarırlarken, yere doğru hızla düşüşe geçmiş tavuğun, yere çakılırken kocaman gövdesinin çıkardığı "plofff" sesini duymuşlar...
Kartal doğana dönerek:
-Gördün mü bak ! güvendiği kanatları sonunu getirdi !
☆☆☆
Kanadı kırık kuş mu dediniz ? O uçanlara bakar durur, yana yakıla...
☆☆☆
Beyin loblarının bu farklı işlevselliği amir/memur, efendi/köle durumunu çağrıştırır gibi... !Kim efendi, kim köle olmalı ?
Yahut, hangisi amir hangisi memur !
Bir arif zat derki;
"Gönül geminin makine dairesindeki makinist, akıl ise kaptan köşkünde olan ve seyr ü seferi yöneten kaptan ! İkisi danışıklı olur ve haberleşirlerse geminin rotadan çıkmaksızın gideceği limana varmasını sağlarlar, işte buna da akl-ı selim denir."
Makinist görevini yapmazsa gemi okyanusun açığında kalır, velevki kaptan işinin başında olsa da...
Kaptan görevini yapmazsa, denizi görmeksizin makine dairesinde çalışan makinist, ne zaman motor devrini artırması/azaltması gerektiğini nerden bilecek, ya okyanusta rast gele dolaşır bu gemi, yahut kayalıklara çarpar veya "kara"ya oturur...!
Arzu edileni akl-ı selim, kalb-i selim sahibi "insan" olmak ise, iki kanatlı olarak ..."vira bismillah" ve "inşâ'Allah" !
Tavuk benzeri tercih yapanlar da var tabi, aklı (sadece ve sadece dünyalığa gidik) ve gönlü (çıfıt çarşısından kalabalık) olan, asıl amacı dışında gemiyi okyanusta serserice kullanıp dolaşanlara eğer anlayış kıtlığı yoksa demeli:
"İllallah, illa Allah..."
---------'
(*) Hiçbir şey hakkında sakın: “Yarın şunu yapacağım” deme! (Bunun yerine:) “İnşâ'Allah (ancak Allah dilerse yapacağım de). Böyle (İnşâ'Allah) demeyi unuttuğunda ise Rabbini an ve: “Umarım ki, Rabbim beni şimdikinden daha doğru davranışa muvaffak kılar” de. (Kehf sûresi, 23-24)
16 Kasım 2019 Cumartesi
Arzdan semâya bir çırpıda...
Uyku "küçük ölüm"
her bir gün yaşanan
Seher yeli
üflenen "sur"adır misâl
Ve her sabah
yeniden dirilir uykudaki can
Gönüller
seherde saba ile rastlaşır
Mahlûk tatlı uykudadır
uyanmaya çalışır
Her seher
bu "kıyâm et" sahnesi
sil baştan her defa
Ve,
dün mazi olur,
güne ter ü taze başlanır...
Ne der abdal:
"Seher vakti çaldım yârin kapısını,
Çıka geldi bir gözleri sürmeli"
Ey cân, ey muradı cânân;
Yârin kapıları
sabahın seherinde çalınır
Ol vakitte
Arzdan semâya bir çırpıda varılır
Göze çekilmişse sürme
açılmışsa basiret
Baş gözünün görmediği
15 Kasım 2019 Cuma
Şerab-ı aşk...
Bir sabahın seherinde izzet ü şânın görmüşüm
Bezm-gâh-ı hüsn ü aşkın müdâvîmi olmuşum
Eşiğine yüz sürünmüş, hem gül yağından sürmüşüm
Şerab-ı aşk kuyusunda yıkanmışım yunmuşum
Öyle mahzûn öyle garip, bir selâmın ummuşum
Terki de terkederek, huzurunda durmuşum.
14 Kasım 2019 Perşembe
Geldiğin ve gideceğin yeri unutma ey insan !
Nerden başlasam mevzuya, bezm-i elestten mi, big-bangden mi, atık sudan gelen gametlerden mi, zigottan mı, ana şefkati ve merhametine sığınmış çaresiz bebeklik döneminden mi ?
Ya da yeryüzünde; aklına, bilgisine, makam ve mevkisine, titrine, nüfuzuna, variyetine güvenerek arz-ı endam ederken göğe ermeyen başını dikip burnu havalarda gezen "ben" zenginlerinden mi başlasam ?
Bir lokma ekmeğe muhtaç ve sefil bir hayat sürdürdüğü yardıma muhtaç geçmişini unutup, bugün kuş sütü de eksik olmayan ziyafet sofralarında olanların hep böyle sürecek bu safa diye düşündüğü ışıltılı dünyalarından mı bahsetsem !
Dünkü kompleksin üzeri bugünkü şatafat örtüsü altında gizleniyor belki...
Yahut "vay be" "ben neymişim", "var mı benim gibisi" gibi bu geçici ni'metlerin sınavından geçemeyen, ha bire sınıfta kalan zibidi soytarıları mı konu etsem...
Ya da bir işiniz düştüğünde kerhen "...tabi hallederiz" derken, kredisini öyle kolay kolay herkes için kullanmayacağı imajını verenlerin "cemaziyyel evvel"lerini ne çabuk unuttuklarını mı dile getirsem...
Daha önceki bir yazımızda konu etmiş idik, biz insanı eşref-i mahlûka biliriz diye...çünkü yeryüzüne öyle doğar...ancak dünya hayatı devam ederken ni'met ve imkân sınavlarına takılarak eşrefi muhafaza edemeyenlerin eşrefi gidince elde kalır mahlûkât !
Bu dünyayı düz ova sanma, tutturduğun düzen bozulmaz diyene asla inanma...
Gün gelir; güvendiğin dağlara kar yağar, güneşli sıcak günler ayaza döner, yeşil yapraklar gazel olur, tutunduğun dallar çürür, yaslandığın duvarlar çöker, dayandığın insanlar ölür, makam ve mevkin berhava olur, paran pul olur, karın dul olur...
Bunların hepsi dünyalılar için !
Geçmişe de geleceğe de tecrübî bakan gözler dün öyle bugün böyle olanları görür ve hatırlatır...
Mevzuya herkes kendi idrak seviyesinden bakar...
Ve her sonda, seyredenler vay be, işin aslını bilenler yerli yerince derler !
Unutma ! Eşrefi gidince "insan" artık mahlûktur, o kadar...
Ya da yeryüzünde; aklına, bilgisine, makam ve mevkisine, titrine, nüfuzuna, variyetine güvenerek arz-ı endam ederken göğe ermeyen başını dikip burnu havalarda gezen "ben" zenginlerinden mi başlasam ?
Bir lokma ekmeğe muhtaç ve sefil bir hayat sürdürdüğü yardıma muhtaç geçmişini unutup, bugün kuş sütü de eksik olmayan ziyafet sofralarında olanların hep böyle sürecek bu safa diye düşündüğü ışıltılı dünyalarından mı bahsetsem !
Dünkü kompleksin üzeri bugünkü şatafat örtüsü altında gizleniyor belki...
Yahut "vay be" "ben neymişim", "var mı benim gibisi" gibi bu geçici ni'metlerin sınavından geçemeyen, ha bire sınıfta kalan zibidi soytarıları mı konu etsem...
Ya da bir işiniz düştüğünde kerhen "...tabi hallederiz" derken, kredisini öyle kolay kolay herkes için kullanmayacağı imajını verenlerin "cemaziyyel evvel"lerini ne çabuk unuttuklarını mı dile getirsem...
Daha önceki bir yazımızda konu etmiş idik, biz insanı eşref-i mahlûka biliriz diye...çünkü yeryüzüne öyle doğar...ancak dünya hayatı devam ederken ni'met ve imkân sınavlarına takılarak eşrefi muhafaza edemeyenlerin eşrefi gidince elde kalır mahlûkât !
Bu dünyayı düz ova sanma, tutturduğun düzen bozulmaz diyene asla inanma...
Gün gelir; güvendiğin dağlara kar yağar, güneşli sıcak günler ayaza döner, yeşil yapraklar gazel olur, tutunduğun dallar çürür, yaslandığın duvarlar çöker, dayandığın insanlar ölür, makam ve mevkin berhava olur, paran pul olur, karın dul olur...
Bunların hepsi dünyalılar için !
Geçmişe de geleceğe de tecrübî bakan gözler dün öyle bugün böyle olanları görür ve hatırlatır...
Mevzuya herkes kendi idrak seviyesinden bakar...
Ve her sonda, seyredenler vay be, işin aslını bilenler yerli yerince derler !
Unutma ! Eşrefi gidince "insan" artık mahlûktur, o kadar...
13 Kasım 2019 Çarşamba
Ezelden ebede insan kalabilmek...
Şükredelim ki insan olarak yaratıldık...
Esma ve sıfatı müdrikliğe müsait, vasatımız...
Ezelde insan olarak bezm-i elestte huzura alındık...
Sonra vakti gelince hazırlanan, biçilip dikilmiş vücûd elbisesi giydirilerek şehâdet âlemine inzâl olunduk...
Sonra o vücûd bineği tekâmül ettirilip akıl baliğ olmaklığı ile mes'ûl kılındık...
Vücûd içre misafir 'İnsan'a, fani âleme kapılarak emanetindeki "sırr-ı âzîm"i kaybetmemesi içün ind-i ilâhî cenâhından inzâl olunmuş kelâm ve numune-i imtisâl risâlet ile ihtâr ve ikâz olunduk...
Eğer ki yetmedi ise; muazzeb olunarak O'nun vechine rücû edilmekliğimize kapı yine de aralanır...
"Adem" derekesinden esfele meyletmekliğimiz yahut illiyuna hurucumuz kavgası her dem sürüp gider iken, "Âdem"liğimizi tescil içün varlık vehminden, yokluk fehmine erişmeye gayretimiz aranır...
Zelil ve hakirliğimiz O'ndan irâzımız yüzünden mi aceb ?
Ve bu muzil sebeb ile hayvanâta benzer kaba ve çirkin, "insan"dan ırak olması gereken bî-edebâne temâyül ve gayretten vazgeçmeyiş.....
Yahut azîzliğimiz kendiliğimizden midir ha !
Ulvî ve uhrevî âlemlere yöneliş yoksa el Hadî'nin merhametinden midir !
Bilinmeli ki, mürebbî olana ittibâ ile gafletimizi idrâk olunmaklığımız arzulanır...
Hatırdan çıkarılmamalı ki, mutahhar geldik, muhafaza etmekliğimiz ve mutahhar gitmekliğimiz gerektir...
Denî dünyaya meylimizin menbâı olan emmare nefsi ıslâha mecburuz ki, süfliyetten ulviyyete tekâmül edilebilsin...
Gel ey Cân !
Hakikât üzre yürü, takılma masiyyete, maniâları atla bir bir...irfânını tekmil, imânını muhafaza, aklını selim, ilmini ziyâde etmek yaraşır insana...endişeye mahal yok; dünyaya gelenin karnı da doyar, yatacak yeri de olur !
El rezzâk'ın bunların kefili olduğunu sağır sultan bile duydu...akşama sağılacak sütü olmayanın gözü kaymaz meraya, otlağa !
Madem insan olarak geldin dünyaya, insanlığını muhafaza ile insanca git buradan âlem-i ervaha...
Ezelden ebede insan kalma gayreti ile...Aleddevâm vesselâm...
Esma ve sıfatı müdrikliğe müsait, vasatımız...
Ezelde insan olarak bezm-i elestte huzura alındık...
Sonra vakti gelince hazırlanan, biçilip dikilmiş vücûd elbisesi giydirilerek şehâdet âlemine inzâl olunduk...
Sonra o vücûd bineği tekâmül ettirilip akıl baliğ olmaklığı ile mes'ûl kılındık...
Vücûd içre misafir 'İnsan'a, fani âleme kapılarak emanetindeki "sırr-ı âzîm"i kaybetmemesi içün ind-i ilâhî cenâhından inzâl olunmuş kelâm ve numune-i imtisâl risâlet ile ihtâr ve ikâz olunduk...
Eğer ki yetmedi ise; muazzeb olunarak O'nun vechine rücû edilmekliğimize kapı yine de aralanır...
"Adem" derekesinden esfele meyletmekliğimiz yahut illiyuna hurucumuz kavgası her dem sürüp gider iken, "Âdem"liğimizi tescil içün varlık vehminden, yokluk fehmine erişmeye gayretimiz aranır...
Zelil ve hakirliğimiz O'ndan irâzımız yüzünden mi aceb ?
Ve bu muzil sebeb ile hayvanâta benzer kaba ve çirkin, "insan"dan ırak olması gereken bî-edebâne temâyül ve gayretten vazgeçmeyiş.....
Yahut azîzliğimiz kendiliğimizden midir ha !
Ulvî ve uhrevî âlemlere yöneliş yoksa el Hadî'nin merhametinden midir !
Bilinmeli ki, mürebbî olana ittibâ ile gafletimizi idrâk olunmaklığımız arzulanır...
Hatırdan çıkarılmamalı ki, mutahhar geldik, muhafaza etmekliğimiz ve mutahhar gitmekliğimiz gerektir...
Denî dünyaya meylimizin menbâı olan emmare nefsi ıslâha mecburuz ki, süfliyetten ulviyyete tekâmül edilebilsin...
Gel ey Cân !
Hakikât üzre yürü, takılma masiyyete, maniâları atla bir bir...irfânını tekmil, imânını muhafaza, aklını selim, ilmini ziyâde etmek yaraşır insana...endişeye mahal yok; dünyaya gelenin karnı da doyar, yatacak yeri de olur !
El rezzâk'ın bunların kefili olduğunu sağır sultan bile duydu...akşama sağılacak sütü olmayanın gözü kaymaz meraya, otlağa !
Madem insan olarak geldin dünyaya, insanlığını muhafaza ile insanca git buradan âlem-i ervaha...
Ezelden ebede insan kalma gayreti ile...Aleddevâm vesselâm...
11 Kasım 2019 Pazartesi
Kendi kapkara gönlü fukara...
Karanlık egosunun sultanı olmuş
Yediği cife içtiği zifil
Haybeden akçeyle kafayı bozmuş
Cüzdanı akçe dolu dimağı sefil
Alınca pâyeyi "âdem" oldum sanmış
Bildiği çürük ettiği zulüm
Doğdu ya ömrünü tükenmez sanmış
Nefes be nefes alacak ölüm
Az çok dememiş hep menfaat ummuş
Aklında pul var gönlünde para
Mirasçıları için paralanmış durmuş
Kirletmiş özünü olmuş kapkara
İlim okumuş da âdem olmamış
Elif'i, ba'yı, etmiş hep tehir
Kara çalılıktan hiç usanmamış
Tohumu ağu, meyvesi zehir
Anacığı meğer bir zalim doğurmuş
Nerden bilsin yavru dürzü, almış büyütmüş
Ne emekler çekmiş hem nasıl zorsunmuş
Netice; egosu kara, gönlü fos-fukara
9 Kasım 2019 Cumartesi
Ey cevher-î cân...
Ey serv-i dilârâ...Ey cevher-î cân...
Reh-i gülzâra dönsün heman baht yolun
Ey nûr-ı çeşm-i asfiyâ...Ey ziyâ-yı câvidan...
Hakk düşüre nûr-ı müctebâya yolun
Ey serv-i dilârâ...Ey cevher-î cân....
Nûru’l-envar ile olasın hem her dem
Ey nûr-ı çeşm-i asfiyâ...Ey ziyâ-yı câvidan...
Nûrsuz uğursuzlara varmasın yolun
7 Kasım 2019 Perşembe
Demli sözler...
Bir meclisteki; boş şeyler evelenir, gevelenir
Orda; anca ve sade, dedi-kodu demlenir
☆☆☆
Paslı demirin, gün gelir boyası kalkar
Ancak çekiç ve ateşi görse; küfü, pası atar
☆☆☆
Demir külçe geçse haddeden, olsa teneke
Tıngırdayıp da durur, en ufak esintide
☆☆☆
Câhil baş olursa, ey ağalar beyler
Kerevete çıkar da, gönlün hoş eyler
☆☆☆
Etrafı kaplar ise, kaba cehâlet
Kol gezer akıllarda, binbir garâbet
☆☆☆
Asi, ahmak ve câhille yoldaşa tek bir nasîhat
Ulûfeyi alır ise; bîat eyler nihayet
5 Kasım 2019 Salı
İroni: Ya uçan balon patlarsa !
Hayat yolculuğunda bir buçuk kırkımız çıktı desek yeridir dostlar...Hani çilehânemiz olan toplumda erbain çıkartmak babından...
Kulak arkamıza erişemesek de, neler, nereler gördük ve işittik...
Kimler geldi, kimler geçti, göz pencerelerimizin önünden...
Kimi zaman insanlardan aldık dersimizi, kimi kez ders verir olduk insanlık yolunda olanlara, bazen mahlukata, yahut içi doldurulmuş peluş hayvancıklara, oyuncaklara...
Bu süreçte her zaman ve daima öğrenici olduğumuzu asla unutmadan öğretici olmaya çalıştık...
Kimi zaman hem sureti hem de sireti insanlarla, bazen de sadece sureti insanlarla aynı havayı teneffüs ettiğiniz ortamlarda belki bulundunuz hasbe'l kader; hatta belki meclislere, toplantılara ya da komisyonlara da katılmışlığınız olmuştur !
Daha sonraları bu uçan balonların havası kaçınca, yerlere pelte gibi serildiğine de şâhit olduk...
Fizik kurallarına göre uzaktaki cisim küçük görünür, yanına yaklaştıkça ise gerçek büyüklüğünde görünür değil mi ?
Peki sosyal hayatta fizik kanunları kimi zaman iflas etti desek ne dersiniz ?
Uzakta iken göze fil gibi gözükenlerin yanına varınca pire olduğunu gördük desek !
Ya da hamâsî nutuklarla taht-ı revâna çıkıp seyr-ü sefer edenlerin birer çıkar tutsağı/kölesi olan "evet efendim"ci olduklarına şâhit olduk desek mi acaba !
Her devrin nüfuzlusunu bulup eski devirde faydalandığı nüfuzlularını unutanların, azımsanmayacak kadar bol olduğunu söylesek mi bilmem !
Üç kuruşluk menfaatin; vefa, dostluk ve kardeşlik hukukunun önüne geçtiğinin; insanlık adına üzüntüsünü çekmiş olsak da ne gam !
Çanta taşıyanların, çalışkanlara tercih edildiği primatif davranışlarla meğer günümüzde de hâlâ rastlaşılıyormuş maa't-teessüf!
İnsan baktığı zaman; sureti de sireti de görmeli ki, görülür !
Siretin surete yansıması ehlince okunur !
Kodları ise davranışlarda ve dilinin altında sırlıdır...bir masa etrafında bir insan ile sohbette olanların bazen; kimi ayı, kimi tavşan yahut tazı, kimi merkep yahut katır...kimi fare, kimi tilki...yukarıdaki fotoğrafın bir ironik hikâyesi !
Ve de belli eder kendini ki, her kim ola insan !
Kulak arkamıza erişemesek de, neler, nereler gördük ve işittik...
Kimler geldi, kimler geçti, göz pencerelerimizin önünden...
Kimi zaman insanlardan aldık dersimizi, kimi kez ders verir olduk insanlık yolunda olanlara, bazen mahlukata, yahut içi doldurulmuş peluş hayvancıklara, oyuncaklara...
Bu süreçte her zaman ve daima öğrenici olduğumuzu asla unutmadan öğretici olmaya çalıştık...
Kimi zaman hem sureti hem de sireti insanlarla, bazen de sadece sureti insanlarla aynı havayı teneffüs ettiğiniz ortamlarda belki bulundunuz hasbe'l kader; hatta belki meclislere, toplantılara ya da komisyonlara da katılmışlığınız olmuştur !
☆☆☆
Kimi masallarda konu edilir; masal bu ya diye başlanır anlatılmaya...bir gün ormanda... tilki bütün canlıları toplantıya çağırmış...duyup gördüklerinizi bilmek istiyorum demiş...meğer amacı aslana bunları sunup yağ çekmek, çalıştığını gösterip yaverliğini garanti etmekmiş !
☆☆☆
Kerli, ferli ve etiketli şişirilmiş balonların uçurulduğu zamanları da gördük...Daha sonraları bu uçan balonların havası kaçınca, yerlere pelte gibi serildiğine de şâhit olduk...
Fizik kurallarına göre uzaktaki cisim küçük görünür, yanına yaklaştıkça ise gerçek büyüklüğünde görünür değil mi ?
Peki sosyal hayatta fizik kanunları kimi zaman iflas etti desek ne dersiniz ?
Uzakta iken göze fil gibi gözükenlerin yanına varınca pire olduğunu gördük desek !
Ya da hamâsî nutuklarla taht-ı revâna çıkıp seyr-ü sefer edenlerin birer çıkar tutsağı/kölesi olan "evet efendim"ci olduklarına şâhit olduk desek mi acaba !
Her devrin nüfuzlusunu bulup eski devirde faydalandığı nüfuzlularını unutanların, azımsanmayacak kadar bol olduğunu söylesek mi bilmem !
Üç kuruşluk menfaatin; vefa, dostluk ve kardeşlik hukukunun önüne geçtiğinin; insanlık adına üzüntüsünü çekmiş olsak da ne gam !
Çanta taşıyanların, çalışkanlara tercih edildiği primatif davranışlarla meğer günümüzde de hâlâ rastlaşılıyormuş maa't-teessüf!
☆☆☆
Emekli Öğretim üyesi, mütevâzı insan, yazar, rol model ve fedakâr öğretmen, Y.Doç.Dr.Hüseyin Özbay hocanın iznini alıp paylaştığım yukarıdaki fotoğrafı çok şey anlatıyor değil mi ?İnsan baktığı zaman; sureti de sireti de görmeli ki, görülür !
Siretin surete yansıması ehlince okunur !
Kodları ise davranışlarda ve dilinin altında sırlıdır...bir masa etrafında bir insan ile sohbette olanların bazen; kimi ayı, kimi tavşan yahut tazı, kimi merkep yahut katır...kimi fare, kimi tilki...yukarıdaki fotoğrafın bir ironik hikâyesi !
Ve de belli eder kendini ki, her kim ola insan !
☆☆☆
Hüseyin hocam; ömrünüze bereket, ne güzel bir kompozisyon paylaştınız, düşündürdünüz bizleri !
3 Kasım 2019 Pazar
Bir ömürlük insan, ya sonra...?
Tükendikçe ömür saati
Gidiyorlar bir bir yârenler
Ard arda, sırayla...
Kimi güzel sesli,
Kimi güleç yüzlü,
Kimi vefalı !
Hepsi de daha dün dünyalı idiler !
Sahi siz saatinizi kurmuş muydunuz ?
Ömür saatini...!
Ya da kurulmuş muydu ömür saatiniz !
Yoksa uyumaya, güzel rüyâlar görmeye devam mı !
Hayır hayır o saat bir kerreliğine kuruldu...
Zamanı gelince alarmı çalacak...
Ve...
Uyandıracak sizi tatlı uykunuzdan...
Belki en güzel yerindeyken bölecek rüyânızı...
Daha çok yapacak işiniz vardı o rüyâda değil mi ?
Her ölümlü gibi !
Gidiyorlar bir bir yârenler
Ard arda, sırayla...
Kimi güzel sesli,
Kimi güleç yüzlü,
Kimi vefalı !
Hepsi de daha dün dünyalı idiler !
Sahi siz saatinizi kurmuş muydunuz ?
Ömür saatini...!
Ya da kurulmuş muydu ömür saatiniz !
Yoksa uyumaya, güzel rüyâlar görmeye devam mı !
Hayır hayır o saat bir kerreliğine kuruldu...
Zamanı gelince alarmı çalacak...
Ve...
Uyandıracak sizi tatlı uykunuzdan...
Belki en güzel yerindeyken bölecek rüyânızı...
Daha çok yapacak işiniz vardı o rüyâda değil mi ?
Her ölümlü gibi !
Sevdiklerinin yaşarken kıymetini bilenler, timsah göz yaşları dökmezler !
2 Kasım 2019 Cumartesi
Bayrak istiklâl, istikbâl ve ikbâldir...
Bayrak; millettir, devlettir, vatandır
Bayrak; imândır, ezân ve ihsandır
Namus ve iffetidir azîz milletimin
Bayrak; istiklâl, istikbâl ve ikbâldir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)